İçeriğe geç

Sisler İçindeki Lut Kitap Alıntıları – Hope Mirrlees

Hope Mirrlees kitaplarından Sisler İçindeki Lut kitap alıntıları sizlerle…

Sisler İçindeki Lut Kitap Alıntıları

Kanun, dokunabildiği şeyleri yürekten sever, mesela kan lekeli bıçak ve bu tür şeyler
Her halükarda, hukuk da bir çeşit sihirdi; gerçekliği alıp kendi seçimine göre biçimlendiriyordu.
“Sağduyu yalnızca bir uyuşturucudur ve etkileri asla kalıcı olamaz. Çok zaman geçmeden Efendi Nathaniel eskisi gibi hayat hastalığından muzdarip hâle gelmişti.”
“Hakiki bir manzaranın renklerinin güneşin konumuna göre değişmesi gibi, okudukça onun zihnindeki manzaranın renkleri de peyderpey değişiyordu.”
“Ne var ki, aynı şekilde acı çeken bir başkası olduğunda, bütün merhamet hissine rağmen, aynı mesele nasıl da önemsiz görünürdü!”
Talihsizliğimiz, bilinmeyenle çevrili bir ülkede yaşamak; bu durum da imgelemleri hastalıklı kılmaya müsait. Eski şarkılara ve ipe sapa gelmez masallara gülsek bile, bunlar dünyaya dair tahayyüllerimizi dokuduğumuz ipler ve saplar aslında.
Şunu itiraf etmek gerekir ki bu insanlar, temsil ettikleri ve uğruna kanunlar çıkardıkları sıradan halkı çok az tanıyor ve daha da az önemsiyordu.
Fakat herkesin bildiği gibi, yasal haklar aslında güçsüz ve cılızdır; Teamül ve Kıdem adlı iki arsız amca tarafından sindirilen çıtkırıldım çocuk prensler gibidir.
“Biliyorum, aslında sağduyu yalnızca bir uyuşturucu, bu yüzden de etkileri asla kalıcı değil. Gelgelelim, tıpkı haşhaş sütü gibi geçici bir rahatlık da verebilir.”
Tüm hayalperestler için, ağaçlarla örülü bir patikadan yürümek her daim bir maceradır. Cesaretinizi toplayıp içeriye bir adım atarsınız lâkin çok geçmeden dışarıda kalmış olmayı diler hâle gelirsiniz. İçinize çektiğiniz artık hava değil, sessizliktir.
Evler de Suskun Halk’tan sayılırdı. Duvarların kulakları vardı ama dilleri yoktur. Evler, ağaçlar ve ölüler , onlar hikaye anlatmazlar.
ölüm, insanı bir tür sanat nesnesine dönüştürürdü(insan sadece soyuyla hatırlanırdı), tüm ameller ve tutkular basitleşir, en güzel haliyle dönüp kalırdı; insanların gözlerini diktiği, mutlak surette sessiz bir şeydi ölüm ve karşılığında onlara geri bakamazdı.
Zihinsel acılarınızın yeterince yoğunlaşmasına müsaade ederseniz, bir tür gaz giderici haline gelir.
Biliyorum, aslında sağduyu yalnızca bir uyuşturucu, bu yüzden de etkileri asla kalıcı değil. Gelgelelim, tıpkı haşhaş sütü gibi geçici bir rahatlık da verebilir.
Eğer günün birinde topluma faydalı bir yurttaş olacaksa, bunu kendi ezgisini de kaybetmeden başka insanların ezgileriyle aynı tempoda yürümeyi öğrenerek yapmalı.
geçmiş asla geri gelmeyecek ama geçmişin de şimdiki zamandan yapıldığını unutmamamız lazım ve bugünümüz de hala burada.
Ne var ki, aynı şekilde acı çeken bir başkası olduğunda, bütün merhamet hissine rağmen, aynı mesele nasıl da önemsiz görünürdü! İnsanın bu şiddetli ıstırabı muhakeme ve ikna yoluyla defedebileceği nasıl da kesindi!
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
..avcılardan kurtulmaya çalışan bir geyik gibi, o eski duvar halılarında Ay’dan kaçan firariler gibi, insan da günlerden ve aylardan kaçıyor gibi olurdu.
Sağduyu yalnızca bir uyuşturucudur ve etkileri asla kalıcı olamaz.
Bütünüyle yapraklanmış bir ağaç kadar budala hiçbir şey yoktur.
ölüm, insanı bir tür sanat nesnesine dönüştürürdü (insan sadece soyuyla hatırlanırdı), tüm ameller ve tutkular basitleşir, en güzel hâliyle donup kalırdı; insanların gözlerini diktiği, mutlak surette sessiz bir şeydi ölüm ve karşılığında onlara geri bakamazdı.
Muzdarip olduğunuz illet bence ‘hayat hastalığı’ olarak adlandırılmalı. Siz tabiri caizse kötü bir denizcisiniz ve hayatınızın devinimi akli dengenizi bozuyor. Orada, sizin altınızda ve dört bir yanınızda o hayat denen muazzam, zaptedilemez, acımasız yapı dev dalgalarla kabarıyor, rüzgârla şişiyor, alçalıyor ve yükseliyor. Bu devinimi kanınıza karışıyor, başınızı döndürüyor. Bu fırtınalı denizlere alışın artık, Efendi Nathaniel! Tabii bu devinimi hissetmeye bir son verin demek istemiyorum kesinlikle Hissetmeye devam edin ama ondan hoşlanmayı öğrenin; hoşlanmasanız da her halükârda sabit durabilecek bacaklar ve sağlam bir kafayla ona katlanmayı öğrenmelisiniz.
Geçmiş asla geri gelmeyecek ama geçmişin de şimdiki zamandan yapıldığını unutmamamız lazım ve bugünümüz de hâlâ burada.
Sirenler hem eskiler hem de modern insanlar için henüz ahlaksızlaştırmamış içgüdüler, tehlikeli arzular, zevkler olarak görülür, ister aşk ister sanat, felsefe olsun, ‘Kalbin Arzusunun Diyarı’ndan çağıran sihirli seslerdir, bunlara kulak verirse insan, geriye dönemeyecektir -sesler ise dinlense de dinlenmese de şarkılarını söylemeye devam edecektir.
-Jane Harrison
ölüm, insanı bir tür sanat nesnesine dönüştürürdü (insan sadece soyuyla hatırlanırdı), tüm ameller ve tutkular basitleşir, en güzel hâliyle donup kalırdı; insanların gözlerini diktiği, mutlak surette sessiz bir şeydi ölüm ve karşılığında onlara geri bakamazdı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir