İçeriğe geç

Serin Mavi Kitap Alıntıları – Behçet Necatigil

Behçet Necatigil kitaplarından Serin Mavi kitap alıntıları sizlerle…

Serin Mavi Kitap Alıntıları

&“&”

Sevgileri yarınlara bıraktınız…"
bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı
siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi.
gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı,
gecelerde ve yalnız.
vermeye az buldunuz
yahut vakit olmadı
sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı.
bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı.
bitmeyen işler yüzünden
(Siz böyle olsun istemezdiniz)
Aşk yok dünyada. Sıkmayan bir ayakkabın varsa bütün mutluluklar senindir.
Her şeyde bir hikmet var. Ve güneşin doğuşunda ve kuşların uçuşunda ve senin beni buluşunda…"
İnsan kimi gemileri ne de çabuk unutuyor
Binmiştik sözde,
Bir çocukluk yatıyor
Battığı yerde.
Bizi kimi kitaplara, mektuplara, yapılara
Çeken, kendimizden dışarı çıkmak.
Aranarak yordamlarda bir ara
Yaşarsın.
Derken dürülür defter, başkasına gelir sıra
Sen aradan çıkarsın!
Zorluklar varsa arada,
İnsansın!
Engellere harcanmayan güçler ne güne
Dayat ki, yaşadığını anlayasın!
Her şey araya giriyor, aradan çıkıyor
Arada çocuklar doğuyor, büyüyor, yürüyor
Arada evler, evlenmeler, ölümler duruyor
Arada yaz kış bahar, dünya dönüyor.
Trenler, gemiler, yıldızlar..
Paramı yollara yatırmak isterdim,
Yaşamak uzak şehirlerde.. Nerde?
Ev kirası, elektrik, su parası Masraf kapıları masal kapısı.
“Sanki araya sonsuzluklar girdi. “– Kaç gün oldu sen gideli? Yıllar mı?
Her yol sıkıntıdır. Bazı yollar sıkıntının da ötesinde, zahmetli. Göze alacaksın! Yola çıkmak bir başarıdır, her başarı gibi, bir yanıyla da gözleri yaşartır.
Her şey önce iç rahatlığına bağlı.
Bugün de geçiyor. Gündüzler kolay da akşamlar garipsi.
Dağlarca’nın şiirindeki gibi: “İçimizden dışımızdan geçer zaman – Zâlim, zâlimane!
Her şey çok kısa zamanda tükeniyor.
Akşam saatleri hüzün veriyor, günün yorgunluğu keskinleştiriyor duyarlığı.
Geçer, geçer, geçer. Nasıl geçti?
Bir yere gitmeler neyi, ne kadar değiştirir ki?
İşte nerde olursan ol, zaman geçiyor, bir sürü boşluklarla. Sular akıyor, akmıyor. Sıcak azalıyor, çoğalıyor. Aşklar koyup gitmiş bizi. Artık eskisi gibi değilim. Eski mukavemetim yok, eskisi gibi çalışamıyor, çabuk yoruluyorum.
Bugünden artık hayır yok.
bilirim, sen rezilin birisin, şiirlerde kepaze edilmeye lâyıksın. Bana az çektirmedin. Her neyse, acısı asla çıkarılmayacaktır, asalet ölmedi!
Gururun da bir derecesi vardı, bizdeki çok zaman eşeklik derecesini buluyor ve dünyayı bize zindan ediyordu.
Ve hayaline sarılarak yattığım geceler olmuştur
Ve kavanozda reçelin duruyor, gardropta ütüleyip bıraktığın gömlekler duruyor, odalarda, yataklarda kokun duruyor.
Birikecekti paralar… Ve seneler sonra rahata… kavuşulacaktı. Ellerde kalan? Hiç! Ve aptallıktır harcamamız kendimizi delicesine. Çünkü hiçbir şey birikemeyecektir elimizde?
“Anlatmak için çırpındığım gecelerde / Siz yoktunuz” diyor Özdemir Asaf
Bütün bitişlerde, bitirişlerde hazin bir taraf, bir tükeniş duygusu vardır.
Yeni, taze bir başlangıç yerine geçecek mektubunu beklerim Sevgili.
Değil mi ki geçecek günler değil, kalacak şeylerdir asıl mühim olan.
…zira hayat dayanıklı insan istiyor.
~~Ve her yol bir dönüştür .. Kürkçü dükkanları bizi bekler..~
Her şey gönül genişliğine bağlı, unutma! Koz kabuğunda gönüller, mermerde kezzap gibi, yer oyar insanı.
Her şeyin ça­resi … yok. Bazı şeylerin vardır. Benim bulduğum enfes çareler­ den biri bir kitabın üzerine kapak gibi kapanmaktır.
Fır­sat bu fırsat; orda bol bol sükûn, huzur, enerji toplamaya bak;
zira hayat dayanıklı insan istiyor.
İçimizden dışımızdan geçer zaman. Zalim, zalimane!"
Her şeyde bir hikmet var. Ve güneşin doğuşunda ve kuşların uçuşunda ve senin beni buluşunda…"
Sen beni yanlış anladın, ben yanlış anlaşılmaya mahkûmum bu dünyada."
Zorluklar varsa arada,
İnsansın!
Engellere harcanmayan güçler ne güne
Dayat ki, yaşadığını anlayasın!"
Sanki araya sonsuzluklar girdi.
Kaç gün oldu sen gideli?
Yıllar mı?"
Yaşlanmak, o her şeyin biraz biraz yettiği."
İnsanın hâfızasında, ilerde açıp açıp bakacağı eski mal, halis yaşama kumaşları olmalıdır: Şam hırkaları gibi. Günü gelir anlatırsın…

– Ben falan tarihte…"

Her şeyde bir hikmet var. Ve güneşin doğuşunda ve kuşların uçuşunda ve senin beni buluşunda ve başağrılarımda ve Selma’nın gülüşünde… Her şeyde bir hikmet var."
Her neyse, acısı asla çıkarılmayacaktır, asalet ölmedi!"
Yalnızlık gururu besliyor."
Anlatmak için çırpındığım gecelerde
Siz yoktunuz" diyor Özdemir Asaf…
Işıyan bir köşe ergeç benim
Sen benim geçidimsin beyaza…"
… zira hayat dayanıklı insan istiyor. "
şiirin yavaş yavaş yaklaştığını hissediyorum. Yazılacaktır. Birikiyor.Gece saatlerinde duyuyorum.Henüz uzakta ama yakindir.
Kavanozda reçelin duruyor, gardropta ütüleyip bıraktığın gömlekler duruyor, odalarda, yataklarda kokun duruyor. Ve hayaline sarılarak yattığım geceler olmuştur ve Tombul’un resmine bakarak düşündüğüm olmuştur.
Rahatımı kaçıracak_ şiir hariç_ her düşünceye boş verdim.
Ben yanlış anlaşılmaya mahkûmum bu dünyada
Bütün bitişlerde, bitirişlerde hazin bir taraf, bir tükeniş duygu vardir.
Değil mi ki geçecek günler değil, kalacak şeylerdir asıl mühim olan
Bunlar sizin oğlunuz, kızınız
Fazla bir şey yok bu fotoğrafta
Acaba sizde bu resimleri olmasa
Onları yine hatırlar mısınız?”
Her şey gönül genişliğine bağlı, unutma! Koz kabuğunda gönüller, mermerde kezzap gibi, yer oyar insanı. Oyulmalar çağı geçti, artık yola koyulmalar çağı.
“İçimizden dışımızdan geçer zaman – Zâlim, zâlimane! “
Her şey çok kısa zamanda tükeniyor.
Tek başıma bir meyhaneye gittim. İyi de ettim. Biraz havamı buldum.
Araya telâşlar girdi, yazamadım.
..Sular akıyor, akmıyor. Sıcak azalıyor, çoğalıyor. Aşklar koyup gitmiş bizi. Artık eskisi gibi değilim. Eski mukavemetim yok, eskisi gibi çalışamıyor, çabuk yoruluyorum.
İşte nerde olursan ol, zaman geçiyor, bir sürü boşuklarla.
Sıkmayan bir ayakkabın varsa bütün mutluluklar senindir.
Yokluğumu belli etme, gözlerinizden öperim.
Belki az, belki buruk; ama var. Her şeyde bir hikmet var.
..; eski bitkinlikler kalmadı, sizinle gezecek çok yerlerim var.
..Her şeyde bir hikmet var. Ve güneşin doğuşunda ve kuşların uçuşunda ve senin beni buluşunda ve başağrılarımda ve … gülüşünde… her şeyde bir hikmet var. Şikâyet Tanrıya isyandır ve saadet küçük şeylerde.
(Sen benim hiçbir şeyime inanmadın, bilirim, sen rezilin birisin, şiirlerde kepaze edilmeye lâyıksın. Bana az çektirmedin. Her neyse, acısı asla çıkarılmayacaktır, asalet ölmedi!)
Eskir insan, eskir çalışma gücü, eskir zamanla muşamba.
İstanbul, 19 Temmuz 955
…………
Ve bizim en büyük suçumuz zamanlardan faydalanmamak olmuştur. Gururun da bir derecesi vardı, bizdeki çok zaman eşeklik derecesini buluyor ve dünyayı bize zindan ediyordu. Ve her şey boşunadır, fâni dünya malları…
11 Temmuz 955, Pazartesi, gece, dokuzu beş geçe Beykoz’da kıyı parkında yazılıyor. İki şişe bira, bir kadehçik votka içildikten sonra. (Yarım uykulardan uyanınca yırtılıp atılmazsa karıma gönderilecektir.) ………………………………………………………………………………..
“Anlatmak için çırpındığım gecelerde / Siz yoktunuz” diyor Özdemir Asaf, aklımda yanlış kalmamışsa. Ve seneler geçti ve yaz ayları geçti ve gençlik geçti. Ve kızgın sabahlarda, kızgın öğlelerde, ikindilerde, gece bazan saat 9’lara kadar ter içinde tercümelerde geçti, bir şeyler umarak; birikecekti paralar… Ve seneler sonra rahata… kavuşulacaktı. Ellerde kalan? Hiç! Ve aptallıktır harcamamız kendimizi delicesine. Çünkü hiçbir şey birikemeyecektir elimizde? Beş sene oldu evleneli, belki altı, belki yedi (sayıları boşver, zamansız!) Kalan ne? Evler alınamayacaktır, çünkü ikimiz çıplak doğmuşuz dünyalara. Ve bir kızcağızımız vardır, hepsi onun olsun, toplanmışsa, ninelerden, dedelerden kalmışsa beş on para. Sen beni yanlış anladın, ben yanlış anlaşılmaya mahkûmum bu dünyada. (Şayet cehennemliksem beni zebaniler de anlamayacaktır.) Ve sıhhat, her şeyin başı, anladım, gerisini boşver. Ama kurtulmak da kabil değil dünya hırslarından. (Benim hırsım ne mi? İhtiyarlıkta sürünmemek, ismimin ayaklar altında rezil, çiğnenmemesi!) Bul Erbaa’da bir dükkân, bakkallık edelim, boşver, bıktım bu şehirden. Gidelim, Giresun’daki uçurumlara. Kâğıt da bitti, ne yazık, bu benim, cebimde iki yanı boş tek kâğıdımdı.
B. N.
..bol bol sükûn, huzur, enerji toplamaya bak; zira hayat dayanıklı insan istiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir