İçeriğe geç

Rasulüllah’ın İslam’a Davet Metodu Kitap Alıntıları – Ahmet Önkal

Ahmet Önkal kitaplarından Rasulüllah’ın İslam’a Davet Metodu kitap alıntıları sizlerle…

Rasulüllah’ın İslam’a Davet Metodu Kitap Alıntıları

&“&”

Her şeyden evvel bilinmelidir ki İslam, bütün bir beşeriyetin huzur ve saadetini, hidayet ve selametini temin için insanlar arası kim ve adaveti körükleyen, bölücü ve menfaate dayalı bütün sistemleri kaldırarak yepyeni ve alemşümul bir nizam koymak ister.
İslam’ı önce göğüslerinizde, gönüllerinizde hakim kılınız; yer yüzünde, beldenizde de İslam hakim olacaktır."
Ümitsizliğe düşmek, İslam’ca yasaklanmıştır: Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin."
– Zumer:53
vusulsüzlüğümüz, usulsüzlüğümüzdendir."
Kur’an-ı Kerim, hristiyan ve yahudilerden Ehl-i Kitap" diye bahsederken onların Kitabullah’a (ilahi bir kitaba inananlar) ehil olduklarına işaretle kendilerine değer verildiğini belirmekte, insandaki "değer verilme" duygusuna hitap ederek onların kalbini kazanma metodunu uygulamaktadır.
Bir adam Hz. Peygamber’in yanında sol eliyle yemek yiyordu. Sağınla ye!" diye ihtar etti. Adam: "Sağ elimle yiyemiyorum" dedi ki onu, buna sevkeden kibiri idi. Resûlullah bunun üzerine "Yiyemez ol" buyurdular. Adam, elini ağzına götüremedi.
– Müslim, Eşribe 107.
İhtiyaç fazlası her bina, sahibi üzerine vebaldir." -Hz. Muhammed (sav)
Kişinin inandığı rabbi ile irtibatını sağlayan yegane unsur, çeşitli şekil ve şartlarıyla ibadetleridir."
İslam’da cihadın gayesi, baskı yapmak, ikrahta(baskı yolu ile) bulunmak değil, bilakis Dinde zorlama yoktur" ayetinin manasını tahakkuk ettirmek üzere insanların inançları üzerine kurulan ikrahı kaldırmak, batıl sultaları yıkmak ve din hürriyetini sağlamaktır. İslam, ihtiyarla ve istekle kişinin sahip olduğu akideye hürmet duyar ve kendisinin haricindeki dinlere hayat hakkı tanır.
İnsanoğlu, bu yeryüzünde Allah’ın hakimiyeti ve hükümranlığı kursun, yalnız O’na kul olsun, O’na ibadet etsin diye yaratılmıştır; onun yaratılış gayesi budur.
Herhangi bir davaya çağıran bir kimsenin her şeyden evvel o davanın prensip ve esaslarını bizzat kendisinin yaşayarak güzel bir örnek sergilemesinin gerekliliği ortadadır. Yani yaşayış, davet metotları içerisinde mühim bir yer tutar.
Netice olarak diyebiliriz ki, İslâm daveti, davetçinin kendi şahsından başlayarak, suya atılan taşın etrafından hâlelenen halkalar misâli, sırasıyla ailesi ve akrabalarına, komşu ve yakınlarına intikal eden, önce müslümanları, sonra bütün bir insanlığı şümûlüne alan mukaddes bir vazife ve geniş anlamlı bir kelimedir; hayatın her safhasında ve sahasında cereyan eden bir hâdise, bir ibâdettir. O, İslâm’ın temel şartı ve esâsıdır."
İslami davet yolu, onu-bunu kötüleme, onunla-bununla uğraşmaya yolu değildir. İslami davet yolu Allah’ın rızasını talep ederek Resûlüllah’ın izinden giderek, O’nun davet metotlarının uygulama yoludur.
İlim, amelin önderidir; amel, ilme tabidir."
Resûlüllah gününün müşriki, putunu ilan etmişti, dert apaçık idi, sapık şirkini kabulleniyordu. Ama günümüz müşriki, şirkini gönlünde ve sevgisinde gizlemiş; hastalığını kabul etmiyor; tedavi istemiyor!..
Veya şirkin azılı elebaşlarından birini, müminleri vasıtasıyla öldürtüp şirki yok etme çabasına girmedi. Zira biliyordu ki bu metot, geçerli değildir ve tedavi böyle olmaz; kaynak sabit kaydılça daha gösterişli, Daha cazibeli putlar yapılarak yerine konacak ve korunacak, daha azılı müşrikler çıkacak ve bela kesilecektir. Halbuki kaynak kurtulduğu anda İslam’a sırt çevirenler dost olacak, put yapan ve tapan eller artık putları devirecektir.
O, gece yarısı Kabe’de namaz kılarken Kabe’nin içi putlara dopdoluydu. Kimsenin görmediği bu saatte putları yerle bir edivermek… Hayır, hayır… Böyle bir şeye katiyen teşebbüs etmedi. Zira biliyordu ki ertesi gün aynıyla putlar yerlerine yine dikilecektir, hatta daha iyisiyle…
Din,sadece ahiretle ilgilenen, iman ve ibadet esasları üzerine oturan bir sistem değildir.Bilakis o,dünya ve ukbâyı içine alır.Kişinin dünya ve ahirette saadetini temin edecek prensipler vaz’ eder.
…Yumuşak davranmaktan maksat,yağcılık,riyâ ve münafıklık değildir.Öğüt ve iyiliği ,kalp ve gönülleri etkileyecek bir tarzda yumuşak ve tesirli bir üslupla tebliğ etmektir…"
Fasit ve bâtıl adet ve taklitler hakim idi;bunlar insanların ruhuna işlemiş ,hayatlarını kalıplaştırmıştı.Işte bu sebeple davetçiler,Müslümanları bu fasit adet ve taklitlerden kurtarmaya İslâm’ın adap ve ahlâkını onlara kazandırmaya İslam kalıbıyla onları kalıplandırmaya gayret göstermeliler.
Bugün kendilerine daveti sunduğumuz Müslüman kitleler ,İslâm’ın hakikât ve cevherinden uzak bir cemiyette gelişip büyüdüler.
Bizzat İslam ülkeleri dahilinde İslâm daveti sahası ,mahdut bir nisbet müstesna ,üzerlerine yüklendikleri emaneti kaldırabilecek güçte,vefâkâr,gerçek davetçilerden mahrûmdur.
Elbette fenalıkların yaygınlaştığı,Allah’ın haramlarının işlenip emirlerinin çiğnendiği,bozgunculuğun kol gezdiği,bütün bunlara karşı da fertlerin hiç ses çıkarmadığı cemiyete;Allah’ın felaketlerini umumi kılması,Onun tabii kanunlarındandır.
İslam davetinin muhatabı ,her inanç ve akideden insandır; ister hak üzere olsun,ister bâtıl…
Hidayet,her türlü hayırlı şeydir, dalalet de her türlü şerli şey.
İnsanoğlunun emr bi’l-ma’ruf, nehy ani’l- münker ve Allah’ı zikirden başka her sözü aleyhinedir."
Müslümanlara üç esas vazife verilmiştir:
-Hayra da’vet
-İyiliği emr,
-Kötülükten nehy.
A’raf Sûresinin 156.ayeti,Resulullah’ın vasıflarını belirtir. O:
1.Nebi’dir,
2.Ümmi’dir,
3.Ma’rufu emreder,
4.Münkerden sakındırır.
İslâm’a daveti,sadece Müslüman olmayanları resmen ve zahiren Müslüman olmaya çağırıvermek şeklindeki bir anlayış yanlıştır.

Yanlış olan,davet lafzının yalnızca gayr-i müslimleri İslam’a çağırma manasına geldiği şeklindeki anlayıştır.

Günümüz davetçileri, Resûlullah’ın davet hayatını,uyguladığı davet metodlarını çok iyi bilmek ,hareket ve faaliyetlerini Hz.Peygamber’in davetinden kaynaklandırmak mecburiyetindedirler.
İslâmî davet faaliyeti ,İslam &‘ın iki kaynağı Kitap ve sünnete uygun olduğu ,ilmi çalışma ve planlamalardan kaynaklandığı müddetçe geçerlidir ve gerçekçidir.
Allah’a şükürler olsun ki,bugün İslâm aleminde Cenab-ı Hakk’ın emirlerini bihakkın ifa etmek,İslâmî yaşayışa dönmek üzere harekete geçmiş bir kadro ,iştiyaklı bir potansiyel var

Hamdolsun…

Islah-ı nefsten başlamak üzere bütün beşeriyyete İslam’ı götürmek üzere çaba sarfetmek ,var gücüyle gayret göstermek ,onların üzerlerinden ,ifâsı haricinde ,kalkmayacak bir mükellefiyettir.
İslâm’ın ve insanlığın bu durumundan bütün Müslümanlar sorumludurlar..
Yalnız Allah’a hamdeder ,O’na boyun eğer ve O’ndan yardım dileriz.Ne güzel Mevlâ,ne güzel yardımcıdır,O.!
Cenâb-ı Hak’tan temennimiz,bizleri rızasına muvâfık,Rasülü’nün uygulamalarına mutâbık kılmasıdır.
Tam bir teslimiyet içerisinde Kur’an’ı yeniden anlamaya ve Resulullah’ın İslâm’a davet faaliyetini incelemeye yönelmemiz gerekiyor.
Yalniz dinini,indî ve şahsi görüş ve kanaatleri yerine Kur’an ve Sünnet’e göre belirleme noktasında bağnazlığı bir tarafa bırakıp hakkı olduğu gibi kabul etme olgunluğu ve zorunluluğunun tüm İslam cemaatleri ve Müslüman fertler arasında yaygınlaşmasına büyük ihtiyaç mevcuttur.
Bugün düne nisbetle yazılıp söylenemeyen bazı gerçekler Müslümanların gündemine gelebilmektedir.
Hidayet, her türlü hayırlı şeydir, dalalet de her türlü şerli şey.
Üstelik sapıklık içerisinde kalmış, hidayete erememiş, hakkı görememiş birine hakkı ve hakikati tavsiye, iyiliği ve hidayeti nasihat, hidayete erdiği halde şaşıran ve yanlışlara düşen kimseye yapılacak nasihat kadar lüzumludur.
Tevfik ve hidayet Allah’tandır.
Müslümanlar acıkıncaya kadar yemeyen, yeyince de doymadan sofradan kalkan bir topluluktur."
Rasûlüllah geceleri evinde Kur’an okurdu; çoluk çocuk, kadınlar ve erkekler merakla gider onu dinlerlerdi. Azılı müşriklerin ödü kopuyordu, bu insanların iman edivermelerinden. Ve Kur’an’ı dinlemelerini yasak ettiler onlara. Ama bizzat kendileri Kur’an’ın cazibesinden kurtulamıyor ve kimseye sezdirmeden gizlice Muhammed’in evine gitmeye zorluyordu bir his onları. Dönerken yolda birbirleriyle karşılaşan elebaşıları söz veriyorlardı bir daha gelmemeye. Fakat yine bir güç çekiyordu onları ve bu hadise üç defa tekrar ediyordu.
Râsulullah gününün müşriki, putunu ilan etmişti, dert apaçık idi, sapık, şirkini kabulleniyordu. Ama günümüz müşriki, şirkini gönlünde ve sevgisinde gizlemiş; hastalığını kabul etmiyor; tedavi istemiyor!… Ona usta, maharetli, hazik bir hekim lâzım
Allah’a davet, amellerin en güzeli olarak vaciptir.
İbadeti olmayan bir iman, eksiktir; zayıftır.
Müslümanların bizzat nefislerini ıslah etmeleri, başkalarını İslam’a davetin önemli bir bölümünü teşkil eder.
“Din nasihattir.”
“İnsanoğlu’nun emr bi’l-ma’ruf, nehy’ ani’l-münker ve Allah’ı zikirden başka her sözü aleyhinedir.”
İslam’ı önce göğüslerinizde, gönülleriniz de hakim kılınız; yer yüzünde, beldenizde de İslam hakim olacaktır.

Hasan El- Hudaybî

Filozof Descartes, şöyle der: Metotsuz olarak bir hakikata varmaktansa hiç varmamak daha iyidir. Metotsuz kimse, yolunu kaybeden kaptandır; ayağının altındaki hazineyi görmeyen diyar diyar dolaşıp hazine arayan kimse gibidir."
Ya zalime engel olursunuz ve onu hakka çekersiniz, ya da bu durum sizin başınıza da gelir.

İbni Mace, Fiten, 20; Tirmizi

Şu halde müslüman da davetin sahasına girer, müslüman olmayan da; İslam davetinin muhatabı, her inanç ve akideden insandır; ister hak üzere olsun, ister batıl…
İslam’ı önce göğüslerinizde, gönüllerinizde hakim kılınız;yeryüzünde, beldenizde de islam hakim olacaktır.

Hasan el-Hudaybi

…metotsuz ilim, faydasız bir sermayedir.
Size iki şey bırakıyorum, onlara sarilirsaniz dalalete düşmezsiniz: Allah’ın Kitabi ve Rasúlü’nün Sünneti.
Rasúlüllah’ Efendimizin davet metodu
A- Rasúlüllah’ in gayeye ulaşmak için takip ettiği merhaleler açısından davet metodu.
B- Psikolojik unsurları açısından Rasúlüllah’ in davet metodu
C- Sosyal müesseselerle irtibatı açısından Rasúlüllah’ in davet metodu.
Allah’a davet, amellerin en güzeli olarak vaciptir.
Rasúlüllah S. Efendimiz &‘ Ben ancak ahlâkî faziletleri tamamlamak için gönderildim. &‘
İslâm nazarında ahlâkın kaynağı, dindir ….
İslam’ı önce göğüslerinizde, gönüllerinizde hakim kılınız;yeryüzünde, beldenizde de islam hakim olacaktır.

Hasan el-Hudaybi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir