İçeriğe geç

Kitle Psikolojisi ve Ego Analizi Kitap Alıntıları – Sigmund Freud

Sigmund Freud kitaplarından Kitle Psikolojisi ve Ego Analizi kitap alıntıları sizlerle…

Kitle Psikolojisi ve Ego Analizi Kitap Alıntıları

&“&”

Bilinçli olarak adlandırdığımız eylemlerimiz, zihinde, büyük ölçüde kalıtsal etkiler tarafından yaratılan bilinçsiz bir alt katmanın ürünüdürler.
Dil, kaprislerinde bile bir tür gerçeğe sadık kalır. Dolayısıyla bizim de teorik anlamda sevgi adı altında topladığımız, çok çeşitli türlerden duygusal ilişkilere sevgi adını verir fakat daha sonra bu sevginin gerçek, asıl, hakiki sevgi olup olmadığı konusunda kuşkuya kapılır ve dolayısıyla da sevgi olguları için de akla gelebilecek olasılıkların o uzun hiyerarşik sıralamasına dikkati çeker.
Kitleler hiçbir zaman gerçeğe karşı bir açlık duymazlar. Onlar yanılsamaları talep ederler ve bu yanılsamalar olmaksızın yapamazlar.
Bir kuşku ortaya vurulmayagörsün o anda değiştirilmesi mümkün olmayan bir kesinlik biçimini alır.
Sosyal anksiyetenin, vicdan olarak adlandırılan şeyin özünü oluşturduğu görüşüne uzun zaman önce varmıştık.
Kitle üzerinde herhangi bir etki yaratmak isteyen kişinin savlarını mantıksal gerekçelerle desteklemesine hiç gerek yoktur; anlatacağı şeyi elinden gelen en güçlü imgelerle betimlemeli, abartıya kaçmalı ve aynı şeyi sürekli olarak tekrarlamalıdır.
Bir kitlenin oluşumunun en dikkat çekici ve dolayısıyla aynı zamanda da en önemli sonucu o kitlenin her birey üyesinin duygularında meydana gelen yoğunlaşma ile coşkularındaki artıştır.
Psikolojiye en az Alman bilimi kadar uzak bulunan Alman ordusu bu durumun yol açtığı kötü sonuçları Dünya Savaşı’nda bizzat yasayarak tecrübe etmek zorunda kalmış olabilir. Alman ordusunu da mahvoluşa sürükleyen savaş nevrozlarının başta gelen nedeni olarak ordu içinde, askerlerin, kendilerinden oynamalarının beklendiği rolü oynamayı reddetmeleri teşhis edilmiştir. Bu konuda Simmel’in yaptığı açıklamalara göre, üstlerinin askerlere yaptığı kötü muamele, bu hastalığı harekete geçiren nedenler arasinda en başta geleni olarak sayılmaktadır. Bireylerin libido gereksinimi daha iyi değerlendirilebilmiş olsaydı şayet Amerikan başkanlarının o on dört maddelik gerçeküstü vaatlerine büyük olasılıkla bu kadar kolaylıkla inanılmayacak ve o muazzam savaş makinesi de Alman liderlerinin ellerinde paramparça olmayacaktı.
Kelimeler, kitlenin ruhunda en şiddetli fırtınaları estirebildikleri gibi aynı zamanda onları sakinleştirebilmeye de muktedirler.
Zaman en büyük oluşturucu ve en büyük yıkıcıdır.
Bugün artık biliyoruz ki değişik süreçlerle,birey kendi bilinçli kişiliğini tamamen kaybedebilir,onu kendi kişiliğinden mahrum bırakarak yönlendiren kişinin bütün önerilerine uyabilir ve karakteriyle,kişiliğiyle tamamen zıt olan hareketlerde bulunabilir.En dikkatli araştırmacıların kanıtlamaya çalıştığı şey,bir bireyin hareket halindeki bir grubun içinde zamanla eriyerek kendisini,grubun çekici etkisinin sonucunda ya da bizim bilmediğimiz özel bir durumun içinde bulmasıdır.Bu durum hipnotize edilmiş bir bireyin kendisini hipnotize eden kişinin ellerinde bulması gibi büyüleyici bir durumdur.Bilinçli kişilik tamamen yok olmuş,akıl ve irade kaybolmuştur.Bütün hisler ve düşünceler hipnotize eden kişinin istediği yöne doğru yönelmiştir.
Zira hipnoz halinde de bireyin bilinçli kişiliği tamamıyla kaybolmakta, istem ve ayrım gücü ortadan kalkmaktadır. Bütün duygular ve düşünceler, hipnotize eden kişi tarafından belirlenmiş olan yöne yönelmişlerdir.
Grup güce saygı duyar ve zayıflık göstergesi olduğuna inandığı için kibarlıktan sadece çok az bir şekilde etkilenir. Kahramanlarından istediği şey güçtür hatta şiddettir. Baskı altında olmak,yönetilmek,ona hakim olan kişşlerden korkmak ister.
Kavimler için kuruntular , hayaller gerekli olduğundan, böceklerin ışığa doğru gittikleri gibi onlar da kendilerine bu kuruntuları sunan hatiplere doğru içgüdüsel bir hareketle koşarlar. Kitleler hiçbir zaman gerçeğe susamamıştır. Onları hayallere çekmesini bilenler onlara hakim olurlar ve hülyalarını ortadan kaldıranlanlar da onların kurbanı olurlar.
Eğer cinselliğe verilen fazla önem ve aşk yaşamak dahada artarsa bu durumun değerlendirilmesi daha açık olur. Cinsel tatmine yönelik olan dürtüler, belki de şimdi tamamen arka plana itilebilir. Örneğin; her zaman olduğu gibi genç bir adamın duygusal tutkularıyla ego, gitgide daha sessiz sakin ve makul olur
Bir kitle neyin doğruyu ve neyin yanlışı oluşturduğu konusunda hiçbir kuşku taşımadığı ve üstelik büyük bir güce sahip bulunduğunun da bilincinde olduğu için otoriteye inançla itaat ettiği ölçüde de hoşgörüsüzdür. Güce saygı duyar ve sadece bir tür zayıflık olarak gördüğü nezaket karşısında hafifçe etkilenebilir ancak.
İnsan, sürü halinde yaşayan bir hayvandır.
Ego genellikle kendinden hoşnut olma narsizmini korur.
Genellikle çocuk beş yaşına geldiğinde sona eren gelişimin ilk aşamasında, aşkı için ilk nesneyi ailesindeki birinden bulur ve bütün bu cinsel güdüler ve tatmin olma istekleri bu nesnede birleşir. Bu çok sayıdaki çocukça cinsel amaçları reddetmeye zorlayan bastırma, ailesiyle olan ilişkilerinde derince bir değişikliği gerisinde bırakır çocuk hâlâ amaçlarından engellenmiş olarak tarif edilen içgüdüleriyle ailesine bağlı kalır. Bu nesnelere olan aşkıyla bundan sonra hissettiği duygular sevecen" olarak nitelendirilir.
Erkeklerde eşcinselliğin oluşumu genellikle şöyledir. Genç bir adam sıra dışı bir şekilde uzun ve aşırı dercede annesine Oidipus kompleks ile sabitlenmiştir. Ancak, ergenliğin sonunda annesine olan ilgisini diğer cinsel nesnelere çevirme zamanı gelmiştir. İşler ani bir gidişata sapmıştır. Genç adam annesinden vazgeçememektedir ama kendisini annesi haline dönüştürmüştür ve egosunu onun için değiştirebilecek ve annesinden gördüğü ilgi ve sevgi gibi onun da sevebileceği nesneler aramaktadır. Bu, oldukça sık yaşanan ve herhangi bir hipotezden oldukça bağımsız olan doğal bir itici gücün ve ani dönüşümlerin olduğu bir süreçtir.
Paniğin bir grubun yok olması anlamına geldiğinden şüphe duymak imkânsızdır. Panik, başkalarını düşünme duygularının yok olmasını içerir.
Bireyin grup psikolojisinde var olması bir efsanedir. İlk efsane kesinlikle psikolojik olan kahramanlık efsanesidir.
Kaba ve basit duygusal güdüler grup içinde çabuk yayılmaya meyillidir.
Takıntılı bir psikolojik bozukluktaki suçluluk hissi hiçbir zaman gerçekleştirilmeyen kötü bir niyete bağlıdır.
Histerik bir belirti gerçek bir deneyimin tekrarına değil de hayal gücüne bağlıdır.
Yalnız olan bireylerde sadece kişisel bilgiler bireyi harekete geçirirken, bir grubun içinde bu çok az öne çıkar…
…Bir grubun zihinsel kapasitesi bir bireyin kapasitesinin oldukça altındadır.
Grup doğru ya da yanlışın ne olduğu konusunda hiçbir şüphe içinde olmadığından ve bilinçli olduğundan dolayı ve bunlara ek olarak da sahip olduğu büyük güçten dolayı otoriteye bağlı olduğu kadar tahammülsüzdür de. Güce saygı duyar ve zayıflık göstergesi olduğuna inandığı için kibarlıktan sadece çok az bir şekilde etkilenir. Kahramanlarından istediği şey güçtür hatta şiddettir. Baskı altında olmak, yönetilmek ve ona hakim olan kişilerden korkmak ister. Temel olarak, grup tamamen muhafazakârdır, bütün yeniliklere ve gelişmelere karşı derin bir isteksizliği vardır ve geleneğe sonsuz bir saygısı vardır.
Grup üzerinde etki kurmaya çalışan herhangi birinin görüşlerinde mantıksal bir tutarlılığa gerek yok. Bunu gerçekleştirmek için en ikna edici boyaları kullanmalı, abartılı olmalı ve aynı şeyleri tekrar tekrar söylemeli.
Bir grup akıl almaz bir şekilde her şeye kanar ve bütün etkilemelere açıktır, eleştirel kabiliyeti yoktur ve onun için olasılıksız hiçbir şey yoktur. Grup, bireylerde serbest çağrışımla ortaya çıkan, birbirleriyle alakalı şekillerle düşünür ve gerçeklikle uyuşup uyuşmadığı makul bir birim tarafından hiçbir zaman kontrol edilmez. Bir grup olma hissi genellikle oldukça basittir ve oldukça abartılmıştır. Dolayısıyla bir grup ne şüphe etmeyi bilir ne de kararsızlığı.
Bilinçli kişiliğin kaybolması. Bilinçaltı ile hareket eden kişiliğin hâkimiyeti. Düşüncelerin, duyguların sirayet yoluyla aynı yola yönelişi. Telkin edilen düşüncelerin uygulamasının hemen başlama isteği.
Zihnin bilinçli olan kısmı bilinçaltı ile karşılaştırıldığında daha küçük bir öneme sahiptir.
Bireylerin grup içindeki düşünme, hissetme ve davranma tarzı her bireyin yalnızken nasıl düşündüğünden, hissettiğinden ve davrandığından oldukça farklıdır.
Büyük kardeş, kendisinden sonra dünyaya gelen küçük kardeşini kesinlikle kıskanarak bir kenara itmek, onu ebeveynlerinden uzak tutmak ve sahip olduğu tüm imtiyazları ondan almak istemektedir
Kitle, çobanından vazgeçmeyen bir sürüdür.
Kavimler için kuruntular, hayaller gerekli olduğundan, böceklerin ışığa doğru gittikleri gibi, onlarda kendilerine bu kuruntuları sunan hatiplere doğru iç güdüsel bir hareketle koşarlar. Kitleler hiçbir zaman gerçeğe susamamıştır. Onları hayallere çekmesini bilenler onlara hakim olurlar ve hülyalarını ortadan kaldıranlarda onların kurbanı olurlar.
Zaman en büyük oluşturucu ve en büyük yıkıcıdır.
Kitlelerde yargılama gücünün bulunmadığı düşünceleri bütünüyle kabul veya reddettiklerini, münakaşaya ve itiraza dayanma güçlerinin olmadığını, onların üzerine etki eden telkinlerin bütün kavrama alanlarını kapladığını ve derhal fiil haline geçmeye eğilimli olduklarını kendilerine uygun şekilde telkin olunan bir ideal uğruna canlarını fedaya hazır olduklarını biliyoruz. Kitlelerin kanaatleri, körü körüne itaat, korkunç hoş görmezlikleri dini duygulara bağlı şiddetli propaganda ihtiyacını taşır. Bu bakımdan denebilir ki onların bütün inançları bir dini şekle sahiptir. Onların alkışladıkları bir kahraman onlar için gerçekten bir ilah gibidir.
Ahlaklılığa bazı toplumun değerlerine saygı ve bencil eğilimlere devamlı bir baskı anlamını verirsek; kitlelerin ahlaklılığa yetenekli, olmayacak derecede eğilimlere bağlı ve kararsız oldukları açıkça görünür.
Kitleler basit ve bireylik duyguları kavrar. Onlara aşılanan görüşler ve inançlar genel olarak ya kabul veya red olunur ve kesin gerçekler veya kesin hatalar olarak kabul edilir. Akıl ve yargılama yoluyla değil de telkin yoluyla meydana gelen inançlarda durum hep aynıdır. Dini inançların ne kadar hoş görüşsüz olduğunu ve insanlar üzerinde ne kadar baskıcı etki uyguladıklarını herkes bilir. Kitleler zayıflamayan muhafazakarlık iç güdülerine sahiptirler ve geleneklere puta taparcasına saygı duyarlar. Hayatlarının gerçek şartlarını değiştirecek her yenilikten, bilinçsiz olarak nefret ederler.
Telkin ve yayılma yoluyla duygular büyük bir hızla yayıldığından, katılma sonucunda o duygunun gücü büyük oranda artmış olur. Kitle duygularının abartılması ve sadeliği, onları şüpheden ve kararsızlıktan uzak bulundurur. Kitlelerdeki abartıcılığın hiçbir şekilde zekaya değil duygulara ait olduğunu eklemeye gerek yok.
Ne kadar yansız olduğu sanılırsa sanılsın kitleler çoğu zaman telkine hazır bir dikkat ve bekleme durumu içerisinde bulunurlar. İlk yapılan telkin derhal sirayet yoluyla bütün zihinlere kendisini kabul ettirir ve hemen yönünü belirler. Telkin olunan kimselerde sabit fikir fiil haline gelmeye hazırdır. Kolektif gözlemler gözlemlerin en fazla yanlış olanıdır ve çoğu defa sirayet yoluyla başkalarına telkinde bulunan bir birey sadece vehim ve hayalinden başka bir şey değildir.
Doğrusunu söylemek gerekirse; dünyayı yönetenler, dinlerin ve imparatorlukların kurucuları, bütün inanışların peygamberleri, tanınmış devlet adamları ve bunların yanında daha alçak gönüllü insan topluluklarının liderleri, kitlelerin ruhları hakkında çok zaman gayet kesin bir bilgiye sahip psikologlardır. Psikolog olduklarını bilmeyen bu kişiler, kitlelerin ruhunu iyi tanıdıklarından, onlara kolaylıkla hükmetmişlerdir.
Çağımız insan düşüncesi sürekli olarak değişen, nazik ve buhranlarla dolu bir devre içinde bulunmaktadır. Bu değişmelerin temelinde iki esaslı sebep vardır; Birincisi, uygarlığımızın bütün öğelerinin kaynağı olan dini, politik ve toplum inançlarının yıkılmış olmasıdır. İkincisi, bilimlerin ve tekniğin yeni buluşlarının doğurduğu yepyeni yaşama ve düşünce şartlarının meydana gelmesidir. Eski inançlarımızın sarsıldığı ve kaybolduğu toplumumuzun eski direkleri birer birer yıkıldığı halde, kalabalıkların baskısı ve nüfuzu, hiçbir şeyin baskısı altında olmadan, hükmü daima büyüyen bir güç haline gelmiştir.
Bir bireyin zihinsel hayatında başkaları bir model olarak, bir amaç olarak, bir yardımcı olarak veya karşıt bir taraf olarak sürekli yer alır.
Kitle üzerinde herhangi bir etki yaratmak isteyen kişinin savlarıni mantıksal gerekçelerle desteklemesine hiç gerek yoktur, anlatacağı şeyi elinden gelen en güçlü imgelerle betimlemeli, abartıya kaçmali ve aynı şeyi sürekli olarak tekrarlamalidır.
“Eğer birinin en sevdiği kişi kendisi değilse hiçbir başka kişi olmamalıdır…”
Sonuç olarak beklemeyi bilen kişi kendinden ödün vermez.
Kitlede bir etkiye neden olmak isteyen kişinin görüşlerinde mantıklı şeyler sunmasına gerek yoktur; görüşlerini çekici renklere boyamalı, abartmalı ve aynı şeyi tekrar tekrar anlatmalıdır.
Ek olarak, örgütlenmiş bir grubun üyesi olduğu gerçeği medeniyet merdiveninde birkaç basamak aşağı inmesine neden olur. Birey yalnızken görgülü biri olabilir; kitle içindeyken içgüdüleriyle hareket eden bir barbardır.
Günlük davranışlarımızın büyük bir kısmı gözlemimizden kaçan gizli içgüdülerin sonucudur.
Zihnin bilinçsiz kısmının yanında bilinçli kısmı çok daha az önemlidir.
Bireyler bir kitle oluşturmadıkça davranış haline dönüşmeyen ya da ortaya çıkmayan belirli fikirler ve duygular vardır.
“ Seni bağışlıyorum, taklidin mükemmel bir şekilde onun avlandığı ve tükürdüğü şekle uyuyor. ”
İnsanların yabancılara karşı hissettikleri gizlenmeyen nefret ve hoşnutsuzluğu biz insanın kendini sevmesi yani narsizm olarak adlandırıyoruz."
Örgütlenmiş kitlenin bir parçası olması bile insanın, medeniyet merdiveninde gerisin geri bir kaç basamak inmesine yol açar. Yalıtılmış halde bulunuyorken kültürlü, görgülü bir birey olabilir; kalabalıkta ise o , bir barbardır. Yani iç güdüleriyle hareket eden bir yaratıktır. İlkel varlıklar gibi, içinden nasıl geliyorsa öyle hareket eder, birdenbire parlar, vahşice eylemlere girişir, coşkulara ve kahramanlık gösterilerine kaptırır kendini.
“ Aklı filozoflara bırakmalı ve insanların iradelerine karışmasını akıldan istemeyelim. “
…seçmenler düşüncelerinin ve gururlarının okşandığını görmek isterler."
Kitle çobanından vazgeçmeyen bir sürüdür. Önderler çoğu defa düşünce adamı değil aksiyon adamıdırlar. Onlar yarı aydındırlar."
Kitleler zayıflamayan muhafazakarlık içgüdülerine sahiptirler ve geleneklere puta taparcasına saygı duyarlar."
Telkin olunan kimselerde sabit fikir fiil haline gelmeye hazırdır. Kolektif gözlemler gözlemlerin en fazla yanlış olanıdır ve çoğu defa sirayet yoluyla başkalarına telkinde bulunan bir birey sadece vehim ve hayalinden başka bir şey değildir."
Christoph İsa’yı taşıdı
İsa tüm dünyayı,
Söyle Christoph’un
Neredeydi ayağı?
“Özür dilemek, senin haksız olduğun, karşı tarafın haklı olduğu anlamına gelmez. Verdiğin değerin egondan yüksek olduğunu ifade eder.”
İnsan ilk olarak ödünü sözcüklere verir, uyum içinde olma gereksinimi duyduğu için yaptığı izlenimi vermektedir.
Ve son olarak kitleler hiçbir zaman gerçeğe karşı bir açlık duymazlar. Onlar yanılsamaları talep ederler ve bu yanılsamalar olmaksızın yapamazlar. Sürekli olarak gerçeğe karşı gerçek dışı olana öncelik verirler. Gerçek dışı olanların da gerçek olanların olduğu kadar güçlü bir biçimde etkisine kapılırlar. Ve ikisi arasında seçim yapmaya da açıkça bir eğilim duymazlar.
Kitle psikolojisi içinde bulunan birey, bir telkinin etkisi altındayken, karşı konulmaz bir tez canlılıkla belirli birtakım eylemleri yerine getirme işini üstlenecektir; bu tez canlılık, kitlelerde, hipnotize edilmiş tek bir bireyin durumunda olduğundan çok daha karşı konulmaz bir boyuttadır çünkü kitlede bütün bireyleri egemenliği altında tutan telkin, bireyler arasındaki etkileşim sonucu daha da büyük bir güç kazanır" diyor Freud. Yani kitle psikolojisi içinde bulunan kişilerin, hipnoz olmaktan bile daha büyük bir otoriterliğe boyun eğdiklerini söylüyor. Bugün siyasi kitlelerden cemaat ve fikir akımlarına kadar bir çok kitle mevcut ki onlar belki de "kontrol edildiklerini" bilmedikleri bir hipnoz içindeler.
Zihnin bilinçli yaşamı, bilinçsiz olanla mukayese edildiğinde çok küçük bir önem arz eder. En titiz, en kılı kırk yaran analizci ve en dikkatli gözlemci bile ancak zihnin davranışını belirleyen çok az sayıda bilinçli nedenin varlığını keşfedebilmişlerdir. Eylemlerimizin açıklamakta sakınca görmediğimiz nedenlerinin arkasında hiç kuşkusuz varlığını itiraf etmek istemeyeceğimiz birtakım gizli nedenler yatar fakat bu gizli nedenlerin de arkasında onlardan daha da gizli olan, bizim varlığından haberdar bile olmadığımız başka nedenler yer alır. Günlük eylemlerimizin daha büyük olan kısmı, bizim gözlemimizden kaçmış olan gizli nedenlerin ürünüdür."
..içine girmekte olduğumuz çağ, gerçekten kelimenin tam anlamıyla egonun vahşetinin ve bireyin şehvetinin çağı olacaktır.
Önderler çoğu defa düşünce adamı değil aksiyon adamıdırlar.
..dünyayı yönetenler, dinlerin ve imparatorlukların kurucuları, bütün inanışların peygamberleri, tanınmış devlet adamları ve bunların yanında daha alçak gönüllü insan topluluklarının liderleri, kitlelerin ruhları hakkında çok zaman gayet kesin bir bilgiye sahip psikologlardır. Psikolog olduklarını bilmeyen bu kişiler, kitlelerin ruhunu iyi tanıdıkalrından, onlara kolaylıkla hükmetmişlerdir.
Sosyal adalet pek çok şeyi kendi kendimizden esirgememiz anlamına gelir, öyle ki başkaları da o şeyler olmaksızın yaşamlarını sürdürmek zorunda kalabilsinler veya aynı şey olan , onları talep etmemeleri mümkün olabilsin
Her din, yalnız kapsamına aldığı kişiler için sevgi dinidir ve yine her dinde, o dinin dışında kalanlara karşı acımasız ve hoşgörüsüz davranılması yakın bir olasılıktır.
İçimizde bir başkasında herhangi bir duygu emaresi algıladığımız zaman bizim de aynı duyguya kapılma eğilimi göstermemize yol açan bir şeyin mevcut olduğuna hiç kuşku yoktur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir