İçeriğe geç

Kibarlar Âlemi – Kayıp Zamanın İzinde Kitap Alıntıları – Marcel Proust

Marcel Proust kitaplarından Kibarlar Âlemi – Kayıp Zamanın İzinde kitap alıntıları sizlerle…

Kibarlar Âlemi – Kayıp Zamanın İzinde Kitap Alıntıları

Hayır,acıyı dindirmedi, bilinmedik bir acı yarattı: onun geri dönmeyeceğini anlamanın acısı.
Kendi kalbimin içini açıkça görebildiğimi zannederken yanılmıştım.
benim nazarımda bir hiç olduğunu zannettiğim şey, demek ki aslında bütün hayatım, her şeyimdi. İnsan kendini ne kadar az tanıyor!
Swann’a gelince, Paris’i baştan başa katetmesinin sebebi onu bulabileceğini düşünmesi değil,aramaktan vazgeçmeye katlanamamasıydı.
sanki bir dostumu kaybetmiş gibi,kendi kendimden uzaklaşmış gibi, bir ölüye ihanet etmiş gibi, bir tanrıyı reddetmiş gibi kederliydim.
Kitabım Gözlükçünün müşterilere sunduğu büyütücü mercekler gibi bir şey olacaktı; okurlara kitabım sayesinde kendilerini okuma imkanı sağlayacaktım.
Gerçek hayat, nihayet keşfedilip açıklığa kavuşturulan hayat, dolayısıyla dolu dolu yaşanan tek hayat, edebiyattır.
Bir saat, sadece bir saat değildir, kokularla, seslerle, projelerle ve iklimlerle dolu bir kaptır. Gerçeklik dediğimiz şey, bizi aynı anda sarmalayan bu izlenimlerle hatıralar arasındaki bağlantıdır.
Hayır, acıyı dindirmedi, bilinmedik bir acı yarattı: Onun geri dönmeyeceğini anlamanın acısını.
Benim nazarımda bir hiç olduğunu zannettiğim şey, demek ki aslında bütün hayatım, her şeyimdi. İnsan kendini ne kadar az tanıyor!
“Üslup kimilerinin sandığı gibi bir süsleme değildir kesinlikle; teknik meselesi bile değildir, üslup -tıpkı ressamlar için renk gibi- bakışın niteliğidir, her birimizin gördüğü, başkalarının görmediği özel bir evrenin açığa çıkışıdır. Bir sanatçının bize sunduğu haz, bize bir evren daha tanıtmasıdır.”
genelde görünmez olan Zaman, görünürlük kazanmak için bedenlerin peşine düşer ve rastladığı her bedeni ele geçirip üzerinde sihirli fenerini oynatır.
Gerçek hayat, nihayet keşfedilip açıklığa kavuşturulan hayat, dolayısıyla dolu dolu yaşanan tek hayat, edebiyattır.
Yazar da tıpkı hayat gibi iki izlenimde olan bir niteliği bulup ortak özü çıkaracak ve onları zamanın sıradanlığından kurtarıp bir istiarenin içinde birleştirecektir.
Albertine, benimle her şeyin arasına giren bir engel gibi görünmüştü bana, çünkü benim gözümde, bir kap gibi her şeyi içinde topluyordu ve ben onları bu kaptan almak zorundaydım. Şimdi, bu kap kırılmışken, içindekileri toplamaya cesaretim yoktu; her birine yılgınlıkla sırt çeviriyor, tatmamayı tercih ediyordum.
zekamız ne kadar keskin olursa olsun, kalbimizde yer alan tek tek duyguları algılayamaz; çoğu zaman uçucu halde var olan duygularımız, onları ayrıştırabilecek bir olgu tarafından katılaştırılmadıkları sürece kendilerini belli etmezler.
Benim nazarımda bir hiç olduğunu zannettiğim şey, demek ki aslında bütün hayatım, her şeyimdi. İnsan kendini ne kadar az tanıyor!
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
Kıskançlık, bir görünüp bir kaybolan hastalıklardandır.
Mme de Guermantes’ı gerçekten seviyordum. Tanrıdan isteyebileceğim en büyük mutluluk, başına her türlü felaketi getirmesi, onun da, mahvolmuş, gözden düşmüş, beni ondan ayıran bütün imtiyazları kaybetmiş halde, oturacak evi de, kendisine selam veren bir tek kişi de kalmamışken, gelip bana sığınmasıydı.
Araba beni, tek gerçek olduğuna inandığım, beni gerçekten mutlu edebilecek şeyden uzağa sürüklüyordu; hayatım gibi.
Kim bilir kaç kez, bana bir akdiken çalısını hatırlattığı için görmek istediğimi anlamadan, bir insanı görmek istedim, basit bir seyahat etme arzusunu bir aşkın yeniden doğuşu zannettim, zannettirdim.
bize yeni kapılar açan gerçekleri keşfetme hazırlığına, aslında çok önceden, ama farkına varmadan başlarız; bizim gözümüzde geçerlilik kazandıkları tarih ve saat ise, görünür oldukları dakikadır.
bu ruh halleri birbirlerine bitişiktir, ama birbirlerinin o kadar dışındadır, aralarında irtibat kurulması o kadar imkansızdır ki, bir ruh halinde arzuladığım, korktuğum veya başardığım şeyi öteki ruh halindeyken anlamam, hatta tasavvur etmem mümkün değildir.
Geçmişi hatırlama gayretimiz nafile, zihnimizin bütün çabaları boşunadır. Geçmiş zihnin hakimiyet alanının, kavrayış gücünün dışında bir yerde, hiç ihtimal vermediğimiz bir nesnenin içinde gizlidir.
Acılarının dineceği umudu, ıstırabına katlanma metaneti verir hastaya.
-“Gerçek hayat, dolu dolu yaşanan tek hayat edebiyattır.
-“Okurlara kitabım sayesinde kendilerini okuma imkanı sağlayacaktım. Dolayısıyla onlardan beni övmelerini veya yemelerini değil, gerçekten yazdığım gibi mi olduğunu, kendilerinde okudukları kelimelerin benim yazdığım kelimeler mi olduğunu söylemelerini bekleyecektim.”
– ”Ama doğayı olduğu gibi, yani şiirsel olarak gördüğümüz bazı nadir anlar vardır. ”
Istırap insan psikolojisine, psikoloji biliminden çok daha derinlemesine nüfuz eder
Araba beni, tek gerçek olduğuna inandığım, beni gerçekten mutlu edebilecek şeyden uzağa sürüklüyordu; hayatım gibi.
Paris’i baştan başa katetmesinin sebebi onu bulabileceğini düşünmesi değil, aramaktan vazgeçmeye katlanamamasıdır
Bir saat, sadece bir saat değildir, kokularla, seslerle, projelerle ve iklimlerle dolu bir kaptır.
Kendi kalbimin içini açıkça görebildiğimi zannederken yanılmışım.
Gerçek hayat Dolu dolu yaşanan tek hayat edebiyattır.
okurlara kitabım sayesinde kendilerini okuma imkanı sağlayacaktım. Dolayısıyla onlardan beni övmelerini veya yemelerini değil, gerçekten yazdığım gibi mi olduğunu, kendilerinde okudukları kelimelerin benim yazdığım kelimeler mi olduğunu söylemelerini bekleyecektim.
çoğu zaman uçucu halde var olan duygularımız, onları ayrıştırabilecek bir olgu tarafından katılaştırılmadıkları sürece kendilerini belli etmezler.
Acılarının dineceği umudu, ıstırabına katlanma metaneti verir hastaya
Bütün kent çay fincanından dışarı fırladı.
Yaşadıkça, hiç aklımızdan geçmeyen şeyler eklenir dünyamıza.
”Ama doğayı olduğu gibi, yani şiirsel olarak gördüğümüz bazı nadir anlar vardır. ”
Haftada üç kere, yatmadan önce ona sarılmaktan başka şey istemediğimi yazdım. Sadece bir kere diye cevap verse, bir kereye de razı olurdum.
Kıskançlık, bir görünüp bir kaybolan hastalıklardandır.
Bir ruh halinde arzuladığım, korktuğum veya başardığım şeyi öteki ruh halindeyken anlamam, tasavvur etmem mümkün değildir.
Bergotte gömüldü ama cenaze gecesi, ışıklı vitrinlere üçer üçer dizilmiş kitapları kanatlarını açmış melekler gibi nöbet tuttular; artık aramızda olmayan Bergotte’un dirilişini simgeliyorlardı sanki.
O zamanlar, mutluluk ve huzur içinde uyuyabilmem için benim kendi annemin genelde kusur diye adlandırılan, ama benim diğer yüz hatlarından ayırmadan sevdiğim gözünün altındaki lekesi ile yüzünü bana doğru eğmesi gerekirdi; bu huzuru ileride hiçbir sevgili veremedi bana, çünkü sevgililere daha inandığımız anda onlardan şüpheleniriz ve sevgililerin kalbine, benim annemin kalbine bir tek öpücükle, bir art düşüncenin sakınımı olmaksızın, bana yönelmeyen bir niyetin izini taşımadan, bütünüyle sahip olduğum şekilde sahip olamayız;
Şüphesiz, bütün içsel varlığımızın, geçmiş mutluluklarımızın ve acılarımızın sürekli mülkiyetimizde olduğunu zannetmemizin sebebi, maneviyatımızı içinde barındıran bir vazoya benzettiğimiz bedenimizin mevcudiyetidir.
Çoğu zaman uçucu halde var olan duygularımız, onları ayrıştırabilecek bir olgu tarafından katılaştırılmadıkları sürece kendilerini belli etmezler.
Bir saat, sadece bir saat değildir, kokularla, seslerle, projelerle ve iklimlerle dolu bir kaptır.
Ne var ki, uzak bir geçmişten geriye hiçbir şey kalmadığında, insanlar öldükten, nesneler yok olduktan sonra, bir tek, onlardan daha kırılgan, ama daha uzun ömürlü, daha maddeden yoksun, daha sürekli, daha sadık olan koku ve tat, daha çok uzun bir süre, ruhlar gibi diğer her şeyin yıkıntısı üzerinde hatırlamaya, beklemeye, ummaya, neredeyse elle tutulamayan damlacıklarının üstünde, bükülmeden hatıranın devasa yapısını taşımaya devam ederler.
Bir anda hayatın dertlerini önemsiz, felaketlerini zararsız, kısalığını boş kılmış, aşkla aynı yöntemi izleyerek, benliğimi değerli bir özle doldurmuştu; daha doğrusu, bu öz benliğimde değildi, benliğimin ta kendisiydi.
Yaşadıkça, hiç aklımızdan geçmeyen şeyler eklenir dünyamıza.
Uykusu, hayatın geri kalanının silinmesi gibi bir şeydi,üzerinde ara sıra bildik sevgi sözlerinin uçuştuğu tekdüze bir sessizlikti.
Kıskançlık, bir görünüp bir kaybolan hastalıklardandır.
Sanki bir dostumu kaybetmiş gibi, kendi kendimden uzaklaşmış gibi, bir ölüye ihanet etmiş gibi, bir tanrıyı reddetmiş gibi kederliydim.
Bir ruh halinde arzuladığım, korktuğum veya başardığım şeyi öteki ruh halindeyken anlamam, tasavvur etmem mümkün değildir.
Gerçeklik ancak hafızada biçimlenebilir.
Bütün kent çay fincanından dışarı fırladı.
Geçmiş Bir nesnenin içinde gizlidir.
Üslup kimilerinin sandığı gibi bir süsleme değildir kesinlikle; teknik meselesi bile değildir, uslüp -tıpkı ressamlar için renk gibi- bakışın bir niteliğidir, her birimizin gördüğü, başkalarının görmediği özel bir evrenin açığa çıkışıdır. Bir sanatçının bize sunduğu haz, bize bir evren daha tanıtmasıdır.
Patatesler iyi pişmemişti, hazımsızlık yaptı, önemli bir şey değil dedi kendi kendine. Son bir krizle yıkıldı, kanepeden yere yuvarlandı, bütün ziyaretçiler ve görevliler başına üşüştü. Ölmüştü. Sonsuza dek mi? Kim bilir? Şüphesiz dinsel inançlar kadar ispritizma deneyleri de, ruhun ölümden sonra yaşamaya devam ettiğine dair kanıt gösteremiyor. Söyleyebileceğimiz tek şey, hayatımızdaki her şeyin sanki bu hayata önceki bir hayatta yüklenilmiş görevlerle adım atmışız gibi olup bittiği; yeryüzündeki yaşama koşullarımızda, iyilik yapmayı, incelikli, hatta terbiyeli davranmayı görev bilmemiz için hiçbir neden yok; aynı şekilde ateist sanatçının, örneğin ancak adının Vermeer olduğu bilinen, tanınmamaya mahkûm bir sanatçının onca ustalık ve incelikle yaptığı o sarı duvar parçası gibi bir ayrıntıyı, ne kadar hayranlık uyandıracağı kurtlar tarafından kemirilmiş bedeni açısından hiçbir önem taşımayacak olan bir ayrıntıyı yirmi kere baştan ele almayı görev sayması için de bir sebep yok. Şimdiki hayatta yaptırımı olmayan bütün bu görevler, iyilik, titizlik, fedakârlık temelleri üzerine kurulmuş, bizim dünyamızdan tamamen farklı, başka bir âleme aitmiş gibi görünmekte; belki de içinden çıkıp dünyamıza ayak bastığımız o âleme geri döneceğiz ve yeniden, kimin eseri olduğunu bilmeden, öyle öğretildiği için itaat ettiğimiz o bilinmez yasaların, her türlü derin zihinsel çalışmanın bizi yaklaştırdığı, sadece aptallar için -o da belki- görünmez olan yasaların hâkimiyeti altında yaşayacağız. Dolayısıyla, Bergotte’un sonsuza dek ölmediği düşüncesi tamamen gerçeğe aykırı olmayabilir. Bergotte gömüldü, ama cenaze gecesi, ışıklı vitrinlere üçer üçer dizilmiş kitapları kanatlarını açmış melekler gibi nöbet tuttular; artık aramızda olmayan Bergotte’un dirilişini simgeliyorlardı sanki.
Gerçek hayat, nihayet keşfedilip açıklığa kavuşturulan hayat, dolayasıyla dolu dolu yaşanan tek hayat, edebiyattır. Bu hayat, bir anlamda, sanatçıda olduğu kadar her insanın içinde de her an mevcuttur. Ama çoğu insan onu açıklığa kavuşturmaya uğraşmadığı için görmez. Bu yüzden de, geçmişleri zihinleri tarafından banyo edilmediği için işe yaramayan sayısız klişeyle dolup taşar. Sanatın açıklığa kavuşturduğu şey yalnız kendi hayatımız değil, başkalarının da hayatıdır, çünkü tıpkı ressam için renk gibi, yazar için de üslup teknik değil, görüş meselesidir. Her birimizin dünyayı görüşündeki nitel farklılığın doğrudan ve bilinçli yöntemlerle mümkün olamayacak şekilde ortaya koyulmasıdır; sanat olmasa, bu farklılıklar ebediyen her birimize ait birer sır olarak kalırdı. Ancak sanat aracılığıyla dışarıya açılabilir, bir başkasının bizimkiyle aynı olmayan bu âlemde neler gördüğünü öğrenebiliriz; aksi takdirde bu âlemin manzaraları, aydaki görüntüler kadar bilinmez olurdu bizim için. Sanat sayesinde, bir tek dünya, kendi dünyamızı göreceğimize, çeşitli dünyalar görürüz; özgün sanatçı sayısı ne kadar çoksa, bize açık olan dünyaların sayısı da o kadar çoktur ve aralarındaki fark, sonsuzlukta dönüp duran dünyalar arasındaki farktan büyüktür; bu dünyalar, adı ister Rembrandt olsun, ister Vermeer, ışıklarının yayıldığı ocak söndükten asırlar sonra, hâlâ kendilerine has ışınlarını bize yansıtmaya devam ederler.
Kendi kalbimin içini açıkça görebildiğimi zannederken yanılmışım.
çoğu zaman uçucu halde var olan duygularımız, onları ayrıştırabilecek bir olgu tarafından katılaştırılmadıkları sürece kendilerini belli etmezler.
Hep şaka yollu söz ettiğimiz şeyler, genellikle aksine, canımızı sıkan şeylerdir, ama sıkıntımızı belli etmek istemeyiz ve belki de ayrıca bu konuda şaka yaptığımızı duyan kişi doğru olmadığını düşünür diye gizli bir umut da taşırız.
Araba beni, tek gerçek olduğuna inandığım, beni gerçekten mutlu edebilecek şeyden uzağa sürüklüyordu; hayatım gibi.
“ bütün gerçekler arasında, tamamen soyut bir kavram olmayı en fazla sürdüren yaşlılıktır belki de ”
“ genelde görünmez olan Zaman, görünürlük kazanmak için bedenlerin peşine düşer ve rastladığı her bedeni ele geçirip üzerinde sihirli fenerini oynatır.”
“Sanat sayesinde, bir tek dünya, kendi dünyamızı göreceğimize, çeşitli dünyalar görürüz.”
“Sanatın açıklığa kavuşturduğu şey yalnız kendi hayatımız değil, başkalarının da hayatıdır ”
“Bir saat sadece bir saat değildir, kokularla, seslerle, projelerle ve iklimlerle dolu bir kaptır. Gerçeklik dediğimiz şey, bizi aynı anda sarmalayan bu izlenimlerle hatıralar arasındaki bağlantıdır ”
“Artık sevmediğimiz kişilerden bizi koparan, mezarlıklardaki unutuş kadar mutlak ve huzurlu olan bu unutuşun son derece haklı ve acımasız cezası, hala sevdiğimiz kişiler için de kaçınılmaz olduğunu sezmemizdir.”
“Dünya her birimiz için bir hamlede baştan sona yaratılmamıştır. Yaşadıkça, hiç aklımızdan geçmeyen şeyler eklenir dünyamıza.”
“ zekamız ne kadar keskin olursa olsun, kalbimizde yer alan tek tek duyguları algılayamaz; çoğu zaman uçucu halde var olan duygularımız, onları ayrıştırabilecek bir olgu tarafından katılaştırılmadıkları sürece kendilerini belli etmezler.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir