Dostoyevsk’nin kitaplarından Beyaz Geceler kitap konusunu sizler için yazdık.
Beyaz Geceler Kitap Konusu Ne?
Öykünün yalnız ve hayalperest anlatıcısı, Petersburg’un beyaz gecelerinde sokaklarda dolaşırken Nastenka adında bir genç kızla tanışır. Nastenka da bir o kadar yalnızdır. İkinci buluşmalarında aralarında bir dostluk doğar; Nastenka, ona yaşamöyküsünü anlatır: Âşık olduğu genç adam, bir yıl sonra geri döneceğini söyleyerek Moskova’ya gitmiş ama aradan bir yıl geçmesine karşın tek bir mektup bile yazmamıştır. Kahramanımız, Nastenka’yı dinlerken ondan çok etkilenir ama duygularını gizler.
Yalnızca XIX. yüzyıl Rus edebiyatının değil, dünya edebiyatının da en büyük yazarlarından Dostoyevski’nin 27 yaşında yazdığı Beyaz Geceler, okuru sarıp sarmalayan sevecen ve hüzünlü bir uzun öyküdür. Hem dört gece süren bir aşkın hayali hem de bir kişilik parçalanmasının öyküsüdür.
Kitap Adı: Beyaz Geceler
Yazar:Fyodor Mihayloviç Dostoyevski
Yayınevi: Can Yayınları
Hamur Tipi: 2. Hamur
Ebat: 12,5 x 19,5
İlk Baskı Yılı: 2019
Baskı Sayısı: 1. Basım
Sayfa Sayısı: 96
Beyaz Geceler Kitap Yorumları
* Spoiler içerebilir.
Öncelikle bu kitap Dostoyevski’nin diğer bilinen kalın romanlarına karşın kısa bir öykü kitabı. Başka öykü kitabı var mı bilmiyorum; ama öykücülükte de bir hayli başarılı buldum kendilerini. Yazar, Beyaz Geceler isimli bu öyküsünde Petersburg’da “hayalperest” ismini verdiği kahramanımızın başından geçen 4 günü anlatmış. Diğer önemli karakterimiz de Hayalperest’in aşık olduğu Nastenka…
Kitabın ismi olan Beyaz Geceler ise Hayalperest’imizin Nastenka ile birlikte geçirdiği günlere verdiği isimdir. Nastenka’nın içerisinde olduğu günler ve geceler Beyaz Geceler olarak adlandırılıyor kahramanımız tarafından. Benimse kitaba başladığım ve kitabın ismini gördüğüm ilk andan itibaren kafamda sürekli Seda Sayan’ın “Ah geceler sensiz geceler” şarkısı çaldı durdu. Bir türlü Seda Sayan’ın sesi arka fondan gitmek bilmedi…
Konu ise, tam bir Yeşilçam filmi konusu. Kahramanlarımız bir akşam üzeri Petersburg’da karşılaşıyorlar ve Hayalperestimiz Nastenka’ya birkaç dakika içerisinde aşık oluyor. Ancak Nastenka’nın sevdiği ve 1 senedir beklediği bir başka adam da vardır hikayenin içerisinde. İşte kitap, bu aşk üçgeni arasında Nastenka’nın gelgitleri ile Hayalperest’in aşk acısını anlatıyor. Konu ile ilgili bu kadar bilgi vermek yeterli diye düşünüyorum.
Dostoyevski bu kısacık öykü içerisinde birçok konuya değinmiş, birçok toplumsal mesaj vermiş anlayana. Ancak bir konu özellikle ilgimi çekti ve dönemin Rusya’sını ve kadınlara bakış açısını eleştirmeden geçemeyeceğim.
Okuduğum diğer bazı Rus Edebiyatı kitaplarında olduğu gibi bu kitapta da, yolda tek başına yürüyen kadınların mutlaka erkekler tarafından rahatsız edilmesi söz konusu. Belki o dönemde bu durum normal karşılanıyor olabilir; ama ben her okuduğumda bu konudan rahatsız oluyorum. Yolda tek başına yürüyen bir kadına kötü gözle bakılıyor resmen ve erkekler tarafından taciz edilmesi ve peşinden takip edilmesi normal bir durummuş gibi anlatılıyor. Bu kitapta da Hayalperestimiz Nastenka’yı böyle bir tacizcinin elinden kurtarıyor. İşin ilginç kısmı ise, yukarıda dediğim gibi bu durumun doğal bir durum olarak karşılanması…
Kısacık ve keyifli bir kitaptı. Dostoyevski’yi özlemiş olan ruhuma ilaç gibi geldi. Siz de eğer Dostoyevski’yi özlediyseniz bu kısacık öyküyle Dostoyevski’yi hatırlayabilirsiniz.
•Dostoyevski gibi bir edebiyat ustasının kaleminden çıkan hikayeler elbetteki farklılığını hissettirecektir.
•Beyaz Geceler hikayesi beni ters köşe yaptı resmen ve üzüldüm de ama aynı zamanda çok etkilendiğimi de söylemeliyim. İnsanın çözülmesi bu kadar kolay bir varlık iken, bir anda, aslında insanın ne kadar da karmaşık ve zor bir varlık haline dönüşebildiğini etkileyici bir şekilde göstermektedir.
•Haysiyetli Hırsız hikayesi kalbimi kanattı resmen.Sanki yaşanmış gibi hissettim: detaylar, duygular, gel gitler… En çok üzüldüğüm hikaye buydu diyebilirim.
•Yufka Yürekli hikayesi ise beni öyle sarmaladı ki kendimi kurtarmaya çalışmama rağmen bir türlü kurtaramadım. Arkadaşlık, dostluk nasıldır, bir de Dostoyevski’nin coşkulu kaleminden mutlaka okumalısınız. Mutluluk, coşku, keder ve travmayı bu hikayede mutlaka ama mutlaka okumalısınız. Hikayenin sonu, beni öyle gerdi ki uyumakta gerçekten zorlandım.
Kitabın diğer incelemelerine göz atarken çoğu kişinin konuyu yeşilçam filmlerine ve günümüzün kısa vadeli aşk anlayışına benzettiğini gördüm.
Herkesin fikirlerine fazlasıyla saygı duyuyorum, ama bu kitapta anlatılmak istenilen olayların, verilen mesajların, sıradanlaşmış benzetmelerden daha anlamlı olduğunu düşünüyorum.
Bunun bilincine varmak içinde galiba eserle duygusal bağ kurmak gerekiyor.
Dört geceye adeta bir ömür sığdıran Dostoyevski’yi okurken eserle aramda duygusal bir bağ oluştu.
Kahramanımızın yalnızlığı ve yaşadıkları bana benziyordu; “işte şimdi hayatımın kızını buldum derken” onu kaybetmenin ne demek olduğunu anlayabiliyorum.
Bende aynı duyguları yaşadım sadece şartlar farklıydı ve kahramanımız gibi hislerimi söyleyemedim.
Hissedilen duyguyu ve geride kalan kocaman enkazı tarif etmeye kelimeler yetmez.
Ama bu incelememde tüm cesaretimi toparlayıp itiraf edeceğim; 7 yıl önce sosyal medyada tesadüfen gelen bir istek üzerine tanıştık… Ardından görüştük.
İlk zamanlar aramızda bir dostluk havası vardı ardından gelişen olaylar ona aşık olmama sebep oldu.
Yine bir gün buluşma esnasında hava çok soğuktu ve üşüdüğünü söylediğinde ellerini, ellerimin arasına ısıtmak için almıştım… ben o gün, ilk kez onun ellerini tutmuştum ve galiba hayatımda ilk defa hava soğuk olduğu için bu kadar mutlu olmuştum.
Buluşmalar sıklaşmış, telefon görüşmeleri saatlerce uzamış ve kalbim onun sayesinde umutla atmaya başlamıştı… o bana hep hayatını, çevresindekilerle yaşadıklarını ve sevgilisi ile arasında geçen olayları anlatırdı.
Ben onu her zaman büyük bir sevgi ile dinlerdim ama itiraf edeyim çoğu şeyi birlikte yaşayamadığımız için kalbimde sızlardı.
Ben ona karşı çok güzel duygular besledim ama hastalığımdan dolayı hak ettiği hayatı yaşatamayacağımı düşündüğüm için ona aşık olduğumu hiçbir zaman söyleyemedim.
Hayatımda hastalığımdan ilk ve son kez o zaman utanmıştım…
O artık evlendi ve bir çocuğu var.
Gözleri hala çok güzel, saçları eskisi gibi uzun değil… evlendikten sonra beyninde tümör oluştu zorlu günler geçiriyor, elimden geldiğince yanında olmaya çalışıyorum ve o aşık olduğumu hala bilmiyor.
Yaşadığım acının tarifini sizlere veremem ama en azından içimde beni kemiren ve bir türlü söyleyemediğim sırrımı, size söylediğim için bir nebze rahatlayacağımı düşünüyorum.
Bazı kişilerin inanmayacağı veya demogoji yapma diyebileceğini bilsemde, hayatın herkese eşit davranmadığını ve herkesin benimkine benzer yaşanmışlıkları olabileceğini hatırlatmak isterim.
Buraya kadar okuduğunuz için teşekkür ederim, eğer sıktıysam lütfen kusuruma bakmayın.
Kitaptanda kısaca bahsetmek gerekirse;
Hayalperest kahramanımız 20’li yaşlarda yalnız ve hüzünlü bir kişilik olarak St. Petersburg sokaklarında gecenin bir vakti dolanırken karşısına Nastenka çıkıyor.
Nastenka gecenin o saatinde köprü de bir başına ağlarken kahramanımızın ona doğru yöneldiğini gördüğü an korkar ve gözyaşlarını silip oradan hızla ayrılmaya karar verir.
Kahramanımızın içinde garip bir his oluşur ve onu takip etmeye başlar.
Biraz ilerledikten sonra yabancı bir erkek tarafından rahatsız edileceğini fark eden kahramanımız, Nastenka’nın yanına giderek bir anda koluna girer ve onu yabancıdan korur.
O andan itibaren bu ikili arasında gelişen diyalog, dostluğa dönüşür ve diğer üç gece bu diyaloglar şekillenerek, tek taraflı aşka dönüşür.
Kitap kesinlikle film tadında akıcı ilerliyor, aktarılan psikolojik olaylar taş kalpli bir insanı bile etkileyeceğini, ayrıca içinde çeşitli mesajlarında verildiğini düşünüyorum.
Okumanızı kesinlikle tavsiye ediyorum.