Enis Batur kitaplarından Zoo’m Harflerden Hayvanat Bahçesi kitap alıntıları sizlerle…
Zoo’m Harflerden Hayvanat Bahçesi Kitap Alıntıları
&“&”
İnsanoğlu, Doğa’nın başbelası mı? Böylesi bir soru doğup önünüze dikildiğinde, yanıtını tartarak, aceleye getirmeden aramak yolların en sağlamı. İnsan bir yandan zararlıdır: Bırakalım öteki canlıları, hemcinslerini yoketmekte üstüne yoktur. Gelgelelim, genelleyemeyiz bu yaklaşımı: Sayısız insan canlılar alemini diri tutmak, koşulları iyileştirmek için didinir yerkürede.
Okumuş yazmış insanlar tuhaftır dünyanın her yerinde, bizde de öyle. Hamsi İlhan Berk’i, sinek Sartre’ı ya da Golding’i, zebra Necatigil’i, hamamböceği Kafka’yı çağrıştırır onlara.
Yeni öğrendim: Zebraların çizgileri, tıpkı insanların parmakizleri gibi, hep farklı olurmuş. (Ayna" da da söylemiştim: Pek çok şeyi yazarken öğreniriz. Yazmak, içeride ve dışarıda, bilgilenme sürecini katetmektir bir yandan da. Yazı’nın, yazın’ ın bilgi verip vermediği sık sık tartışılır da, öteki kutba bu açıdan bakılmaz. Bir noktadan sonra başlarız yazmaya; kafamızda bir imge, bir terkip taslağı, tasarı/m denklemi vardır – yolda, yolalırken, yol olşuştukça, yolumuzu oluşturdukça önceden toplanmışlara eklemeler yaparız. Bir işaret bir başkasını, baikalarını çağırır. Sapaklarda oyalanmayan, çağrıya kulak asmayan yazar var mıdır bilmiyorum, ben oyalanırım. Biraz da yanyana yazma özelliği, sarmal labirentlere sürükler beni. Okuduklarım, gördüklerim, bende toplananlar yavaş yavaş kendi eklemlenme aritmetiklerini bulurlar. Herşeyi bilsek, bilebilsek – bu, belki de yazmak, yazmayı sürdürmek için sağlam bir gerekçe bırakmazdı elimizde, diyorum).
Âdemoğulları, kendilerini kuşatan canlılara kıyasıya savaşımlarına, altedilmez bir gerekçe olarak korunma güdüsünü gösterdiler. Yüzyılımız bu bahaneleri parçaladı ama : Safarilerde öldürülen aslanların ve geyiklerin , lüks giyim sanayinin kurbanı astraganların ve fokların, canlı maymun lokantalarının dökümü açığa vuruldu : İnsan, özündeki şiddeti insandan esirgememişti, öteki canlılardan mı esirgeyecekti."
Hayvanlar alemini, kendisini o dünyanın bütün üyelerinden nedense üstün gören, oysa kuşlar gibi uçmaktan, sinekler gibi görmekten , atlar gibi koşmaktan -saymakla bitmez- aciz insanlardan, keyif uğruna avlanan, boğa güreşi düzenleyen, kazları çatlayasıya besleyen, evine aldığı hayvanları terkeden, boynuzu uğruna gergedana, dişi uğruna file, kürkü uğruna yavru foka kıyabilen insanlardan korumak gerektiğini kabul etmekten başka çıkış yolu da göremiyorum.
Yeni öğrendim: Zebraların çizgileri, tıpkı insanların parmakizleri gibi, hep farklı olurmuş. (Ayna" da da söylemiştim: Pek çok şeyi yazarken öğreniriz. Yazmak, içeride ve dışarıda, bilgilenme sürecini katetmektir bir yandan da. Yazı’nın, yazın’ ın bilgi verip vermediği sık sık tartışılır da, öteki kutba bu açıdan bakılmaz. Bir noktadan sonra başlarız yazmaya; kafamızda bir imge, bir terkip taslağı, tasarı/m denklemi vardır – yolda, yolalırken, yol olşuştukça, yolumuzu oluşturdukça önceden toplanmışlara eklemeler yaparız. Bir işaret bir başkasını, baikalarını çağırır. Sapaklarda oyalanmayan, çağrıya kulak asmayan yazar var mıdır bilmiyorum, ben oyalanırım. Biraz da yanyana yazma özelliği, sarmal labirentlere sürükler beni. Okuduklarım, gördüklerim, bende toplananlar yavaş yavaş kendi eklemlenme aritmetiklerini bulurlar. Herşeyi bilsek, bilebilsek – bu, belki de yazmak, yazmayı sürdürmek için sağlam bir gerekçe bırakmazdı elimizde, diyorum).