İçeriğe geç

Zekanın Verdiği Mutluluğu Ancak Zeka Sahibi Ruhlar Yaşayabilir – Proklus Kitap Alıntıları – Kaan Demirdöven

Kaan Demirdöven kitaplarından Zekanın Verdiği Mutluluğu Ancak Zeka Sahibi Ruhlar Yaşayabilir – Proklus kitap alıntıları sizlerle…

Zekanın Verdiği Mutluluğu Ancak Zeka Sahibi Ruhlar Yaşayabilir – Proklus Kitap Alıntıları

Zamandan üstün olan edebiyat,eğer kendisine katılacak hiçbir şey olmazsa hiçbir şey tarafından ölçülemez.
Öğrenmek hatırlamaktır.
Zekanın verdiği mutluluğu ancak zeka sahibi ruhlar yaşayabilirler.
Varlık, hayat ve zihin ebediyetin ve geçiciliğin arasında var olurlar.
Asıl nedeni keşfetmek ve anlayabilmek metafiziğin yolunu izlemekten geçer.
Belki de zaman Tanrı’nın varoluştaki maskesidir.
Öğrenmek hatırlamaktır.
Her şey,her şeyin içerisindedir.
Matematiğin olduğu yerde güzellik vadır.
Harcanan zaman biriktirilemez.
Zamandan üstün olan ebediyet, eğer kendisine katılacak hiçbir şey olmazsa hiçbir şey tarafından ölçülemez.
Öğrendiğimiz her şeyi hatırlarız.
Nedenler, hem verdikleri sonuçların öncesinde varlıklarını sürdürürler hem de kendilerinden öte sonuçlara yol açarlar.
Her üretken neden, ürettiği unsurdan daha üstündür.
Zekanın verdiği mutluluğu ancak zeka sahibi ruhlar yaşayabilirler.
Herhangi bir sonuca ulaşmakta olan her neden, önce kendisi gibi olanlara yol açar, onların devamında da kendine benzemeyenler üzerinden gider.
Asıl nedeni keşfetmek ve anlayabilmek metafiziğin yolunu izlemekten geçer.
Büyü boş kafaların yapacağı bir iş değildir. Büyü, bilinen insan kabiliyetlerinin önüne geçer içinde matematik, metafizik, teoloji ve fizik kuralları vardır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Tanrıyı özümsemenin iki yolu vardır: birinci yol dünyada ki mevcut ilahi bilgileri yorumlamaya ve anlamaya yöneliktir, diğer yolsa ilahi güçlerle iletişime geçmeyi öğrenmek veya büyü sanatını öğrenmektir. İkinci yol insan ruhunun asıl üstün kısmının ruhlar aleminde olduğunu ve tamamen tensel alemde bulunduğu vücutla bir araya gelemeyeceğini düşünür.
Büyü tanrıyla konuşmaktır.
Matematiğin en önemli amacı kutsal olanı anlayabilmek için hayal gücüne ve zekaya ihtiyaç duyan aletleri, aritmetiği ve geometriyi bir bilim olarak kullanmaktır.
Tanrı evrene müdahale etmez ama evrene müdahale etmediği için kendisi gibi tanrısal özellikler taşıyan araçları yaratmıştır.
Her neden onunla ilintili olan bir unsura neden olur. Her sonuçta nedenine benzer çünkü ondan bazı şeyleri alır. Ancak hiçbir sonuç nedeni kadar tamamlanmış olamaz.
Proklus’un Aristoteles’i eleştirdiği başka bir durumsa Aristoteles’in dünyanın var olması için bir nedenin olmadığını savunuyor olmasıdır. Fakat Proklus, dünyanın kendisini ebediyete kadar nedensizce sürdürmesinin anlamsız olduğunu düşünür. Ona göre dünya ve kozmos sebepsiz yere var değildir. Bir başlangıcı olan her şeyin bir amacı da olmalıdır diye düşünür.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ona göre tinsel alemin, üzerimizdeki etkisi reddedilemeyecek kadar büyüktür ve onu reddedersek felsefeye dair bütün algılarımızı kapatmış oluruz.
Felsefe sayesinde geldiğimiz ve gittiğimiz yeri görebilir, ruhumuzu daha da yükseltebiliriz.
Tinsel alem Proklus’a göre tinsel alemden daha üstündür, ne var ki tensel alemde vücut bulan ruhlar materyal dünyanın kendilerine verdiklerine kendilerini kaptırabilir ve özlerini unutabilirler. Bunun sebebi tensel alemde edinilebilecek zevklerin daha kolay ve somut elde edilebiliyor olmasıdır.
Proklus, doğumun şokuyla bedenin içine düşen ruhların, tinsel alemi unutma eğiliminde olduklarını söyler çünkü bedene sahip olmakla düşünsel dünyadan uzaklaşılır ve materyal dünyanın göz önünde olduğu, materyal bir vücudun içinde bulundukları bir dünyada yaşanır.
Ruh zihnin biçimlerinden çıkardığı sonuçlarla maddi bir dünya oluşturur. Ruhta zihne ulaşmaya çalışırken zihnin kendisine ulaşmak için kullandığı yolu izler. Öncelikle felsefe sayesinde kendisini anlamaya ve kendi sınırlarını keşfetmeye çalışır. Sonrasında sanat yoluyla kendi sınırlarını aşmaya çalışır bu noktada farklı çeşit başka ruhları oluşturur. En sonunda zihne ulaşamaz ama zihne ulaşmak ve onu anlamak için çıktığı yolda kendisinin en gelişmiş haline gelir.
Zihnin en etkin gücü düşünmektir. Düşünmek bir anlamda yaratmaktır. Zihin düşünerek biçimleri yaratır. Zihin hem düşüncenin kendisidir hem de başlı başına bir varlıktır.
O kendisi bir varoluş değildir ama varoluşun nedenidir. Varoluşu olsaydı kendisini tanımlayan bir doğası karakteri olurdu bu kez de başlangıç olamazdı. Eğer bir varoluşu olsaydı cisim olurdu, cisim olduğu içinde yer kaplardı. Mekanı olurdu bu da onu ilk neden yapamazdı. Varlık varoluşu olmayan bir varlıktır. Platon’un dediği gibi İdeadır. Ötelerinde ötesindedir.
Bir idea nasıl olur da hem kendisi kalmayı başarıp, hem de başkası olarak varlığını sürdürebilir. Başka bir deyişle maddi olmayan ve kendisi töz olan tanrıdan söz ediyoruz. Hem kendisi olarak kalıyor hem de kendisi olmayan bir varlık bir evrenle bir olup kendi başkası şeklinde bir bütün halinde varlığını sürdürebiliyor. Proklus, bu durumu şöyle özetliyor: Ante rem; varlık varoluştan öncedir, in re: varlık varoluşun içindedir. Post rem: varlık ve varoluş birdir ona göre tanrı birdir, sonsuzdur, bütündür. Onun bir olma özelliği onu başlangıç ilkesi yapar, sonsuz olma özelliği varoluş olarak karşımıza çıkar. Onun bütün olma özelliği de ilk ikisinin birliği olarak karşımıza çıkarki buna nous akıl denir.
Bir filozof, Proklus’a göre akli melekelerini evreni anlamak için kullanmalı bedensel hazlardan kendisini çekmeli, hakikati kavramak için ruhunu arındırmalıdır. Sıradan insanların inanç ve düşünceleriyle ilgilenmez. Onları eleştirmenin ve kınamanın bir anlamı olduğuna da inanmaz.
Herkes inancında olduğu gibi düşüncelerinde de hürdür. Varlık, hayat ve zihin ebediyetin ve geçiciliğin arasında var olurlar.
Proklus, kendi içine özüne dönerek tanrısal alemi özümsemeyi önerir.
Tensel mutluluklar sadece maddeye bağlıdırlar. Madde ise geçicidir ve bu yüzden tensel mutluluklar da geçicidir oysa tinsel mutluluk, tinsel alemi anlamakla mümkündür ve tinsel alem geçici değil kalıcı bir alemdir. Ezelidir, ebedidir.
Proklus’a göre bir insan dünya üzerinde sadece karnını doyurmaya, üremeye ve diğer dünyevi zevklerini tatmin etmeye yönelik bir yaşam sürüyorsa hayatını boşa geçiriyor demektir. Aristoteles’ten etkilendiği bu düşünce giderek Sokrates’te ortaya çıkacak ve Sokrates: Sorgulanmayan bir hayatın hayat olmayacağını söyleyecektir.
Proklus’a göre ruh, zihnin ulaştığı bir kavrayıştır. İnsan ancak felsefe ile arınmış bir akılla ruha ulaşır ve böylece birliği kavrayabilir.
Özellikle tinsel alem Proklus için hayati bir önem taşır. Çünkü insan hakikatin bütünlüğünü ancak ruhla kavrar. Evren maddi bir alandır ve araçlar dizgesidir. İnsan ruh aracılığıyla maddenin ötesine geçebilir.
İnsan zihni insan aklı biri parçalara ayırır ve buna evren adını verir; ruhsa bu biri çokluk içinde tekrar kavrama yetimizdir. Buna göre hakikat üçlü bir dizgeden oluşur: Varlık; soyut bir tanrı, Varoluş: evren ve zihin, tanrılar, yasalar, cisimler, melekler ya da melekeler, Tin: Evrende tanrıyı kavrayan tin. Tine zihinden ayrı bir anlam yükleyen Proklus, onu her şey her şeyin içinde ilkesi ile açıklar; bir evrende ve insanda içerilir; Evrende yasalar ve akıl, insanda ruh olarak. Böylece ruhun, tinin evrene yönelmesi aklına yönelmesi anlamına gelir. Aklına yönelmesi ise tanrıyı bilmesi anlamına gelir. Burada a=b, b=c o halde a=c matematik ilkesinin işlediğini görüyoruz.
Teolojik olarak konuşacak olursak tanrı eğer bir ve yalın varlıksa, başlangıçtaki bölünemez bütünlükse kendi içinde çok olan bu evren ondan nasıl çıkmıştır? Proklus, pratik bir yol seçer ona göre çokluk insan algısının bir sorunudur. Evren, tanrıdan çıkınca tanrı evrene yayılmış ancak bir yanıyla da başlangıçtaki yalın halini korumuştur. Bu düşünce tarzı Allah hem evrenin içindedir hem de evrenden münezzehtir diyen İslam düşünürlerince benimsenecektir. Ancak İslam filozoflarının özgür düşünme koşulları, siyasi erklerce ellerinden alınacağından bu konuyu çözüme kavuşturamayacaklardır. Bu konunun çözüme kavuşması bilimin ilerleyişiyle mümkündür. Bilim ilerledikçe tanrının metafizik varlığı değil ama tanrısallığın, aşkınlığın, bütünlüğün zorunluluğu giderek daha da anlaşılır olacaktır.
Akıl, varlıkla evrenin birliğidir.
Proklus, evrenin nedeni olan ilk nedene, ilk ilkeye ‘panta en pasin’ demiştir. Bu Her şey, her şeyin içinde olma durumudur. Tanrı ‘bir’dir, hem kendisi olarak vardır, hem ‘çok’un nedenidir. Hem de ‘çok’un içindedir.
Evren, birden çıkan çokluk alanı, gerçekliktir. Burası metafizik ve fizik alanın iç içe geçtiği yerdir. Düzen aranır. Bilim, düzen araştırır.
Hegel’e göre Proklus, düşüncenin özüne dair parlak bir buluş yapmıştır; çok birden çıkar ve yeniden bire döner.
Proklus, Lidya topraklarına yol aldı ve orada yaklaşık bir sene geçirdi. Sürgünde olduğu günlerde doğu mistik düşüncesi ile tanıştı. Bu dönemde felsefenin tinsel taraflarına eğildi. Ve yeni Platon’culuğun teolojik konuları ile ilgilenmeye başladı yani: tanrı, metafizik, varlık ve yaratılış konuları ilgi alanıydı.
Gününe gün doğumunda ibadet ederek başlardı, bunun devamında gününün tamamını kaplayan dersler, tartışmalar ve kendi çalışmalarıyla ilgilendiği bir program olurdu.
Proklus’un içindeki felsefe tutkusu mesleğine baskın geldi, felsefede daha da derinleşmek istediğinden İskenderiye’ye bu kez Aristoteles’in mantık ve matematik üzerine olan çalışmalarında derinleşmek için döndü. Yaşadığı çağda Arisoteles’in ortaya koyduğu sistematik felsefe kilisenin de siyasi erkin de dayanak bulduğu bir zemin sunuyordu. Proklus parlak bir öğrenciydi, kısa zamanda eğitim gördüğü okulda ki felsefe müfredatının tamamına hakim oldu fakat Proklus daha fazlasını istiyordu.
Ama bir yandan da babasının hukuk ve felsefe sohbetleri aklının en derin yerlerinde, metafizik bir kaşıntıya sebep oluyordu. Her şeye rağmen Proklus, babasının yolundan gidecek ve hukuk okuyacaktı.
Proklus mantık sahibi bir ruhun felsefe ve bilimle beslenebileceğini bunun da ruhun sahip olduğu bedeni dinç tutacağını öne sürer.Öte yandan sağlıksız bilişlere, düşüncelere sahip olan,düşünmeyen ve kafasını çalıştırmayan bir ruh bedenini sağlıklı tutamaz ve hastalıklı bir vücuda sahip olur.
Bir neden ne kadar büyük ve detaylı düşünülmüş olursa etkisi de o kadar iyi olur.
İnsan ruhları, insan bedenlerinden önce var olmuşlardır.Bedenler,insan ruhlarının edinmeleri için kılıf olmak amacıyla yaratılmışlardır.
Bir başlangıcı olan her şeyin bir amacı da olmalıdır.
Her üretken neden, ürettiği unsurdan daha üstündür.
Proklus, felsefenin ruhun kurtarıcısı olduğunu söyler.
Harcanan zaman biriktirilemez.
Doğum ruh için şok edici bir olaydır. Bu yüzden doğum sırasında sarsılır ve bildiği her şeyi unutur. Fakat bu bilgi zarar görmez. Zaman geçtikçe bilgi ortaya çıkar. Önce konuşabilmeyi tekrardan öğrenir, sonra sosyal ilişkiler kurmayı baştan öğrenir. Yani daha önce öğrendiği şeyleri hatırlar:
Öğrenmek hatırlamaktır.
“Nedenler, hem verdikleri sonuçların öncesinde varlıklarını sürdürürler hem de kendilerinden öte sonuçlara yol açarlar.”
Zekanın verdiği mutluluğu ancak zeka sahibi ruhlar yaşayabilirler.
Zihnin en etkin gücü düşünmektir. Düşünmek bir anlamda yaratmaktır. Zihin düşünerek biçimleri yaratır.
Korku, ruhtan mahrum bir varlık olduğu için bir yaşama da sahip değildir. Korku ancak düşünülebilir ve hissedilebilir
Proklus’a göre bir insan dünya üzerinde sadece karnını doyurmaya, üremeye, ve diğer dünyevi zevklerini tatmin etmeye yönelik bir yaşam sürüyorsa, hayatını boşa geçiriyor demektir.
Tensel mutluluklar sadece maddeye bağlıdırlar. Madde ise geçicidir ve bu yüzden tensel mutluluklar da geçicidir. Oysa tinsel mutluluk, tinsel alemi anlamakla mümkündür ve tinsel alem geçici değil kalıcı bir alemdir, ezelidir, ebedidir.
Tin’e, Zihin’den ayrı bir anlam yükleyen Proklus, onu Her şey, her şeyin içinde ilkesi ile açıklar. Bir, Evren’de ve İnsan’da içerilir. Evrende yasalar ve akıl, insanda ruh olarak Böylece, ruhun (tinin) evrene yönelmesi, aklına yönelmesi anlamına gelir. Aklına yönelmesi ise Tanrı’yı bilmesi anlamına gelir. Nurada, a=b, b=c o halde a=c matematik ilkesinin işlediğini görüyoruz. Yeni Platoncu filozofun Antik Yunan düşünce tarzıyla temellendirmeye çalıştığı bu fikir, daha sonra İslam filozofisinden ve İslam tasavvufunda Nefsini bilen, Rabb’ini bilir hadisiyle yan yana gelecek olan Vahdet el Vücut felsefesinde karşımıza çıkacak.
İlk ilkeye Panta en pasin demiştir. Bu, her şey her şeyin içinde olma durumudur. Tanrı, Bir’dir, hem kendisi olarak vardır, hem Çok’un nedenidir, hem de Çok’un içindedir.
Bir yerden diğerine giderek veya yaşlanarak zaman içerisinde değişim geçirebiliriz. Fakat değişken olarak zamanın içerisinde bulunmamız zamanı değiştirmez.
Proklus’a göre bir insan dünya üzerinde sadece karnını doyurmaya, üremeye, ve diğer dünyevi zevklerini tatmin etmeye yönelik bir yaşam sürüyorsa, hayatını boşa geçiriyor demektir.
Belki de zaman Tanrı’nın varoluştaki maskesidir.
Her şeyin içinde her şey vardır.
Bir neden ne kadar büyük ve detaylı düşünülmüş olursa etkisi de o kadar iyi olur.
Proklus’a göre ruhlarımız mantık sahibi varlıklar olduğu için kendi hareketlerimizden sorumlu olabilecek konumdayızdır. Mantık sahibi ruhun derin muhakeme gücü kendisine kendi kararlarından sorumlu olabilecek bir irade verir. O halde kötülük kendi kendine bir varlık değil, ruhların yaptıklarının bir sonucudur. Kötülük bir varlıktan çok varlığın türevi olarak ortaya çıkar. İslam törel yaşamını ve felsefi düşün biçimini belirleyen şu sözleri anımsamakta yarar vardır: Yaptığınız iyilikler O’ndan, yaptığınız kötülüklerse nefsinizdendir. Çünkü nefis, ikincil tözler kategorisinde yer alan metafizik varlıktır. Onun yaptığı bir eylemin sonucu olarak Kötülük, sadece Varlık’ın kendisinden kaynaklanmaz ama onun bir türevi olarak var olur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir