İçeriğe geç

Zalim Krallık Kitap Alıntıları – Victoria Aveyard

Victoria Aveyard kitaplarından Zalim Krallık kitap alıntıları sizlerle…

Zalim Krallık Kitap Alıntıları

&“&”

Artık kendimi tanıyamıyorum. Yoksa büyümek böyle bir şey mi?
Hafızadan daha kötü bir acı ya da ceza yoktur.
Dünya üzerinde bir Gümüş kadar soğuk hiçbir Kızıl yoktu.
Bilgi, sahip olduğumuz tüm silahlardan daha tehlikeliydi.
Günlük, tamamlanmadan sona erdi ve onu görmeyi hak edecek kimse tarafından okunmadı.
Sayfalarını ve içindeki kadının yavaş yavaş çöküşünü sadece Elara gördü.
Defteri de tıpkı Corianne’e yaptığı gibi yok etti.
Ve Corianne hiçbir rüya görmedi.
Zihnimin içindeki tek kişi benim.
Ateş yıkabilir, ateş öldürebilir ama aynı zamanda yaratabilir de.
Bir gün kral olacak bir prensle evlendim. Genellikle masallar burada sona erer. Hikayeler bu andan sonrasına ilerlemez ve bunun iyi bir sebebi olmasından korkuyorum.
Biz aynıyız, diye düşündü. İkimiz de kalabalık bir odada yapayalnızken bağlanacak bir şey arıyoruz.
Onu bir daha görmek isteyip istemediğimi bilmiyorum. Ama o da yalnız görünüyordu. Birlikte yalnız olsak, olmaz mı?
Kölelikten bahsetmişti çünkü bu dünya bundan ibaretti. Kimse bunu söylemeye cesaret edemesede kızılların olduğu şey buydu. Köleler ve mezarlar.
Hayatımı sayamayacağım kadar çok kez kurtarmıştı. Burası yerine donmuş bir köyde olmamamın, her kış birer parmağımı ve her mecburi hizmet alımında sayısız arkadaşımı kaybetmememin sebebi kesinlike oydu. Çoğu zaman aynı fikirde olmasakta daima görevimizi yerine getirir ve sağ kalırdık. Şimdiyse bunların hepsini yalnız yapmak zorundaydım.
Teşekkürlerimi hak etmeyecek kadar çok şey yapmiştı. Ama ben de yapmıştım. Bu adildi, sanırım ve ben adalete inanıyor muydum?
Unutmamalısın yüzbaşı, becerilerimizin gerçekten nerden geldiğini, ne olarak başladığımızı ve nereden geldiğimizi.
Sanki kralla birlikte o da ölüyor gibi görünüyordu. Ama Robert’ın hastalığı kalp kırgınlığıydı, şifacıların açıkladığı kadarıyla, kraldaki gibi kemiklerinde ve kanında değildi.
Arkamda çözülmemiş bulmacalar, bir daha bir araya getirilmemiş parçalar bıraktım. Sanki ziyan etmişim gibi hissediyorum. Eşyaları değil ama kendimi.
Kaçınılmaz olanı neden erteliyoruz? Neden sonunu getiremeyeceğimiz bir yarışa giriyoruz? Bunu anlayamıyordu.
Gülümsemek için kendini zorladı. Dudak köşelerinin kıvrılması kelimeler gibi, yağmur gibi ve köprüden beri peşini bırakmayan düşme hissi gibi canını yaktı.
“Calore’lar ateşin çocukları, alevleri kadar güçlü ve yıkıcılar ama Cal, kendinden öncekiler gibi olmayacak. Ateş yıkabilir, ateş öldürebilir ama aynı zamanda yaratabilir de. Yazın yanan ormanlar ilkbaharda yeniden yeşerecek, öncekinden daha güzel ve güçlü olacak. Cal’ın alevleri savaşın küllerinden kökler çıkaracak ve büyütecek. Silahlar susacak, sis dağılacak ve askerler… Hem gümüş hem Kızıl askerler, evlerine dönecek. Yüz yıllık savaştan sonra oğlum barışı getirecek. Savaşırken ölmeyecek. Ölmeyecek. ÖLMEYECEK.”
“.. Ama karanlıkta yanan bir mum ile doğan güneş arasında fark vardı.”
Ne kadar aptalca. Kafaları çocuklarına farklı isim verecek kadar bile çalışmıyor."
Ateş yıkabilir, ateş öldürebilir ama aynı zamanda yaratabilir de. Yazın yanan ormanlar ilkbaharda yeniden yeşerecek, öncekinden daha güzel ve güçlü olacak.
Mutluydu; evet, öyleydi, kendine göre, bildiği kadarıyla…
Ama karanlıkta yanan bir mum ile doğan güneş arasında fark vardı.
Sadece günlüğü bu yalanların bedelini biliyordu.
Bilgi, sahip olduğumuz tüm silahlardan daha tehlikeliydi.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Ateş yıkabilir, ateş öldürebilir ama aynı zamanda yaratabilir de. Yazın yanan ormanlar ilkbaharda yeniden yeşerecek, öncekinden daha güzel ve güçlü olacak.
Ben işleri sadece daha kötü hale getiririm. Ona sadece acı veririm. Bunu yapamam.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Ama o da yalnız görünüyordu. Birlikte yalnız olsak, olmaz mı?
Hafızadan daha büyük bir acı ya da ceza yoktur.
Hafızadan daha büyük bir acı ya da ceza yoktur.
Biz aynıyız, diye düşündü. İkimiz de kalabalık bir odada yapayalnızken bağlanacak bir şey arıyoruz.
Onu bir daha görmek isteyip istemediğimi bilmiyorum. Ama o da yalnız görünüyordu. Birlikte yalnız olsak, olmaz mı?
Jared amcanın cesedini, mumyalama işlemi için tüm kanı çekildiğinden teninin aydan daha beyaz göründüğünü yazmadı. Babasının dudaklarının ona ihanet edercesine, ağabeyinin ölümünden duyduğu acıyı gözler önüne sererek nasıl kıpırdandığını da yazmadı. Sadece tören sırasında dinen yağmuru ya da saygılarını sunmaya gelen lordları da anlatmadı. Hatta Kral’ın varlığından veya çatık koyu kaşlarıyla, karanlık bir ifadeyle duran oğlu Tiberias’tan bile bahsetmedi.
Amcam öldü, yazdı tüm bunların yerine. Ve nedense, bir şekilde ona imreniyorum.
Hafızadan daha büyük bir acı ya da ceza yoktur.
Hiç kimse bilmesi gerekenden daha fazlasını bilmezdi.."
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Hafızadan daha büyük bir acı ya da ceza yoktur."
Defteri de tıpkı Coriane’e yaptığı gibi yok etti
Ve Coriane hiçbir rüya görmedi"
Ama o da yalnız görünüyordu.
Birlikte yalnız olsak olmaz mı?
Çocuk, birçokları gibi ölecekti. Bir siperde ya da çölde, sonunda yapayalnız bir şekilde.
Günlük, tamamlanmadan sona erdi ve onu görmeyi hak edecek kimse tarafından okunmadı.
Zihnimin içindeki tek kişi benim.
Tibe eskisi gibi değil. Taç onu değiştirdi, tam da korktuğun gibi. Ateş onun içinde; tüm dünyayı yakacak olan o ateş. Ve ateş senin oğlunun da içinde, kanını asla değiştirmeyecek ve asla tahta geçemeyecek olan Prens’te.
Zihnimin içindeki tek kişi benim.
Değişmeyen tek kişi sensin. Sen hâlâ tozlu odadaki unutulmuş, istenmeyen, uygunsuz küçük kızsın. Sen her şeyin kraliçesisin, güzel bir oğlanın annesisin, seni seven bir kralın eşisin ama hâlâ gülümseyecek gücü kendinde bulamıyorsun.
Hâlâ hiçbir şeysin.
Hâlâ bomboşsun.
Zihninin içindeki tek kişi sensin.
Ve sen değersiz birisin.
Hiçbir şeysin.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Amcam öldü, yazdı tüm bunların yerine. Ve nedense, bir şekilde ona imreniyorum.
Ama karanlıkta yanan bir mum ile doğan güneş arasında fark vardı.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Mutluydu; evet ,öyleydi, kendine göre, bildiği kadarıyla…
Onlar birlikte olacaklar ve sen yapayalnız kalacaksın.
Ama karanlıkta yanan bir mum ile doğan güneş arasında fark vardı."
Artık kendimi tanıyamıyorum. Yoksa büyümek böyle bir şey mi?
Hafızadan daha büyük bir acı ya da ceza yoktur.
Garip bir prens, daha da garip bir akşamdı, yazdı günlugune. Onu bir daha gormek isteyip istemediğimi bilmiyorum. Ama o da yalniz görunuyordu.
Birlikte yalniz olsak, olmaz mı?
…Hepsini hatırlıyorum.Hafızadan daha büyük bir acı ya da ceza yoktur."
Ben Barrow. Shade Barrow. Ve hayatta kalmamı sağlasan iyi olur."
Poyraz ve Gölbölge bir asırdır savaşıyor olmasaydı şehre her an bir saldırı bekleyebilirdim. Ama böyle bir şey olmamıştı ve olmayacaktı da.
Çünkü savaş, gerçek bir savaş değildi.
Bir soykırımdı.
“Bilgi, sahip olduğumuz tüm silahlardan daha tehlikeliydi.”
Bu da neydi? Ne oldu? Neredeyim?"
"Dikkat et, neredeyse bir filozofa dönüşeceksin."
… Hafızadan daha büyük bir acı ya da ceza yoktur."
Bizimle misin, Shade Barrow?"
"Seninleyim, Diana."
"O zaman Kızıl bir şafak…"
"…gibi yükseleceğiz."
Ve bu yarayı da diğerleriyle birlikte çürümeye bırakalım.
Ama o da yalnız görünüyordu.
Birlikte yalnız olsak,olmaz mı?
Onlar birlikte olacaklar ve sen yapayalnız kalacaksın.
Sen de beni nasıl terk edebilirsin?
Ama inanç, kurşun yemeyi kolaylaştırmıyordu.
Hayatımın on beş yılının sonunda elimde ne var? Kocaman bir hiç.
Birlikte yanlız olsak, olmaz mı?
Hafızadan daha büyük bir acı ya da ceza yoktur."
Bunun böyle olmasına neden izin verildiğini sorgulamayı uzun süre önce bırakmıştım. Ben çoğunluğun aksine, bir efendinin kafesinde yetişmemiştim. Diğerlerinin kurtuluş olarak gördüğü şey, benim gözümde delirici bir boyun eğmeydi. Sanırım özgürlüğe olan azimli inancım için Albay’a teşekkür borçluydum. Diğer türlüsünü düşünmeme asla izin vermemişti.
Ve bu yarayı da diğerleriyle birlikte çürümeye bırakalım.
Hiç kimse bilmesi gerekenden daha fazlasını bilmezdi. Hiç kimseye kendi operasyonu, kendi bölüğü, bir üstündeki amiri ötesinde bir şey söylenmezdi. Bilgi, sahip olduğumuz tüm silahlardan daha tehlikeliydi. Onlarca yıl içinde, yakalanarak Gümüş bir fısıltmın eline düsen tek bir Kızıl yüzünden başarısız olan ayaklanmalar sonunda bunu artık öğrenmiştik. En iyi eğitimli askerler bile zihne yapılan bir saldırıya dayanamazdı. Daima çözülürlerdi, sırları daima keşfedilirdi. Bu yüzden casuslanm ve askerlerim sadece bana, yani yüzbaşılarına hesap verirdi. Ben Albay’a, o da Komutanlık’a… artık onlar her kimse, hesap veriyorduk. Sadece ilerlememiz için gerekenleri bilirdik. Başka yeraltı organizasyonları başaramazken Muhafızlar’ın bu kadar uzun süre dayanabilmesinin sebebi buydu.
Coriane burayı kimin yaptığını merak etse de gerçeği içten içe biliyordu. Kızıl işgücü, Kızıl ustalar ve sürece yardımcı olan sadece birkaç mıknatıs. İçinde her zamanki hayreti hissetti. &‘Hizmetçiler böylesine bir güzelliği yaratıp da nasıl hâlâ alt tabaka olarak görülebiliyorlar? Onlar da bizimkilerden farklı oLsa da harikalar yaratabiliyorlar.’

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir