Paulo Coelho kitaplarından Zâhir kitap alıntıları sizlerle…
Zâhir Kitap Alıntıları
Bir yalan çok kez tekrarlanırsa insanlar doğru olduğuna inanmaya başlarlar.
Bir ruh mutlu olduğunda dünya da çok daha iyi bir yer olur.
Güneşin, denizlerin, rüzgarların enerjisinden yararlanabiliriz. Ancak insanoğlunun sevginin enerjisinden yararlanmayı öğrendiği gün, ateşin keşfedildiği gün kadar önemli olacak.
Eğer yalnız değilsek o zaman gittiğimiz yolun yanlış bir yol olduğunu anlamak ve yönümüzü değiştirmek için daha fazla gücümüz oluyor.
İnsanoğlu nasıl seveceğini öğrendiğinde dünya gerçek bir dünya olacak.
Önemli olan yaşamın kendisi değil, yolculuktur.
Kalbim yaralanmış olacak ama iyileşecek ve yaşamın güzelliğini bir kez daha görmeye başlayacak.
Tarih yalnızca sevginin enerjisini kullanabildiğimizde değişecek, tıpkı rüzgârın, denizlerin, atomun enerjisini kullandığımız gibi.
Acılar insanı değiştirir.
Acı çekmeyen insan yoktur.
Ruh mutlu olduğunda dünya çok daha iyi bir yer olur.
Ruh mutlu olduğunda dünya da çok daha iyi bir yer olur.
Hiç kendi cenazeni düşündün mü ?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İki tür dünya var: düşlediğimiz ve gerçek olan.
Sevgi kimsenin kurtulmak istemediği bir hastalıktır. Atlatanlar bir daha toparlanamaz, pençesindekiler ise şifa bulmaya kalkışmaz.
Yaşlılığın tek kurbanları, kendi yolunda ilerlemeyi asla cesaret edememiş olanlardır.
Hayır demekten mümkün olduğunca kaçınmak lazımdır, çünkü Evet dediğimizde bizi daha çok severler.
Varlığımız sona erse dahi dünyanın işleyişinin mükemmel biçimde süreceğini hissetmekten kötüsü yoktu.
Kimilerine göre Lewis Carrol da Alice Harikalar Diyarında’yı hastalıkla olan deneyimini aktarmak için yazmış. Kitabın başında Alice’nin karanlık bir çukura girişi, epilepsi hastalarının çoğunluğunun aşina olduğu bir durum. Harikalar Diyarı’nda dolaşırken Alice birçok kez uçan şeyler görüyor ve bedeninin hafiflediğini hissediyor ki bunlar da nöbetin etkilerini birebir yansıtan tanımlar.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kimi hikâyeler yarım kalmışlar. Bu hikâyelerin varlığı daha fazla hissediliyor ve bir bölümü sona erdirmezsek sonraki bölüme geçemiyoruz.
Böyle bir terfi mümkün değilmiş, çünkü Komünist Parti’ye asla üye olmamış;koyu bir Müslümanmış.
Bir yalan çok kez tekrarlanırsa insanlar doğru olduğuna inanmaya başlar.
‘Seni kendimden bile çok seviyorum . Bunu söyleyebilirsem yaşamayı sürdürebilirim; çünkü bu aşk beni rehin aldı ”
İşte sevgi de böyle kayboldu, dedi, sevginin ne zaman ortaya çıkıp ne zaman çıkmayacağını belirleyen kurallar koymaya başladığımızda.
Bu dünyada geçirdiğin süreye biraz saygı göster ve bil ki Tanrı seni daima bağışlar ve her zaman bağışlamaya devam edecek.
Hayattayken öldü.
Kimse kendine bu soruyu sormamalı; neden mutsuzum? Her şeyi yok edecek virüs bu soruda saklıdır. Sorduğumuz anda, bizi neyin mutlu ettiğini keşfetmek isteriz. Eğer bizi mutlu eden şey o anda yaşadığımız hayattan farklıysa ya her şeyi değiştiririz ya da eskisinden bile mutsuz hale geliriz.
Artık değişemezsiniz, tıpkı tren rayları gibi olmalısınız:Trenin yola çıkış noktasında da yolun ortasında da varılan istasyonda da aralarındaki mesafe hep aynıdır.
Zaten herkes sevgi kılığındaki kalp kırıklığından bahsetmeye gelmişti.
Korkma; bu acıyı önlemenin tek yolu, âşık olmayı reddetmektir.
İki çeşit dünya vardır: hayalini kurduğumuz dünya ve gerçek dünya.
Yaşadığımı hissediyorum, anlıyor musun? Yaşamak, geçen her dakikaya, her saniyeye âşık olmak.
Aşk vahşi bir güçtür. Zapt etmeye çalışırsak bizi mahveder.Hapsetmeye çalışırsak bizi köle eder. Anlamaya çalışırsak bizi şaşkına çevirir.
Moğol efsanesi böyle der: Farklı tabiatlar birleşince ortaya aşk çıkar. Zıtlıklar arttıkça aşk da artar. Yüzleşme ve dönüşüm sayesinde aşk kendini korur.
Ne mutlu cehaletlerini dile getirmekten korku duymayanlara.
Hatalarımızı düzeltme işini Kâinat üstlenir.
Sansasyonel haberlerin ömrü on beş dakika sürer.
Avrupa’da, özellikle Fransa’da, sadakatsizlik kabul görmekle kalmaz, gizliden gizliye hayranlık dahi uyandırır. Ve kimse kendi başına gelebilecek bir olay hakkında bir haber okumak istemez.
Bence savaşta insanlar yaşamın sınırındalar; ertesi gün ölebilirler. Sınıra dayanmış insanlar farklı davranırlar.
Yeni mezun kariyerini kendisinin mi başkalarının mı seçtiğini sorgular
İnsan denen varlığın iki önemli sorunu var:birincisi ne zaman başlayacağını bilmemek, ikincisiyse ne zaman duracağını.
Ve neticede, Acem bir bilgenin dediği gibi, sevgi kimsenin kurtulmak istemediği bir hastalıktır. Atlatanlar bir daha toparlanamaz, pençesindekiler ise şifa bulmaya kalkışmaz.
Yüreğim örselendiyse de elbet iyileşecek ve yaşamın güzelliklerini yeniden görür hale gelecek.
Nasıl ıstırap çektiğimi fark etmiyor olabilirler mi?
Aslında alışık oldukları dünyayı sarsacak her türlü değişimden korkuyorlardı.
Ve neticede, acem bir bilgenin dediği gibi, sevgi kimsenin kurtulmak istemediği bir hastalıktır. Atlatanlar bir daha toparlanamaz, pençesindekiler ise şifa bulmaya kalkışmaz.
Sırf çabaladın diye sevdiğin kişi neden sana itaat etmek, minnet duymak ve takdir göstermek zorunda olsun ki?
Aç kalmak yalnız kalmaktan iyidir. Çünkü insan yalnız kalınca, ki kastettiğim seçilmiş bir yalnızlık değil, kabullenmeye zorlandığımız bir yalnızlık, kendini insanlığın bir parçası değilmiş gibi hisseder.
Biz insanların iki sorunu var: birincisi ne zaman başlamak gerektiğini, ikincisi ise ne zaman duracağını bilememek.
kendi varlık sebebimize kafa yormak için.Anlamsız hikayeler anlatırsak, gerçekliği algılama biçimimize uymayan hakikatler ararsak, belli ni olur, belki de bir-iki nesil sonra başka bir yol keşfetmeyi başarırız.
—İnsan gerçek sevginin ortaya çıkmasına izin verdiği gün, düzen karmaşaya dönüşecek ve doğru, hakiki sandığımız her şey sarsılacak. Dünya ancak insan sevmeyi öğrendiğinde gerçek olacak, sevgiyi bildiğimizi zannederek yaşayıp gidiyoruz, ama onunla olduğu gibi yüzleşecek cesaretimiz yok….!
“Sen beni sevmiyor musun?”
“Dün sevdiğimden çok, yarın seveceğimden az seviyorum, tıpkı kırtasiyelerde satılan kartpostallarda yazdığı gibi”
“Dün sevdiğimden çok, yarın seveceğimden az seviyorum, tıpkı kırtasiyelerde satılan kartpostallarda yazdığı gibi”
“Her şeye sahip değil misin?”
“Birinin isteyebileceği her şeye sahibim.”
“Hayatında ne kusur var ki?”
“Tam da bu işte. Her şeye sahibim, ama mutsuzum.”
“Birinin isteyebileceği her şeye sahibim.”
“Hayatında ne kusur var ki?”
“Tam da bu işte. Her şeye sahibim, ama mutsuzum.”
Sevgi kimsenin kurtulmak istemediği bir hastalıktır. Atlatanlar bir daha toparlanamaz, pençesindekiler ise şifa bulmaya kalkışmaz.
Eğer darbe geliyorsa, gelir. Beni yere serebilir, devirebilir ama bir gün yeniden ayağa kalkacağım.
Yaşamımızda gelişmemizi engellemekten sorumlu bir olay daima vardır.
Eğer bir hikayeyi anlatıyorsan o zaman hâlâ ondan kurtulamamışsın demektir.
“Her şeye sahip değil misin?”
“Birinin isteyebileceği her şeye sahibim.”
“Hayatında ne kusur var ki?”
“Tam da bu işte. Her şeye sahibim, ama mutsuzum.”
“Birinin isteyebileceği her şeye sahibim.”
“Hayatında ne kusur var ki?”
“Tam da bu işte. Her şeye sahibim, ama mutsuzum.”