Mehmet Eroğlu kitaplarından Yürek Sürgünü kitap alıntıları sizlerle…
Yürek Sürgünü Kitap Alıntıları
Sözcüklerin önce seslerini, ardından anlamlarını yitirdim; tıpkı ateşin üstüne dökülen su damlaları gibi beynimde buharlaşıp
yok oldular..
yok oldular..
Ona bir yürek Sürgünü olduğunu söylememişti. Çünkü kimse sorumlu tutulamaz bu cezadan. Yüreğini mahkum eden de, kurtarmaya çalışan da kendisi değil miydi?
“Bütün ideolojilerin nihai amacı, yaşama nedeni, insanların gülmesidir.”
“Değer yargıları, insanı tutsaklığa, sıradanlığa götüren yolu aydınlatan ışıklardır.”
“Kadınları onlarda bulduklarımız için değil, bulamadıklarımız için severiz.”
“Mutsuzluk mıknatıs gibidir. Her zaman birbirini çeker. Kadınlar genellikle mutsuzluğa karşı duyarlıdır.”
“Başka aşklara duyulan hayranlığın aslında insanın kendi yaşamındaki sevgi eksikliğinin üstü örtülü bir dışavurumu ya da özlemi olduğunu öğreneli çok olmuştu.”
“Tutkudan yükselen acı genellikle öfkeye dönüşür. Aşk acısı ise insanı derinleştirip zenginleştirir.”
“Kişinin ödünsüz bir tavırla, sürekli özgürlüğünü koruma kaygısıyla yaşamasının kaçınılmaz sonucu yalnızlık, bu yalnızlığın vardığı son durak ise kişinin kendine yönelik dikkatinin büyüttüğü bencillik ve tutsaklıktır…”
“Beden güçlüyken, yaşam ve ölüm eşittir. Zamanla, insan yaşlandıkça bu eşitlik bozulmaya yüz tutar ve ancak o zaman hayatın değeri gerçek anlamda kavranabilir.”
“İnsanların hayatını belirleyen, yaşarken önemini asla kavrayamadığımız, kısacık anlardır…”
“Kişilik ancak tutarlılığın çelikleştirebileceği bir pamuk ipliğidir. Kişiliğin rengi, diğer bütün renkleri içinde eriten siyahtır. Kişilik aynadaki görüntü gibidir. Orada olduğunu bilir ve görürüz, ama asla ulaşamayız.”
Aşktan başka hangi duygu bir insanı ölümsüz olduğuna inandırabilirdi?
“Sevgi tutkudan farklıdır; çünkü sevme yetisi -çocuklarda olduğu gibi- sonradan gelişir, sabırla sulanmadan da büyümez.”
Yürek uçsuz bucaksız bir bataklığa benzer. Bir kere saplandın mı kurtulamazsın.
sevilmenin hayal gücünü keskinlestirdiğini, keskinleşen hayal gücünün beslenmesi için sözcüklerin hayati önem taşıdığını fark etmişti.
Cesaret korkarak devam etmektir.
Hatırlamak çoğu zaman acı çekmek değil miydi ?
“Yazdıklarımı çok ciddiye almayın, “ dedi gülümseyerek. “Kimse artık hayatı romanlardan öğrenmiyor.”
Yaşlılık, insanım yaptığı hataları fark etmesine karşılık bunları onarabileceği zamanının olmamasıydı.
Sevgi önce yüreklerini, sonra gövdelerini, sonra da her insan gibi çoğunu kendine sakladıkları benliklerini fethedip boğmuştu.
Aşk iki insanın birbirini keşfedip yeniden şekillendirmesiydi.
“Cesaret erdem değildir; yokluğu sahip olmayanı küçültmez. Ama cesaret, insan yüreğine ait erdemleri ve zenginlikleri büyüten bir mercektir… Sanıldığının aksine fiziki cesaret, cesaretin en kaba biçimidir ve çoğunlukla da aşırılığa kayarak vahşetle akraba olup çıkar. Asıl cesaret, yüreği beyinle birleştiren kararlı cesarettir. Çünkü cesaretin kabul edilebilir bu türü süreklidir ve insan sevgisinin içindeki o sonsuz kaynaktan fışkırır.”
Biz insanlar, üstünde yaşadığımız bu gezegen gibi aslında yıldız tozlarından doğduk. İnsanların geceleri yıldızları büyülenmiş gibi seyredip ürpermelerinin ardında, bence bu mucizevi yaratılışın içgüdüsel şaşkınlığı ve hayranlığı var..
Beden güçlüyken yaşam ve ölüm eşittir. Zamanla, insan yaşlandıkça bu eşitlik bozulmaya yüz tutar ve ancak o zaman hayatın değeri gerçek anlamda kavranabilir.
Kişiliğin rengi, diğer bütün renkleri içinde eriten siyahtır.
Kararlılıkla kararsızlığın, gençlikle yaşlılığın, aşkla ayrılığın, geçmişle geleceğin ortasında hareketsiz kalmaktan bıkmıştı.
Ama ne farkederdi; aşkın, özlemin dili ve hareketleri evrensel değil miydi?
Anılar hayatın en kalıcı ve en gerçek yönleridir..
İnsanların hayatını belirleyen, yaşarken önemini asla kavrayamadığımız, kısacık anlardır
Başka aşklara duyulan hayranlığın aslında insanın kendi yaşamındaki sevgi eksikliğinin üstü örtülü bir dışavurumu ya da özlemi
Mutsuzluk mıknatıs gibidir. Her zaman birbirini çeker.
Ancak sana söyleyemediğim, belki de söylemeye cesaret edemediğim başka bir gerçek daha vardı. Ben hep GEÇMİŞİ özledim, oysa sen GELECEKTİN.
İnsanlar zaman zaman, boşuna olduğunu bile bile adlarını unutmak isterler, ama; adlar tıpkı gölge gibidir, her sabah güneşle yeniden doğarlar.
Hatırlamak çoğu zaman acı çekmek değil miydi?
Sözcüklerin önce seslerini, ardından anlamlarını yitirdim; tıpkı atesin üstüne dökülen su damlaları gibi beynimde buharlaşıp yok oldular. Bir zamanlar boş bir tabloyu boyarmış gibi renk verdiğim, süsleyip kadınlara sunduğum mevsimler, yaşayıp yaşamadığıma aldırmadan geçip gittiler ve ben o süre boyunca belleğimi yitirmekle eş anlamlı bir unutkanlığın koynunda, yalnızlığımdan sanki cinsel bir tad alarak ayları tükettim
Roman kahramanları, biraz yazarın kendisi, ama genellikle olamadığı, daha çok da olmak istediği kişidir.
Insan olmanın bilincine varmak, eninde sonunda insanı kurtarıcılığa iter. Önemli olan bu dürtüyü toplumun istekleri ve insanlığın ahlâkî sınırları içinde tutup koruyabilmektir.
Sorun, gerektiğinden çok, hırsla sevmekti.
Ayrıcalık, kabul edilmesi en kolay rüşvet değil miydi?
Yürek uçsuz bucaksız bir bataklığa benzer. Bir kere saplandın mı kurtulamazsın
Biz insanlar, üstünde yaşadığımız bu gezegen gibi aslında yıldız tozlarından doğduk. İnsanların geceleri yıldızları büyülenmiş gibi seyredip ürpermelerinin ardında, bence bu mucizevi yaratılışın içgüdüsel şaşkınlığı ve hayranlığı var
Yürek uçsuz bucaksız bir bataklığa benzer. Bir kere saplandın mı kurtulamazsın
Ve gerçek, niyeti her zaman aşar, öyle değil mi?
Sevgi, korkunun da, sessizliğin de ilacıydı
Önemli olan son değil, andı; son ölümdü, şimdiki an ise hayat.
İnsanın doğum yeri, kendini sorgulayıp küçük de olsa bir yanıt bulmayı umduğu en son yer değil midir?
hayatın bazılarına karşı asla cömert olmadığını, insana beklediklerinin ve hak ettiğinin çok azını bağışladığını ve bunu da bir kerede değil, taksit taksit verdiğini biliyordu. Taksitlere bağlı mutluluk; bu sürekli bir eksiklik duygusu ve elde edebildiklerinin verdiği dogumun tadını çıkaramamakla eş anlamlı değil miydi?
Sıradanlığı aşmanın birinci koşulu bencilliğin tuzağına düşmemektir
Korkunun insana neler yaptırabileceği, korkuyla karşılaşmadan pek bilinemez
Siz kayboluşun kendisiyle, bulunamayanın ardına düşme içgüdüsüyle uyarıldınız. Amacınız kesinlikle bulmak değil, sadece aramak. Çünkü aramak çoğunlukla gizlidir. Giz de sınırsızlık
Artık altında ezilmekten korkacağı yalnızca kaygıları kalmıştı
Cesaret, korkarak devam etmektir
Hatırlamak çoğu zaman acı çekmek değil miydi?
Tutkudan yükselen acı genellikle öfkeye dönüşür. Aşk acısı ise lnsanı derinleştirip zenginleştirir
Merak, etkilenmenin en açık dışavurumu değil miydi?
İnsanlar zaman zaman, boşuna olduğunu bile bile adlarını unutmak isterler. Ama adlar tıpkı gölge gibidir, her sabah güneşle yeniden doğarlar
Satın almak da, bazen satılmak kadar küçültücüdür
Yaşlılık, insanın yaptığı hataları fark etmesine karşılık bunları onarabileceği zamanının olmamasıydı
Onun kafası ile yüreği arasında sorular vardı ve acı çekiyordu
Bir yazarın inkar edemeyeceği tek şey yazdıkları değil midir
Yazarını, romanlarındaki kahramanlarıyla başbaşa bırakmak! Ustaca ve ancak bir alçağa yakışacak kadar kurnazca bir davranıştı bu.
Bata çıka ilerleyeceksin poyrazdan karayele, denizdir bu
Limanda şaşıracaksın, sakin bir su, dalga özlemidir bu
Ağrılar biçecek gövdeni, hat hat, saat saat, kaderdir bu
Limanda şaşıracaksın, sakin bir su, dalga özlemidir bu
Ağrılar biçecek gövdeni, hat hat, saat saat, kaderdir bu
Sözcüklerin önce seslerini, ardından anlamlarınıyitirdim; tıpkı ateşin üstüne dökülen su damlaları gibi beyninde buharlaşıp yok oldular. Bir zamanlar boş bir tabloyu boyarmış gibi renk verdiğim, süsleyip kadınlara sunduğum mevsimler, yaşayıp yaşamadığıma aldırmadan geçip gittiler
Ayrıcalık ,kabul edilmesi en kolay rüşvet değil miydi?
“Tutku” , yani “passion”, Latince “pati” -acı çekmek- ve Yunanca “pati” sözcüklerinden gelir. Bu nedenle aşk ve acı kardeştirler
Kin beyinde büyür ve şekillenir, cesaret ise yürek içinde hayatı bulur
Bir çağ ölürken yenisinin henüz doğmadığı bir zamanda yaşıyoruz
Sürgündeydi, buraya yüreğinin peşinden gelmişti
Kadınları onlarda bulduklarımız için değil, bulamadıklarımız için severiz.
Kadınları onlarda bulduklarımız kadar , bulamadıklarımız için de severiz.
Kadınları onlarda bulduklarımız kadar , bulamadıklarımız için de severiz.
Yürek, uçsuz bucaksız bir bataklığa benzer.Bir kere saplandın mı kurtulamazsın.