İçeriğe geç

Yorgunlar Kitap Alıntıları – Erdal Öz

Erdal Öz kitaplarından Yorgunlar kitap alıntıları sizlerle…

Yorgunlar Kitap Alıntıları

&“&”

Her şey uğulduyordu. Her şey dönüyordu. Kimdi bu insanlar? Bu şehir? Bu ben, kimdim? Ölüm gibi. Saat mi? Saat yirmiikiye geliyor, biliyorum. Bak aklım başımda. Bak, tam çağımızın istediği insanım. Bak, bütün duygularımı öldürmüşüm."
Bir başıma olduğumu bilirim. Bir başıma olunca da bu senin dediklerinin hiçbiri, yalnızlıkların, can sıkıntılarının, korkuların hiçbiri olmaz. Çoklukta olur bunlar, bilmez misin.
Ben çağımızın öldürdüğü küçücük bir hiçim.
Ben çağımızın öldürdüğü küçücük bir hiçim
Biz kocaman bir hiçsek, umut da hiçliği mutluluk dediğimiz yeni bir hiçliğe götürecek bir yalancı ışıklarla aydınlatılmış yoldur
Bizler toplumun ortalaması, şerefli, zavallı burjuvalarız
Ama geceyle senin yüzün bitmiyordu. Bir kere gülüyordun. Ama niçin bu kadar güzel gülüyordun? Sen kocaman bir yasaksın…
Umutlar hep güzel olmamalı oysa, kötü umutları da olmalı bu dünyanın; o zaman, sonuçta böylesine yıkılmazdık
Bu o’ydu: Sevişmenin, aşkın bile yasaklarla zorlandığı bir toplumdaki insanca sancıyı en ağır, en çırılçıplak, en bıçaklı ağıtlarını yakıyordu. Bu yangın yerinde içimize dolan büyük yalazları körüklüyordu
Beni bu kesin yargılar yıkıyor işte. Bütün akarsuları toplayıp getiriyorum, donuveriyor.
Bir kuş avucumun içinde, yitirdiğim şeyleri gagalıyor. Kuş dilinden bir türkü yakıyor koyuluğuma.
Biz kocaman bir hiçsek, umut da hiçliği mutluluk dediğimiz yeni bir hiçliğe götürecek bir yalancı ışıklarla aydınlatılmış yoldur.
Denizleri hep sevdim ben, suları hep sevdim; seni denizler, sular gibi sevdim; SULAR NE GÜZELSE seni de onlar gibi sevdim.
Uygarlık değildi bizim istediğimiz, sadece insanca yaşamaktı. Bir umuttu bu, bizim için, ama ne güzel bir umuttu. Umutlar hep güzel olmamalı oysa, kötü umutları da olmalı bu dünyanın; o zaman, sonuçta, böylesine yıkılmazdık.
Her şey uğulduyordu. Her şey dönüyordu. Kimdi bu insanlar? Bu şehir? Bu ben, kimdim? Ölüm gibi. Saat mi? Saat yirmiikiye geliyor, biliyorum. Bak aklım başımda. Bak, tam çağımızın istediği insanım. Bak, bütün duygularımı öldürmüşüm."
Her şey uğulduyordu. Her şey dönüyordu. Kimdi bu insanlar? Bu şehir? Bu ben, kimdim? Ölüm gibi. Saat mi? Saat yirmiikiye geliyor, biliyorum. Bak aklım başımda. Bak, tam çağımızın istediği insanım. Bak, bütün duygularımı öldürmüşüm."
Bir düşün koyuluğu içinde erir gibiyim.
Olmaz."
Beni bu kesin yargıları yıkıyor işte. Bütün akarsuları toplayıp getiriyorum, donuveriyor.
Ama niçin bu kadar güzel gülüyordun?
Sen kocaman bir yasaksın
Ben seni mutlu yapamam kızım. Ne anamdan kalan var, ne babamdan. Bizler böyle gelmiş, böyle gideceğiz. Bizler toplumun ortalaması, şerefli, zavallı burjuvalarız. Bizler de bütün insanlar gibi yeriz, içeriz, elimizden gelince severiz de, umutluyuzdur da, ama görünüşümüz bile yalancıdır. Aç olmasak bile tok değilizdir. Aslında aşk bizim hakkımız da değildir. Mutluluğu bekleriz hep, bir olmayacak mutluluğu. Mutluluk denilen şeyin, bizlerin kendi aptallığımız olduğunu da bilmeyiz. Kendimiz yaratmış, sonra da kendimiz inanmış, kendimiz tapmışızdır ona. Değiştiremeyiz de. Aslında başımızı kurtarmaya bakmalıyız. Başka çıkar yolu yok. Kuramlar, öğretiler bize yeni şeyler mi getirdi? Hiçbir çağda kişi, böylesine tekbaşına ve çaresiz kalmamıştır. Yalnızız. Umutluyuzdur da. Umut bizim ekmeğimizdir, umut bizim katığımızdır, suyumuzdur. Onsuz neyiz. Biz kocaman bir hiçsek , umut da hiçliği mutluluk dediğimiz yeni bir hiçliğe götürecek bir yalancı ışıklarla aydınlatılmış yoldur. Böyleyizdir.
Peki ne bilirsin sen?
" Bir başıma olduğumu bilirim. Bir başıma olunca da bu senin dediklerinin hiçbiri, yalnızlıkların, can sıkıntılarının, korkuların hiçbiri olmaz. Çoklukta olur bunlar, bilmez misin?"
Ama yaşama değil bu bizimkisi. Biliyorum bunu işte. Yaşama değil de ne ya! Yaşama işte. Yaşamanın bu türlüsü.
Oysa bir şeyler bir şeyleri değiştirmeli. Sigara yine. Küçük de olsa bir değişiklik. Acı ama olsun. Acı acıya iyi gelir; acı olsun
Bu o’ydu: Sevişmenin, aşkın bile yasaklarla zorlandığı bir toplumdaki insanca sancıya en ağır, en çırılçıplak, en bıçaklı ağıtlarını yakıyordu
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Bak aklım başımda. Bak, tam çağımızın istediği insanım. Bak bütün duygularımı öldürmüşüm
Herşey uğulduyordu. Herşey dönüyordu. Kimdi bu insanlar? Bu şehir? Bu ben, kimdim? Ölüm gibi. Saat mi? Saat yirmiikiye geliyor, biliyorum. Bak aklım başımda. Bak, tam çağımızın istediği insanım. Bak, bütün duygularımı öldürmüşüm
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Ölüm bize gelince, bizleri çoktan ölmüş bulur.
Yepyeni bir dünya mıydı doğan içimize?
Değildi. O kadar boş bir umuda kapılamazdık.
Bilirdik mutluluk diye bir şey olmadığını, ama umudumuzu yitirmemiştik, onsuz olamazdık, ölürdük
Biliyorum, sen bütün bu şeylerin de en güzel ablasısın. Ama ben? Ben bu dünyanın adamı değilim. Ben, çağımızın öldürdüğü kocaman bir hiçim. Kocaman da değil, belki küçücük bir hiç
Gülecek miydi, bilmem. Gülmesini ne kadar isterdim. Gülünce burnunun kocaman olacağını sanırdım. Ama hiç gülmezdi ki babam
Bir başıma olduğumu bilirim. Bir başıma olunca da bu senin dediklerinin hiçbiri, yalnızlıkların, can sıkıntılarının, korkuların hiçbiri olmaz. Çoklukta olur bunlar, bilmez misin
Ama niçin bu kadar güzel gülüyordun?
Sen kocaman bir yasaksın..
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Bu kere gülüyordun. Ama niçin bu kadar güzel gülüyordun? Sen kocaman bir yasaksın..
Uygarlık değildi bizim istediğimiz, sadece insanca yaşamaktı
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Yepyeni bir dünya mıydı doğan içimizde? Değildi. O kadar boş bir umuda kapılamazdık. Bilirdik mutluluk diye bir şey olmadığını, ama umudumuzu yitirmemiştik, onsuz olamazdık, ölürdük. İnsandık hiç olmazsa
Bak aklım başımda. Bak, tam çağımızın istediği insanım. Bak bütün duygularımı öldürmüşüm
Umutlar hep güzel olmamalı oysa, kötü umutlar da olmalı bu dünyanın ;o zaman sonuçta, böylesine yıkılmazdık
Ben çağımızın öldürdüğü küçücük bir hiçim.
Artık uygarlık değildi bizim istediğimiz, sadece insanca yaşamaktı
Açlık gelince aşk alır başını gider.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Mutluluğu bekleriz hep,bir olmayacak mutluluğu.Mutluluk denilen şeyin,bizlerin kendi aptallığımız olduğunu da bilemeyiz.
Yepyeni bir dünya mıydı doğan içimizde?Değildi. O kadar boş bir umuda kapılmazdık.Bilirdik mutluluk diye bir şey olmadığını,ama umudumuzu yitirmemiştik,onsuz olamazdık,ölürdük.
Onlar sana bakıyorlar, sen kimselere bakamıyorsun. Ama kimbilir ne güzel bakamıyorsun"
Bir umuttu bu, bizim için, ama ne güzel bir umuttu. Umutlar hep güzel olmamalı oysa, kötü umutları da olmalı bu dünyanın; o zaman, sonuçta, böylesine yıkılmazdık"
Artık uygarlık değildi bizim istediğimiz, sadece insanca yaşamaktı.
Bak aklım başımda. Bak, tam çağımızın istediği insanım. Bak bütün duygularımı öldürmüşüm.
Açlık gelince aşk alır başını gider. Çağımızda aşk bu kadar bayağılaştıysa, ayaklar altına düşürüldüyse, suç aşkın ya da biz insanların değil, suç savaşların, zulumların, açlıklarındır.
Kuramlar, öğretiler bize yeni şeyler mi getirdi? Hiçbir çağda kişi, böylesine teşbaşına ve çaresiz kalmamıştır. Yalnızız. Umutluyuzdur da. Umut bizim ekmeğimizdir, umut bizim katığımızdır, suyumuzdur. Onsuz neyiz. Biz kocaman bir hiçsek, umut da hiçliği mutluluk dediğimiz yeni bir hiçliğe götürecek bir yalancı ışıklarla aydınlatılmış yoldur. Böyleyizdir.
“Bir başıma olduğumu bilirim. Bir başıma olunca da bu senin dediklerinin hiçbiri, yalnızlıkların, can sıkıntılarının, korkuların hiçbiri olmaz. Çoklukta olur bunlar, bilmez misin?”
Yalnızsın, öyle mi?"
"Bilmem."
"Peki, bir başına canın sıkılmaz mı senin?"
"Bilmem, hiç düşünmedim."
"Korkmaz mısın?"
"Bilmem."
"Peki ne bilirsin sen?"
"Bir başıma olduğumu bilirim. Bir başıma olunca da bu senin dediklerinin hiçbiri, yalnızlıkların, cansıkıntılarının, korkuların hiçbiri olmaz. Çoklukta olur bunlar, bilmez misin?"
Yepyeni bir dünya mıydı doğan içimizde? Değildi. O kadar boş bir umuda kapılamazdık. Bilirdik mutluluk diye bir şey olmadığını, ama umudumuzu yitirmemiştik, onsuz olamazdık, ölürdük. İnsandık hiç olmazsa.
Beni bu kesin yargıları yıkıyor işte. Bütün akarsuları toplayıp getiriyorum, donuveriyor.
Ama niçin bu kadar güzel gülüyordun?
Sen kocaman bir yasaksın..
Yepyeni bir dünya mıydı doğan içimize?
Değildi. O kadar boş bir umuda kapılamazdık.
Bilirdik mutluluk diye bir şey olmadığını, ama umudumuzu yitirmemiştik, onsuz olamazdık, ölürdük.

İnsandık hiç olmazsa.

Elleri güneşsizdi annemin, güneşsizdi annem..
Acı ama olsun.
Acı acıya iyi gelir; acı olsun..
Biliyorum, sen bütün bu şeylerin de en güzel ablasısın. Ama ben? Ben bu dünyanın adamı değilim. Ben, çağımızın öldürdüğü kocaman bir hiçim. Kocaman da değil, belki küçücük bir hiç.
Açlık gelince aşk alır başını gider. Çağımızda aşk bu kadar bayağılaştıysa, ayaklar altına düşürüldüyse, suç aşkın ya da biz insanların değil, suç savaşların zulümlerin, açlıklarındır.
Ben seni mutlu yapamam kızım. Ne anamdan kalan var, ne babamdan." Bizler böyle gelmiş, böyle gideceğiz. Bizler toplumun ortalaması, şerefli, zavallı burjuvalarız. Bizler de bütün insanlar gibi yeriz, içeriz, elimizden gelince severiz de, umutluyuzdur da, ama görünüşümüz bile yalancıdır. Aç olmasak bile tok değilizdir. Aslında aşk bizim hakkımız da değildir. Mutluluğu bekleriz hep, bir olmayacak mutluluğu. Mutluluk denilen şeyin, bizlerin kendi aptallığımız olduğunu da bilmeyiz. Kendimiz yaratmış, sonra da kendimiz inanmış, kendimiz tapmışızdır ona. Değiştiremeyiz de. Aslında başımızı kurtarmaya bakmalıyız. Başka çıkar yolu yok. Kuramlar, öğretiler bize yeni şeyler mi getirdi? Hiçbir çağda kişi, böylesine tekbaşına ve çaresiz kalmamıştır. Yalnızız. Umutluyuzdur da. Umut bizim ekmeğimizdir, umut bizim katığımızdır, suyumuzdur. Onsuz neyiz. Biz kocaman bir hiçsek , umut da hiçliği mutluluk dediğimiz yeni bir hiçliğe götürecek bir yalancı ışıklarla aydınlatılmış yoldur. Böyleyizdir.
Ama niçin bu kadar güzel gülüyordun?
Sen kocaman bir yasaksın..
Yepyeni bir dünya mıydı doğan içimizde?
Değildi. O kadar boş bir umuda kapılamazdık. Bilirdik mutluluk diye birşey olmadığını, ama umudumuzu yitirmemiştik, onsuz olamazdık, ölürdük. İnsandık hiç olmazsa. Ama bu çaresizliğimiz, kendi kendimizde yitmişliğimiz, bu zulümler, kırımlar, bu yangınlar, ölümlerdi bizi birbirimize böyle çeken. Korkan, üşüyen çocuklar gibi birbirimizin sıcaklığına istekliydik. Uygarlık değildi bizim istediğimiz, sadece insanca yaşamaktı. Bir umuttu bu, bizim için, ama ne güzel bir umuttu. Umutlar hep güzel olmamalı oysa, kötü umutları da olmalı bu dünyanın; o zaman, sonuçta, böylesine yıkılmazdık..
Peki ne bilirsin sen? "
" Bir başıma olduğumu bilirim. Bir başıma olunca da bu senin dediklerinin hiçbiri, yalnızlıkların, can sıkıntılarının, korkuların hiçbiri olmaz. Çoklukta olur bunlar, bilmez misin?"
Ama yaşama değil bu bizimkisi. Biliyorum bunu işte. Yaşama değil de ne ya! Yaşama işte. Yaşamanın bu türlüsü.
Bak aklım başımda. Bak, tam çağımızın istediği insanım. Bak bütün duygularımı öldürmüşüm."
Ben hep bu türkülerle büyüdüm. Beni ninnileyen, ağıtlayan, büyüten, beni “ben” yapan biraz da onlar. Onlarsız edemiyorum.
Denizleri hep sevdim ben, suları hep sevdim ; seni denizler, sular gibi sevdim ; sular ne güzelse seni de onlar gibi sevdim.
… Bu kere gülüyordun. Ama niçin bu kadar güzel gülüyordun? Sen kocaman bir yasaksın."
-Yalnızsın, öyle mi?
– Bilmem
– Peki, bir başına canın sıkılmaz mı senin?
-Bilmem, hiç düşünmedim.
– Korkmaz mısın?
– Bilmem.
-Peki ne bilirsin sen?
-Bir başıma olduğumu bilirim. Bir başıma olunca da bu senin dediklerinin hiçbiri, yalnızlıkların, cansıkıntılarının, korkuların hiçbiri olmaz. Çoklukta olur bunlar, bilmez misin?
Ben, çağımızın öldürdüğü kocaman bir hiçim. Kocaman da değil, belki küçücük bir hiç…
Bak, tam çağımızın istediği insanım. Bak bütün duygularımı öldürmüşüm…
Biz kocaman bir hiçsek, umut da hiçliği mutluluk dediğimiz yeni bir hiçliğe götürecek bir yalancı ışıklarla aydınlatılmış yoldur…
Denizleri hep sevdim ben, suları hep sevdim;seni denizler, sular gibi sevdim; sular ne güzelse seni de onlar gibi sevdim…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir