Meral Kır kitaplarından Yolum Aşka Düştü kitap alıntıları sizlerle…
Yolum Aşka Düştü Kitap Alıntıları
Bir varmış bir yokmuş ile başlayan bir masal değildi hayat. Buz üşütür, ateş yakar, insan doğar ve ölürdü. Hayatın hikâyesi bu kadardı.
Canı acıyan bir çocuğun dilinden dökülen ilk kelimedir anne. Hiçbir ilaç yoktur ki iyileştirici etkisi, bir annenin sevgisinden daha kuvvetli olsun.
Bir insanın canını en çok yakan, dilindeki keşkeleridir.
Bazı insanlar vardı ki, ömrün onlara laf anlatmakla geçse bile değişen hiçbir şey olmazdı. Sen sadece yorduğun çenenle kalır ve büyük ihtimalle de suçlu yine sen olurdun.
Eğer etrafında yaşamını güzelleştiren dostların varsa, hayat sana çok da kötü davranmıyor demektir.
Bir gün, biri çıkagelir derdine çare bulamaz belki ama bir gülüşü ve keyif veren sohbetiyle sana güç verir. Yıkıldım! dediğin anda, elini uzatıp seni ayağa kaldırır.
Eğer dilinden dökülen kelimelerin anlamını yüreğinle hissettiremiyorsan, söylediklerinin hiçbir önemi yoktur.
Bir insana yapılacak en acımasız duaydı; nefretin ve aşkın aynı kalbe ait olsun demek.
Canı acıyan bir çocuğun dilinden dökülen ilk kelimedir Anne.
Bir insanın canını en çok yakan, dilindeki keşkeleridir.
İnsanların bazen ne kadar acımasız olabileceğini, dillerindeki zehri boşaltmakta tereddüt etmediklerini iyi biliyordu.
Aynı gezegende yaşıyor olabilirdi ama aynı dünyanın insanları değillerdi.
Bir gün, onun büyülü bakışlarına ve sihirli gülüşüne dayanamayan kalbi duracaktı.
Bir gün, onun büyülü bakışlarına ve sihirli gülüşüne dayanamayan kalbi duracaktı.
Kader, bazen çok acımasız olup verdiklerini fazlasıyla geri almakta hiç tereddüt etmeyebiliyordu. İnsanoğlunun ise kaderin karşısında hiç şansı yoktu. Sen ne kadar plan yapsan da o bozmak istedikten sonra sana kalan bakıp seyretmek oluyordu. Belki de hayat denize yazı yazmak, sonrasını bilmeden yaşamaya çalışmaktı.
eğer döktüğünüz gözyaşları için pişmanlık duymak yerine sevmeye devam ediyorsanız bu mutluluğu sonuna kadar hak ettiniz demektir çünkü aşk korkakların değil cesurca sevmeyi bilenlerin işidir
kader bazen çok acımasız olup verdiklerini fazlasıyla geri almakta hiç tereddüt etmeyebiliyordu insanoğlunun ise kaderin karşısında hiç şansı yoktu sen ne kadar plan yapsan da o bozmak istedikten sonra sana kalan bakıp seyretmek oluyordu belki de hayat denize yazı yazmak sonrasını bilmeden yaşamaya çalışmaktı
acı ve mutlulukla harmanlanan anılar biriktikçe büyümenin bir diğer adı hatıralar oluyordu ve seni sen yapan da yürüdüğün yolu inşa eden de geçmişte kalmasına izin vermediğin o hatıralar oluyordu
hayal kırıklıklarından doğan inançsızlık ve güvensizlik dildeki duaya kalpteki sevgiye engel olunca bir insanın kaybediş hikayesi işte o zaman başlıyordu
Bacaklarındaki hissizlik yavaş yavaş tüm bedenini sarmaya başladığında Esra çok vaktinin kalmadığını anladı. Çok kere ölüm anının nasıl olduğunu düşünmüştü demek bu şekilde oluyordu. Hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçmiyor aksine hayalini kurduğu geleceği düşünüyordu. Artık olmayan geleceğini ! Fakat ne yazık ki Esra da tıpkı herkes gibi birgün öleceğini bildiği halde hiç ölmeyecek gibi yaşamış kendine keşkeler biriktirmişti. Gün gelecek geride kalan hatıralardan bile silinecek yalnız yaşayan kadınların istatiklerine geçen üzücü bir sayı olarak kalacaktı o kadar.
“ bence ölüm dışındaki en büyük dert aşktır. aklın başka şeylerle meşgul olmak istese bile kalbin ona izin vermez. düşünmeye başlarsın yada eyleme geçersin ama sonra bir bakarsın ki aklında yine onun gülüşü onun sesi var. sen daha ne olduğunu ne zaman karar verdiğini bile anlamadan dönüp dolaşıp kendini onun yanında bulursun. “
Aşk, en güzel sende yaşanır İstanbul, aslında aşkın kendisi sensin İstanbul!
bir insana yapılacak en acımasız duaydı ; “nefretin ve aşkın aynı kalbe ait olsun “ demek.
kıskançlık olgusu aşk ile birlikte var olmuştu. ancak aşkın içine kıskançlık karıştığında nefesin düğüm olur, canını yakar ve sen hiçbir şey yapamadan sadece acıdan öleceğeni sanırsın.
Sen harikaydın, yanlış olan bendim.
İnsan yaşamadığı sürece bir başkasının ne hissettiğini bilemez
İnsanın cenneti de cehennemi de kendi içindeydi.
Hayat işte, getireceği sürprizleri önceden kestiremiyordun.
Acı ve mutlulukla harmanlanan anılar biriktikçe, büyümenin bir diğer adı hatıralar oluyordu. Ve seni sen yapan da, yürüdüğün yolu inşa eden de geçmişte kalmasını izin vermediğin o hatıralar oluyordu.
Aşk, belki de sadece ön yargıları kırmaktı.
Artık kaçacak yeri kalmamıştı. Sena’ya karşı hissettiklerinin adı aşktı ve aşkın insana yaptıklarından daha şimdiden hoşlanmamıştı.
Ve nihayetinde sonu olmayan savaşta kazanan da sen oldun, kaybeden de sen!
Unutulduğum köşemde ufak ve yaralı mutluluklarımı yamalayıp dudaklarıma gülümseme yaptım.
Yokluğunda yok olacağımı sansam da yalnızken değil, en çok kalabalıklar içindeyken özledim seni.
Ne kaybettikleri geri gelecek, ne de hayata eskisi gibi olacaktı.
Eğer etrafında yaşamını güzelleştiren dostların varsa, hayat sana çok da kötü davranmıyor demektir.
Bir gün, biri çıkagelir derdine çare bulamaz belki ama bir gülüşü ve keyif veren sohbetiyle sana güç verir. ‘Yıkıldım!’ dediğin anda, elini uzatıp seni ayağa kaldırır.
Eğer dilinden dökülen kelimelerin anlamını yüreğinle hissettiremiyorsan, söylediklerinin hiçbir önemi yoktur.
Tercih edilen yalnızlık keyif verirdi, fakat Sena’nınki gibi başka seçeneği olmayanlar için sonu olmayan bir girdaptan farksızdı.
Bir insana yapılacak en acımasız duaydı; ‘nefret ve aşkın aynı kalbe ait olsun’ demek.
Sevgi için çok uzun cümleler kurmaya, onlarca kelimeler sarf etmene gerek yoktu. Bazen küçük bir bakış, kalbinin söylemek istediklerini senin yerini anlatabilirdi.
Çünkü bilir ki aşk vazgeçenlerin değil, aşkı uğruna yanmayı, ölmeyi ve savaşmayı göze alanların işidir.
Bir insana yapılacak en acımasız duaydı:
Nefretin ve kalbin aynı kalbe ait olsun demek
Nefretin ve kalbin aynı kalbe ait olsun demek
Etrafta başkalarının mutsuzluğuyla beslenen kötü niyetli insanlar vardı ve o insanlar tüm canlıların içinde en tehlikeli türdü.
Ben sonuna kadar savaştım ve kazandım. Kaybetseydim de asla pişman olmazdım. Bir insanın canını en çok yakan, dilindeki keşkeleridir. Zehir olur, tüm benliğini ele geçirir. Çünkü onlar asla değiştiremeyeceğin zamanı hatırlatır sana. Fakat yaraların sana güç verir. Denediğini, mutlu olmak adına her şeyi yaptığını hatırlatır.
Eğer dilinden dökülen kelimelerin anlamını yüreğinle hisettirmiyorsan,söylediklerinin hiçbir önemi yoktur.
Sevgi için çok uzun cümleler kurmaya, onlarca kelimeler sarf etmeye gerek yoktu. Bazen küçük bir bakış, kalbinin söylemek istediklerini yerine anlatabilirdi.
İnsanı acıya boğan da, mutluluktan ayaklarını yerden kesen de tek bir şeydi: Aşk!
Aşk vazgeçenlerin değil, aşkı uğruna yanmayı, ölmeyi ve savaşmayı göze alanların işidir.
Hiç uyumayan;gecesi gündüzü ayrı olan, gözünden süzülen yaşla ikiye bölünen, huysuz İstanbul, uzaktayken özlenen, içindeyken kahreden bir tutkudur.
Aile denilen şey seni zaten olduğun gibi kabul eden tek birimdi. Aksi ise düşünülemez ve asla kabul edilemezdi.
Ve kalbinin sesini dinle.
İnsan yaşamadığı sürece bir başkasının ne hissettiğini bilemez.
Her yeni gün, yeni bir umut demekti.
Acı ve mutluluk, ikisi birbirine hiç yakışmıyordu ama bu iki kelime yaşamın kısa özetiydi.
Acı ve mutlulukla harmanlanan anılar biriktikçe, büyümenin bir diğer adı hatıralar oluyordu.
Her yerde ayrı bir telaş, her evde başka bir hikâyenin olduğunu bilmek için çok fazla şey görmeye ya da yaşamaya gerek yoktu.
Kısa zamanda öyle şeyler yaşamıştı ki artık her şeye katlanabilecek kadar güçlü hissediyordu kendini.
Seninle aynı gökyüzünü paylaştığımı bilmek benim kalbimi mutlu eden tek şey.
Bir gün, biri çıkagelir derdine çare bulamaz belki ama bir gülüşü ve keyif veren sohbetiyle sana güç verir. Yıkıldım! dediğin anda, elini uzatıp seni ayağa kaldırır.
Her yokuşun bir inişi vardır.
Eğer dilinden dökülen kelimelerin anlamını yüreğinle hissettiremiyorsan, söylediklerinin hiçbir önemi yoktur.
İyi insanlar hep güzelliklerle karşılaşır. Mıknatıs gibi düşün. Sen neysen, sana gelen de o olur.
Bir insanın canını en çok yakan, dilindeki keşkeleridir.
İstanbul’u sevmezse gönül aşkı ne anlar
Hiç ummazdım oldu sonbaharda, hediye gibi geldin hoş geldin.
Sevgi için çok uzun cümleler kurmaya, onlarca kelimeler sarf etmeye gerek yoktu. Bazen küçük bir bakış, kalbinin söylemek istediklerini senin yerine anlatabilirdi.