İçeriğe geç

Yıldız Tozu Kitap Alıntıları – Neil Gaiman

Neil Gaiman kitaplarından Yıldız Tozu kitap alıntıları sizlerle…

Yıldız Tozu Kitap Alıntıları

Daha önce, dünyayı yukarıdan seyrettiği o andaki kadar canlı hissettiğini hatırlamıyordu hiç. Gökyüzünde bir gökyüzülük, daha önce hiç görmemiş, hissetmemiş ya da fark etmemiş olduğu dünyada bir şimdilik vardı.
“Çünkü,” dedi Tristran, “her aşık kalben bir deli, zihnen de bir ozandır.”
Uzun uzun yıldızlara baktı, yıldızlar o sırada karmaşıklığı adeta bitmez tükenmez bir dansı sergileyen görkemli ve zarif dansçılar gibi görünüyordu gözüne. Yüzlerine varana değin görebildiğini hayal etti; solgunlardı ve hafifçe gülümsüyorlardı, sanki dünyanın üzerinde durup altlarındaki insanların mücadelelerini, sevinçlerini ve acılarını izleyerek o kadar fazla vakit geçirmişlerdi ki ne zaman bir başka küçük insan, her birimizin yaptığı gibi, dünyanın merkezinin kendisi olduğuna inansa eğlenmeden edemiyorlardı.
“Ama benim herhangi bir yerin lordu olmak gibi bir dileğim yok ki, dedi ona, ya da herhangi bir şeyin, belki kadınımın kalbi dışında.
Sahip olmak zor değildir bir şeye. Ya da her şeye. Sadece onun sana ait olduğunu bilmen ve sonrasında onu kendi haline bırakmaya razı olman gerekir.
“Çünkü, “ dedi Tristran, “her âşık kalben bir deli , zihnen de bir ozandır.”
Zaman zaman dikkat çekildi üzere küçük ve önemsiz bir şeyi gözden kaçırmak ne kadar kolaysa büyük ve bariz bir şeyi gözden kaçırmak da o kadar kolaydır ve gözden kaçırılan büyük şeyler, sıklıkla sorunlara neden olur.
Sahip olmak zor değildir bir şeye. Ya da her şeye. Sadece onun sana ait olduğunj bilmen ve sonrasında onu kendi haline buralmaya razı olman gerekir.
İnanmak zorundasın. Aksi takdirde asla gerçekleşmez.
“İnanmak zorundasın. Aksi takdirde asla gerçekleşmez.”
yıldız bu ıslak, dostluktan uzak dünyaya düşmüş olduğu güne lanetler yağdırıyordu.yukarıdan, gökyüzünden bakılınca öylesine zarif ve dost canlısı görünmüştü ki. o eskidendi. artık ona dair ne varsa nefret ediyordu
sen gençsin ve aşıksın, senin durumundaki her genç adam bugüne dek yeryüzüne gelmiş en sefil kimsedir
yıldızlara dikti gözlerini ve o anda heybetli ve zarif, sonsuzca karmaşık bir dansı gerçekleştiren dansçılar gibi göründüler ona. yıldızların yüzlerini görebildiğini hayal etti; solgundular ve tatlı tatlı gülümsüyorlardı, sanki altlarında, dünyanın yüzeyindeki insanların itişip kakışmalarını ve hazzını ve de acısını izleyerek öylesine çok zaman geçirmişler de bir diğer küçük insanoğlunun, her birimizin yaptığı üzere kendisinin dünyanın merkezi olduğunu sandığı her defada gülmekten kendilerini alamazlarmış gibi.
ne var ki, zamane gençleri macun kıvamındaki bir yığındı; hiçbir inisiyatif taşımayan, genç olduğu günlerden anımsadığı dinçlik ve gayretin zerresini bulundurmayan
yaşamdan neyi istiyorsun? diye sordu peri kızı.
bilmiyorum, dedi açıkça. seni, sanırım.
ben özgürlüğümü istiyorum, dedi kız.
Sahip olmak zor değildir bir şeye. Ya da her şeye. Sadece onun sana ait olduğunu bilmen ve sonrasında onu kendi haline bırakmaya razı olman gerekir.
Düşlerde gel bana, gel ki verebileyim,
Kalbine karşı atan kalbimi, nefesine karışan nefesimi
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Hayat, risk almaktır yoksa kendini bir mağaraya sıkışıp kalmış olarak da bulabilirsin.
Uzun uzun yıldızlara baktı, yıldızlar o sırada karmaşıklığı âdeta bitmez tükenmez bir dansı sergileyen görkemli ve zarif dansçılar gibi görünüyordu gözüne. Yüzlerine varana değin görebildiğini hayal etti; solgunlardı ve hafifçe gülümsüyorlardı, sanki dünyanın üzerinde durup altlarındaki insanların mücadelelerini, sevinçlerini ve acılarını izleyerek o kadar fazla vakti geçirmişlerdi ki ne zaman bir başka küçük insan, her birimizin yaptığı gibi, dünyanın merkezinin kendisi olduğuna inansa eğlenmeden edemiyorlardı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnanmak zorundasın. Aksi takdirde asla gerçekleşmez.
Afedersin ama biraz daha sessizce rüya görebilir misin acaba? Rüyaların benim rüyalarımın içine akıyor.
Her âşık kalben bir deli, zihnen de bir ozandır.
Her gece gözlerimizi kapatıp uykuya daldığımızda birkaç saatliğine, sessiz ve güvenli bir şekilde, tamamen deliriyoruz.
Uyanırken rüyalarımı unutuyorum ya onları bir kenara yazmıyorum rüyalarımın parçaları bazen hikayelere sızıyor fakat yazarlar hikayeler için kendi kendilerini bile yerler ve rüyaların bundan kurtulması için de hiçbir neden yok.Ancak hatırlayabildiklerimin çoğunun bir konusu yok, topografik olarak imkansız ve karanlık odaları olan, içinde yaşamadığım büyük evlerde geçiyorlar.Rüyalar ve evler benim için her zaman bağlantılı olmuştur.
Dünya tarafından ister istemez alıkonulduk. Yolumuzu, bizi gördüğünde bekle.
Güneş gözlerinde parlayarak onları hem yarı kör ediyor hem de dünyaları sıva altına dönüştürüyordu.
Daha önce, dünya yukarıdan seyrettiği onunki kadar canlı hissettiğini hatırlamıyordu hiç. Gökyüzünde bir gökyüzü lük, daha önce hiç görmemiş, hissetmemiş ya da fark etmemiş olduğu dünyada bir şimdilik vardı.
.
Hiçbir şey söylemiyor, sadece karanlık gökyüzüne bakıyor ve hüzünlü gözlerle sonsuz yıldızların yavaş dansını izliyor.

Ve korkamayacak kadar cahil, korkulmayacak kadar genç olan Tristran Thorn, bildiğimiz yerlerin ötesine geçti
Her aşık kalben bir deli , zihnen de bir ozandır.
İnanmak zorundasın. Aksi takdirde asla gerçekleşmez.
Asla gerçekleşmeyecek, dedi yıldız. Hiç kimsenin olmadığı bir yerde bağırmayın buraya insan çekmeyeceği gibi. İnanıp inanmamamin hicbir önemi yok, bu işler böyle işliyor sadece. Elin nasıl?
Tristran omuzlarını silkti. Aciyor, diye karşılık verdi. Bacagin nasıl?
Acıyor, dedi Yıldız. Ama önceki kadar kötü değil.
Hey! Yükseklerden bir ses geldi. Hey,aşağıdakiler!. Yardıma ihtiyacınız var mı?
Sen gençsin ve âşıksın, dedi Primus. Senin durumundaki her genç adam bugüne dek yeryüzüne gelmiş en sefil kimsedir.
Sahip olmak zor değildir bir şeye. Ya da her şeye. Sadece onun sana ait olduğunu bilmen ve sonrasında onu kendi haline bırakmaya razı olman gerekir.
“Bir öpücük ve evlenme sözün uğruna,” dedi Tristran, tumturaklı bir edayla, “şu kayan yıldızı sana getirirdim.”
Zaman zaman dikkat çekildiği üzere küçük ve önemsiz bir şeyi gözden kaçırmak ne kadar kolaysa büyük ve bariz bir şeyi de gözden kaçırmak da o kadar kolaydır ve gözden kaçırılan büyük şeyler, sıklıkla sorunlara neden olur.
Ben dünyaya gelip gelebilecek en sefil insanım, diye duyurdu Lord Primus’a, atları nemli yulafla beslemek için durduklarında.

Sen genç ve âşıksın, dedi Primus. Senin durumundaki her genç adam dünyaya gelip gelebilecek en sefil genç adamdır.

Bugüne kadar senin topraklarından buralara gelenler yalnızca ozanlar, âşıklar ve deliler. Ozana benzer bir halin pek yok. Ayrıca peynir kırıntıları kadar sıradansın, kusura bakma ama bu böyle. O yüzden, bana sorarsan sebebi aşk.
Çünkü, dedi Tristran, her âşık kalben bir deli, zihnen de bir ozandır.
Uzun uzun yıldızlara baktı, yıldızlar o sırada karmaşıklığı âdeta bitmez tükenmez bir dansı sergileyen görkemli ve zarif dansçılar gibi görünüyordu gözüne. Yüzlerine varana değin görebildiğini hayal etti; solgunlardı ve hafifçe gülümsüyorlardı, sanki dünyanın üzerinde durup altlarındaki insanların mücadelelerini, sevinçlerini ve acılarını izleyerek o kadar fazla vakit geçirmişlerdi ki ne zaman bir başka küçük insan, her birimizin yaptığı gibi, dünyanın merkezinin kendisi olduğuna inansa eğlenmeden edemiyorlardı.
“İyi ama benim herhangi bir yerin lordu olma gibi bir isteğim yok,” dedi kadına, “ya da herhangi bir şeyin; sevgilimin kalbi hariç.”
“Ben dünyaya gelip gelebilecek en sefil insanım,” diye duyurdu Lord Primus’a
“Sen gençsin ve aşıksın,” dedi Lord Primus. “Senin durumundaki her genç adam dünyaya gelip gelebilecek en sefil genç adamdır.”
Sözgelimi, sana nereden geldiğini sorarlarsa, ‘Arkamdan’, diyebilirsin, nereye gittiğini sorarlarsa da, ‘Önüme’, dersin.
Afedersin ama biraz daha sessizce rüya görebilir misin acaba? Rüyaların benim rüyalarımın içine akıyor..
Bir zamanlar gönlünün muradını elde elde etmeyi arzulayan genç bir adam vardı.
Bir orman perisiyken nasıldınız bilmiyorum hanımefendi, fakat harikulade bir ağaçsınız.
Sahip olmak zor değildir bir şeye. Ya da her şeye. Sadece onun sana ait olduğunu bilmen ve sonrasında onu kendi haline bırakmaya razı olman gerekir. Pan bu şekilde sahiptir bu ormana.
Küçük insanlar her şeye cüret ederler.
Harikalar vardı satılık olan, ayrıca kerametler ve mucizeler; düşlenmemiş şeyler ve hayali kurulmamış nesneler vardı.
Şişelenmiş rüyalar, şişesi bir şiline!
Hadi git, kayan bir yıldız yakala,
Adamotundan çocuk yapmayı bir dene,
Geçen yıllar nerede şimdi, söyle bana,
Şeytanın ayağını kim yarmış, bilsene.
Deniz kızlarının şarkısı nasıl dinlenir,
Hasetin iğnesinden kim sakınabilir;
Bilen kim var,
Hangi rüzgâr
Doğru insanın işine yarar.
Her âşık kalben bir deli, zihnen de bir ozandır.
Her şeyin merkezinde bir tufan ve zangırdama vardı.
Günün son ışıkları da soldu ve üzerlerinde ihtişamlarını ölçmenin mümkün olmadığı yıldızlar belirdi. Bir yıldız kayıp düştü.
Fakat bugünün gençliği pek sönüktü, onları iten herhangi bir güç yoktu.
Çünkü dedi Tristran, her aşık kalben bir deli, zihnen bir ozandır
Garip bir yer Hayal Gücü. Güven verici tanıdık yerlerde, etrafta insanların olduğu gündüz vakti çok eğlenceli. Fakat geceleri korkunç ve soğuk, gün ışığında çok iyi tanıdığınız yerler güneş battıktan sonra aynı değil.
Zaman zaman dikkat çekildiği üzere küçük ve önemsiz bir şeyi gözden kaçırmak ne kadar kolaysa büyük ve bariz bir şeyi gözden kaçırmak da o kadar kolaydır ve gözden kaçırılan büyük şeyler, sıklıkla sorunlara neden olur.
Ve korkamayacak kadar cahil, korkulmayacak kadar genç olan Tristran Thorn, bildiğimiz yerlerin ötesine geçti Periler Ülkesi’ne gitti.
Hadi git, kayan bir yıldız yakala,
Adamotundan çocuk yapmayı bir dene,
Geçen yıllar nerde şimdi, söyle bana,
Şeytanın ayağını kim yarmış, bilsene.
Deniz kızlarının şarkısı nasıl dinlenir,
Hasetin iğnesinden kim sakınabilir;
Bilen kim var,
Hangi rüzgâr
Doğru insanın işine yarar.
Olmayacak şeyler görmek için yaratılmışsan,
Ben görürüm diyorsan görünmezi,
On bin gün, on bin gece at sür durmadan,
Yaşlılıktan ağarsın saçın kar gibi.
Döndüğünde anlatırken bana
Yolculukta başına gelen acayip şeyleri,
Yemin edeceksin,
Her yeri gezdin,
Hem güzel hem iffetli kadın görmedin.
İnanmak zorundasın. Aksi takdirde asla gerçekleşmez.
Kalbini alıp dönüşte yanımda götürmeye geldim.
“Çünkü,” dedi Tristran, “her âşık kalben bir deli, zihnen de bir ozandır.”
Bana dokunursanız, dedi yıldız, kılıma bile dokunacak olursanız, buna sonsuza kadar pişman olursunuz.
Olur da benim yaşıma gelebilirsen, diye başladı yaşlı kadın, pişmanlık hakkında bilinecek her şeyi öğreneceksin ve ara sıra fazladan bir tane olmasının uzun vadede bir fark yaratmayacağını anlayacaksın.
Tristran içten bir şaşkınlıkla ona bakakaldı. İyi ama benim herhangi bir yerin lordu olma gibi bir isteğim yok, dedi kadına, ya da herhangi bir şeyin; sevgilimin kalbi hariç.
Kendim hakkında düşündüğüm her şey – kim olduğum, ne olduğum – yalanmış. Yani, bir nevi. Bu nasıl da şaşılacak derecede özgürleştirici hissettiriyor bilemezsin.
Kadının el ve ayak bileklerini sarıp oradan çalılıklar ve ötesine devam eden gümüş zincire dokunmak için ileri uzandı.
Alışıyorsun, zamanla, dedi kadın.
Alışıyor musun gerçekten?
Mor gözler uzun uzun mavi gözleri izledikten sonra başka tarafa baktı. Hayır.
İnanmak zorundasın. Aksi takdirde asla gerçekleşmez.
Ne diye bağırıyordun öyle? diye sordu Yvaine.
İnsanlara burada olduğumuzu bildirmek için, diye yanıtladı Tristran.
Hangi insanlara?
Hiç belli olmaz dedi yıldıza. Orada olup da hiçbir şey söylemediğim için bizi bulamayan insanlardansa, orada olmayan insanlara bağırmak daha iyidir.
Kara cahillerle dolu bu dünyada iyi insanlar da var.
Gittikçe ıslanarak birlikte oturdular. Tristran yıldızı ve tekboynuzu düşündü. Yıldız şimdiye üşümüş ve ıslanmış olmalıydı. Tristran onun kırık bacağı için endişelendi ve at sürmenin nasıl da ağrı yaratmış olabileceğini geçirdi aklından. Hepsi onun suçuydu. Berbat hissetti.
Ben dünyaya gelip gelebilecek en sefil insanım, diye duyurdu Lord Primus’a, atları nemli yulafla beslemek için durduklarında.
Sen gençsin ve âşıksın, dedi Primus. Senin durumundaki her genç adam dünyaya gelip gelebilecek en sefil genç adamdır.
Bir şeylere sahip olmak zor değil. Ya da her şeye. Sadece onun sizin olduğunu bilmeniz ve gitmesine rıza gösterebiliyor olmanız gerekir.
Yaşlanmak. Bu konuda yapılacak hiçbir şey yok.
Bunu aşk için yaptım, diye devam etti Tristran. Ve tek umudum gerçekten sensin. Adı, aşkımın adı yani, Victoria. Victoria Forester. Ve dünya üzerindeki en güzel, en bilge, en tatlı kız. Kız alaycı bir kahkahayla suskunluğunu bozdu. Ve bu bilge, tatlı yaratık seni buraya bana işkence yapmak için mi gönderdi?
Şey, tam olarak değil. Görüyorsun ya, bana istediğim her şeyi, ister evlilik olsun, ister öpülecek dudakları, her şeyi söz verdi; geçen gece kaydığını gördüğümüz yıldızı ona getirmem koşuluyla. Kayıp düşen bir yıldız, muhtemelen bir elmasa ya da bir kayaya benzer diye düşünmüştüm, diye itiraf etti. Kesinlikle bir hanımefendi beklemiyordum.
Peki, bir hanımefendi bulduktan sonra ona yardım edemez ya da onu kendi haline bırakamaz mıydın? Neden onu da kendi akılsızlığının peşinden sürüklüyorsun?
Aşk, diye açıkladı Tristran.
Kız gök mavisi gözleriyle baktı. Umarım aşkında boğulursun, dedi donuk bir sesle.
Bacağımı kırdım, diye açıkladı genç kadın.
Sizin adınıza üzüldüm, tabii ki, dedi Tristran. Ama yıldız.
Bacağımı kırdım, dedi üzüntüyle genç kadın, düştüğüm zaman. Bunun üzerine elindeki çamuru büyük bir güçle fırlattı. Kolu hareket ederken parıltılı tozlar döküldü.
Çamur parçası Tristran’ı göğsünden vurdu.
Git buradan, diye yüzünü kollarına gömerek hüngür hüngür ağlamaya başladı kız. Git ve beni yalnız bırak.
Yıldız sizsiniz, dedi Tristran kafasına dank edince.
Sen de ahmak kafalısın, dedi kadın acı acı, avanaksın, dangalaksın, beyinsizsin ve züppesin!
Evet, dedi Tristran. Galiba öyleyim.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir