David John kitaplarından Yedi İsimli Kız kitap alıntıları sizlerle…
Yedi İsimli Kız Kitap Alıntıları
Salonda denizin yükselişini andıran bir ses
Bir kadın az evvel yüzüme yumuşak bir fırçayla bir şeyler sürdü ve üzerime bir mikrofon taktılar. Kalbimin sesini de alacak diye endişeleniyorum; öyle hızlı atıyor ki. Birileri hazır olup olmadığımı soruyor.
”Adım Hyeonseo Lee.
Bu, ne doğduğumda bana verilen ne de farklı zamanlarda, farklı koşullardan ötürü almak zorunda kaldığım isim. Hyeon güneş ışığı demek. Seo iyi talih demek. Bu ismi kendi kendime verdim çünkü hayatımı ışık ve sıcaklık içinde geçirmek istiyorum, tekrar karanlığa dönmek istemiyorum. ”
Bu, ne doğduğumda bana verilen ne de farklı zamanlarda, farklı koşullardan ötürü almak zorunda kaldığım isim. Hyeon güneş ışığı demek. Seo iyi talih demek. Bu ismi kendi kendime verdim çünkü hayatımı ışık ve sıcaklık içinde geçirmek istiyorum, tekrar karanlığa dönmek istemiyorum. ”
80’ler ve 90’ların başında pek çok kadın para kazanmayı ayıp bir şey itibarlarını zededileyecek bir şey olarak gördüler.
Kuzey Kore’de yaşamın normal olduğunu düşünüyordum.
Sonu gelmez ve yorucu tüm komünal aktiviteler arasında kaçabiliceğim bireysel bir krallığım vardı: Kitaplar
Mum alevinin altı en karanlık noktadır..
Diktatörlük güçlüydü ve bir arada görünüyordu, ancak bunlar her zaman göründüklerinden daha zayıftırlar. Bir adamın hevesleri doğrultusunda yönetilirler, demokrasilerin yaptığı gibi tartışma ve münazaraların varlığından yararlanamazlar, çünkü diktatör terör üzerinden kural koyar ve izin verilen tek gerçeklik odur.
Zulmedenle kurban arasındaki ayrımın bulanık olmasının sebeplerinden biri de insan haklarına dair hiçbir anlayışın olmamasıydı. Haklarınızın suistimal edildiğini bilmek ya da birinin haklarını suistimal ettiğinizi bilmek için önce bu haklara sahip olunduğunu bilmek gerekir, onların neler olduğunu bilmek gerekir.
Okulda öğretmenler bize Çinlilerin bizi kıskandıklarını söylüyordu.
Zulmedenle kurban arasındaki ayrımın bulanık olmasının sebeplerinden biri de insan haklarına dair hiçbir anlayışın olmamasıydı. Haklarınızın suistimal edildiğini bilmek ya da birinin haklarını suistimal ettiğinizi bilmek için önce bu haklara sahip olunduğunu bilmek gerekir, onların neler olduğunu bilmek gerekir.
Kimi inançlar bir gecede değişmiyordu.
Dünyadaki birçok insanın parçalanmış kimlikleri olduğunu, bunun pek de bir öneminin olmadığını söyleyecek birilerine ihtiyacım vardı. İnsan olmamızın önemli olduğunu söyleyecek biri.
Karanlığı içlerinde öyle güçlü taşıyorlardı ki geleceğe dair umutları bile kararıyordu.
Aslında zalim liderler ile mazlum halkı birbirinden ayıran bir çizgi yoktu. Aslında Kim Ailesi bu gaddarlığa en alttan en üste tüm insanları ortak ederek sistemi sürdürüyorlardı. Kimse suçsuz değildi. Korkutulmuş Parti kadrosu altındakileri korkutuyor, onlar da altındakileri derken zincirleme işliyordu korku hükümdarlığı.
Geçmişimdem kaçamazdım. Her an, her yerde yakalayabilirdi beni.
Aslında zalim liderler ile mazlum halkı birbirinden ayıran bir çizgi yoktu. Aslında Kim Ailesi bu gaddarlığa en alttan en üste tüm insanları ortak ederek sistemi sürdürüyorlardı. Kimse suçsuz değildi. Korkutulmuş Parti kadrosu altındakileri korkutuyor, onlar da altındakileri derken zincirleme işliyordu korku hükümdarlığı.
Bazı insanlar para veriyorlarsa istedikleri kadar kabalaşabileceklerini düşünebiliyorlardı.
Okulda öğretmenler bize Çinlilerin bizi kıskandıklarını söylüyordu.
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
Kaçabildiğim bireysel bir krallığım vardı: Kitaplar.
Geçmiş değiştirilemez değildi ve arada bir yeniden yazılabiliyordu.
İşin garip tarafı şu ki, iyi birer vatandaş olmamız yönünde bizi zorlamakla her birimizi birer suçlu ve muhbir haline getiriyorlardı.
Başkalarını kendinden önce tutan insanlar hep daha önce ölürler. Bu işler böyle merhametsizdir, bencil olan hayatta kalır.
Ciddiydi, yorum yapmadan kabul ettik.
Diğerleri gibi ağlamazsam, başım belaya girebilirdi. Ellerimi yüzüme kapattım, parmak uçlarımla gözlerime bastırıyordum. Çaresizlik içerisinde üzüldüğümü belirttiğini düşündüğüm bir ses çıkarmaya başladım.
İnsanlığın o kadar üstünde bir yerdeydi ki bir yanım onun gerçek olmadığını düşünüyordu. Uyumaya ve tuvalete gitmeye ihtiyacı olmadığını zannediyorduk. Ama ölmüştü.
Düşman sınıfına ait olan insanlar – ki nüfusun yüzde kırkını oluşturuyorlardı, asla düş kurmamayı öğrenmiş oldular.
Kore kültüründe intihar bir şeyleri protesto etmek anlamına gelir. Rejim, bunu bir çeşit ihanet olarak algılar. Aile üyelerinin geri kalanını cezalandırarak rejim bu en uç protestonun önüne geçmek niyetindeydi.
En iyi hikayeler aslında sonunu bildiğiniz ama okuyucuyu bir sürprizin beklediği hikayelerdir.
Kaçabildiğim bireysel bir krallığım vardı: Kitaplar.
Eğer bir çocuk bireysel bir hatanın binlerce kişilik bir düzeni bozacağını bilirse, her çocuk hareketlerini topluluğa göre ayarlayacaktı. Diğer bir deyişle, yaşımız çok küçük olsa da gösteriler bireysel düşüncelerimize ket vurmamıza neden olmaktaydı.
Bizi kıskanıyorlardı, onlara güvenmemeliydik.
Geçmiş değiştirilemez değildi ve arada bir yeniden yazılabiliyordu.
Kuzey Kore tanrı tanımaz bir devlettir. Bir İncil ile yakalanan kimse ya idam edilir ya da çalışma kampına gönderilir.
Liderler kendi hayatlarını bizimkilere adamamışlar mıydı?
Kimse suçsuz değildi.
Bowibu* herkesi etkileyen gerçek suçlarla uğraşmazdı. Örneğin; çok sık görülen hırsızlık olayları gibi. Onlar sadece politik suçlarla ilgileniyordu.
Komşu komşuyu, bir çocuk başka bir çocuğu, işçiler birbirini ve yaşadığımız yerin başkanı, banjang birilerini ihbar edebilirdi. Sistem böyle kurulmuştu.
Muhbirler her yerdeydi – yaşadığımız askeri üstte, şehrin sokaklarında, anaokulumda.
İnsanlarla arasındaki mesafeyi nasıl koruyacağını bilirdi. Tanıdığınız insan sayısı arttıkça daha fazla eleştirildiğiniz ve daha çok ihbar edilme ihtimalinizin bulunduğu bir ülkede bu durum onu pek çok şeyden koruyordu.
Kuzey Kore’de rüşvet herhangi bir şeyi yerine getirmenin bazen genellikle tek yoludur.
Devletin ev yaşantımıza bu denli girmiş olması bana hiç de baskıcı ya da anormal gelmiyordu.
Diktatörlük güçlüydü ve bir arada görünüyordu, ancak bunlar her zaman göründüklerinden daha zayıftırlar. Bir adamın hevesleri doğrultusunda yönetilirler, demokrasilerin yaptığı gibi tartışma ve münazaraların varlığından yararlanamazlar, çünkü diktatör terör üzerinden kural koyar ve izin verilen tek gerçeklik odur.
Kuzey Korede zulmedenle kurban arasındaki ayrımın bulanık olmasının sebeplerinden biri de insan haklarına dair hiçbir anlayışın olmamasıydı. Haklarınızın suistimal edildiğini bilmek ya da birinin haklarını suistimal ettiğinizi bilmek için önce bu haklara sahip olunduğunu bilmek gerekir, onların neler olduğunu bilmek gerekir. Ancak dünyadaki diğer toplumlarla kıyaslama yapılacak bir bilgiye sahip olmayınca Kuzey Kore’de böyle bir farkındalığın oluşması mümkün değil.
Kimse suçsuz değildi. Korkutulmuş Parti kadrosu altındakileri korkutuyor, onlar da altındakileri derken zincirleme işliyordu korku hükümdarlığı.
Kuzey Kore tanrı tanımaz bir devlettir. Bir İncil ile yakalanan kimse ya idam edilir ya da çalışma kampına gönderilir. Yalnızca Kim ailesi ruhanî tutku anlamında serbestti.
Başkalarını kendinden önce tutan insanlar hep daha önce ölürler. Bu işler böyle merhametsizdir, bencil olan hayatta kalır.
Kıtlık ilerledikçe yamyamlık da artmaya başlamıştı. Hükümet bu konuda ciddi uyarılarda bulunuyordu. Yaşlı bir adamın, bir çocuğu öldürdükten sonra çorbaya kattığını duymuştuk. Pazarda satmıştı, pek çok kişi akşam yemeği diye onu yemişti. Polis kemikleri bulunca olay ortaya çıktı. Bu katillerin psikopat olduklarını düşünürdüm, normal insanların bu gibi şeyler yapmayacaklarını sanıyordum. Ancak şimdi emin değilim.
Güney Kore’deki çocukların paçavralar içinde dolaştıkları anlatılıyordu bize. Çöp kutularından yiyecek arıyor, Amerikan askerlerinin sadistçe zulümlerine maruz kalıyorlardı. Öğretmenimiz bize kışın yalınayak gezen çocukların karikatürlerini gösteriyordu. Onlar için gerçekten üzülüyordum. Onları kurtarabilmeyi gerçekten çok istiyordum.
Sevgili Lider Kim Jong-il’in doğum hikayesi tüylerimi ürpertmişti. Doğumu, göklerde bir takım işaretlerle önceden bildirilmişti. -Paektu Dağı üzerinde çifte gökkuşağı, insan sesiyle ilahi söyleyen kırlangıçlar ve gökyüzünde yeni bir yıldız.
Öğretmenler bize Kore’de sömürge kanunlarının hüküm sürdüğü zamanlarda Japon askerlerine karşı kahramanlıklar yapmış olan çocukların hikayelerini okurlardı, Kim Il-sung’un daha bebek denecek yaşta, insanların mutlu olabilmesi için, kendinden daha kötü durumdaki çocuklara nasıl kendi yiyeceğini ve ayakkabılarını verdiğine dair kahramanlıklar.
Liderlerin isimleri geçtiğinde öğretmenler sanki yaşayan tanrıların adlarını anıyormuşçasına seslerini alçaltırlardı ve titrerdi sesleri.
Liderlerin isimleri geçtiğinde öğretmenler sanki yaşayan tanrıların adlarını anıyormuşçasına seslerini alçaltırlardı ve titrerdi sesleri.
“Tutunduğu tek şey insanlığıydı,karşılaştığı zorlukları sürekli umuda çevirirken daima güçlü tuttuğu insanlığı.Bu,ismini bile koruyamayan ancak yine de insan olma kimliği ile her şeyin üstesinden gelen bir kızın acıklı ve güzel hikayesidir.”
–
Eğer bir çift birbirini çok severse bu, hayat boyu sürecek olan mutluluğu kısa bir zaman dilimine sıkıştırır ve ikisinden birinin erken ölümüne yol açabilirdi.
Eğer bir çift birbirini çok severse bu, hayat boyu sürecek olan mutluluğu kısa bir zaman dilimine sıkıştırır ve ikisinden birinin erken ölümüne yol açabilirdi.
–
İşin garip tarafı şu ki, iyi birer vatandaş olmamız yönünde bizi zorlamakla her birimizi birer suçlu ve muhbir hâline getiriyorlardı.
İşin garip tarafı şu ki, iyi birer vatandaş olmamız yönünde bizi zorlamakla her birimizi birer suçlu ve muhbir hâline getiriyorlardı.
–
Babama böyle davranmış olduğun için hayatım boyunca pişmanlık duyacağımı biliyordum. Ona kızgın olduğumu bilerek ölmüş olması, yıllar boyu sürecek olan yasımı daha da acılı bir hâle getirecekti.
Babama böyle davranmış olduğun için hayatım boyunca pişmanlık duyacağımı biliyordum. Ona kızgın olduğumu bilerek ölmüş olması, yıllar boyu sürecek olan yasımı daha da acılı bir hâle getirecekti.
–
Benim ülkem, annem ve Min-ho nerede yaşıyorsa orasıydı. Anılarımın olduğu yerdi. Mutlu olduğum yerdi.
Benim ülkem, annem ve Min-ho nerede yaşıyorsa orasıydı. Anılarımın olduğu yerdi. Mutlu olduğum yerdi.
–
Ancak başka insanlar olmadan, ailemiz olmadan hiçbir şey yapamazdık.
Ancak başka insanlar olmadan, ailemiz olmadan hiçbir şey yapamazdık.
–
Umarım dünya, sonunda onları dinlemeye başlar ve harekete geçer.
Umarım dünya, sonunda onları dinlemeye başlar ve harekete geçer.
Kadınlar hayatta tüm davranışlarında erkeklerden daha dikkatli olmak zorundaydılar.
Çocukluğumu, babamın kucağının sıcaklığını ve ısıtılmış oda tabanında yatmayı özlüyorum.
Diktatörlük güçlüydü ve bir arada görünüyordu, ancak bunlar her zaman göründüklerinden daha zayıftırlar. Bir adamın hevesleri doğrultusunda yönetilirler, demokrasilerin yaptığı gibi tartışma ve münazara varlığından yararlanamazlar çünkü diktatör terör üzerinden kural koyar ve izin verilen tek gerçeklik odur.
Kuzey Koreliler haklarını, bireysel özgürlüklerini ve demokrasiyi elde ederlerse Pyongyang rejimi için oyun sona ermiş olur. İnsanlar tüm insan haklarının Kim yönetimi tarafından kullanıldığını ve tadının çıkarıldığını farkeder.
Haklarınızın suistimal edildiğini bilmek için önce bu hakların neler olduğunu bilmek gerekir. Ancak dünyadaki diğer toplumlarla kıyaslama yapılacak bir bilgiye sahip olmayınca Kuzey Kore’de böyle bir farkındalığın oluşması mümkün değil. Bu yüzden birçok insan aç ya da başı belada olduğu için kaçıyor özgürlük aradıkları için değil.
Her şey gerçek üstü bir şeyle kaplı gibiydi, sanki siyah beyaz bir dünyadan çıkıp Technicolor dünyasına adımımı atmıştım.
Kore kültüründe intihar bir şeyleri protesto etmek anlamına gelir. Rejim, bunu bir çeşit ihanet olarak algılar.
bu kez dış dünyanın iyice yakınına, kimsenin gidemeyeceği kadar yakınına gittik; sanki kader dış dünyaya bakmamızı istiyor gibiydi. Evimiz doğrudan Yalu Nehri’ ne bakıyordu. Evimizin ön kapısından taş atsam Çin sularına düşebilirdi.
anaokuluna başladığımda altı yaşındaydım. Buna dikkat edemeyecek yaşta olmama rağmen, ailemle ilişkimde keskin bir değişiklik yaşanmaktaydı. Bir bakıma artık onların değildim. Devlete aittim.
Birçok keşif gibi, özgürlük de -gerçek özgürlük, hayatına verdiğin anlam ve tercihlerin demek olan özgürlük- dehşet verici olabilir.
En iyi öğretmen benimkiydi – gereklilik. Okulda bir dili yıllarca çalışabilirdiniz ancak hiçbir şey size gereklilik kadar yardımcı olamaz.
Başkalarını kendinden önce tutan insanlar hep daha önce ölürler. Bu işler böyle merhametsizdir, bencil olan hayatta kalır.
Ağıt merasiminden sonra, bunun olmasından korkuyordum, az gözyaşı dökenleri ceza bekliyordu. O gün, okula döndüğümüzde tüm öğrenciler okulun önüne toplanıp, gözyaşlarının sahte olduğuna inandığımız bir kızı eleştirdik, suçladık. Kız allak bullak olmuştu, bu kez gerçekten ağlıyordu. Onun için üzülmüştüm ama o an üzerimde bir rahatlama vardı. Ben de sahte gözyaşı dökmüştüm; performansımın başkalarının dikkatini çekmediğine memnun olmuştum.