İçeriğe geç

Yedek Güç : Ulus (Doğu) Kitap Alıntıları – Hikmet Kıvılcımlı

Hikmet Kıvılcımlı kitaplarından Yedek Güç : Ulus (Doğu) kitap alıntıları sizlerle…

Yedek Güç : Ulus (Doğu) Kitap Alıntıları

Kürdistan’ın tedavül aracı Gümüş Paradır. Bugün dünyada en istikrarsız ve dalavereli para demek olan Gümüş Paranın bir adı da: Sömürge Parası olmak gerektir. Gümüş Para oyunu ile Türk ve Kürt Burjuvazilerinin Kürdistan Köylülüğüne ne çorap ördüklerini anlamak için, son bunalım yılları zarfında Gümüş Paranın “Not” para ile olan değişimindeki inip çıkmaları hatırlamak gerekir. Bir defa genel kural olarak, Köylünün ürünlerini sattığı mevsimlerde Gümüş Paranın fiyatı dörtte bir oranı kadar yükselir. Ve tersine, Köylü devlet borçlarını, vergileri ödeyeceği tarihlerde, bu sorunların kurtluğunda barometre haline gelen yerel tüccarların şaşılacak hassasiyetleri ve manevraları sayesinde, derhal “Not” çıkar ve Gümüş para bir çeyrek derecesinde alçalır. Bu suretle, Kürdistan köylülüğü, elindeki paranın alım yeteneği yarı yarıya düştüğü halde, her şeyin tam muadelet [eşdeğerlilik, kur] üzere cereyan ettiğine kanar; ve bu kârlı köy “agiotage”ında [spekülasyonunda, borsa oyununda] yağlanan daima şehir burjuvalarıdır.
adeta bir çeşit ağalık üstüne ağalık demek olan Seyidlik ile asıl dünyevî ve fânî Ağalık arasında, ekonomik ve siyasi nüfuz bakımından bir rekabet kolayca alevlenebilirdi. O zamana kadar pusuda yatan bu rekabet, Şeyh Sait İsyanı ile birlikte epey enteresan bir şekil aldı. Ve bir zamanlar Meşrutiyet Burjuvazisi ile el ele vererek Ermeniliği ekspropriye eden [mülksüzleştiren] Kürdistan ağaları, Şeyh Sait İsyanı’nda da, ezelî yaratılışları gereği, Cumhuriyet Burjuvazisi ile birleşerek Seyidliği ekspropriye etmeye teşebbüs ettiler. Görünüşte Zazalara karşı Dersim Kürtleri
çıkıyordu. Fakat işin daha derinliğinde bu maddî Ağalık ile manevî Ağalığın çarpışması da gizliydi. Kemalizm, din dogmaları şeklinde Türklüğe düşmanlık geleneğini devam ettiren Seyidliği ve Tekkeleri bu yolla “yasak” etmişti.
Cumhuriyet Burjuvazisi de, “yaşı benzemesin” dedeleri gibi, yani Tanzimatçı Burjuvazi gibi, derebeyliği bir daha “ilga” etti. Fakat, ekonomik gerçekler, o Büyük Millet Meclisi duvarlarından geçmeyen ferman okumalarla değil, ancak geniş kitlelerin kollektif hamleleriyle etkili olabildiğine ve Kemalist Burjuvazi ise herhangi bir kitle hareketinden evvel ezel [oldum olası] ödü patlar bir nesne bulunduğuna göre, bu seferki “ilga” da, İsmet Paşa’nın sık sık müracaat ettiği; “zaman” hazretlerinin keyfine bırakıldı. Başka deyişle, Şapka “Devrimi”, Dil “Devrimi”, Din “Devrimi”, Tarih “Devrimi”… diye bütün Burjuva Reformlarını davul zurna ile ilân ederek “kamuoyu”nu boşlamamayı güden Kemalizm, burnu dibinde, ülkenin üçte birini (ve belki yarısından fazlasını) ahtapot gibi sarmış derebeyi ve artıkları ilişkilerini gençliğe ve kitlelere hedef göstererek demokratik burjuva devriminin en zorunlu gereklerini olsun başarmayı, tehlikeli bir
oyun bildi.
Kaçakçılık denilen perdenin arkasında nasıl Kürdistan’ın ekonomik birliğini temsil eden bir bağımsız Pazar ilişkileri tepkisi gizliyse, Gümüş Para tekerleklerinin üstünde yürüyen de, Doğu İllerinin kendine özgü Değişim ilişkileridir. Gerçi bu Gümüş Para realitesi, biraz da ataerkil ekonominin kapalı ve defineci niteliğiyle ilgilidir. Fakat esasında Doğu İllerinin Gümüş Parası, Doğu İllerinin Kaçakçılığından kıl kadar ayırt edilemez. Kaçakçılık + Gümüş Para = Doğu Pazarı üçüzü, Kürdistan’ın ekonomik dininin “Teslis”inden [Üçlemesinden] başka bir şey değildir. Şu halde, Gümüş Para olayına değinirken, bu “birlik”i temsil eden “Teslis” müsellesinin [üçgeninin] bir köşesine dokunmuş olmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Bağımsız Doğu Pazarı soyut “Ruh”, “Ruh’ül Kudüs” ise; Gümüş Para onun somut “Oğlu”, Kaçakçılık da bu Oğulun şu fani dünyadaki dövüşüdür.
Bol bol yetiştirilen metaların kaçak depolarını, sınır boyundaki askerî garnizonlar arkasında güvenlik altına alan Emperyalizmdir. Güney trenlerine harıl harıl kaçak mal taşıtarak zenginleşen Emperyalizmdir. (bir kelime okunamadı), Türk mallarına gayet ağır gümrükler ve nakliye tarifeleri basarak, kıtlık çeken Suriye’ye Türk buğdayı yerine, Amerikan buğdayı yedirten yine Emperyalizmdir.
Sorunu genellikten ve soyutluktan çekip çıkarırsak, bir ülkede ulusal ilişkilerin doğması, pazar ilişkilerinin o ülke ölçüsünde genişleyerek, gelgeçlikten ve eğretilikten kurtulması anlamına gelir. Kürdistan’da egemen üretim tarzı henüz ataerkil, kapalı ekonomi olmaktan kurtulmuş değildir. Fakat, bütün geri ülkelerde ortak olan bu nitelik, Kürdistan ölçüsünde geniş ve oldukça devamlı pazar ilişkilerinin doğmuş olmasını reddetmez.
Onun için, böyle bir pazar ilişkilerinin var olup olmadığını değil -çünkü vardır- fakat Kürdistan’a özgü, yani Türkiye’den az çok bağımsız bir pazar ilişkilerinin bulunup bulunmadığını tespit etmek yeterlidir. Kürdistan’ın kendine özgü ve bağımsız pazar ilişkileriyle Anadolu’dan ayrı kalışını bize açıkça gösterecek olan iki su götürmez olay var:

1- Kaçakçılık;
2- Gümüş para…

Kürt Milliyetçileri, ezilen Kürt Miriyvo’larının içine girerek, Kürt
Köylülüğünü barut gibi devrimcileştirecek devrim şiarları ve örgütleri yaratacak ve Anadolu Köylülüğünün Ulusal Kurtuluşu ile eşit haklı ve ortak antiemperyalist cepheli bir müttefik gibi kardeşleşecek yerde, Sultan’ın ve musallat Emperyalizmin, Anadolu’da yeni beliren ulusal harekete karşı aleti olmak tehlikesine düştü. Malatya’da İngiliz binbaşısı ve 15 Kürt atlısı
ile Bedirhanîleri karşılayan Mutasarrıf Bedirhanî Halil ile Harput Valisi Galip yönetiminde Sivas Kongresi’ni bozmaya kalkışmak, ne yaptığını bilmemek, o zamanki taktiğe göre dosta kılıç çekip düşmanın kucağına düşmekti.
Cumhuriyet Burjuvazisi de, “yaşı benzemesin” dedeleri gibi, yani Tanzimatçı Burjuvazi gibi, derebeyliği bir daha “ilga” etti. Fakat, ekonomik gerçekler, o Büyük Millet Meclisi duvarlarından geçmeyen ferman okumalarla değil, ancak geniş kitlelerin kollektif hamleleriyle etkili olabildiğine ve Kemalist Burjuvazi ise herhangi bir kitle hareketinden evvel ezel [oldum olası] ödü patlar bir nesne bulunduğuna göre, bu seferki “ilga” da, İsmet Paşa’nın sık sık müracaat ettiği; “zaman” hazretlerinin keyfine bırakıldı. Başka deyişle, Şapka “Devrimi”, Dil “Devrimi”, Din “Devrimi”, Tarih “Devrimi”… diye bütün Burjuva Reformlarını davul zurna ile ilân ederek “kamuoyu”nu boşlamamayı güden Kemalizm, burnu dibinde, ülkenin üçte birini (ve belki yarısından fazlasını) ahtapot gibi sarmış derebeyi ve artıkları ilişkilerini gençliğe ve kitlelere hedef göstererek demokratik burjuva devriminin en zorunlu gereklerini olsun başarmayı, tehlikeli bir
oyun bildi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir