İçeriğe geç

Yaz Sonu Kitap Alıntıları – B. Ergin Borobey

B. Ergin Borobey kitaplarından Yaz Sonu kitap alıntıları sizlerle…

Yaz Sonu Kitap Alıntıları

Artık keskin bir sessizlikteyim.
İmkânsızlık nedir biliyor musun? Senin aklından çıkmayan şeylerin, başkaları için hiçbir şey ifade etmemesidir.
Uzun yıllar kendimin yasımı tuttum. Olabileceğim hâlde olamadığım insanın. Yapabilecekken yapmadıklarımın, hatalarımın, kısacası her şeyin.
Her şey için çok geç olana kadar kimse umursamaz.
Öyle uzun zaman olmuş ki konuşmamışım yalnızlığımla.
Apartman boşluğundan gökyüzü görünmez.
O zamanlar bunu iştahla yapardım. Ne bileyim şimdilerde içimden gelmiyor. Bence en kötüsü de bu: bir şeylerin artık içinden gelmemesi. Hevesin yoktur, inancın eksilmiştir, bir üşengeçlik hâli vardır üstünde. Hiçbir şeyi zorlamıyorsundur.
Geçmiş özlemdir demişti ve devam etmişti: İnsan, yaşadıkça özleyecek şeyler bulur hayatta. Özlediklerini kaybetse bile bir şeylerin yerini hep başka şeyler doldurur.
Geçmiş ümittir dedi ve peşine: İnsan hep kıyısındadır ümitlerin. Zaafı ise erken vazgeçmesinde ve çabuk yorulmasındadır. sözünü de ekledi.
Eskiler bir daha yaşanmayacağı için güzeldir. Geçmiş her ne kadar yaşanmış bitmiş olsa da insanın içinde bir yerlerde ihtimâl olarak kalır. Ve bir bakıma aslında insanda bir ihtimâldir.
Çiçekler bile sevgiyle, ilgiyle büyürken sen benim solup gitmemi nasıl izledin?
O yaz çok sıcak geçti..
Biliyorum geleceksin kırılmış aynadan gülümseyen yanıma. Biliyorum geleceksin yaz olacak..
Sevginin çokluğu da, yokluğuyla aynı sanki
Bir deniz kıyısıydık birbirimize.
Ve gökyüzü hep vardı
Bir daha hiç yan yana gelemeyeceğimiz insanların anılarıyla dolu içimiz
O güzel günler kuş olup uçtu gitti. Geride hep kırgın bakacağım bir gökyüzü bırakarak
Eski bir anıya takıldı gözlerim. Bir bakışın içinden yıllar geçiyor ama ben hala buradayım..
Bazı şehirler soğuk, bazı cümleler eksik, bazı insanlar uzak, bazı hikayeler yarım.
Kurumuş çiçekler gibi durgun ama
anlamlı kalıyor içimde bir zamanlar sevdiklerim
Bazı şehirler soğuk, bazı cümleler eksik, bazı insanlar uzak, bazı hikâyeler yarım
Bırakın başkasına haksızlık etmeyi, insan kendine bile haksızlık edebilir. Kendi hayatına, kendi hayallerine, kendi ümitlerine. Zaten insan haksızlık etmeye ilk kendinden başlar, sonra bu bir hastalık gibi başkalarına yayılır.
Geçmişle ilgili bizi en çok büyüyen şey çocukluğumuzdur. Yalnızca ona bakarken üzülmeyiz yok olup giden zamana. Çünkü aslında onda bulduğumuz geri döndürülemeyen değil de asla ortadan kaldırılamayandır.
Her şey değişiyor ama gökyüzü hep aynı. Acaba hiç değişmeyen başka şeyler de var mıdır hayatta?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Eskiler dünyada yaşamışlar şimdikiler dünyâyi yaşıyor haberleri yok.
İçi doluyken değerli olan ceviz, boşaldığında nasıl da mânâsı olmayan bir kabuğa dönüşüyordu?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Üzüntülerini saklarsın çünkü insanların seni devamlı güçlü görmelerini istersin. Bu başta iyi gelir lâkin sonra içindeki hasarları kimsenin fark etmemesi seni daha çok üzmektedir.
Eski bir kitapçıda buluşsak. Ellerimiz aynı kitap üstünde
birleşse ve ben sana yeniden âşık olsam
Eskiler, eskiden güzeldi derler. Hayır, böyle değil esasında. Eskiler ihtimâlken güzeldi. Özlemek değil bu, başka bir şey. Sanki biraz hasret kalmalık.
Deli eder insanı bu hayat.
İnsan hep kıyısındadır ümitlerin.
Eskiler, eskiden güzeldi derler. Hayır, böyle değil esasında. Eskiler ihtimâlken güzeldi. Özlemek değil bu, başka bir şey. Sanki biraz hasret kalmalık.
Bu kıyılarda tükenen sadece zamandır.
Bizi yalnız, yalnızlıklar çoğaltır.
Bazen düşünüyorum da kitaplar olmasa hayat çok anlamsız olurdu. İnsanlar duygusuz, birbirlerinden kopuk ve hayatın gerçek anlamından bihaber yaşayıp giderlerdi. Ben kitapları insanların kendi içlerinde yakması gereken ışığa benzetiyorum.
Fakat dünyanın yüzünü seçemiyorum artık. Bana senin yüzün yeter.
Yolculuklar hep güzel. Nereye gidersen git kalbinde taşıdığın biri varsa dünyanın her yeri aynı.
Birine sarıldığın zaman evin gibi hissediyorsan dünya işte onun kollarının arası kadardır.
Zamanı durduramasam da bir an yavaşlayıp seninle güneşin doğuşunu izlemek isterdim.
Bir insanın hayatını küçücük bir tebessüm ya da bir çift güzel sözle rengarenk yapabilirsiniz. Tıpkı bir gökkuşağı gibi o renk cümbüşü kısa bir süre sonra dağılabilir ama huzuru insanın içinde hep kalır..
Bizi böyle parçalara ayıran ve anıların kucağına atan yaşam değil, zaman.
Her hikâyenin başlangıcı bitişinin getireceği boşluklar ve yalnızlıklar ile doluydu. Başlangıç ve bitiş, tek bir nokta halinde! Demek ki hiçbir şey yaşanmamış, sadece yaşanmış gibi görünmüş. Peki, o halde neydi geçici olan her şeyi insanların içinde bu kadar ümitli, bu kadar vazgeçilmez kılan? Ucunda bitiş ve yok oluş varsa hayatı anlamlı kılan o sır neydi? Bunu bile bile insanlar neden hala hırslı ve acımasızdı? Kalpler neden o kadar katıydı?
Bazı şehirler soğuk, bazı cümleler eksik, bazı insanlar uzak, bazı hikayeler yarım
Sonra içimizden bazı insanlar taşındı. Bazıları da eskisi gibi olamadı. Neşemiz gitti, yaşananlar yaşanmış olarak kaldı
Vazgeçmiş görüneceğim ama bu doğru olmayacak. Hiç gelmeyene ve asla gelmeyecek olanlara doydum artık
Eskiler ihtimalken güzeldi. Özlemek değil bu, başka bir şey. Sanki biraz hasret kalmalık.
Yaşamın yittiği zaman..
Bu kıyılarda tükenen sadece zamandır. Bizi yalnız, yalnızlıklar çoğaltır.
Yavaş ol biraz,
gercekleri uyandiracaksin dedi
Yaramaz çocuklar gördüm gökyüzünde. Umutları mavilikte çırpınan kuşlar gibi kedersiz,eksik gülüşleri solmuş sonbahar çiçekleri kadar güzel..
Çocukken benim de uçurtmam vardı. Bir gün iyi bir koptu. Ben de peşinden koşmuştum. Bayağı koştum, koştum. Ama bulduğumda çok kötü haldeydi. Rüzgar çok hırpalanmıştı. Yere düştüğünde birkaç yeri kırılmıştı. Onu bir daha hiç uçuramadım. O zaman anladım elimden kayıp giden bir şeyi tekrar yakalasan bile eskisi gibi olmuyor
Buraların aşkları yazdan yapılma eylül gelince herkes bir parça sonbahara benziyor
Denize kıyısı olmayan şehirleri pek sevmem penceresiz evler gibidir
Yaşamın bir çeviz kabuğunun ağırlığı kadar hafif olduğunu düşünmüştü o gece
Biz heveslerinden geçmiş insanlarız evladım. Yaş kemâle ermiş. Sıkıntılarımız, sorumluluklar, yorgunluklarımız vardır. dedi ve peşine bakışların denize çevirip: Artık sık sık teknemle deniz açılıyorum, hevesimi mavi sularda arıyorum
Bir zamanlar yetim bir yabancı gibi geldiği küçük kasabada artık bir ailesi vardır.
Nesim bey ona baba, Nedime hanım ise anne olmuştu. Yusuf dükkan meselesine ne kadar mutlu olsada yüzünde sürekli saadetini iğneleyen kekremsi bir tebessüm vardı
Gün bir sayfayı daha geride bırakırken ben hep sonraki sayfalara taşıyorum seni. Sonraki düşlere, sonraki umutlara
Karşılıklı fedakârlığı olmayan hiçbir his, iki kişiyi bir arada tutmaya yetmiyor.
O güzel günler kuş olup uçtu gitti. Geride hep kırgın bakacağım bir gökyüzü bırakarak
Bir daha hiç yan yana gelemeyeceğimiz insanların anılarıyla dolu içimiz.
Eski bir anıya takıldı gözlerim. Bir bakışın içinden yıllar geçiyor ama ben hala buradayım
“İnsan unutmak istediklerinin tutsağıdır Yusuf Bey evlâdım. Yara uyuşur, kabuk bağlar ama iyileşmez. Zaman akıp gider. Öğrenirsin, araştırırsın, dolup taşarsın. Bir yere kadar farkında olamazsın ama sonra bir damla gözlerine düşer. İşte o zaman anlarsın hayat bir avuç el açmaktan başka bir şey değildir.”
“Üşüyor insan aslında Yusuf Bey evlâdım. Mevsimler bahane, bazı titremelerin sebebi soğuk değildir. Birdenbire bir üşüme gelip çöküyor içine, bütün vücûdun titriyor. Yüreğin buz dağlarına dönüşüyor, sonra soğuk gelip ruhuna yapışıyor.

İşte o an yorulduğunu hissediyorsun, kendine uzaklaşıyorsun. Bir bedenin var mı onu da bilmiyorsun. Yaşamak çiledir bâzen. Kursakta kalan heveslerdir. O heveslerle ayaktasın ve yürüyorsun. Ayağın takılmasa bile çelmeler var. Düşmek için sebep çok ama yürümelisin, mecbursun. Bak buraya bile yürüyerek geldik, ter ve hüzün yaşlarıyla hem de.”

Bence en kötüsü de bu: bir şeylerin artık içinden gelmemesi. Hevesin yoktur, inancın eksilmiştir, bir üşengeçlik hâli vardır üstünde. Hiçbir şeyi zorlamıyorsundur.”
“İnsan, yaşadıkça özleyecek şeyler bulur hayatta. Özlediklerini kaybetse bile bir şeylerin yerini hep başka şeyler doldurur.”
Biliyorum geleceksin kırılmış aynadan gülümseyen yanıma.

Biliyorum geleceksin, yaz olacak

En çok yüzüne bakarak susmayı
seviyorum. Üstelik sen her şeyin farkındasın. İşte meselâ şu an gülümsüyorsun ve onun nasıl bir coğrafya olduğunu ancak kalbim bilir.”
Kurumuş çiçekler gibi durgun ama
anlamlı kalıyor içimde bir zamanlar sevdiklerim
“Zamânı durduramasam da bir an yavaşlayıp
seninle güneşin doğuşunu izlemek isterdim.”
Gün bir sayfayı daha geride bırakırken
ben hep sonraki sayfalara taşıyorum seni.
Sonraki düşlere, sonraki umutlara
“Hani ilk bakışlar birbirine değmek üzeredir, saniyeler vardır, göğsün çarpmaya başlar, nefesin kesilir, sonra göz
kıvrımların hafif bir eğilimle usulca yana doğru kayar da bir
yere çarpmış gibi olursun ya bence dünyânın en güzel anlarından biri işte o zaman dilimi.”
Gitmek ne uzun bir kelime,
Gitmek
Hep akşamüstü, gitmek hep göğe doğru.
Senin o düş penceresi bakışların, benim
içimden koşup sana gelmelerim. Bir deniz kıyısıydık
birbirimize ve gökyüzü hep vardı
Ayrılıkların puslu aynasındadır bekleyişlerin
solgun yüzü. Bir korkudur içinde sürekli tortulaşan
ve hüznün yüküyle gittikçe ağırlaşan…

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir