İçeriğe geç

Yaşlılık Günlüğü Kitap Alıntıları – Salâh Birsel

Salâh Birsel kitaplarından Yaşlılık Günlüğü kitap alıntıları sizlerle…

Yaşlılık Günlüğü Kitap Alıntıları

Der ki Aşık kimin medhin edersin
Derde deva yok kime ne söylersin.
Herkes kendisinin değil karşısındakinin hoşgörülü olmasını istiyor.
İnsan günlüğünü oya gibi işlemeli
Kültürlü insanlar arasında yalancı olmayanını bulamazsınız.
Çürümüş umutlar taşıyorum içimde.
Ey şah, şah, şiirler şairlerin günlükleridir.
“İnsanın kafası işlemezse yüreği her zaman dinginlik içindedir.”
Bir otel diye seviyordum oteli.
Bereket bizim kedi yavrulamış. Onları sevdim. Daha gözlerini açmamışlar. Ben kedileri çok seviyorum. Anneleri dünya yakışığı. Şöyle bir bakıyor bana. Bayılıyorum. Onlar benim hayatım. Seni de çok seviyorum. Üç kişi seviyorsam biri de sensin.
İskeledeyim; atlatken gördüm yeşil denizi
Her yan yeşil, yine de kimlik denetimi
Kendi eliyle kamburunu çözecek.
Sırtından indiğimde
Ben de güleceğim.
Çünkü kukla da doğar ve ölür
kokulu ve kuytu bir çiçeklikte.
Muhip’e yeniden baktım.
Meğer yanılmışım, o değilmiş.
Bir daha baktım: o, o.
Değil.
O.
İnsanın kafası işlemezse yüreği her zaman dinginlik içindedir.
İnsanın kafası işlemezse yüreği her zaman dinginlik içindedir..
Insan yaşayıp yaşayıp neden ölür,neden vık diye canı çıkar?
Bu sabah yine bunu düşündüm. İnsanlar niçin Çat burada Çat varaduradadır. Ölüm ortadan silindi diyelim o zaman da ademoğulları farıyıp güçten kalınca ne yapar sokaklarda? Deve gibi langa lunga mı? Var mıdır Onun tadı?
Tutalım ki yaşlılığın defteri dürülüp rafa kaldırıldı.Bencesi O da işi çözmeye yetmez. Tanrının günü durmadan ip atlayacak,av avlayacak ,saçlarını kıvıracak Bugi Bugi oynayacak, İzmir’de Kordon’da piyasa edecek ve de cacıklı rakı içeceksin dayanılır şey midir?
Zor durum ölüm diye bir zırtıllık bulunmayacağına göre ulusun başına çökmek için birbirlerini de boğazlayamazlardı. İşin kötüsü de Krallık padişahlık aforozmanlık raconunu da kullanamazlar yani kimsenin kellesini aşağı indir demezlerdi.
Dünyamızı karartan yalnız kıyımlar, soykırımlar, cinayetler ,üzüntü zehirleri değil.
Törenler şölenlerdir.
Görgüsüzler de öyle.
Onlarda kandillerde yağ bırakmazlar
Fazlı Necip, Beşir Fuat’ a yazdığı bir mektupta şöyle diyor; İnsan bir daire içinden çıkamadığı vakit daire dışındaki eşyayı ne garip bir biçimde yargılıyor. Yalnız gördüğünü var sanıp öbür şeylerin varlığına inanmak istemiyor.Özellikle o şeylerin varlığı içini okşamıyorsa.
Tarihçiler de kralları padişahları yenge vururken hep yaptıkları işlere bakarlar. Yapmadıklarına göz atmak akıllarına bile gelmez.
Yunus :
Hangi burçtan bakar isen ol Sultan’a Güneş gelir
Bizde ilk gezginler sürgünlerdir. Ne ki bunların yazmakla çizmekle bir ilişkileri yoktur. Gezi edebiyatımızın sıskalığı bunu gösterir.
Bencesi, en yararlı mutluluk insanlara birtakım reçeteler uygulamak değil, onları baskısız, işkencesiz bir yaşama bırakmak, başlarına hiçbir biçimde tebelleş olmamaktır.
İnsanoğlu vartalara düşmeden, avara kasnak dönmeden Hanya’yı Konya’yı anlamaz.
Yavrum ben mutlulukla ilgilenmiyorum. Anlamı olan şeylerle ilgileniyorum.
Ben insanların gençliklerinde her kitaba deli dana gibi saldırmalarını isterim.
Atatürk’e karşı laf edilmeyecek.
Hiçbir şeye kızma, hiçbir şeye kulak tutma.
Gerçekte yaşam da bir polis romanıdır.
Gerilim, cinayet, üçkağıtçılık. Her şey vardır onda.
Politika büyük bir tüfektir.
Bir havan topu, bir balyemez, bir bacaluşka, bir berta, bir honest john’dur.
Tarih tekerrür mü, yoksa takır tukur mu?
Ne küçük şeylere adanmışız!
Sümsük sümsük yürüyor, elimizdeki sopayı sallıyor, pencerelerimizi örten ağaç dallarını kesiyor, komşularımızı yermek için dillerimizi sirkeye yatırıyoruz.
Bilmemek insana hiçbir acı vermez
Bir adam:
– Artık yeter, nereye adam alacaksın?
Şoför:
– İstemezsen in burda.
Bir kadın:
– Ben trafik polislerinin şoförlere yaptıklarına memnun olurum.
Şoför:
– Ben dolmuşa kadın almam. Erkekler çalışır, kadınlar gönül eğlendirmek için dolaşır. Hiç değilse yüzde sekseni böyledir. Çan, çan, çan.. Minibüste çene yarıştırırlar. Çocuklarını da yanlarına oturtup, onlar için para vermezler.
Dostlar! Topunun da canı cehenneme!
İnsan bir yerde, kimi şeyleri gözden çıkartmaktan çekinmemeli.
Bin öpücükler ver bana
Sonra yüz daha
Ardından bin
Sonra yeniden yüz
İnsanın kafası işlemezse, yüreği her zaman dinginlik içindedir.
Yeniyetmeler sevda işlerinde halıya değil, çalıya yapışırlar.
Kitaplar ayışığıdır, fanuslu ağır lambadır.
Yandım Şeker oyun havasıdır.
Sevgi anlamak demektir.
İnsanın dışındaki ayıbından, içindeki ayıbı çok olur.
İnsanlar başkalarını gözlem altına alıyorlar da kendilerini dikizlemek gerektiğini düşünemiyorlar.
Çürümüş umutlar taşıyorum içimde.
Çokları kendi kafalarıyla değil, başkalarının kafalarıyla düşünür.
Herkesin kaşığı başkasının tenceresinde.
Ne var, ne oluyor, ne yapıyorlar?
Öğrenmeseler çatlayacaklar.
Her kırtıpil kendisinin kırtıpil olduğunu bilmez.
Bana öyle geliyor ki ayrı düşüncede olan insanların birbirlerini öldürmeleri düşünce adına, ülkü adına değil. Herkes içindeki cinayet iç güdüsünü doyurmaya bakıyor.
İnsanlar yakınlarına yardımda bulunmak için Tanrının kendilerine para yollamasına yalvar -yakar olurlar da, Tanrı’nın bu parayı yakınlarına doğrudan doğruya tellemesi için dua etmeye yanaşmazlar.
Aldırmayın kadınlar, erkeklik sizde kalsın.
Zurnazen Mustafa Paşa sadrazamlık kürkünü sadece altı saat giymiştir.
Yabancılar bir memleketin iç işlerini o memleket yurttaşlarından daha iyi bildi mi, o memlekette alış-veriş dolabı bozuk demektir.
Yönetilenler, çokluk, yönetenlerden daha olgundur.
Herkes kendisinin değil karşısındakinin hoşgörülü olmasını istiyor.
Çok şükür sonunda yaşlandım Gençliğimle artık elele
çünkü kukla da doğar ve ölür kokulu ve kuytu bir çiçeklikte
Hitler’in zulmü, zorlağı altında akıtılan 6 milyon Yahudi’nin kanını üç beş Nazi elebaşının cezalandırılması, üç beşinin dünyada kaçacak yer araması, üç beşinin de kendisini öldürmesi karşılayabilir mi?
Bilmemek insana hiçbir acı vermez .
Yaş diye bir şey yok . İnsanın tezgâhları olmalı yalnız . Yani sevgileri ..
Sen hiç gazete okumuyor musun ?
Şu son yıllarda ne çok resmim oldu ! Yine de poz vermekten geri kalmıyorum.
Çokları kendi kafalarıyla değil, başkalarının kafalarıyla düşünür. Nedense kendi yargılarını ayağa kaldırmak, kendi yargılarını geçerli kılmak insanları ürkütüyor. Kendi düşüncelerini ortaya atıp eleştirileri üzerine çekeceklerine, başkalarının hüzzamlarına katılıp kimseyle dalaşmadan yaşamayı yeğ tutuyorlar. Bu biraz da yargıya varmak için birtakım incelemeler, araştırmalar yapmak, birtakım bilgi alanlarından geçmek gereğinden doğuyor. Çokları bunu göze alamıyor,yorgunluğuna katlanamıyorlar.
7 Şubat

Homeros’un bir aforizması:

“İki kişi birlikte giderken biri bir şeyi daha önceden görebilir.”

Karşı Aforizma:

“İki kişi birlikte giderken kimse bir şeyi arkadaşından önce zinhar görmemelidir. Bu onun mahvı olur.”

Salâh Birsel – Yaşlılık Günlüğü- Sel Yayınları

#8212;

17 Ekim

Yazarsan sorumlusun.

Aç kalsan da, açık kalsan da sorumlusun.

Hem de yalnız kendinden değil tüm insanlardan tüm şişman ıraklardan, tüm cenevizlerden sen sorumlusun.

Aralıkta, sorumluluk anlayışı değişse, eski sorumluluklar rafa kaldırılıp ortaya yenileri çıkarılsa da sen hem eski sorumluluklardan, hem de yeni sorumluluklardan sorumlusun.

Hükümet yürüten, devlet gemisini karaya oturtan kişilerin bile sorumluluğu yok olsa, devlet gemisinin vizite kâğıdından da sen sorumlusun.

Mühendisler, avukatlar, mimarlar, inşaatçılar apartman kapıcıları, karaborsacılar, bakkallar, üçkâğıtçılar, çöpçüler, sinekler, sivrisinekler… Kimsenin sorumluluğu yoktur.

Sen sorumlusun.

Salâh Birsel – Yaşlılık Günlüğü- Sel Yayınları

Oysa insanoğlu,birtakım şeyleri yitirmeye ,elden çıkarmaya evetlik göstermeden iyi bir insan sayılmıyor.
Bilmemek insana hiçbir acı vermez .

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir