Virginia Woolf kitaplarından Yaşam Bir Düştür Uyanmak Bizi Öldürür kitap alıntıları sizlerle…
Yaşam Bir Düştür Uyanmak Bizi Öldürür Kitap Alıntıları
Bir hiç olmak eninde sonunda dünya üzerindeki en hoşnut verici varoluş durumu değil midir?
“Gerçek,bizim sonumuz olur. Yaşam bir düştür. Bu düştün uyanmak bizi öldürür.”
“Bizi yaşlandığı ve öldüren şeyler;felaketler,cinayetler,ölümler, hastalıklar değildir ;insanların bakma, gülme,otobüslerin basamaklarına koşuşturma biçimleridir.”
“Görkemli dünya; canlı, bilge, coşkulu dünya…”
“Ben tek bir kişiyim-kendim.”
“Bir kız, bir oğlandan daha yalnızdır.Kimse onun yaptıklarıyla ilgilenmez.Ondan hiçbir şey beklemez.Çok güzel olmadıkça insanlar söylediklerini dinlemez…”
“Kendi çağınızı hor görün. Daha iyisin inşa edin.”
“Yaşam önemli kişilerden ibarettir. Yanı sıra, başka her şeyin soğuk ve renksiz göründüğü bir şey azat edilmiştir.”
“Yaşam insanların gözlerinde gördüklerinizdir.”
Tek kelime yeter.Ama ya insan o kelimeyi bulamazsa?
Ben her şeyden önce bir anneyim, babayım ; Ben her şeyden önce bir mühendisim ; bir ablayım amcayım; ben aşığım sevgiliyim ; Ben her şeyden önce tanrının bir kuluyum , ben neyim? Ben nedir, kaç parçaya bölünebilir?
Bir saat insan ruhunu tuhaf unsurlarına takılıp kaldığında ölçümsel uzunluğunun elli ya da yüz katı kadar uzayabilir. Diğer yandan bir saat zihnin kronometresinde tam olarak bir saniye olarak da temsil edilebilir.
Başkalarının gözleri hapishanelerimiz ,düşünceleri hücrelerimiz.
Yeryüzünün tek kusuru ben miyim?
Mutluluğu melankoliden ayıran , bıçağın ağzından daha kesif bir şeyin olmadığını söyleyen filozof haklıdır. Bu iki duygunun birbiriyle dost olduğunu belirtir ve buradan yola çıkarak, duygularının delilik ile işbirliği içinde olduğu sonucuna ulaşır.
Ben her şeyden önce bir anneyim, babayım ; Ben her şeyden önce bir mühendisim ; bir ablayım amcayım; ben aşığım sevgiliyim ; Ben her şeyden önce tanrının bir kuluyum , ben neyim? Ben nedir, kaç parçaya bölünebilir?
Bazen bir kadın (henüz 20 yaşında bile) değilim. Fakat bu kapıya bu zemine düşen bir ışık olduğumu düşünüyorum .Ben mevsimlerim diye düşünüyorum.Bazen ocak-mayıs-kasım aylarıyım çamurum, sisim, şafağım. Savrulamam ya da tatlılıkla yüzemem, ya da ötekilerine karışamam.
Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir.Bu bilimsel bir deney veya herhangi bir kuram içinde geçerlidir.Mesela bir proton normalde bize sadece yükü ve kütlesi hakkında bilgi verir.Ama herhangi bir hızlandırıcıda çarpıştırılıp parçalara ayrılan bir proton ,bize bu yükü veya kütleyi nasıl kazandığı hakkında daha detaylı bilgi verir.Yada nöroloji için konuşucak olursak sağlam bir insan beyni bize içindeki hangi kısmın ne işe yaradığı konusunda pek az bilgi verir.Ama nezaman ki bu beynin bir kısmı hasar görür ve bu hasar sonucu kişi bazı duyuşsal yeteneklerini kaybeder.İşte o zaman beynin yapısına dair daha detaylı bilgiye sahip oluruz.Yada biyoloji içinde durum farklı değildir.Mesela tasarımlarında belli hatalara sahip canlılar görmemiz onların varoluşlarını oluşturan mekanizmalar hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yararlar.Aynısı bilimsel kuramlar içinde geçerlidir.Mesela eski insanlar ısıyı,maddenin hareketi olarak değilde maddeden dışarı çıkan birşey olarak düşünüyorlardı.Ve sonra birgün kalayı ısıttıklarında yanan kalay, metal kirecine dönüşüyordu.Ama ilginç bir şekilde yanmadan önceki halinden daha ağır oluyordu.Ve o dönemin bilim insanları bu nasıl olabilir diye düşündüler.Eğer ısı maddenin yanınca dışarıya attığı bir fazlalıksa o zaman bu maddenin yanınca daha hafif olması lazım.Yani bu tarz deneysel bir çatlak o dönemin bilim insanlarına sahip oldukları ısı kuramının yanlışlığı hakkında daha detaylı bilgi verdi.Sosyoloji içinde durum pek farklı değildir.Mesela bir sistemin kendi içindeki çatlakları o sistemin işleyişi hakkında daha detaylı bilgi verir.Aynı bunun gibi insan ilişkilerinde de durum benzerdir.Mesela nezaman ki bir ilişki bozulur ozaman insanlar sahip oldukları gerçek kişilikler hakkında daha detaylı bilgi verirler.Yada konuya dair son bir örnek verecek olursak: Psikolojideki anormal insanlar olmasaydı bugün normal insanın psikolojisinin işleyişi hakkında bukadar detaylı bilgiye sahip olmazdık.Yani demem o ki örnekleri çoğaltmak mümkündür ama bu konunun ana fikrinin önemini arttırmayacaktır.Bu yüzden yazının başında dediğim şeyi tekrarlamakta fayda var:Kırılan herşey sağlamından daha çok şey öğretir!
Yalnızlığı veren bakışın üzerindeki baskıyı, bedenin taleplerini yalanlara ve ifadelere olan ihtiyacı ortadan kaldıran Tanrı’ya şükürler olsun.
Eğitimin benzerliklerden ziyade farklılıkları güçlendirmesi ve ortaya çıkarması gerekmez mi?
Bir tarafın diğerine yenmesinin gerekli olduğu ve bir kürsüye yaklaşıp başöğretmenin ellerinden süslü bir kupayı elde etmenin son derece önem arz ettiği insan varoluşunun okul öncesi dönemine aittir. Insanlar olgunlaştıkça başı öğretmenlere ya da son derece süslü kupalara inanmaktan vazgeçerler.
Bir hiç olmak eninde sonunda dünya üzerindeki en hoşnutluk verici varoluş durumu değil midir?
Yeryüzünün tek kusuru ben miyim?
Kendi çağınızı hor görün. Daha iyisini inşa edin.
1929’da, yüz yıl sonra kadınların korunan cinsiyet olma durumlarının sona ereceği kehanetinde bulunan Woolf, bizim zamanımızın gözleriyle etrafına yeniden bakabilseydi, kehaneti için yeniden bir tarihlendirme yapma ihtiyacı duyar mıydı diye düşünmemek elde değil. Belki de iyimserlikle, bir on yıl kadar daha beklemek gerek.
Ben tek bir kişiyim – kendim.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Başkalarının gözleri hapishanelerimiz, düşünceleri hücrelerimiz.
Tuhaf bir şey , diye düşündü, biri yalnızken cansız şeyleri nasıl da içine alıyor; ağaçları, ırmakları, çiçekleri; onların kendisini dışa vurduklarını, kendisiyle bir bütün olduklarını, kendisinden bir bakıma haberdar olduklarını hissediyor; akıldışı bir şefkat de hissediyor bu yüzden, adeta kendisine yönelmiş bir şefkat.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Felsefi olarak doğru olan yaşamın içerisinden bakıldığında çoğu zaman yanlıştır. Gerçek de, hayali olanın yanında çoğu zaman daha değersizdir.
Atmosfer dünya için ne denli önemli ise hayallerde insan ruhu için o denli önemlidir. Düşlerimizi çalan yaşamımızida çalar.
Vircinia yürüyüşe çıkmayı uyuklamayı bırakıp zihnini harekete geçirmek için iyi bir yöntem olarak görürdü.
Hayatımızdaki bölünmüşlük tuhaftı.Aşağı kat saf gelenekti.Yukarı kat saf akıl. Fakat aralarında bağlantı yoktu.
Kendi çağınızı hor görün ve daha iyisini inşa edin.
Mutluluğu melankoliden ayıran bıçağın ağzından daha kesif hiçbir şeyin olmadığını söyleyen filozof haklıdır. Bu iki duygunun birbiriyle dost olduğunu belirtir ve buradan yola çıkarak bütün ekstrem duyguların delilik ile işbirliği içinde olduğu sonucuna ulaşır.
Bir hiç olmak eninde sonunda dünya üzerindeki en hoşnutluk verici varoluş durumu değil midir?
Bu, bir cinsiyeti diğeri, bir niteliği diğeri ile yarıştırma; bütün bu üstünlük talebi ve daha aşağı olmayı yakıştırma, ‘taraf’ların var olduğu, bir tarafın diğerine yenmesinin gerekli olduğu ve bir kürsüye yaklaşıp başöğretmenin ellerinden süslü bir kupayı elde etmenin son derece önem arz ettiği, insan varoluşunun okul öncesi dönemine aittir. İnsanlar olgunlaştıkça başöğretmenlere ya da son derece süslü kupalara inanmaktan vazgeçerler.
Kadınlar yüzyıllardır, erkeğin görünüşünü doğal boyutlarının iki misli olarak yansıtan, sihirli ve enfes bir güce sahip aynalar olarak işlev gördüler… Napolyon ve Mussolini’nin kadınların değersizliğine fazlasıyla vurgulama konusunda direnmelerinin sebebi budur, zira kadınlar değersiz olmazlarsa, onların boyutlarını büyük göstermeyeceklerdi… Çünkü kadın gerçeği söylemeye başlarsa aynadaki görüntü bozulur, yaşama elverişliliği azalır. Bu durumda o, kendini kahvaltıda ve akşam yemeğinde gerçekte olduğunun iki misli olarak göremezse; hükümler vermeye, yerlileri uygarlaştırmaya, yasalar koymaya, kitaplar yazmaya, resmi davetler için giyilmeye ve orada söylevler vermeye nasıl devam edebilir? Aynadaki görüntünün önemi çok büyüktür, çünkü canlılığı harekete geçirir; sinir sistemini uyarır. Bunun elinden alırsınız bir erkek, kokainden mahrum kalmış bir uyuşturucu bağımlısı gibi ölebilir.
Kadınlar yüzyıllardır, erkeğin görünüşünü doğal boyutlarının iki misli olarak yanstıan, sihirli ve enfes bir güce sahip aynalar olarak işlev gördüler…
Bir insanın başka bir insana okumakla ilgili verebileceği tek tavsiye, hiçbir tavsiyeye kulak vermemesi gerektiğidir… Özgürlük bir okurun sahip olabileceği en önemli niteliktir.
Yaşam keyifli. Yaşam güzel. Tek başına yaşamın süregelişi bile memnuniyet verici. 
Yaşam insanların gözlerinde gördüklerinizdir.
Yaşam önemli kişilerden ibarettir. Yanı sıra, başka her şeyin soğuk ve renksiz göründüğü bir şey azat edilmiştir.
İnsanları özetlemeye çabalamanın bir yararı yok. Tam olarak ne söylendiğinin ya da ne yapıldığının değil, işaretlerin izi sürülmeli.
Ve bilgi nedir ki? Nedir ki bilen adamlarımız, mağaralara ve ormanlara çekilmiş, kır farelerini sorguya çeken ve yıldızların dilini kağıda döken cadılarla münzevilerin torunları bir yana?
Başkalarının gözleri hapishanelerimiz, düşünceleri hücrelerimiz.
Bütün karşıtlıklar birbirine, birbirine benzer olanlardan bile daha yakındır. Her şeyin olması gerektiği gibi bir ev partisinde, birden ölümü hatırlayabiliriz. Dolunayın güzelliğini seyre dalarken, sokağın bir köşesinde suçun, çirkinliğin kendisi ile gözgöze gelebiliriz. Ama ne güzel, güzel olmayı bırakır, ne de çirkin, çirkin olmayı. Hiçbir şey katıksız olarak çıkmaz karşımıza, “ben” dediğimiz şey bile…
İnsan yüzünün üzerini bir sis kaplamalıdır. Tepeler bildiğimiz dünyada olduğundan daha yüksek ve uzaklar daha mavi olmalıdır.
Gerçek, bizim sonumuz olur. Yaşam bir düştür. Bu düşten uyanmak bizi öldürür.
Bizi yaşlandıran ve öldüren şeyler; felaketler, cinayetler, ölümler, hastalıklar değildir; insanların bakma, gülme, otobüslerin basamaklarına koşuşturma biçimleridir.
Bir insanın başka bir insana okumakla ilgili verebileceği tek tavsiye, hiçbir tavsiyeye kulak vermemesi gerektiğidir.. Özgürlük bir okurun sahip olabileceği en önemli niteliktir.
Yalnızlığı veren Tanrı’ ya şükürler olsun.
Yalnızlığı veren; bakışın üzerindeki baskıyı, bedenin taleplerini, yalanlara ve ifadelere olan ihtiyacı ortadan kaldıran Tanrı’ ya şükürler olsun.
Yalnızlığı veren; bakışın üzerindeki baskıyı, bedenin taleplerini, yalanlara ve ifadelere olan ihtiyacı ortadan kaldıran Tanrı’ ya şükürler olsun.
Başkalarının gözleri hapishanelerimiz, düşünceleri hücrelerimiz.
Ölüm evin içindeydi ve cehennem önünde esniyordu.
Bir kız bir oğlandan daha yalnızdır. Kimse onun yaptıklarıyla ilgilenmez. Ondan hiçbir şey beklemez. Çok güzel olmadıkça insanlar söylediklerini dinlemez.
Kendi çağınızı hor görün. Daha iyisini inşa edin.
Bütün dünya bir sanat eseri ve bizler bu sanat eserinin parçalarıyız. Bizler sözcükleriz. Bizler müziğiz. Bizler şeyin kendisiyiz.
Yalnızlığı veren Tanrı’ya şükürler olsun. Bırakın, yalnız kalayım.
An bu kadar güzel olduğunda dipte hep bir sıkıntı tortusu var.
Atmosfer dünya için ne denli önemliyse, hayaller de insan ruhu için o denli önemlidir. *
Düşlerimizi çalan, yaşamımızı da çalar.
Virginia Woolf, bir romanın iyi bir roman olabilmesi için, biri onu yazmaya başlamadan önce o romanın yazılmasının imkansız olması gerektiğini söyler.
Düşlerimizi çalan, yaşamımızı da çalar.
Bizi yaşlandıran ve öldüren şeyler; felaketler, cinayetler, ölümler, hastalıklar değildir; insanların bakma, gülme, otobüslerin basamaklarına koşuşturma biçimleridir.
Napoleon ve Mussolini’ nin kadınların değersizliğini fazlasıyla vurgulama konusunda direnmelerinin sebebi budur, zira kadınlar değersiz olmazlarsa, onların boyutlarını büyük göstermeyeceklerdi ..Bu durumda o, kendini kahvaltıda ve akşam yemeğinde gerçekte olduğunun iki misli olarak göremezse; hükümler vermeye, yerlileri uygarlaştırmaya, yasalar koymaya, resmi davetler için giyinmeye nasıl devam edebilir? .Bunu elinden alırsanız bir erkek, kokaininden mahrum kalmış bir uyuşturucu bağımlısı gibi ölebilir.
“ Bir insanın başka bir insana okumakla ilgili verebileceği tek tavsiye, hiçbir tavsiyeye kulak vermemesi gerektiğidir Özgürlük bir okurun sahip olabileceği en önemli niteliktir.”
Virginia Woolf 1929’da yine ‘ Kendine Ait Bir Oda’ da, bir kadının yazı yazabilmesi için, kendine ait bir odası ve yıllık 500 sterlinlik bir geliri olması gerektiğini belirtmiştir.
Virginia giysilerin bizim bildiğimizden daha farklı işlevlere sahip olduğunu, hem bizim dünyaya bakışımızı hem de dünyanın bize bakışını değiştirdiğini söyler.
Mutluluğun bile mutsuzluk ile işbirliği içinde var olabileceğini kabul etmeli, alışkın olmadığımız, nadiren karşılaştığımız olgulara, normalin çok üstünde, en nadide olabilecek özelliklere, deneyimlere bile- aşka örneğin, katışıksız yoğun bir sevgiye ya da- bir patoloji affetmekten vazgeçmeliyiz.
“ Kendi çağınızı hor görün. Daha iyisini inşa edin”
Ruhun seli, bir yana eğilir ve oraya doğru akar.
Hüzünlendirmiyor mu sizi de, yıldızlara bakmak?
Onu kendi tutkumun kaçınılmazlığına maruz bırakabilmeliyim.
Çocukluğun yerine geçecek hiçbir şey yoktur. Bir nane yaprağı geri getirir onu ya da mavi kulplu bir fincan..
Yaşam insanların gözlerinde gördüklerinizdir.
Gerçek , bizim sonumuz olur. Yaşam bir düştür. Bu düsten uyanmak bizi öldürür.
Aynadaki görüntünün önemi çok büyüktür, çünkü canlılığı harekete geçirir; sinir sistemini uyarır. Bunu elinden alırsanız bir erkek , kokaininden mahrum kalmış bir uyuşturucu bağımlısı gibi ölebilir.