Kazım Taşkent kitaplarından Yaşadığım Günler kitap alıntıları sizlerle…
Yaşadığım Günler Kitap Alıntıları
Kültür ve eğitim çabalarımız başta olmak üzere her şey öylesine temelsiz ki, en ufak sarsıntıdan doğacak yıkıntıların korkuları ile yaşıyoruz.
Atatürk’ün izinde isek, niçin bu yollardan hiçbiri O’na varmıyor?
Her şeyimizi O’na borçlu olduğumuzu düşünsek ve sahip olmak istediğimiz her şey için O’nun öncülüğünü düşüncemizde canlandırsak, Atatürk’ü o zaman yaşatmış olmaz mıyız?
Doğuda mucizeler din yolunda olur ve onları peygamberler yaratır. İlk kez, Atatürk, din yolunda değil, millet yolunda mucize yaratan adamdır.
Atatürk’ü övmek işini herkes yapıyor, çünkü çok kolay. Eleştirmek de zor değil, sayılarının az olmayışından anlaşılıyor. Asıl olan, Atatürk’ü anlamaktır, onların sayılarını merak ediyorum.
Atatürk büyük devrimlerini yaparken onları benimseyen çok arkadaşı vardı. Fakat ölümünden sonra Atatürk devrimlerini benimseyenler o kadar azaldı ki, bugün onların sayısını öğrenmek bile mümkün değil.
Benim için Atatürk, ideal insan tipinin çağımızdaki en olgun örneklerinden biridir. Büyüklüğe, olgunluğa, örnek olmaya hasret kaldığımız bir tarih döneminin, bize gurur veren şahsiyetidir Atatürk.
Kültür ve eğitim çabalarımız başta olmak üzere her şey öylesine temelsiz ki, en ufak sarsıntıdan doğacak yıkıntıların korkuları ile yaşıyoruz.
Sosyal düzenin olmadığı yerde sosyal adalet ve sosyal hakların talanı vardır.
Liderin eleştiriye hoşgörüsü yok, dalkavukluğa eğilimi varsa, o gerçek bir ruh hastasıdır.
Bir kural haline geldi. Devletin hayatında başarısızlıklar sürdükçe, yönetim değersizlerin eline geçiyor.
Herkesin elinde bir kazma kürek ve herkesin dilinde aynı şey: Memleketi kalkındırıyoruz! Peki, bu temelleri yok edenler kim?
İktidarda bulunanlar, memleket işlerinin yolunda gittiğini söylüyorlar. Muhalefet ise daima tersini düşünüyor. Memleket insanlarının hallerinden hoşnut olmadıkları gün gibi meydanda. Bana kalırsa, büyüyen ve ihtiyaçları durmadan artan toplum, yeni yöneticilerini bekliyor.
Politikada en büyük başarı, ihtiyaçları bağıracak hale getirmemektir.
Benim ülkem yobazlıktan çok çekmiştir. Eskiden onu sömürenler din yobazlarıydı, şimdi politika yobazları sömürüyor.
Devrimler yapılırken geçmişin gerilik ormanları biçilir, ama kökleri kalır. Şimdi o köklerden meydana gelmiş yeni bataklıklar var karşımızda.
yaşamım boyunca düzen değişsin! sesleri duydum.
Nüfusumuz arttıkça, toplumsal dertlerimiz de büyüyor.
Benim memleketim garip bir diyardır. Zaman olur, yıllara sığdıramayacak işleri bir günde yapmaya hevesleniriz; zaman olur, bir günlük işleri yıllar boyunca başaramayız.
Ben bildim bileli, bizim aydınımız refah kavgasında, köylümüz yaşam kavgasındadır.
İnsanlar en büyük günahı en çok sevdikleri insana karşı işlerler.
İnsanlık telkinlerle değil, örneklerle öğrenilir. İnsanlığı sanat pekiştirir, kültür derinleştirir.
Aldanmaktan çok korkan insanlar, ya çok aldanmışlardır, ya da başkalarını çok aldatmışlardır.
Ben bildim bileli, bizim aydınımız refah kavgasında, köylümüz yaşam kavgasındadır.
Geri kalmış bir ülke, kaybedecek hiçbir şeyi olmayan yarı aydınların istilasındadır.
Aydınlığı severim. Aydınlıkta en sarp, en karışık yollardan bile geçebilirsiniz. Ama karanlıkta, en düzgün yolda bile düşmek, çarpmak korkusunu içinizden atabilir misiniz? Bunun için bilime ve tecrübeye inanırım.
Ben bildim bileli, bizim aydınımız refah kavgasında, köylümüz yaşam kavgasındadır.
Yaşam dümdüz gitmiyor. En tehlikeli dönemlerde, en tehlikesiz yerin, tehlikenin tam ortası olduğunu yaşarken öğrendim.
Milliyetçiliğin gücü, soyut bir kavram olarak kullanılarak değil, ekonomik başarılar elde edilerek ortaya konulmalıdır.
Fikirleri doğmadan öldürmeye kalkanları, insanlığın en büyük katilleri sayarım.
Yaşayarak öğrendiklerimizi çocuklarımıza öğretemiyorsak, tarihin durmadan tekerrür edişini nasıl önleyebiliriz?
İnsanın bir makine gibi kullanılacağına inanmam. Kullanılsa bile, günün birinde makine olmaktan çıkar, tehlikeli bir silah olur.
Yıkıcılığın ilmi yoktur. İlim olsaydı zordu, öğrenilmek isterdi. Oysa bizim hayatımızda yıkıcılıktan kolay bir şey yoktur. Eser yıkarız, adam yıkarız, inanç yıkarız
Bir milleti içinden yıkmak için önce kinlerin, öfkelerin ayağa kaldırıldığını, sonra da inanılan değerlerin üzerine saldırılıp, onların çürütülmek istendiğini yaşamım boyunca gördüm.
Hayat çok büyük bir hızla ilerliyor. Yaşlandık artık, yetişemiyoruz, arkasında kalıyoruz hayatın. Öne geçen, koşan çocuklarımıza hiç olmazsa yaşam deneylerimizi ulaştırmak istiyoruz. Hayatı sürükleyin çocuklar, sakın sürüklenmeyin onun arkasından.
Dünyada en kolay şey öğüt vermektir, en zor şey de para vermektir, derler.
Bir şeyin iyi öğrenilmesi için yaşanması gerekir bence. Öğrenilen şeyin geliştirilmesi için de sıkıntıya, acıya katlanmak gerekir.
Memleketim yine bir kör döğüşü içinde. Zifiri karanlıkta körler birbiriyle dövüşüyorlar ve gözleri açık olanlarımız da bu acımasız kavgayı göremiyorlar. Gözü kapalı olanlar da açık olanlar da aynı kaderi paylaşacaklardır.
Dertsiz ömür, hayatta yaşanmamış süredir. Ben ömrümce yaşadım.
Hatırımda kalanlar, gönlümde yer alanlardır.
Kuvvetli olan yanımızı herkes bilmelidir. Fakat zayıf olan yanımızı herkesten önce biz bilmeliyiz.
Beni anlamayanlar arasında çok zengin bir hayat yaşayacağıma, anlaşabileceğim insanlarla sade bir yaşamı paylaşmayı tercih ederim.
Hem siyasi hem sosyal hayatımızda ideoloji sahibi değilim. Fakat benim kayıtlara geçmemiş bir ideolojim var: İnsanlık ve vatandaşlık
Bir işin sonucu doğru çıkmışsa, aklın gösterdiği yoldan gidilmiştir. Yanlış çıkmışsa, ya başkalarının isteklerine, ya da kendi isteklerimize uymuşuzdur.
Kimseyi içtenlikle sevmiyorum, kimseye düşman da olamıyorum; acaba yaşıyor muyum?
Yalnızlığımın karanlıklarına mı dalıyorum artık? Yalnızlık, sonsuz karanlığa dalmanın habercisi imiş.
Çağının birkaç yüzyıl gerisinde yaşayanlardan hep uzak kalmak istedim.
Yaşamın hiçbir parçası karanlıkta kalmamalı.
Otuz sene önceki resmime bakıyorum, kendimi kıskanıyorum. Yirmi yıl önceki resmime bakınca kendimi beğeniyorum. On yıl öncekinde de formumda görünüyorum. Ama şimdi aynada kendimi seyrederken, bir şeyi daha anlıyorum: Kendimden bıkmış gibiyim.
İnsanlar yaşlarını, arkalarında bıraktıkları yıllarla değil, anlamlı yaşadıkları yıllarla ölçmelidirler.
Bana cennet gibi gelen bu topraklarda eserler yaratmak ateşini memleket sevgisinden aldım. İnsanlarını ve doğasını cehennem hayatından kurtarmayı dert edindim.
Öğrendiklerim beni hayata daha derinden bağladı. Yaşamın ruhu olan felsefeyi, kendi bilgilerimle geliştirmek istedim.
Bence insan, bugüne kadar üzerine gereğince eğinilmemiş bir büyük ilim konusudur. Bizim benimsediğimiz hayatı yapan insan’dır ve bizim insan’ı tanıma konusundaki bilgilerimiz pek sağlam temelli değildir.
İnsanlar yaşlarını, arkalarında bıraktıkları yıllarla değil, anlamlı yaşadıkları yıllarla ölçmelidirler.
Bölük duuur! Geriye dön! Marş Marş! demek geliyor içimden. Nereye kadar? Atatürk’ü kaybettiğimiz güne kadar
Bizim Müslümanlığımızla demokratlığımız arasında hiç bir fark yokmuş gibi gelir bana. Ortalık onların yobazlarıyla doludur ve bizlere de Allahtan sabır dilemek düşer.
Doğayı sevenler Allah’a inanırlar.
Tıbbi operasyonlar nasıl mikropsuz bir ortam istiyorlarsa, sosyal operasyonlar da aynı koşullarda yapılır.
Milli terbiye ve kişisel ahlakla desteklenmeyen bilgi, boşa akan sulara benzer.
Kültür ve eğitim çabalarımız başta olmaz üzere her şey öylesine telemsiz ki, en ufak sarsıntıdan doğacak yıkıntıların korkuları ile yaşıyoruz.
Yasağa ya da günaha dayalı terbiye sistemleri, makyaj gibidir, çabuk silinir. Sistem, gönüle, vicdana, kişiliğe işlemelidir ki, yaşamın bir parçası olsun.
Yasağa ya da günaha dayalı terbiye sistemleri, makyaj gibidir, çabuk silinir. Sistem, gönüle, vicdana, kişiliğe işlemelidir ki, yaşamın bir parçası olsun.
Demokrasinin en korkunç zehiri oy avcılığıdır. Pan zehiri, bilimin itibarını yükseltmek, tekniği geliştirmek, hakları saldırılardan korumak ve basın özgürlüğünü olgunlaştırmaktır.
İyi politikalar beceriksiz politikacılarla yürütülemez. Bütün yaşamım, onları beklemekle geçiyor.
Atatürk başını kaldırsa, attığı temeller üstündeki gecekonduyu tanıyamayacak.
Liderin eleştiriye hoşgörüsü yok, dalkavukluğa eğilimi çoksa, o gerçek bir ruh hastasıdır.
Politika artık bir hizmet yarışı olmaktan çıktı, bir aldatma ve aldanma sanatı halini aldı. Böyle bir sanat anlayışı ile gelişen ülkeyi Tanrı korusun.
Ekerken anlaşamazsan, harmanda dövüşürsün.
Bugünün Doğulusu önce evi yapar, sonra su arar, ışık arar, yol arar. Batılı bu işlere tersinden başlar. Evi en son yapar, önce yol, su, ışık İşin ilginç yanı şu ki, çadırda yaşarken Doğulular da böyle yaparlardı.
Batılının karnını doyur, haklarına dokunma, o zaman bir kuzu kadar uysal olur. Doğulunun ister haklarını tanıma, ister aç bırak; ama gönlünü almasını bil, o da kuzu kesilir.
Doğu’nun felsefesi Batı’ya gitti, ilim sana ve teknik oldu. Batı’nın biçimciliği Doğu’ya geldi, süs savurganlık zevk ve eğlence düşkünlüğü oldu.