Ömer Seyfettin kitaplarından Yarınki Turan Devleti kitap alıntıları sizlerle…
Yarınki Turan Devleti Kitap Alıntıları
Ruslar Temmuz 1853’de Tuna’yı geçerek SlLİSTRE kalesini muhasara ettiler. Merhum NAMIK KEMAL’in (Vatan veya Silistre) adlı eseri de sonradan bu müdafaayı canlandıran bir kahramanlık menkibesl olmuştur. Ruslar Silistre’ye giremediler.
Dünyanın hangi dershanesine gitseniz ırk nazariyesinin reddedildiğini görürsünüz. Hiç bir yerde saf bir ırk kalmamıştır. Fakat milletler vardır. Milletler de lisan, terbiye, maarif ve din gibi vahdetlerin topladığı mecmua vardır. Meselâ Fransız milleti Fransızların bir ırktan olmasını iddia etmek büyük bir hatadır. Devirler ve asırlar içinde Fransa’dan altmış kadar ırk gelip geçmiş ve bazısı orada kalmıştır. İşte onların lisan ve terbiye, örf ve âdet, din gibi müesseseleri müşterek bir cemaat haline gelmişler.
Bir ferdin Türk olmak için Türkçe konuşması, Müslüman olması, Türk terbiye ve örfünün içinde yaşaması kafidir ve Anadolu’da Türkçe konuşan ondört, onbeş milyon Müslüman vardır ki hepsi Türk’tür.
1863’de Macar Bilgini (Vanbery)nin bütün Batı âlemine DÜNYANIN ÇATISI olarak ilan ettiği ve tanıdığı TURAN, bin bir facia, tehdit ve tehlike içinde olduğu hâlde 1963’de de Fransız yazarı(Robert Guillain)in dediği gibi ASYA’NIN STRATEJİK KALBİ olarak yaşamakta ve çarpışmaya devam ediyor. Gençler görüyorsunuz ki: TURAN hâlâ kanayan ve yaşayan bir ülkedir.
Ruslar Batı Türkistan’da Ruslaştırma(Russification), Çinliler de Doğu Türkistan’da Çinleştirme (Sinification) ile meşguldürler. Her ikisi de bunu bir SÖMÜRGECİLİK (Colonialisme) amacı ile başarmaya çalışır görünmekte, aslında Türk milletini ana ve öz kaynağında imha siyaseti gütmektedirler.
Türklerin kaynağı olan Turan’a bugün iki kızıl sömürgeci el atmış bulunmaktadır. BatıTürkistan’da Rusya, Doğu Türkistan’da Çin.
Ey bu küçük kitabı okuyan! Sen eğer milletinin ne kadar büyük ve kuvvetli olduğunu bilmeyen bir zavallı isen, eğer milli ve mukaddes mefkurenin hayat verici nurları senin ruhuna aksetmemişse mutlaka gülecek ve:
—Hakikaten ne uzak bir hayal diyeceksin.
Fakat emin ol ki yanılıyorsun. İhtimal senin duymadığın ilahi bir nefes, ürperten ve uyandıran hararetiyle bütün Turan’ı sarıyor. Muhitindeki değişikliği, hareketi görmüyor musun? İstersen bu hayat ve halâs alametini hayal farzet. Lâkin bütün hakikatlerin evvelâ bir hayâl ve tasavvur derecesi geçirdiğini unutma. Ve hatırla ki fiilin meşimesi fikirdir.
Kuvvetsizliğine, vasıtasızlığına bakmadan bütün Rumları siyasî bir hudut içinde birleştirmeğe, İstanbul’u zaptedip eski Rum-Bizans İmparatorluğunu teşkile çalışır.
İtilaf-ı Müselles, İslâm memleketlerini zapt ve istilâ ederken karşısında bütün Müslümanlar namına kılıç sallayan Türklüğü gördü. Kendi büyümek ve yayılmak seciyesini tatmin etmek için Türklerin namını tarihten silmeğe kalktı.
Yaşayan milletlerin başlıca seciyesi nüfusça, medeniyetçe, ticaretçe, servetçe ve mefkûrece büyümek ve genişlemekir.
Bütün Müslümanların ve bilhassa bütün Türklerin düşmanı olan «İtilâf-ı Müselles» hükümetlerine açtığımız bu harp evvelâ bir din muharebesidir. Çünkü galip gelirsek Irak’ı, Mısır’ı, Hindistan’ı, İngilizlerin Tunus’u, Fas’ı, Cezayir’i Fransızın kahrından kurtaracağız.
İstersen bu hayat ve halâs alametini hayal farzet. Lâkin bütün hakikatlerin evvelâ bir hayâl ve tasavvur derecesi geçirdiğini unutma. Ve hatırla ki fiilin meşimesi fikirdir.
Rusların komutası altındaki birleşik ordular Tuna’dan kısa zamanda içeri girerek Pilevne kalesini sardılar. Karşılarına GAZİ OSMAN PAŞA gibi bir kahraman kumandasındaki ordumuzun küçük bir parçası çıktı. PİLEVNE DESTANINI yarattı.
Turan Devletinin muazzam İlhanı bütün dünyadaki Müslümanların da halifesi olacak Türk milleti gibi, her Müslüman milletin milliyet ve istiklâline, millî ve dini medeniyetinin tekâmülüne çalışacaktır.
Bugün milletlerde ırk esası aramak ( ) gülünçtür. Millet, bir lisan konuşan, bir din, bir terbiye, bir maarifle birbirine merbut insanların mevcududur. Bir milleti siyasi hudutlar asla ayıramaz.
Osmanlı hakanı ve bütün müslümanların halifesi olan zat bütün arz üzerindeki Türklere hükmettiği vakit, hakanlıktan çıkacak, hakanlar hakanı yani, «İLHAN» namını alacaktır.
«Dünyanın bu ulaşılmaz köşesi, Atom devrinin doğuşu ile bir gizli sığınak sahası olarak yeni bir kıymet kazanmıştır.»
«Çinliler de buna karşılık olarak doğu bölgelerindeki fazla nüfusu buraya yerleştirmeye çalışmakta, halka Çince öğretim yapmakta ve Müslüman dinini kontrole kalkışmaktadırlar.»
Osmanlı donanmasını dünyada büyük bir kudret haline getirmiş olan Padişah Sultan Aziz ölümünün sebebi ve şekli dahi karanlıkta kalacak surette ortadan kaldırıldı.
Dünyada artık esir Türk olmayacak!
Mefkuresi olmayan bir millet ölmüş demektir.
Rusya İngiltere ve Fransa ve bir emel üzerinde anlaşıyor ve birleşiyorlardı: Zapt ettikleri yerlerin Müslüman ahalisini ümitsiz esir sürüleri haline koymak için İslâm hilâfetini kaldırmak, hilâfetin sahibi olan Türkiye’yi mahvetmekti
Bütün hakikatlerin evvelâ bir hayâl ve tasavvur derecesi geçirdiğini unutma. Ve hatrla ki fiilin meşimesi fikirdir.
Millet : bir lisan konuşan, bir din, bir terbiye, bir maarifle
birbirine merbut insanların mevcududur. Bir milleti siyasi hudutlar asla ayıramaz.
Bir insanın nasıl ruhu, hissi ve vicdanı varsa milletlerin de İçtimaî ruhları, hisleri ve vicdanları vardır.
Ve bir gün -bu mukaddes gün o kadar yakın ki – Orta Asya, Türkistan ve Cenubî Sibirya, Pamir’de bizim siyasî hudutlarımız içine girince Garp Türklerinin hükûmeti artık Osmanlılıktan tamamiyle çıkıp hakikî ve büyük bir Türk ve Müslüman hükûmeti bir TURAN DEVLETİ olacaktır.
Lisanı ve dinî bir olan yetmiş milyonluk bir millet zekâca, tarihçe, şanca, şerefçe kendinden aşağı olan rus ve çin gibi iki medeniyetsiz devletin esiri kalabilir mi?
Türklerin Mefkûresi milliyet gayesini ihmâl eden kör ve aç, akur ve zalim bir emperyalizm bir cihangirlik değildir.
TÜRKLERİN MEFKÛRESİ
Asya’da birbirine bitişik olarak yayılmış olan Türk illerini Osmanlı bayrağının gölgesine toplayarak büyük ve kuvvetli bir İLHANLIK teşkil etmektir.
Mefkûresi olmaya bir millet ölmüş demektir. Çünkü bu suretle fertler milletin varlığını duymuyor ve canını onun uğrunda fedaya hazır bulunmuyor demektir.
Bir insanın nasıl ruhu, hissi ve vicdanı varsa milletlerin de içtimaî ruhları, hisleri ve vicdanları vardır. Ve Mefkûreler milletlerin bu vicdanından doğar. Asla birkaç kişinin eseri değildir.
Moskof’un ülkesi viran olacak
Türkiye büyüyüp TURAN olacak.
Osmanlı Devletinin memleketinde Kafkasya’da, Azerbaycan’da, Türkistan’da, Buhara’da, Kaşgar’da hasılı nerede yaşarsak yaşayalım yine halis muhlis Türktür.
Türkçülere göre, bizim millet olarak adımız Türk tü. Türk; soy, dil, tarih, din, gelenek v.b. gibi bağlarla birbirlerine bağlı insanların meydana getirdikleri bir topluluktu. Bu topluluğun siyaset bakımından dağınık veya parçalanmış olması, onların bir millet ve bir bütün sayılmamasını gerektirmezdi. Siyasetten dağınık ve parçalanmış olan insanlar günün birinde birleşebilir, yeniden tek bir devlet olabilirlerdi.
Bir milleti siyasi hudutlar asla ayıramaz.
Moskofun ülkesi viran olacak
Türkiye büyüyüp TURAN olacak.
İslâm memleketlerini zapt ve istılâ
ederken karşısında bütün Müslümanlar namına
kılıç sallayan Türklüğü gördü. Kendi büyümek ve
yayılmak seciyesini tatmin etmek için Türklerin
namını tarihten silmeye kalktı.
Bir milletı siyasi hudutlar asla ayıramaz
Köylülük, kölelik demekti.
Başvekilleri Gladston ehli-i salip
devrini açıyor, milletlerinin meclisine bir elinde
Kur’an ile gelerek :
—Bu kitap dünya yüzünden kaldırılmadıkça
bize rahat yok, diyordu.
Onlara göre harp fena idi. Vahşilik idi. Barbarlıktı. Sözde bir
gün bütün insanlar kardeş olup barışacaklardı.
İçtimai hakikatleri içine alamayan zihinlerinin hacmi
pek küçüktü.
BİR MİLLETİN TABİİ HUDUTLARI DAĞLAR VE
IRMAKLAR DEĞİLDİR. İSTİNAD ETTİĞİ MİLLİYETİN
LİSANI VE DİNİ SINIRLARIDIR.
Bütün hakikatlerin evvelâ bir hayâl ve tasavvur derecesi geçirdiğini unutma. Ve hatırla ki fiilin meşimesi fikirdir.
Ey bu küçük kitabı okuyan sen eğer milletinin ne kadar büyük ve kuvvetli olduğunu bilmeyen bir zavallı isen, eğer milli ve mukaddes verici mefkurenin hayat verici nurları sana akşetmemişse mutlaka gülecek ve:
– Hakikaten ne uzak bir hayal.. diyeceksin. Fakat emin ol ki yanılıyorsun
Bugün milletlerde ırk esası aramak, elkimya, ile meşgul olmaktan ziyade gülünçtür. Millet: bir lisan konuşan, bir din, bir terbiye, bir maarifle birbirine merbut insanların mevcududur. Bir milleti siyasî hudutlar asla ayıramaz.
Bir insanın nasıl ruhu, hissî ve vicdanı varsa. milletlerin de içtimaî ruhları. hisleri ve vicdanları vardır.
Ve toplar patladı Bizimle beraber bütün İslam âlemi de artık durmazdı. Almanlarla aynı düşmanlara mâlik olduğumuz için aramızda. tabiî bir ittifak doğdu. Nihayet ordularımız Kafkasya ve Mısır’a yürüdü.
Bir milletin tabii hudutları dağlar ve ırmaklar değildir. İstinad ettiği milliyetin lisanı ve dini sınırlarıdır.
TÜRKLERİN kaynağı olan TURAN’a bugün iki kızıl sömürgeci el atmış bulunmaktadır.
Batı Türkistan’da Rusya, Doğu Türkistan’da Çin.
Bir ferdin Türk olmak için Türkçe konuşması, Müslüman
olması, Türk terbiye ve örfünün içinde yaşaması kâfidir
Bir Milletin tabii hudutları dağlar ve ırmakalr değildir. İstinad (Referas) ettiği Milliyetin Lisanı ve Dini sınırlarıdır.
Yaşayan Ülke
Bu uzun makaleden aldığımız şu küçük parçalar da gösteriyor ki, binlerce yıldan beri olduğu gibi doğuda ÇİNLİLER ve batıda RUSLAR arasında kalmış olan hür ve kahraman TÜRKLER hâlâ dünyanın çatısı ve Asya’nın stratejik kalbi olan bu topraklarda yaşıyor ve çarpışıyorlar. 1863’de Macar Bilgini (Vanbery)nin bütün batı âlemine DÜNYANIN ÇATISI olarak ilan ettiği ve tanıttığı TURAN, bin bir facia, tehdit ve tehlike içinde olduğu halde 1963’de de Fransız yazarı (Robert Guillain) in dediği gibi ASYANIN STRATEJİK KALBİ olarak yaşamakta ve çarpışmakta devam ediyor. Gençler görüyorsunuz ki: TURAN hâlâ kanayan ve yaşayan bir ülkedir.
Bugün de dünyanın çatısı olan TURAN’ın başına iki kızıl dev SÖMÜRGECİ olarak çökmüş bulunmaktadır. Fakat, tarih öncesinden gelip tarih ötesine gitmekte olan TÜRK milletinin bu tanrısal kaynağı hiç bir zaman kurtulamayacak, ne kadar kana boyanırsa boyansın boğulamayacaktır. Son çeyrek yüzyılda yer yüzünde olup bitenler göstermiştir ki, dünyanın en kötü SÖMÜR GECİLERİ komünistlerdir. Bunlar eski emperyalistlere ve sömürgecilere taş çıkaran ve insan hayatını hiçe sayan işler görmektedirler. Bu kızıl sömürgeciliğe de TURAN tatbik sahası olmuş bulunmaktadır.
Dilde, işde, fikirde birlik Sonra Sibirya ve Altay etekleri Sonra Pamir Altaylara doğru ve yakında bir seyahat yapan arkadaşımız «H. S.» bey oralardaki halkın hep Türk olduğunu ve hepsiyle konuşup anlaştığını söylüyor. Keza Pamir’de seyahat eden arkadaşımız «F.» bey de oradaki Türklerin kendi iptidaî teşkilâtları ile yaşadıklarını Türkçeden başka hiç bir lisan bilmediklerini Osmanlı Türklerini mukaddes addettiklerini, hakanlarımızı kendi halife ve padişahları gibi tanıdıklarını anlatıyor.
Anadolu’dan sonra Azerbaycan Burada dört buçuk, beş milyon Türkçe konuşan Müslüman ve Türk vardır.
Kafkasya’da – Çerkezler müslümandır ve Türkçeden başka bir lisan bilmezler. Kafkasya’dan sonra büyük Türk dünyası başlar. Buhara, Semerkant, Taşkent, Kâşgar, Yarkent, Hotan, Aksu, Turfan, hâsılı tâ Karakurum’a kadar, Mançuri çitlerine kadar bu geniş yerler hep Türk milletiyle doludur. Hepsi Müslüman olduğu gibi lisanları da Türkçedir. Buralara TÜRKİSTAN denir. Bütün Türkistan’ın lisanı o kadar saf ve mükemmel ve saf bir Türkçedir ki şivece bile İstanbul lehçesiyle büyük bir fark göstermez. Taşkent’te çıkan «Sadâ-yı Türkistan» ve «Sadâ-yı Fergane» gazetelerini İstanbul’da okuyup ta anlamayan var mıdır? Sonra Şimal Türkleri Kazan ve Ufa’ya kadar Volga boyunca yayılmış kardeşlerimiz ki bunların lisanları Türkçe olmakla beraber pek yukarılarda şivece biraz bizim lehçemizden ayrılır.
O halde biz de «Türk» derken ırk ve kan cihetlerini derin derin araştırmamalıyız. Bir ferdin Türk olmak için Türkçe konuşması, Müslüman olması, Türk terbiye ve örfünün içinde yaşaması kâfidir ve Anadolu’da Türkçe konuşan on dört, on beş milyon Müslüman vardır ki hepsi Türk’tür
Dünyanın hangi dershanesine gitseniz ırk nazariyesinin reddedildiğini görürsünüz. Hiç bir yerde saf bir ırk kalmamıştır. Fakat milletler vardır. Milletler de lisan, terbiye, maarif ve din gibi vahdetlerin topladığı mecmua vardır. Meselâ Fransız milleti Fransızların bir ırktan olmasını iddia etmek büyük bir hatadır. Devirler ve asırlar içinde Fransa’dan altmış kadar ırk gelip geçmiş ve bazısı orada kalmıştır. İşte onların lisan ve terbiye, örf ve âdet, din gibi müesseseleri müşterek bir cemaat haline gelmişler.
Türklerin Mefkûresi Asya’da birbirine bitişik olarak yayılmış olan Türk illerini Osmanlı bayrağının gölgesine toplayarak büyük ve kuvvetli bir «İLHANLIK» teşkil etmektir.
Bugün milletlerde ırk esası aramak, «Elkimya» ile meşgul olmaktan ziyade gülünçtür. Millet : bir lisan konuşan, bir din, bir terbiye, bir maarifle birbirine merbut insanların mevcududur. Bir milleti siyasi hudutlar asla ayıramaz.Dikkat edersek anlarız ki: Milletlerin mefkureleri lisan, din, terbiye, can ve his kardeşlerini birleştirip hepsini siyasî bir hudut içinde toplamak ve her türlü menfaatlerini temin etmekten başka bir şey değildir.
Muharebe içtimai bir müessesedir. İlim ve fen ne kadar terakki ederse etsin milletler ve yine milletlerden teşekkül eden zümreler içtimai hayatlarını sürdürdükçe esasi seciyeleri olan büyümek ve yayılmak arzusu da yaşayacak ve bunun neticesi olarak harp de yaşatan ve kuvvet veren bir müessese halinde payidar olacaktır.
İçtimai müesseselerin fertler üzerindeki mehip tahakkümünü duyamayan evvel zamanın masum ve şair filozofları, «Beni âdem âzâ – yi yekdigerend, milletim nev – i beşerdir, vatanım ruy – i zemin- diye hakikati ihmal etmişler, kendilerinin marazı duygularını hep sahih sanmışlardır.
Moskofun ülkesi viran olacak
Türkiye büyüyüp TURAN olacak
Gençler görüyorsunuz ki: TURAN hâlâ kanayan ve yaşayan bir ülkedir
Ve hatırla ki fiilin meşimesi fikirdir.
Kalemle,fikirle,edebiyatla ve bomba ile büyük bir mefkûre muharebesi açılacak.
Muharebe içtimai bir müessesedir.İlim ve fen ne kadar terakki ederse etsin milletler ve milletlerden teşekkül eden zümreler içtimai hayatlarını sürdürdükçe esasi seciyeleri olan büyümek ve yayılmak arzusu da yaşayacak ve bunun neticesi olarak harp de yaşatan ve kuvvet veren bir müessese halinde payidar olacaktır.
Toprak sahibi olmak Rus halkına yabancı bir şeydi. Rus köylüsü bunu bilmezdi bile. Üçüncü Piyer devrine kadar, Aristokratlar, onları geçici olarak hizmetlerine alır, işleri bitince bırakırlardı. Toprakların asıl sahibi ise en büyük kudret olan İmparatorlardı.
Ve hatırla ki fiilin meşimesi fikirdir.
Mefkuresi olmayan bir millet ölmüş demektir. Çünkü bu suretle fertler milletin varlığını duymuyor ve canını onun uğrunda fedaya hazır bulunmuyor demektir.