İçeriğe geç

Yarın Yapayalnız Kitap Alıntıları – Selim İleri

Selim İleri kitaplarından Yarın Yapayalnız kitap alıntıları sizlerle…

Yarın Yapayalnız Kitap Alıntıları

Hayatımın bir yara olduğunu söyledim mi? Kalp yarası değil. İşleyen, cerahatli bir yara, Hiç kapanmadı. Bu yüzden insanlardan ve aşktan uzak durmaya çalıştım.
Bu dünyaya ait duygularınızı yitirince, bedenlerin ayrılığı, ‘vücut ayrılığı’ eskisi kadar koymuyor.
Gizli kapaklı: öyle olunca, ahlakî değerlerden uzağa düşmüyorsunuz ve toplumun ahlakında bir yeriniz oluyor, kimse sizi yadırgamayacak.
Ümit edilenden fazlasını anlamak
İnsan sevdiği kişi için fedakarlık yapabilir; gelgelelim bu özveri dünya görüşünüze ters düşmemeli.
Hayatın sürüklediği yerlerden sıyrılıp sanata bağlanıyordum.
Öyle yoruldum ki Elem, gel sarıl.
Ben herkesi yitirdim ve herkes beni yitirdi.
Bana biraz fazla gülümsediğinde, seni uyarırdım.
Akşam, sana yazıyorum, hiçbir zaman okumayacağın mektuplar yazıyorum, kelimeler ve satırlar birbirine ölüm veriyor.
Aşk hep aynıdır ve her aşkta acı vardır, başında, sonunda ortasında. Aşk acıdan ibarettir.
Giysiler, içimizdeki, dışa vuramadığımız ‘ben’i gizliyor.
Birçok an görülmeden geçer. Çoğunda kırılganlık vardır.
Arada arada bir durmak, geriye bakmak.
İyidir; insan, yanlışlarını, yanılgılarını saptar.
Anılar yitirilmişliktir. Yitirdiğimiz her şey hüzün veriyor.
Kim ve ne olursa olsun, iki kişi hiçbir zaman bir insan değildir. Er geç bıkkınlık, eskimişlik çıkagelir. Ta ki, aşk yatışsın, dostluğa dönüşsün; belki.
Yaşanmış, sona ermiş maceralarda zamanın kaypaklığıyla baş edemiyorsunuz. Bir yaşantıdan ötekine
Dıştaki hayatı ancak içime kapanmışken kabullenebiliyordum.
Hangimizin yüreği karlı kış yuvası değil ki?
Aslında ikimiz bir insandık. İkimiz birdik, söyledim, gözyaşıydık.
Aşkı alıp götürmeliyim. Yapabileceğim en doğru şey bu. Aşkı, senden, anılardan, anılarımızdan uzaklara götürmeliyim.
Sana yazıyorum, hiçbir zaman okumayacağın mektuplar yazıyorum, kelimeler ve satırlar birbirine ölüm veriyor.
Aşk hep aynıdır ve her aşkta acı vardır, başında, sonunda, ortasında. Aşk acıdan ibarettir.
Bir yerde okumuştum: Aşk, birbirine sarılıp giden bir çift sarmaşığın adından geliyormuş. Birbirine sarılıp giden; belki de, sarmaşıklardan birinin ötekini usul usul boğduğu, o sarılıp gidişte yok ettiği.
Yaşadıklarımızın şiddeti geçince geriye tortu kalır, işe yaramaz sandığımız çökelti. Oysa sebep ve sonuç artık onundur, ondadır.
Her sadakat kendine yalan söyler.
Hayatın iki büyük trajedisi olduğunu söyleyebilirim: insanın yoksulluğu ve cinselliği. İlkine çözüm bulunabilineceğine hala inanıyorum, kapital, para ortadan kalkınca. İkincisi, insanlık yaşadıkça trajedisini koruyacak.
Gidenler, ayrılıktan korkmayanlardır.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Bu dünyaya ait duygularınızı yitirince, bedenlerin ayrılığı, ‘vücut ayrılığı’ eskisi kadar koymuyor.
Duygularımı dışa vurmamayı öğrendikçe, gözyaşlarımı tutmayı da öğreniyorum.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Herkesin bir hayatı var, benimki, yalnızlık.
Kaybedecek bir şeyi kalmamış insanlar, zamanı istedikleri gibi harcayabilirler.
Bazı insanlar için ‘acı’ vardır. Yeryüzünün bütün kederlerini hissederler.
Toplumun dudak bükeceği tuhaf aileler yaratmak yerine, dudak büken topluma meydan okumak, ölümcül yalnızlığı tercih etmek. Galiba. Kolay bir seçim değil. Tercih etmeye çalıştım.
Ölüm kadar olamadım. Ölüm bile olamadım.
Anılar yitirilmişliktir. Yitirdiğimiz her şey hüzün veriyor.
Elin elimi tutmuştu. Elin o kadar sıcaktı ki, hayatım da, yalnızlığım da ısınmıştı.
Ödemek isteyerek yaşadım hep.
Oysa kimseye ödeyeceğim bir şey yoktu.
Kar, hayatıma yağıyor.
Az sonra karanlıkta kalacağım. Acı, karanlığı örtmeyecek. Acı, karanlığı örtmez, hiçbir zaman.
Seni tekrar görebilir miyim? Bazan, çok yalnız kaldığımda, senin akşamların gibi
Giysiler, içimizdeki, dışa vuramadığımız ben’i gizliyor.
Çünkü dıştaki hayatı ancak içime kapanmışken kabullenebiliyordum.
Birçok an görülmeden geçer. Çoğunda kırılganlık vardır.
Bir daha anımsanmayacak olması, yalnızlığı mı çoğaltıyor?
Çünkü bazı kitapların alınyazıları da yalnızlıkla ve dölsüzlükle örülü. Yazıyorsunuz, yayımlanıyor, hayatın içinde unutulup gidiyor.
Bir yerde okumuştum: Aşk, birbirine sarılıp giden bir çifte sarmaşığın adından geliyormuş. Birbirine sarılıp giden; belki de sarmaşıklardan birinin ötekini usul usul boğduğu, o sarılıp gidişte yok ettiği.
Opera içimizdeki çığlıktır. Söyleyemediğimiz sözler gibi.
Aşk hep aynıdır ve her aşkta acı vardır, başında, sonunda, ortasında. Aşk acıdan ibarettir.
Anılar yitirilmişliktir.
Yitirdiğimiz her şey hüzün veriyor.
“Bizim gibiler Kadın ve erkek: fark etmiyor: yapayalnızlar: sizi aşka götüren yolda, kim ve ne olursanız olun, sonsuza dek yapayalnız. Kadınlığınız, erkekliğiniz işe yaramaz. Aşka ya yakıp geçer, ya da sizi yapayalnız bırakır.“
Asıl acılar söyleyemediklerimizdir..
Gözlerindeki yaş gülünç. Gidenler, ayrılıktan korkmayanlardır. Ağlamak sana düşmez. Gittin ve unuttun.
Sonra, özlemek de eskisi gibi değil: özlemek de sislendi,dumanlandı.
Hatıraya karışınca, korku, çekingenlik diner. İncineceğimiz ne kaldı?
Kim bu insanlar? Kadınlar, hepsi birbirine benziyor, sanki aynı cerrah kesip biçmiş yontmuş,moda dergilerinin,gazete eklerinin sayfalarından firlamışlar, zeka seviyeleri eni konu düşük,duyarsız, bencil. Erkekler, açlığın kapıya dayandığı bir ülkede övünçle caka satıyorlar, bol paranın semirttiği bedenleri gibi ruhları da şişmiş, o kadar şişmiş ki bu leşlerin her biri dünyanın efendisi, sizler bizler köle. Bu insanların hakettiği cevabı kimse vermeyecek mi?
‘Yanmak’, ‘yakmak’ , ‘sönmek’: bunlar kötü fiiller: Anneannem,Işığı dinlendir derdi. Kötü fiiller,ocağını söndürmek. Işığı dinlendir Işığı uyandır Nasıl bir gönül terbiyesiydi anneanneminki?
Anılar yitirilmişliktir. Yitirdiğimiz her şey hüzün veriyor.
Hayatın değerini birden anladım: her şeyden kopulabilir, her şey kopartılabilir, yeniden başlamak, boyuna yeniden başlamak ve yenik düşmemek! İnsan her şeyi bırakabilir. Sizi bırakanları siz de bırakmalısınız.
İyiliğini gönlün bir sırrı gibi sakladım.
Bütün gün yağmur yağdı. Yağmurdan ibaret bir sonbahar. O kadar çok sevdiğim yağmur nicedir içimi acıtıyor. Yağmur, yalnız olduğumu ve sonuna kadar yalnız kalacağımı söyledi.
Sormamışım. Birçok şeyi sormamışım. Şimdiyse, sormanın anlamı kalmadı.
Aşk hep aynıdır ve her aşkta acı vardır, başında, sonunda, ortasında. Aşk acıdan ibarettir.
Bellek, sonradan gereksineceklerimizi adeta bilerek, ya da, gelecekteki hayatımızı önceden yaşamışçasına, neyin biriktirilip neyin gözden çıkartılacağını ölçüp biçmiş.
‘Yanmak’, ‘yakmak’, ‘sönmek’ bunlar kötü fiiller. Anneannem ‘ışığı dinlendir’ derdi. Kötü fiiller, ocağını söndürmek. ‘Işığı dinlendir.. Işığı uyandır.. ‘Nasıl bir gönül terbiyesiydi anneanneminki?
Bir daha hiç kavga etmeyelim..
Ne vardı bu sözde? Hiçbir şey. Her şey. Öylesine içten söylenmişti ki, öylesine içten bir dilekti ki, masumiyetiyle, arınmışlığıyla alıp götürüyordu sizi, insanın insan olduğu bir anla, duyarlığa. Sonra her hatırlayışta içimi sızlattı. Her hatırlayışta, bu sözü söyleyebilecek kadar kimsenin beni sevmediğini hissettim, en çok bu koydu bana, bu sözü yitirmiş olmak, bu sözün bir daha kimse tarafından söylenmeyeceğini bilmek.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir