İçeriğe geç

Yarim Haziran Kitap Alıntıları – Can Dündar

Can Dündar kitaplarından Yarim Haziran kitap alıntıları sizlerle…

Yarim Haziran Kitap Alıntıları

Duyduk, ama biz göze alamadık uzakları..
O yüzden hep
Başkaları boyadı gökyüzünü ,
Bize alkışlamak düştü.
El salladık,
Uzak düş ülkelerinin gezginlerinin ardından
Serin bir ağaç gölgesi, koyda berrak bir deniz ve belki sıcak bir omuz, şefkatine sığınabileceğimiz
Beş yıl açık denizde nasıl dayandınız? diye soruyorlar Uzaklar’ın kaptanına. Ya siz diye dalga geçiyor kaptan; Ya siz beş yıl nasıl dayandınız kıyıya?
İnsanoğlu, bir zamanlar evrendeki yegane yaşam alanı sandığı gezegeninden dört yüz milyon kilometre uzakta başka hayatlar arıyor.
Biz ise kendi derdimizdeyiz: İnsanoğlu Mars’ta yürürken,
Acaba bizde düşünce suç olmaktan çıkacak mı?
Uzaklarda bir yerlerde, açık denizlerde farklı bir yaşam olduğunu bilerek yaşamak, sizin de yüreğinizi burkmuyor mu?
Ne güzel olurdu hayalleri yeni baştan kurmak dünyayı yeni baştan
Ne gözümü alabildim, ne göze alabildim
ve biz, nehir suyuna yazılar yazmaya çalışıyoruz, nehrin sonunun dingin bir deniz olduğunu anlatan
Sevdiğimizle doyasıya bir sohbet bile edemedik biz
Gözümüz saatte söyleştik hep, koşuşur gibi seviştik, yarışır gibi çalıştık.
Hep yetişilecek bir yerler vardı, aranacak adamlar, yapılacak işler
Bir sonraki günün telaşı, bir öncekinin terine bulaştı; başkalarının hayatı, bizimkini aştı
Kalırsam düşlerimi, arzularımı hep ertelemek zorunda kalacağım
Bahar bulaştı ya hayata, ağaca, suya, içimde öyle bir seyahat kımıldıyor ki, diren direnebilirsen
Yüreğim bavulunu toplamış çoktan; ruhum sırtlamış çantasını
Uzaklar çekiyor içimdeki seyyahın tasmasını
Sadece kimsesiz gemilerle miskin kedileri barındıran ıssız bir sahil kasabasında yakaladığınız bir geniş zamanda,
geçmiş zaman, şimdiki zaman ve gelecek zaman arasında gidip gelirken en çok ne gelirdi aklınıza?
Burada gündoğumu var, günbatımı var, balık vakti var, ama saat yok
Sen ilkyazdan alıp güze açarken kapılarını,
Ben yazın sarhoşluğundan, sonbahar serinliğinde aydım
Seni beklerken kendime vardım.
Yaşım büyüse de büyümedi içimdeki çocuk
Bütün bir salonu gülmekten kırıp geçirdikten sonra çekildiği makyaj odasında sessizce ağlayan bir palyaço gibi
Neyi arıyorsan sen O’sun der Mevlana
Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşık
Bakakaldım peșinden; ne gözümü alabildim, ne göze alabildim.
İyiliğin ve ustalığın bu kadar eziyet gördüğü, kötülüğün ve yeteneksizliğin bunca ödüllendirildiği bir başka coğrafya var mıydı acaba?
Kış boyu baharı iple çekmişken;
Şimdi sonbaharı özlemem neden..?
Hem kimseler duymasın, hem cümle alem bilsin istiyorsanız
Ve daha kaç gemi var,içinde olmak isterken ardından el sallayacağımız?
Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan Yollarla barışmalı Yalnızlığa alışmalı
‘Keşke’nin panzehiri ‘iyi ki’dir. İlki ne denli pısırıksa, ikincisi o denli yiğittir ‘Keşke’cilerin hayatı, kasvetli bir pişmanlıklar mezarlığıdır. ‘İyi ki’ öyle mi ya ! Onda, yara bere içinde olsa, yana yana, ama doyasıya yaşamış olmanın iç huzuru ve haklı gururu haykırır. ‘İyi ki’lerinizi toplayın bugün ve ‘keşke’lerinizden çıkartın. Fazlaysa kardasınız demektir. Aldırmayın yüreğinizdeki kramplara, mahzun hatıralara Rüzgarlarla koştunuz ya
Kış boyu baharı iple çekmişken
şimdi sonbaharı özlemem neden?..
Yaşım büyüse de büyümedi içimdeki çocuk
Öncesiz ve sonrasız aşklarda oyaladın beni Kimi gerçek çoğu yaLan Zamanla ibadet eder gibi sevmeyi öğRettiN üzerine kırağı düşmüş beyaz bir gül kadar taze…bir o kadar kusursuz…
Anladım ki , Haziran da sevmek yaman…
Yarim Haziran!…
Gün oldu tomurcuk olup çiçek çiçek boy verdin; gün oldu şiddet yüklü bir öfke bulutuna tutunup seller yağdırdın gecikmiş bahar dallarının üzerine hazırlıksız…insafsız…
Sen hep iki bahar arasında, hazlar zamanı çıkageldin; eteklerinde ilkyaz coşkuları ve isyanlarla…
Ülkemizin kaderini değiştirmeye azimliydik..lakin karanlığını boğmaya yemin ettiğimiz ülke, karanlığına boğmuştu bizi
O’nu hatırladıkça başı göğe ermişcesine ya da asansör boşluğuna düşmüşcesine ürperiyorsa yüreğiniz..
Yaşım büyüdü de büyümedi içimdeki çocuk..
Bakakaldım peşinden
Ne gözümü alabildim ne göze alabildim
Neyi arıyorsan sen O’sun’ der Mevlana Zulmün peşindeysen zalimsin, aşkı arıyorsan aşık
Doydum, diyen görmedim ki zaten ben. Hiç doymaz ki zaten.. Lakin gel de zamana anlat bunu.. Sahi nedir bu telaş bu kin?
Bir tek sevgi var elimizde; bunca yıldan damıtılıp gelen
Yine bir tek o kalacak, yaşanacak yıllardan da geriye Bir tek sevgi olacak bunca telaştan artakalan
Ötesi yalan
‘Yaşamak değil/Beni bu telaş öldürecek’ dediği gibi şairin; o telaşla, bırakın Paris yolunda ılık rüzgârlara taratmayı saçlarımızı, sevdiğimizle doyasıya bir sohbet bile edemedik biz
Bahar, ilan-ı aşk mevsimiydi; astık aşklarımızı ilan panolarına, sevdalar yasakken daha
Bahar, barışın mevsimiydi; müjdeledik barışı, silahlar konuşurken hala
Bavulları hep toplu durmalı insanın.
İhanetlere, terk edilmelere, bir başına bırakılmalara hazırlıklı olmalı.
Yalnızlığa alışmalı. ”
Çıkarsam ve sana kavuşursam bu öyle bir saadet olacak ki gebereceğim diye korkuyorum.
Ne kızdığıma sövebildim ne sevdiğimi diyebildim ne bıktığımdan cayabildim
Çiledir bu. Geçmez sabahlar. Beni en çok sen anlarsın Haziran
Yalnızız.
Vücutlarımız ruhsuz gövdeler gibi sallanıyor ortalıkta
Doludizgin bir nehrin sularına nedensiz düşüvermiş solgun yapraklar gibi taşıyor hayat bizi Karanlık bir meçhule doğru akıyoruz
Nehrin sonu ya dingin bir deniz ya cehennemi bir çağlayan, bilemiyoruz. Biçare, sürükleniyoruz.
Her tercih bir vazgeçiştir çünkü.
O yüzden Nâzım hâlâ yaşıyor Orhan Veli de
Ece Ayhan da yaşayacak.
Çünkü yazılar susmaz yazarlar sussa bile
Aşk için erkendi belki; barış henüz uzak
ama ikisi de gelecekti nasılsa sonunda
Hep bildik ki , habercisidir yalancı bahar , sahicisinin
Yaşım büyüse de büyümedi içimdeki çocuk
Pek konuşkan değilimdir, hele kendime karşı hiç
Çünkü paylaşılmayan kahkahalara alışkın değiliz..
Biz, barışı bilemeden büyüdük..
Herkes kendinde eksik olanın peşine düşüyor.
Teypte eski bir Cohen şarkısı:

Yolumu gözleyen bir kadını terk ettim ,karşılaştık bir süre sonra
‘Gözlerinin feri sönmüş’ dedi bana:
  ‘Aşkım, ne oldu sana? ‘
Böyle gerçeği söyleyince
Ben de doğru söylemeye çalıştım ona
‘Senin güzelliğine ne olduysa’ dedim,
‘Benim gözlerime de o oldu’.

8 – 10 dizeye sıkışmış hazin bir aşk hikayesi Buruk; kırılmış oyuncaklar kadar

Ve yenik; ‘keşke’li cümleler gibi  

Ülkemizin kaderini değiştirmeye azimliydik mezun olurken; lakin karanlığını bozmaya yemin ettiğimiz ülke, karanlığına boğmuştu bizi Pazarda görsek tezgahından meyve almayacağımız adamların cenderesinde bir ömür geçirmiş, tünelden çıkış sandığımız ışığın, üstümüze gelen kamyonun farı olduğunu çok geç farketmiştik.
Ölülere olduğu kadar dirilere de saygı duyan bir kültüre; ölümü değil, yaşamı kutsayan bir söyleme ne kadar da uzağız
Saçlarında ılık rüzgarla spor bir araba sürerek, Paris’e hiç gitmediğini 37 yaşında fark etti.
Tutkunum sana Sadık, itaatkar ve hayran
Umutsuzluk her yanı kuşattığında, umudun vakti gelmiş demektir.
Dönemezsiniz.
Göremedikçe bağlanır, uzaklaştıkça yakınlaşırsınız.
Soğuk duvar diplerinde sessizce ağlaşmaya alışmalı
Kendiyle hesaplaşmaya çalışmalı
Gece yastıkla ağlaşmaya, sabah aynayla gülüşmeye,
Kendiyle hüzünlenip, kendiyle keyiflenmeye hazır olmalı
Hep başını alıp gidebilecek kadar cesur,
Ama hep kalıp savaşacak kadar gözüpek olabilmeli
Sessizliği, sese dönüştürebilmeli
Ve sırt çantasını her daim hazır tutmalı insan
Yollarla barışmalı
Yalnızlığa alışmalı
Yokluğun, hatırladıkça yüreğime saplanan bir sızı olmaktan çıkıp sürekli bir boşluğa dönüşüyor.
Umutsuzluk her yanı kuşattığında, umudun vakti gelmiş demektir.
Hepimizin bir kuyusu var elbet. Enderine gömdüğümüz kaygılarımızı, ihtiraslarımızı, tutkularımızı saklayan, en mahrem sohbetlerimizi paylaştığımız, en cesur itiraflarımızı haykırdığımız bir kuyu, utandığımız anılarımızın yatağı. Endişelerimizin barınağı. Kuyulardan delik deşik olmuş bir yolda, düşe kalka yürür gibi yaşıyoruz hayatı. Çukur çukur olmuş bir kalple.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir