İçeriğe geç

Yanılmak Güzeldir Kitap Alıntıları – Wendelin Van Draanen

Wendelin Van Draanen kitaplarından Yanılmak Güzeldir kitap alıntıları sizlerle…

Yanılmak Güzeldir Kitap Alıntıları

&“&”

Her şey yerli yerindeyken de o inanılmaz duygu, uçuyorum duygusu sarmıştı benliğimi. Göğe yükselip bulutların arasında süzülmek…
Bu sihirli bir şeydi.
Böylece nasıl hem bu kadar mütevazı, hem de bu kadar görkemli hissedebiliyorum diye hayret etmeye başlamıştım. Bu nasıl mümkün oluyordu? Aynı anda nasıl bu kadar huzur ve merak dolu olabiliyordum? Bu basit ağaç bana kendimi nasıl bu kadar karmaşık hissettirebiliyordu? Ve bu kadar canlı…

Artık ona ağlamadan bakabildiğim için, sadece ağacı ve dalları arasında olmanın verdiği hisleri değil, daha fazlasını görüyorum.
Hayata bakış açımın değişmeye başladığını görüyorum.
Ne zaman arkamı dönsem çok iyi tanıdığım bir insan yabancı birine dönüşüveriyordu. Kendim bile kendime bir yabancı gibi geliyordum.
Sanki sessizlik bizi birbirimize kelimelerden daha çok bağlıyordu.
…ona karşı bir şey hissetmiyordum. Artık içimde ne havai fişekler, ne bir öfke kalıntısı ne de bir kalp çarpıntısı vardı. Hiç bir şey kalmamıştı.
Nasıl olup da oraya oturur ve bu kadar güzel görünebilirdi?
Kimilerimiz soluk, kimilerimiz parlak, kimilerimiz ise ışıl ışıldır. Ama çok nadiren rengarenk birisiyle karşılaşırsın. Ve işte o zaman hiçbir şeyle kıyaslanamaz."
“Bir insa­nın karakteri erken yaşta şekillenir evlat. Bu yaşta yaptığın tercihler ömrünün geri kalanında seni et­kiler.” Bir dakika boyunca konuşmadı, sonra per­deyi kapatıp, “seni kıyıya geri dönemeyecek kadar açığa yüzerken görmek istemiyorum.”
Elini elime aldım; düşünemiyordum. Bu yüzden odanın ortasında öylece kalıp, ona baktım. O yüze… Onun yanaklarına dokunup hissetmek istiyordum. Saçlarına dokunmak istiyordum; o kadar yumuşak görünüyorlardı ki.
Bana yalan söyledi. Bana destek olmadı. O benim sevmek isteyeceğim gibi biri değil. Bunca yıldır ondan hoşlanmış olmamın üstesinden gelmem için biraz zamana ihtiyacım var yalnızca.
Ne zaman arkamı dönsem çok iyi tanıdığım bir insan yabancı birine dönüşüveriyordu. Kendim bile kendime bir yabancı gibi geliyordum.
İlk günün sonunda yaptığım, ortalığı berbat etmek olmuştu. Ama, eğer bir insanın evreninin düzenlenmesi için kaos gerekli bir adımdıysa ben tam da o yoldaydım.
Bazılarımız mat renge boyanırız, bazılarımız parlak, bazılarımız da cilaya… Ama çok nadiren yanardöner birine rastlarsın. O zaman hiçbir şey onunla kıyaslanamaz.
Seni kıyıya geri dönemeyecek kadar açığa yüzerken görmek istemiyorum.
Onun kalbini kırmaktan mı korkuyordum?
Yoksa ondan mı korkuyordum?
Bazen mantıklı bir anneye sahip olmanın bedelini ağır ödersiniz.
Bir resim, parçalarının birleşiminden daha fazlasını ifade eder. Kendi başına bir inek sadece inektir; kendi başına bir çayır sadece ot ve çiçektir; ağaçların arasından süzülen güneşse sadece bir ışıktır; ama hepsini birleştirdiğinde bu çok sihirli olabilir.
Resim yaparken gözlerin hep bu bakış olurdu; sanki bahçenin, semtin, dünyanın ötesine geçmiş gibi. İri, nasır tutmuş elleri tuvalin üzerine minicik bir fırça darbesi kondururken sanki bedeni nazik bir ruhani varlık tarafından ele geçirilmiş gibi olurdu.
Ağaç yana yatmış ve çıplak kalmıştı. Birkaç dakikadan fazla orada kalamadım. Bu, bir insanın uvuzlarının kesilmesini izlemek gibi bir şeydi ve uzun zamandır ilk kez ağlamak gelmişti içimden.
Öpüşmek nasıl bir şeydi acaba? Bunun annemle babamın gece yatmadan önce verdikleri öpücük gibi bir şey olmadığını bir şekilde biliyordum. Aynı cinsten belki ama tamamen farklı bir hayvan şüphesiz. Bir kurt ile bir tazı gibi, ama onları aynı soyağacına yalnızca bilim yerleştirebilir.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Ebeveynlerinizle yaptığınız tartışmaları kazanamazsınız. O halde niçin onları öfkelendiresiniz ki?
Kimilerimiz soluk, kimilerimiz parlak, kimilerimiz ise ışıl ışıldır. Ama çok nadiren rengarenk birisiyle karşılaşırsın. Ve işte o zaman hiçbir şeyle kıyaslanamaz.&”
Kimilerimiz soluk, kimilerimiz parlak, kimilerimiz ise ışıl ışıldır. Ama çok nadiren rengarenk birisiyle karşılaşırsın. Ve işte o zaman hiçbir şeyle kıyaslanamaz."
Daha önce hiç böyle hissetmemiştim. Hem de hiç. Ve bu duygudan saklanmak yerine kendi kendime itiraf etmem beni daha güçlü kılmıştı.
Derken birkaç ay önce kendimi ağaçla konuşurken buldum. Tam bir sohbet. Yalnızca ağaç ve ben. İnerken de ağlamaklı oldum. Neden konuşacak kimsem yoktu? Neden herkes gibi benim de yakın bir arkadaşım yoktu? Okulda tanıdığım çocuklar vardı ama hiç biri en yakın arkadaşım değildi. Ne ağaca çıkmaya, ne de gün ışığını koklamaya ilgi duyuyorlardı.
İlk günün sonunda yaptığım, ortalığı berbat et¬mek olmuştu. Ama, eğer bir insanın evreninin dü¬zenlenmesi için kaos gerekli bir adımdıysa ben tam da o yoldaydım.
Nasıl olup da oraya oturur ve bu kadar güzel görünebilirdi?
Ne demek istediğini anlamış ama bunu hiçbir zaman hissetmemiştim.
Neden dışarıyı boş verip içeriyi bu kadar hoş tutuyoruz?
Ama bazen insanların bütünü, parçalarından pek üstün olmuyor.
Sanki sessizlik bizi birbirimize kelimelerden daha çok bağlıyordu.
“Şimdi geçmişe bakıp bunu görmek ve öğüt vermek kolay tabi, ama üzücü bir gerçek varsa o da pek çok insanın çok geç olana kadar parlayan her şeyin altın olmadığını görememesi.”
Bir insanın karakteri erken yaşta şekillenir evlat. Bu yaşta yaptığın tercihler ömrünün geri kalanında seni etkiler. Seni kıyıya geri dönemeyecek kadar açığa yüzerken görmek istemiyorum. "
İnsanlar da aynı," dedi, " ama bazen insanların bütünü, parçalarından pek üstün olmuyor."
Derken birkaç ay önce kendimi ağaçla konu­şurken buldum. Tam bir sohbet. Yalnızca ağaç ve ben. İnerken de ağlamaklı oldum. Neden konuşa­cak kimsem yoktu? Neden herkes gibi benim de yakın bir arkadaşım yoktu? Okulda tanıdığım ço­cuklar vardı ama hiç biri en yakıır arkadaşım de­ğildi. Ne ağaca çıkmaya, ne de gün ışığını kokla­maya ilgi duyuyorlardı.
Gülümseyerek, “bazılarımız mat renge boyanırız, bazılarımız parlak, bazılarımız da cilaya…” Bana döndü. “Ama çok nadiren yanardöner birine rast­larsın. O zaman hiçbir şey onunla kıyaslanamaz.”
Karanlıkta yatağımın içinde yatarken aynı gün içinde pek çok duygunun bir arada yaşanmasına hayret etmiş ve aynı günün sonunda böyle mutlu hissetmenin ne kadar güzel olduğunu düşünmüştüm.
Sürekli devinimden bahsedip duruyorlardı.Sürekli devinim.Yahu arkadaş, ben daha sürekli devinimin ne demek olduğunu bilmiyordum, onlarsa kapalı sis­temlerden, açık sistemlerden, dirençten, enerji kaynağından, manyetizmadan bahsediyorlardı. Tıpkı başka dilde bir tartışmaya katılmak gibiydi.
İyi ama brn civciv çıkarmakla ilgili hiçbir şey bilmiyorum,” dedim ona.
Gülümseyip kolunu omzuma doladı. “Her şeyin hemencecik uzmanı olmak zorunda değilsin Juli. Buradaki ana fikir yeni bir şey öğrenmek.”
“Şimdi geçmişe bakıp bunu görmek ve öğüt vermek kolay tabi, ama üzücü bir gerçek varsa o da pek çok insanın çok geç olana kadar parlayan her şeyin altın olmadığını görememesi.”
Başkaları onu çirkin buluyordu ama benim gö­zümde hiç bir zaman öyle olmamıştı.Belki de bütün mesele ona nasıl baktığınızdadır. Belki benim çirkin bulduğum şeyleri başkaları güzel buluyordu.
“Bir insa­nın karakteri erken yaşta şekillenir evlat. Bu yaşta yaptığın tercihler ömrünün geri kalanında seni et­kiler.” Bir dakika boyunca konuşmadı, sonra per­deyi kapatıp, “seni kıyıya geri dönemeyecek kadar açığa yüzerken görmek istemiyorum.”
Çoğunlukla konuştuğu şeyler havada kalıyordu ama arada sırada bir şey oluyor ve neden bahset­tiğini anlıyordum. “Bir resim, parçalarının birleşi­minden daha fazlasını ifade eder” demiş ve “kendi başına bir inek sadece bir inektir; kendi başına bir çayır sadece ot ve çiçektir; ağaçların arasından sü­zülen güneşse sadece bir ışıktır; ama hepsini bir­leştirdiğinde bu çok sihirli olabilir,” diyerek açıkla­masına devam etmişti.
Ne demek istediğini anlamış ama bunu hiçbir zaman hissetmemiştim, ta ki çınar ağacına çıktı­ğım güne kadar.Çın
“O… O çok farklı.”
Dedem de yanımda durup sokağın karşına baktı. “Hayır Bryce,” dedi yumuşacık bir tonda. “O her zaman nasılsa yine öyle; değişen sensin.” Hafifçe omuzuma vurup; “evlat, şu andan itibaren de asla aynı kişi olmayacaksın” diye fısıldadı.
Ağlamaya başladım; babamı çatıların ötesine baktırtmaya çalıştım ama bakmadı. Bana hiçbir man­zaranın kızının güvenliğinden daha değerli olma­dığını söyledi.
Nasıl olup da oraya oturur ve bu kadar güzel görünebilirdi?
…ona karşı bir şey hissetmiyordum. Artık içimde ne havai fişekler, ne bir öfke kalıntısı ne de bir kalp çarpıntısı vardı. Hiç bir şey kalmamıştı.
Ne zaman arkamı dönsem çok iyi tanıdığım bir insan yabancı birine dönüşüveriyordu. Kendim bile kendime bir yabancı gibi geliyordum.
Sanki sessizlik bizi birbirimize kelimelerden daha çok bağlıyordu.
Şimdi geçmişe bakıp bunu görmek ve öğüt vermek kolay tabi, ama üzücü bir gerçek varsa o da pek çok insanın çok geç olana kadar parlayan her şeyin altın olmadığını görememesi."
İlk günün sonunda yaptığım, ortalığı berbat etmek olmuştu. Ama, eğer bir insanın evreninin düzenlenmesi için kaos gerekli bir adımdıysa ben tam da o yoldaydım.
&”Bir resim, parçalarının birleşiminden daha fazlasını ifade eder&” demiş ve &”kendi başına bir inek sadece bir inektir; kendi başına bir çayır sadece ot ve çiçektir; ağaçların arasından süzülen güneşse sadece bir ışıktır; ama hepsini birleştirdiğinde bu çok sihirli olabilir,&” diyerek açıklamasına devam etmişti.
Gülümseyerek, bazılarımız mat renge boyanırız, bazılarımız parlak, bazılarımız da cilaya…" Bana döndü. "Ama çok nadiren yanardöner birine rastlarsın. O zaman hiçbir şey onunla kıyaslanamaz."
….“Neden buraya gelip de bir selam vermediğini bilmiyorum,” dedi.
“Kim?” diye sorduktan sonra işaret ettiği yere baktım. Bryce’ ın odasındaki perde hızla kapanınca, elimde olmadan “Bryce mı?” diye sordum.
“Üç keredir buraya baktığını görüyorum”
“Sahi mi?” dedim. Yavru bir kuş uçmaya çalışırken nasıl çırpınırsa kalbim de öyle pır pır etti.
Şu halinde bak. Sen iyi misin?"
Değildim. Midem bulanıyor, dizlerim titriyordu.
"iyiyim" dedim ona. "İyiyim."
Belki de bütün mesele ona nasıl baktığınızdadır. Belki benim çirkin bulduğum şeyleri başkaları güzel buluyordu.
Şimdi geçmişe bakıp bunu görmek ve öğüt vermek kolay tabi, ama üzücü bir gerçek varsa o da pek çok insanın çok geç olana kadar parlayan her şeyin altın olmadığını görememesi.
Eğer bir insanın evreninin düzenlenmesi için kaos gerekli bir adımdıysa ben tam da o yoldaydım.
İnsanlar anlamadan, bilmeden hemen hüküm verirler.
Resim yaparken gözlerinde hep bu bakış olurdu; sanki bahçenin, semtin, dünyanın ötesine geçmiş gibi
Dünyanın tepesinde ,rüzgarın dokunuşlarını hissetmek sanki güzelliğin sizi kalbinizden öpmesi gibi."
Uzaklara bakıyordu , sanki bir geminin içinde güneşe yolculuk ediyor gibi."
İşte oradaydım ve okulun en ateşli iki kızıyla birlikte yemek yiyordum. Okuldaki her erkek öğrencinin imrendiği kişiydim.
Ama çok mutsuzdum be birader.
Anne, anne, çimler çıkıyor." diye bağırarak eve koştum.
"Sahi mi?" Ellerinde temizlik eldivenleri ve kovayla banyodan çıktı. "Tutup tutmayacağından bile şüpheliydim."
"Ama tutmuş! Gel! Gel, bak!"
Başlangıçta pek ilgilenmedi. Ama sonra onunda elleriyle dizleri üzerinde yere çöküp bakmasını sağlayınca gülümseyerek;" Ne kadar narinler," dedi.
"Sanki esniyorlarmış gibi değil mi?"
" Esnemek mi?"
" Yani biraz daha geriniyorlar sanırım. Hani sanki minik çamur yataklarında oturuyorlarmış da kollarını yukarı doğru kaldırıp, gerinerek &‘Günaydın, Yeryüzü’ diyorlarmış gibi.
Belki oraya gidip ona ağaç için teşekkür etmeliyim. Belki verandada oturup konuşabiliriz. Bunca yıldır birbirimizi tanıdığımız halde bunu hiç bir zaman yapmadığımızı farkettim. Aslında hiç gerçekten sohbet etmedik.
Belki annem haklıydı. Belki de Bryce Loski sandığım gibi biri değildi. Belki de onunla gün ışığında görüşmenin vakti gelmişti.
Bazılarımız mat renge boyanırız, bazılarımız parlak, bazılarımız da cilaya…
Ama çok nadiren yanar döner birine rastlarsin. O zaman hiçbir şey onunla kıyaslanamaz.
Sanki sessizlik bizi birbirimize kelimelerden daha çok bağlıyordu.
…bazen doğru olanı yapmak fedakarlık gerektirir."
Bir resim, parçalarının birleşiminden daha fazlasını ifade eder.
En sonunda ondan kurtulup yedi yaşındaki bir çocuğun yapabileceği en erkeksi şeyi yaptım: annemin arkasına saklandım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir