İçeriğe geç

Yangın Yılları Kitap Alıntıları – Ahmet Telli

Ahmet Telli kitaplarından Yangın Yılları kitap alıntıları sizlerle…

Yangın Yılları Kitap Alıntıları

Hele dik tut başını önce
haykır yıkılmadığını, tükenmediğini
yüreğindeki yalım nasıl olsa
korlaştırır zamanın çeliğini
sen önce öfkenin adını koy
yanıltmasın yüreğini..
Bir yalnızlık mıdır bunca çogaltan acıyı
ve bir yalnızlığı kabullenmek midir inceden ve usuldan başlatan
yürekte burgaçlanan sancıyı
sızar yüreğe ölümün ekşimiş kokusu
kapanır sessizce
kapısı aşkın
Ve artık
gelmene gerek kalmamıştır
ey zulüm..
intihar
ihanetin öbür adıdır
unutma ki tek ölçü yaşamaktır
intihar değil
Hani yoktu sözlüğünde yıkılmak
kan kan olmuşsa bile koşu alanı
kan kan olmuşsa bile susuzluğundan
oysa şimdi
yaşamına tuzaklar kuruyorsun
kendi ellerinle
Daha dinmiş değil fırtına
yangın sönmüş değil
sürüyor sinsi sinsi
Bu yapışkan sessizlik
yanıltmasın seni
Öyle yorgunsun ki
gözlerinde bir avuç cam kırığı
dizlerinde yüzyılların
zincirleri var sanki
Düşmana dönük
bir mavzer gibidir umut
yaratır tetik ve parmak
en gürbüz çocuğunu tarihin
Bir yalnızlık mıdır bunca çoğaltan
acıyı ve biberli yanılgıyı
ve bir yalnızlığı kabullenmek midir
inceden ve usuldan başlatan
yürekte burgaçlanan sancıyı
Kuşatılmış bütün kaleleri umudun
düşmekle düşmemek arasında burçlardan
rüzgarsız, solgun bayraklar
son mermiyi de sıkıyorsun
umudun son kırıntısı gibi dağlara
ıslığını duymak için yalnızca
Sen
yüreğin kadar büyüksün
Unutma
ölüm
diriltir kimi sevdaların
intikam türkülerini
ve biz ey bahar
arındırarak toprağı ihanetlerden
gül fidanı büyütmeyi öğrendik
sulayarak kanımızla ve söyleyerek
korkusuz türküsünü sevdanın
ve iğrenç elleriyle zulüm
kınsız bir hançer tutuyor
saplıyor yeşermekte olana
saplıyor bütün sevdaların bağrına
Biz ki Kerem’in ateşiyle yanan
Ferhat’ın sabrıyla pişenlerdeniz
ey yolcu
ey kalbim
dağlıyor göğsümüzü düşman süngüleri
Ve tarih
o bilge tavrıyla
yaşanan günlere
”yangın yılları diye sayfa açıyordu
ve yitirilecek
bir şey kalmamış artık
kuşları göç etmiş gökyüzü gibi
Çok öyküler dinledim
.
Yarısı yalandı biliyorum
Ama inanmış göründüm
Uçmak için
kanat aramıyorum
Direnmeye bile zaman yoktur
Yürüyen bu feodal akşamlarda
Tanrının yargı saati diyorlar hangi tapınağa koşsak
Bağışlanmayan günahlar örmüşüz başımıza
Tanrı nikotin kokusu gibi sinmişti üstlerine
Gizli anlamlar arıyorum
karınca dualarında
Bir gülün zamanı kollayışını bilmiyorsun
Bilemezsin
ve ağrıyor iki kaşımın ortası çatlarcasına
acımasız bir korsan baskınıdır bu
Sen önce öfkenin adını koy
Bir yanlışı sürdürmenin ortasında kendince
Ve artık
gelmene gerek kalmamıştır
Dillendiremem de
Yaşarım ancak
Bütün boyutlarıyla hüznü
Hüzne bile zaman yok
Erken açan çağla çiçeği gibisin
Haklısın ya fışkırışında
yetmiyor bu
Çünkü dökülür cılız fırtınada
zamansız çiçeğin yaprağı
Ve son kez el sallarken dostlara
ölüm
bedrettin gülüşüydü dudaklarımızda
yeni ihanetler örülüyor
sevdaların en anlamlısına
Ve hayat yine de yürüyor ne yapılsa
Ve ölüm ki artık
acının şafağında göz kırpan bir ışıktır.

Ve ölüm
acının şafağında parlayan bir yıldızdır.

Asık bir gökyüzü geçiyor
alnımın penceresinden
Sen
yüreğin kadar büyüksün
Unutma
Her yoksul biraz
parasız yatılılık taşır içinde
Öyle yorgunsun ki
gözlerinde bir avuç cam kırığı
dizlerinde yüzyılların
zincirleri var sanki
Kara tahtaları
Yeşile çevirdiler de
Yeşil umutlarını
Karaladılar çocukların
Bir gülün gülüşünü
Bir gülün zamanı kollayışını bilmiyorsun
Bilemezsin
Kara tahtaları
Yeşile çevirdiler de
Yeşil umutlannı
Karaladılar çocuklann.
Deniz okşayabilir mi
Sarışın bir dağın
Rüzgârlı saçlarını
Öyle yorgunsun ki
gözlerinde bir avuç cam kırığı
dizlerinde yüzyılların
zincirleri var sanki
Biz yürüdükçe
çağıldayan bir ırmaktı hayat
dağlarda çoban ateşleri yanıyordu yeniden
ve türküler
sıyrılıyordu hüznün tüllerinden
sen
yüreğin kadar büyüksün
unutma
.
Hele dik tut başını önce
haykır yıkılmadığını, tükenmediğini
yüreğindeki yalım nasıl olsa
korlaştırır zamanın çeliğini
sen önce öfkenin adını koy
yanıltmasın yüreğini
.
Unutma!
Güneşi, sen çekeceksin buluttan.
Hayatı, sen yeşerteceksin
Akşam olmaya görsün;
anıların cehennemleşen saatleri
Yalnızım
Sıkıntının yalnızlığı değil bu
Düşlerle el ele
yaşamayı dillendiren
ve yudum yudum özümleten
bir sevgi yalnızlığı
Okudukça aşık, aşık oldukça daha çok okumaktayım bu aylar.
.
Yargıladım yargılanarak.
Güvercinler konmaz olmuş çatılara.
Bu ne korkusu
bir türlü anlayamıyorum.
Bir gülün gülüşünü
Bir gülün zamanı kollayışını bilmiyorsun
Bilemezsin
.
Dipten doruğa bir gerilladır.
Tuzağa düşmüş bir ceylanın
bakışındaki hüzün değildir umut.
Gökyüzü sevincin gözyaşları gibi
dökerken umudun yağmurunu toprağa
açıldı güller
açıldı
gül tutar gibi
mavzer tutan eller
Yitirilecek bir şey kalmamış artık
Asıldım tetiğine öfkenin.
Sen önce öfkenin adını koy
yanıltmasın yüreğini
Bilki dostuna değil çekilen tetik
senin umuduna, unutma bunu
Şimdi biliyor artık
yalnız kuş biliyor ki artık gecikmiştir
yolcular varmıştır varacağı yere
Anlıyor ki şimdi yalnız kuş
yalnızlık yanlışlığın ilk adımıdır
Çocuksu bakışlarında yorgunluk değil
bir hasretin direnci var daha çok
ama üşüyor yalnızlıktan.
üşüyor tek düşmüşlüğün acımsı utancından
boynu eğik bekliyor şafağı şimdi

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir