İçeriğe geç

Yandaş Kitap Alıntıları – Veronica Roth

Veronica Roth kitaplarından Yandaş kitap alıntıları sizlerle…

Yandaş Kitap Alıntıları

Derler ki gurur insanı kendi benliğine karşı körleştirir.
Eski bir deyiş vardır, diyor Matthew. Bilgi güçtür.
Uzaktaki ağaçların dalları rüzgârla salınıyor.
Yaz henüz bitiyor olsa da serin hava ciğerlerimi dolduruyor.
Parmak uçlarımdaki zonklama, saniyelerin geçtiğine işaret.
Bu dünyada cesur olmanın bir sürü yolu var. Bazen cesaret, kendi hayatını senden çok daha büyük bir şey ya da başka biri için feda etmektir. Bazen de daha büyük bir amaç uğruna bildiğin her şeyden, bir zamanlar sevdiğin herkesten vazgeçmektir.
Ama bazen farklıdır.
Cesaret bazen acıya dayanabilmek için dişlerini sıkmak, her güne yeniden başlamak ve daha iyi bir hayata ağır adımlarla ilerlemektir.
İşte şimdi ben de öylesi bir cesarete sarılmalıyım.
İnsanları öldürmek, onları sonsuza kadar sustururken, devrimleri daha başlamadan bitiverir.
Küçüklükten beri bildiğim bir şey var: Hayat hepimizi, her birimizi kırıyor. Hiçbirimiz hasardan kaçamıyoruz. Ama şu anda öğrendiğim bir şey daha var: İyileşebiliriz. Birbirimizi iyileştirebiliriz.
eğitimsiz insanlara kendilerini geliştirme imkânı vermeyen bir sistem asla adil değildir.
“İnsanlık, hiçbir zaman mükemmel olmadı ama genetik oynamalar, her şeyi daha kötüleştirdi
“Ben sadece İnsanlara, düşündüklerimi söylemeye alışık değilim. Kendi meselemi kendim halletmeye alışmışım.”
“Bazı insanlar değişimden hep korkacak. Ama onları hoş göremeyiz.”
Cevabı verilebilecek her soru yanıtlanmalı ya da en azından dikkate alınmalıdır. Mantıksız düşünceler baş gösterdiğinde derhâl müdahale edilmelidir. Yanlış cevaplar düzeltilmelidir. Doğru cevaplar
onaylanmalıdır.
Son bir kez söylemeden edemeyeceğim: Cesur olun
Hayat hepimizi, her birimizi kırıyor. Hiçbirimiz hasardan kaçamıyoruz.
Ama şu anda öğrendiğim bir şey daha var:
İyileşebiliriz.
Birbirimizi iyileştirebiliriz.
Cesaret bazen acıya dayanabilmek için dişlerini sıkmak, her güne yeniden başlamak ve daha iyi bir hayata ağır adımlarla ilerlemektir.

İşte şimdi ben de böylesi bir cesarete sarılmalıyım.

Derler ki gurur insanı kendi benliğine karşı körleştirir.
Annem bir keresinde bana demişti ki;
Herkesin içinde kötülük olduğunu ve birini sevmenin ilk adımının, içimizdeki benzer kötülükleri de tanımamız gerektiğini söylemişti. Böylece onları affedebilirmişiz.
Bence hepimiz kendi hayatlarımızla ilgili aldığımız kararlarla çocuklarımızın kaderini belirliyoruz.
Yaptığımız seçimler yerine bizi birbirimize bağlayan aşk ve sadakatle sadece arkadaş, âşık ya da kardeş olamaz mıyız?
Herkesin içinde kötülük olduğunu ve birini sevmenin ilk adımının, içimizdeki benzer kötülükleri de tanımamız gerektiğini söylemişti. Böylelikle onları affedebilirmişiz.
“Birinin korkularını, düşük zekâsını ya da yalancılığını alırsanız merhamet duygusunu da almış olursunuz. Birinin saldırganlığını alırsanız, dürtülerini de alırsınız ya da en azından girişimcilik yeteneğini törpülersiniz. Bencilliklerini aldığınızda, kendilerini koruma güdülerini öldürürsünüz. Biraz düşünürseniz, ne demek istediğimi anlayacaksınız.”
Sözleri içimin buz tutmasına neden oluyor. Sanki sivri bir buz parçası bedenimi ikiye ayırıyor.
Hayatı her şeyden önce geliyor, kendi yarattığı konfor ikinci sırayı alıyor ve bunların da ardından, kim bilir kaçıncı sırada sevmesi gerektiğine inandığı insanların hayatlarına önem veriyor. Ne kadar alçak biri olduğunu anlayamayacak kadar alçak biri Caleb. Ona ne söylersem söyleyeyim, ne kadar hakaret edersem edeyim, bir kulağından girip öteki kulağından çıkacak. Hiç etkisi olmayacak.
Durumumuz düzene oturana kadar herkesin hayatını etkileyecek daha fazla kurallar koyacağız. Bu önlemlerden ilki sokağa çıkma yasağı: Herkes, her gece saat dokuza kadar, kayıtlı oldukları yaşam alanlarına dönmek zorunda. Hiç kimse, ertesi sabah sekize kadar yaşam alanlarından ayrılmayacak. Yasaklı saatlerde nöbetçiler, güvenliğimiz için sokaklarda devriye gezecek.”
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Bir tiranlık biter, yerine yenisi gelir. Artık dünyanın böyle döndüğünü biliyoruz.
Ölüm fazla hızlı, fazla kesin. Şimdi gideceğimiz yerde hiçbir şey kesin değil.
Bana göre, biri yanlış yaptığında, iki taraf da yapılan yanlışın yükünü paylaşır. Yanlışın acısı iki tarafın da omuzlarına yük olarak biner. Ve affettiğinde, bütün yükü üzerine almayı seçmiş olursun.
Bence hepimiz kendi hayatlarımızla ilgili aldığımız kararlarla çocuklarımızın kaderini belirliyoruz.
Veriler asla kaybolmaz ama kağıt sonsuza kadar yok edilebilir, bu sayede yanlış insanların eline geçmesin diye kağıtlardan kurtulabilirsin. Bazen her şeyin basılı olması daha güvenlidir.
Birinin korkularını, düşük zekasını ya da yalancılığını alırsanız merhamet duygusunu da almış olursunuz. Birinin saldırganlığını alırsanız, dürtülerini de alırsınız ya da en azından girişimcilik yeteneğini törpülersiniz. Bencilliklerini aldığınızda, kendilerini koruma güdülerini öldürürsünüz.
Sanırım parlayan ateş sonsuza kadar sürmüyor.
Evet, hayat bazen gerçekten berbat olabiliyor, diye ekliyor. Ama bana ne iyi geliyor, biliyor musun?
Soru sorarcasına kaşlarımı kaldırıyorum.
Berbat olmayan anlar, diyor. Mesele fırsatların farkına varmak.
Küçüklükten beri bildiğim bir şey var: Hayat hepimizi, her birimizi kırıyor. Hiçbirimiz hasardan kaçamıyoruz.
Ama şu anda öğrendiğim bir şey daha var: İyileşebiliriz. Birbirimizi iyileştirebiliriz.
Kadınlara saldıran güçlü erkeklere ne dendiğini biliyor musun? Ödlek.
Bazen, dünya sırf bir dizi gövdeden ibaretmiş gibi görünmesin diye birkaç santim daha uzun olmayı diliyorum.
Günaydın, diyorum.
Şşş, diyor. Görmezden gelirsen, belki sabah olmaz.
iki kötü seçenek arasında bir tercih yapman gerektiğinde, sevdiğin insanları kurtarabileceğin ve inanabileceğin seçeneği tercih edersin.
Derler ki gurur insanı kendi benliğine karşı körleştirir.
Biliyor musun, annem bir keresinde bana ne demişti?
Herkesin içinde kötülük olduğunu ve birini sevmenin ilk adımının, içimizdeki benzer kötülükleri de tanımamız gerektiğini söylemişti. Böylece onları affedebilirmişiz.
İnsanlar birbirinden koptu, açlık çekiyorlar. diyor Nita sessizce. Sadece onlara öğretileni biliyorlar, sadece önlerine konan bilgilere sahipler. Peki bütün bunları kim kontrol ediyor? Hükümet.
Herkes dünyanın hali için bir şeyleri suçluyor
Dürüst olmak her istediğinde ağzına geleni söylemek anlamına gelmiyor. Dürüst olmak, doğruy söylemeyi tercih ettiğin anlamına gelir.
Cevabı verilebilecek her soru yanıtlanmalı
ya da en azından dikkate alınmalıdır.
Mantıksız düşünceler baş gösterdiğinde derhâl müdahale edilmelidir.
Yanlış cevaplar düzeltilmelidir.
Doğru cevaplar onaylanmalıdır.

– Bilgelik Manifestosu’ndan

Küçüklükten beri bildiğim bir şey var: Hayat hepimizi, her birimizi kırıyor. Hiçbirimiz hasardan kaçamıyoruz.
Ama şuanda öğrendiğim bir şey daha var: İyileşebiliriz. Birbirimizi iyileştirebiliriz.
Büro yerleşkesinin güvenliğinde, artık oraya ait değilmişiz gibi yapmamız mümkün, ama biz o şehre aitiz. Hep ait olacağız.
Acıya karşı korunabileceğim hiçbir şey kalmamış gibi çıplak hissediyorum. En acısı da Tris’in yanımda olmayışı.
Bir sözün, bir kelimenin, bir cümlenin, başa indirilen bir darbe gibi hissettirmesi çok tuhaf.
Herkes dünyanın hali için bir şeyleri suçluyor.
Ne kadar aptalca olursa olsun, umut etmekten kendimi alamıyorum.
Hayat hepimizi, her birimizi kırıyor.Hiçbirimiz hasardan kaçamıyoruz.
Ne kadar aptalca olursa olsun, umut etmekten kendimi alamıyorum.
“Yani mesele affetmek falan değil. Asıl anlamaya çalışmam gereken şey, birbirimize hala iyi gelip gelmediğimiz.”
Jeanine dünyanın büyüklüğü karşısında ne kadar güçsüz olduğunu gördüğünden korkuya kapılmıştı.
“Kandan önce topluluk”
Aslında topluluklar hakkında konuşuyor. Bir erdem kazanan topluluğun bir şeyler kaybettiğini söylerken haklı. Cesurlar, gerçekten cesur ama acımasız oluyor. Bilgeler, zeki ama kibirli. Dostluk üyeleri, barışçıl ama pasif. Dürüstler, doğrular adına düşüncesizlik ediyor. Ve Fedakârlar, kendilerini düşünmüyor ama sıkıcılar.
“Unutmaktan mutlu olacağım bir sürü şey var.”
“Her topluluğun bir serumu var,” diyor Johanna.
“Cesurluk serumu sanal gerçekliğe, Dürüstlük serumu doğruluğa, Dostluk serumu barışa, Bilgelik serumu ise ölüme neden oluyor—“ Bunu duyduğunda Tris gözle görülür bir şekilde ürperiyor, ama Johanna bir şey olmamış gibi devam ediyor. “ Ve Fedakârlık serumu hafızayı sıfırlıyor.”
Son bir kez söylemeden edemeyeceğim:
Cesur olun.
-Yazarın Teşekkür sayfasından-
Hayat hepimizi, her birimizi kırıyor.
Hiçbirimiz hasardan kaçamıyoruz. Ama şu anda öğrendiğim bir şey daha var: İyileşebiliriz. Birbirimizi iyileştirebiliriz.
Nasıl biri olduğum konusunda kontrolün elimde olmadığını hissediyorum.
Genler her şey değildir diyor Amar. İnsanlar, hatta genetik olarak hasarlı olanlar bile hayatta birtakım seçimler yaparlar. Önemli olan bu seçimlerdir.
Biliyor musun, annem bir keresinde bana ne demişti? diyor.
Annem derken sanki ona ihanet etmemiş gibi söyleyebiliyor ve bu dişlerimi iyice sıkmama neden oluyor. Herkesin içinde kötülük olduğunu ve birini sevmenin ilk adımının, içimizdeki benzer kötülükleri de tanımamız gerektiğini söylemişti. Böylece onları affedebilirmişiz.
Bu dünyada cesur olmanın bir sürü yolu var. Bazen cesaret, kendi hayatını senden çok daha büyük bir şey ya da başka biri için feda etmektir. Bazen de daha büyük bir amaç uğruna bildiğin her şeyden, bir zamanlar

sevdiğin herkesten vazgeçmektir.

Ama bazen farklıdır.

Cesaret bazen acıya dayanabilmek için dişlerini sıkmak, her güne yeniden başlamak ve daha iyi bir hayata ağır adımlarla ilerlemektir.

İşte şimdi ben de böylesi bir cesarete sarılmalıyım.

Çünkü Will’e olanlardan sonra bol bol pratik yaptım. Burnu hakkında söyleyebileceğim bir sürü şey var.
Fedakârlar’ın öğretilerini bilirsin diyor Tobias. Birilerinin senin için kendilerini feda etmelerine, bencilce bir girişim olsa bile izin vermen konusundaki öğretiler. Derler ki birinin sana olan sevgisini göstermenin son yolu kendini feda etmesiyse, bunu yapmasına izin vermelisin. Bir omzuyla duvara yaslanıyor. Öyle bir durumda, bu onlara verebileceğin en güzel hediye olur. Tıpkı annenle babanın senin için hayatlarını feda ettiğinde olduğu gibi.
Bu noktaya gelene kadar yaptıklarım için affedilebilir miyim?
Affedilmek istiyorum.
Affedilebilirim.
Buna inanıyorum.
Kitaplar her şeyi öğretmiyor, öyle değil mi? diyor Christina.
Ellerimle yüzümü kapatıyorum ve düşünmemeye çalışıyorum. Gözümün önüne gelen her şeyi silmeye çalışıyorum.
Ve içimi kaplayan karanlığı aydınlatan ışık değil.
Günaydın, diyorum.
Şşş, diyor. Görmezden gelirsen, belki sabah olmaz.
Sanırım parlayan ateş sonsuza kadar sürmüyor.
Herkese güvenen, kendini hemen birilerine teslim eden çaresiz bir çocuk değilim.
Kapıya yöneliyorum. Tam kulpu tutacakken Tris, Son sözü söyleyip kaçmak da sana çok yakışıyor! diyor.
Biri sırf güzel diye onun niyetlerinden kuşkulanmak da sana çok yakışıyor, diyorum. Sanırım eşitlendik.
Odadan çıkıyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir