Robert A. Heinlein kitaplarından Yaban Diyarlardaki Yabancı kitap alıntıları sizlerle…
Yaban Diyarlardaki Yabancı Kitap Alıntıları
Bilinçli insan, kendi sonunun geleceğine inanmayacak şekilde yaratılmıştır bu da otomatik olarak pek çok dinin icat edilmesine yol açar.
tüm günahkarların en kötüsü dini sömürüp insanları kandıran dolandırıcılardır.
Yaşlanmak seni daha bilge yapmaz ama bakış açını genişletir ve en acı bakış açısı da dönüp uzak geçmişine bakmak ve reddettiğin cazip şeyleri görmektir.
İki kişi konuşur, biri aydınlanır.
Ama ileride para edecektir, bu yüzden bunu dosyaya koy, avukatım ölüm işlemlerini tamamlarken kullanabilir. Sanatsal işlerin sorunu da bu; en iyi işler, işçi artık parasını alamayacak olduğunda değerlenir.
Yaşlanmak seni daha bilge yapmaz. Ama bakış açını genişletir .ve en acı bakış açısı da dönüp uzak geçmişine bakmak ve reddettiğin cazip şeyleri görmektir.
“De gustibus non est disputandum.”
Zevkler ve renkler tartışılmaz.
Benim bilge olduğumu kim söyledi? Ben profesyonel bir kötü örneğim. Beni izleyerek çok şey öğrenebilirsin. Ya da dinleyerek. İkisi de olur.
Tüm kiliseler mucize vaat eder. Ama bu hep dün vardı ya da yarın olacak şeklindedir, asla o gün o anda olmaz.
Tamam. Mutluyum. Nereden başlıyorum?
Kendi kendine ‘Om Mani Padme Hum’ı söylerek nirvanaya sorunsuzca ulaşan bir öğrenci gibi kelimeleri tekrarlıyordu.
Kendine güvenen biri yalan söylediğinde bunun farkındadır; bu da onun etki alanını sınırlar. Oysa, başarılı bir şaman önce kendisini aldatır; kendi söylediklerine inanır ve böylesi bir inanç bulaşıcıdır, etkinliğinin sınırı yoktur.
Din, pek çok insan için bir teselli kaynağıdır, hatta mevcut dinlerden birinin Esas Gerçek olması da muhtemel. Ama dindar olmak çoğu kez kendini beğenmişlikten başka bir şey değildir. Çocukluğumda bana öğretilen koyu Protestanlık hep dünyanın geri kalanından daha üstün olduğumu düşünmeyi öğütlerdi; ben ‘kurtarılmış’tım ve geri kalanlar da ‘lanetlenmiş’ti; bizler günahlardan uzak yaşıyorduk, dünyanın geri kalanı ise ‘kafir’di ..
Başkalarının işine burnunu sokmamak insanın sahip olabileceği bilgeliğin yüzde seksenidir kalan yüzde yirmi de pek önemli değildir zaten.
her biri de bizim vergilerimizle oluşan yalaklardan su içiyor.
Özellikle bu ‘çözülme’ meselesi, Freudyen bir ‘ölme arzusu’ klişesi değil, buna eminim. Hayatın dayanılmaz olmasıyla da ilgisi yok. ‘Nehirlerin en yorgunu’ geyiği de değil, daha ziyade Stevenson’ın ‘Güzel yaşadım, güzellikle ölüyorum ve irademle gidiyorum’ demesi gibi.
Her insanın hayatında makul olmayı bırakıp ayağa kalkarak kendini saydıracağı bir an gelir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kendi başına kalmış olsa çoktan Nirvana’ya ulaşmış olacağına kesinlikle emindi kendi göbek deliğine dalar ve ortadan kaybolurdu, tıpkı o Hint fakirleri gibi. İnsanı neden rahat bırakmazlardı ki?
Gülüyorlar çünkü canları çok yanıyor… çünkü acıyı geçirmenin tek yolu bu.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Her şey her zaman farklıdır ve ne kadar çok değişirse, o kadar aynılaşırlar.
Dünyayı çarpıtan onca saçmalık içinde en kötüsü, ‘erdemli davranış’tır.
Başkalarının işine burnunu sokmamak insanın sahip olabileceği bilgeliğin yüzde seksenidir… kalan yüzde yirmi de pek önemli değildir zaten.
Ama insanın hiçbir şekilde geçilemeyeceği bir tek alan vardı; kendi kendine dert olma, birbirini öldürme, tutsak etme ve hayatını berbat etme konusunda sınırsız bir beceri ile binlerce yol geliştirmişti. İnsan en dehşetli şakasını yine kendisine yapmıştı.
Minnet, diş bilemenin edepli halidir.
Bir kötülüğün kaçınılmaz olması onu “iyi” olarak adlandırmayı gerektirmezdi.
“Eskiden insalığa hizmet ettiğimi düşünürdüm… ve bu düşünceden haz alırdım. Sonra insanlığın kendine hizmet edilmesini istemediğini keşfettim; aksine, insanlık bu çabalara kızıyor.”
“Gayet başarılı bir araba satıcısı gibi konuşuyordu, tek fark, bahsettiği konunun din olmasıydı.”
“Kadın bir şeyi kafasına koyduysa, yapar. Erkeğin tek yapabileceği kaçınılmaz olana ayak uydurmaktır.”
“Sanırım mizahın zirvesi, kıçının üzerine düşmekten ibaret.”
“Bu bir veda değil; sonsuzlukta vedalara yer yoktur.”
“Aşkı satamazsın, mutluluğu satın alamazsın, ikisinin de fiyat etiketi yoktur…”
“Her şey her zaman farklıdır ve ne kadar çok değişirse, o kadar aynılaşır.”
“Nefret her zaman alıcı bulur ama uzun vadede daha kârlı bir satış için mutluluk daha iyi bir mal.”
“Elime geçen her şeyi okumak gibi ölümcül bir hataya düşmeseydim, oldukça iyi bir vaiz olurdum. Birazcık daha kendine güven ve cehalet sayesinde ünlü bir Kitabı Mukaddes yazarı olabilirdim.”
“Servet -büyük servet- bir lanettir… kendini para kazanma oyununa adamadığın sürece.”
“Ne istersen ye kardeşim; Tanrı ihtiyaçtan doğan günahları bağışlar.”
“Bir sirkin varsa, içinde filler de olmalı, başka yolu yok.”
“İnsan zihninin pek de olası olmayan şeylere -nazar değmesin diye masaya vurmaktan tut, kendi çocuklarının diğerlerinden üstün olduğu inancına kadar- ısrarla inanma kapasitesi hiçbir zaman tam olarak anlaşılamadı. İnanç bana entelektüel tembellik gibi geliyor ama bunu tartışmıyorum; özellikle yanlış olduğunu kanıtlayacak durumda olmak bu kadar zorken.”
“Demokrasi en iyi niyetli yaklaşımla bile zavallı bir sistemdir; onunla ilgili söylenebilecek tek iyi şey, insan ırkının denemiş olduğu diğer sistemlerden yaklaşık sekiz kat daha iyi olmasıdır.”
“Ah, o bir O. Ç. ama bunu ‘olgun çocuk’ diye de okuyabilirsin.”
“Başkalarının işine burnunu sokmamak insanın sahip olabileceği bilgeliğin yüzde seksenidir… kalan yüzde yirmi de pek önemli değildir zaten.”
“Gerçekten de pazarlık etmeye hazırız. Ama ben ‘pazarlık’ kelimesini gerçek anlamıyla kullanıyorum, son zamanlarda moda olan ‘pasifize etme’ anlamında değil.”
“Sen bir aptal olarak mı doğdun, yoksa bunun için eğitim mi aldın? Ve şu üniformalı hıyar uçmayı ne zaman öğrendi?”
“Sen bir adamsın, insansın. Bir kadından, belaya bulaşmak için doğmuş bir adamsın…”
“Zehirli bir yılan tehlikeli değildir. En azından dolu bir tabancadan daha tehlikeli değildir. Tabii her ikisini de tutmayı bilmen koşuluyla.”
“Her koyunun kendi bacağından asıldığına inanırım… ama bu, yetişkin birinin oyuncak niyetine bir bebeğin eline dinamik lokumu vermesi içim bir bahane değil.”
“Minnet, diş bilemenin edepli halidir.”
“Önümüzde, Tanrı’nın inayeti ve pokerdeki şansımız sayesinde kabilemizin psikotik tabularıyla kirletilmemiş bir kişilik var ve sen onu, bu korkutulmuş ülkedeki dördüncü sınıf konformistlerden birinin kopyası haline getirmeye çalışıyorsun!”
“Bir kötülüğün kaçınılmaz olması onu ‘iyi’ olarak adlandırmayı gerektirmez.”
“İnsanlardan makul bir tavır beklemezdi; çoğu, deli gömleği giyip altları bezli olarak yaşamaya uygundu. Samimi olarak istediği sadece kendisini rahat bırakmalarıydı.”
“Yıldızlar eğilimi söylerler, bir şeye zorlamazlar seni. Hür bir iraden var.”
“İki kat parayı kabul eden biri üç katını da hemen kabul eder.”
“Salak bir soru sorarsan, salak bir cevap alırsın.”
“İktidar hırsı cinsellik güdüsünden bile daha mantıksız… ve daha güçlüdür.”
“Sinekten yağ çıkarmak ve deveye hendek atlatmak bütün hukuk fakültelerinde zorunlu derslerdir.”
“Hükümet yaşayan bir organizmadır. Her canlı gibi temel özelliği, mantığı, sebebi olmayan körlemesine bir var olma, yaşama içgüdüsüdür. Eğer ona vurursan, o da karşılık verir.”
“Bütün sesler, tanımlansın ya da tanımlanmasın, erkeklere aittir.”
“Sırlar despotizmi doğurur.”
Başkalarının işine burnunu sokmamak insanın sahip olabileceği bilgeliğin yüzde seksenidir.
“Kurallar diyor ki: ‘Komşunun karısına göz dikmeyeceksin’; peki sonuç ne? Gönülsüz bekâret, zina, kıskançlık, trajik aile kavgaları, yumruklar ve bazen cinayetler, dağılan yuvalar ve mahvolan çocuklar ve şehir kulüplerindeki dansçı kızlara yapılan ufak, gizli ziyaretler, cinsel birleşme olsun olmasın hem erkeği hem de kadını alçaltacak türden. Bu emre uyan oldu mu? ‘Göz dikmemeyi’ öngören Emirden bahsediyorum; fiziksel bir şeyden değil. Sanmam. Bir erkek bana gelip sadece öyle emredildiği için bir başkasının karısına yan gözle bakmadığına dair İncil üzerine yemin etse ya adamın kendini kandırdığını ya da cinsel bir eksikliği olduğunu düşünürüm. Bir çocuk sahibi olabilecek kadar erkek olan herkes pek çok kadına yan gözle bakmıştır; bir girişimde bulunup bulunmamasının önemi yoktur.
“Şimdi, Mike gelip diyor ki: ‘Benim karıma yan gözle bakmana gerek yok onu sev! Onun sevgisinin sınırı yok, böylece hepimiz kazanırız korku, suçluluk, nefret ve kıskançlık dışında kaybedeceğimiz bir şey yok.’ Bu teklif o kadar safça ki muhteşem. Hatırladığım kadarıyla sadece uygarlık öncesi Eskimolar bu kadar saftılar ve bizden o kadar uzaktaydılar ki onlara da ‘Mars’tan Gelen Adamlar’ diyebilirsin. Ancak, kısa sürede onlara kendi erdemlerimizi aşıladık ve onlar da artık bizim gibi mutlu bir paylaşım yerine bekâret ve zinaya sahipler; tabii ki bu sadece dönüşüm sırasında hayatta kalmayı başaranlar için geçerli. Acaba onlara ne yararı oldu? Ne dersin, Ben?”
“Şimdi, Mike gelip diyor ki: ‘Benim karıma yan gözle bakmana gerek yok onu sev! Onun sevgisinin sınırı yok, böylece hepimiz kazanırız korku, suçluluk, nefret ve kıskançlık dışında kaybedeceğimiz bir şey yok.’ Bu teklif o kadar safça ki muhteşem. Hatırladığım kadarıyla sadece uygarlık öncesi Eskimolar bu kadar saftılar ve bizden o kadar uzaktaydılar ki onlara da ‘Mars’tan Gelen Adamlar’ diyebilirsin. Ancak, kısa sürede onlara kendi erdemlerimizi aşıladık ve onlar da artık bizim gibi mutlu bir paylaşım yerine bekâret ve zinaya sahipler; tabii ki bu sadece dönüşüm sırasında hayatta kalmayı başaranlar için geçerli. Acaba onlara ne yararı oldu? Ne dersin, Ben?”
hepimiz ‘ahlaki değerler’ denilen aptalca, işe yaramaz ve kötü bir toplum kuralları sistemiyle uyum sağlayabilmek için pragmatik çözümler bulmak zorundayız. Çoğumuz bu sistemin yanlış olduğunu biliyor ya da en azından öyle olduğundan şüpheleniyor ve bu kuralları çiğniyoruz. Hepimiz toplum içinde bunları onayladığımızı söyleyip gizli gizli çiğnemenin suçluluğunu duyarak bedelini ödüyoruz.
Kendini bilen ve kontrol edebilen kişi kutsanmış kişidir çünkü dünya onundur; sevgi, mutluluk ve barış, gittiği her yere onunla birlikte gelir.
Tüm günahkarların en kötüsü dini sömürüp insanları kandıran dolandırıcılardır.
Tüm bu dinler, hepsi bir sürü noktada çelişiyor ve çatışıyorlar ama hepsi de insanlara ölme zamanı geldiğinde gülebilecek cesareti vermenin yollarıyla dolu.
Gülüyorlar çünkü canları çok yanıyor . çünkü acıyı geçiştirmenin tek yolu bu.
Sen Tanrı’sın, ben Tanrı’yım ve hepimiz Tanrı’yız, sonsuza dek.
Sen bir aptal olarak mı doğdun, yoksa bunun için eğitim mi aldın?
hiçbir cahil, batıl inançlı, önyargılı taşralı benim masamda kimin oturup oturamayacağını söyleme hakkına sahip değildir. Vergi memurları ve günahkarlarla yemek yemeyi seçiyorsam bu beni ilgilendirir. Ama ikiyüzlülerle ekmeğimi asla paylaşmam. 
Ama iyilik tek başına asla yeterli değildir. İyiliğin iyi bir şeyler başarabilmesi için sert, duygusuz bir bilgelik de gereklidir. Bilgeliğin eşlik etmediği iyilik kötülüğe yol açar.
Siyasetten biraz daha önemli olan tek şey kendi kalp atışın.
Anlaşılmazlık, genellikle yeteneksizliği gizlemenin iyi bir yoludur.
Biz insanlar için ölüm öylesine üzücüdür ki ona gülmek zorundayız. Tüm bu dinler, hepsi bir sürü noktada çelişiyor ve çatışıyorlar ama hepsi de insanlara ölme zamanı geldiğinde gülebilecek cesareti vermenin yollarıyla dolu.
gülüyorlar çünkü canları çok yanıyor çünkü acıyı geçirmenin tek yolu bu.
Hükümet yaşayan bir organizmadır. Her canlı gibi temel özelliği, mantığı, sebebi olmayan körlemesine bir var olma, yaşama içgüdüsüdür.