İçeriğe geç

Vezir Gambiti Kitap Alıntıları – Walter Tevis

Walter Tevis kitaplarından Vezir Gambiti kitap alıntıları sizlerle…

Vezir Gambiti Kitap Alıntıları

Madem kapitalizmin kölesisin dedi, neden Rusça dersi alıyorsun?
Dostoyevski’yi ana dilinden okumak istedim.
Beraberliği kabul etmeliydi. Herkes sağlam bir başarı olarak anardı. Gel gör ki beraberlik bir galibiyet değildi. Hayatta emin olduğu tek şey varsa o da galibiyete bayıldığıydı.
Dünya’ya geldik ve bir hiçliğin ortasında bulduk kendimizi. Evet; büyüdük, çalıştık, eğlendik, nadir de olsa mutlu olduk ama yaşadıklarımızın hepsi bir hiç olacak. Ve bir hiçliğin içerisinde yaşadığımızı bilmek, insan ruhuna vurulmuş en büyük darbedir.
Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla
Dünya’ya geldik ve bir hiçliğin ortasında bulduk kendimizi. Evet; büyüdük, çalıştık, eğlendik, nadir de olsa mutlu olduk ama yaşadıklarımızın hepsi bir hiç olacak. Ve bir hiçliğin içerisinde yaşadığımızı bilmek, insan ruhuna vurulmuş en büyük darbedir.
Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla.
“Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla.”
belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla
Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla
Yatıştırıcılar iş görüyordu. Her miligramda kaç tane beyin hücresi öldürüyorlardı?
Satranç kimileri için eğlencelik, kimileri içinse bir tutku hatta bağımlılıktır.
Öfke güçlü bir baharattır. Bir tutamı gözünü açar,fazlası uyuşturur.
“Kendine yetebilen kadın güçlüdür.
Hele ki mülkiyet odaklı insanların her şeye razı oldukları bir dünyada.”
“Öfke güçlü bir baharattır.
Bir damlası gözünü açar, fazlası uyuşturur.”
“Günün birinde yapayalnız kalacaksın.
Başının çaresine bakmayı öğrenmelisin.”
“+Madem kapitalizmin kölesi oldun, neden Rusça dersi alıyorsun?
-Dostoyevski’yi kendi dilinde okumak için.”
En iyisi unutmak. Unutabilene tabi.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“En iyisi unutmak,” { } “Unutabilene tabii.”
Kendine yetebilen kadın güçlüdür.
Hele ki mülkiyet odaklı insanların her şeye razı oldukları bir dünyada.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsanları yargılamaktansa, onları anlamayı tercih ederim.
Bir kadına neler yapamayacağını söylemekten vazgeçin.
İnsanlara yapılacak en büyük iyilik, onlara akıllarını kullanmayı öğretmektir.
Tek başınaydı ve bundan hoşnuttu. Önemli her şeyi hayatı boyunca böyle öğrenmişti.
Belki de insan her şeyi içine atmakdan boğuluyor zamanla.
Siyah taşları kimin oynadığının önemi yoktu aslında,oyun tahtası Moskova’da mıymış, New York’ta mıymış,bir yetimhanenin bodrum katında mıymış,hiç mühim değildi,zihninde yarattığı imgeydi esas ihtisas alanı.
“Ben annemi hâlâ hatırlıyorum,” dedi Beth.”Babamıysa hayal meyal.”
“ En iyisi unutmak,” dedi Jolene.” Unutabilene tabii.”
İki gencin muhabbetine kulak misafiri olurken nahoş ve tanıdık bir hisse kapılmıştı;sanki satranç erkeklere has bir uğraşmış da onu dışlıyorlarmış gibi. Bu histen nefret ediyordu.
“Karşılaşmalarımın sadece birine değiniyorlar.Yazının çoğu benim kız olmam ile ilgili.”
“E ama öylesin.”
“Onun o kadar önemli olmaması gerekir,” dedi Beth
Satranca aşk karıştığında piyonlar sarhoş olur, şah ve filler kaçacak delik ararlar.
“En iyisi unutmak,” { } “Unutabilene tabii.”
“Ben annemi hâlâ hatırlıyorum,” { } “Babamıysa hayal meyal.”
“ hayatta bildiklerinin her zaman önemi yoktur.”
“Neymiş önemli olan?”
“Yaşamak ve gelişmek,”
“Madem kapitalizmin kölesisin,” dedi, “neden Rusça dersi alıyorsun?”
{ }
“Dostoyevski’yi ana dilinden okumak istedim.”
Tecrübeyle sabit, hayatta bildiklerinin her zaman önemi yoktur.
‘’do you want to play chess?’’
“Hayatta emin olduğu tek şey varsa da o da galibiyete bayıldığıydı.”
“Kendisininki dış dünya arasında bir bariyer vardı.Bariyeri aşması olanaksızdı.”
“En iyisi unutmak.Unutabilene tabii.”
“-Hayatta her zaman bildiklerinin bir önemi yoktur.
-Neymiş önemli olan?
-Yaşamak ve gelişmek.”
“Neden Rusça dersi alıyorsun?
Dostoyevski’yi ana dilinden okumak istedim.”
“Zihninde çakan kıvılcımların çatırtısı dinlemeyi bilenlerin kulağına çalınmıştı bir kez.”
Bazen Benny’yle yan yana olmak tek başına kalmak gibiydi. Yeri geliyor Benny saatlerce kendi âlemindeymiş gibi davranıyordu. Onun bu huyu Beth’te bir nebze karşılığını buluyordu çünkü o da kendi âleminde, gamsızdı ve satrançtan başka bir şeyle ilgilendiği yoktu.

Tebrikler! dedi Wexler. Benny’ye bir tevazu dersi lazımdı.
Tevazuda çoktan zirve yaptım, dedi Benny.

Benny tüm bunları sessizce seyretmişti. Hadi simültane maç yapalım, dedi birden Beth’e. Hepimizle oyna.
Ben yokum, dedi Jenny. Kuralları bile bilmiyorum.
Yeterli sayıda satranç takımımız var mı? Beth sordu.
Dolaptaki rafta. Benny yatak odasına girip bir koliyle döndü. Bunları yere kuralım.

Benny omuz silkti. Tamam. Para senin.
Üç takımı da yere kuralım. Ben ortaya otururum.
Öyle yaptılar, üç tane de saat koydular. Beth’in zihni son birkaç gündür zehir gibi çalışıyordu, nitekim rakiplerinin hepsine aynı anda şaşmaz bir kesinlikle saldırdı. Üçünü de süresi bitmeden yendi.

Vasily Borgov’u nasıl yeneceğimi öğrenmekle meşguldüm, dedi Beth. Saçınla ilgilenemedim.
Beraber yatabiliriz istersen.
Üç haftadır beraberlerdi ve Beth seksi neredeyse unutmuştu. Yorgunum dedi bezgince.
Ben de. Ama beraber uyusak hoşuma gider.
Çok rahat ve keyifli bir hali vardı oğlanın. Beth’in birden kanı kaynadı. Pekâlâ, dedi.
Sabahleyin yanında birisiyle yatakta uyanınca irkildi. Benny öbür tarafa dönmüştü ve oğlanın sırf soluk tenli çıplak sırtını, azıcık da saçını görüyordu, ilk anda utangaçlığı tutup onu uyandırmaya çekindi; yavaşça doğrulup sırtını duvara yasladı. Bir erkekle aynı yatakta olmaktan hiç rahatsızlık duymuyordu. Sevişmekten de aynı şekilde, her ne kadar ona umduğu kadar heyecan vermemiş olsa da. Benny pek konuşmamıştı. Ona nazik ve yumuşak davranmış, gene de o mesafeli tavrını korumuştu. Seviştiği ilk erkeğin kullandığı bir tabiri anımsadı: Kafa yorucu. Benny’ye döndü. Teni ışıkta güzel görünüyor, âdeta ışıldıyordu. Bir an ona sarılası geldi, çıplak bedeniyle sarmaş dolaş olmak istedi ama tuttu kendini.
Nihayetinde Benny uyandı, sırtüstü dönüp gözlerini kırpıştırarak baktı ona. Beth pikeyi göğüslerine kadar çekmişti. Biraz sonra, Günaydın, dedi oğlana.
Oğlan tekrar gözlerini kırpıştırdı. Borgov karşısında Sicilya’ya yeltenmemeliydin, dedi. Adam onda aşırı iyi.

Beth satranca o kadar gömülmüştü ki bir gerçeği daha yeni idrak ediyordu: Sahiden Paris’teydi. Paris’ti burası, yürüdüğü şu bulvar; karşıdan gelen şu şık giyimli hanımlar Fransız kadınlarıydı, Parisiennes, kendisi de henüz on sekizinde, Birleşik Devletler satranç şampiyonuydu. Bir an sevinçten içi içine sığmaz oldu, yürüyüşü yavaşladı.

Sabahları felaketti ama idare ediyordu. Üçüncü gün Kroger’a gitti ve üç düzine yumurta alıp hazır yemek stokladı. Ondan sonra her gün ilk kadehi içmeden önce iki tane yumurta yer oldu. Öğlene genellikle sızmış oluyordu. Kanepede veya bir koltukta uzuvları tutulmuş halde, ense kökü terden sırılsıklam uyanıyordu. Bazen, başı fırıl fırıl dönerken, ta midesinde sanki çenesi apse yapmış gibi zonklayan bir öfke duyuyordu, içkiden başka hiçbir şeyin dindiremediği bir diş ağrısı misali. Bazen bünyesi itiraz etse de zorla dayıyordu içkiyi, itiraza bakmıyordu, içkiyi yuvarladıktan sonra bekliyor, hisler azar azar yatışıyordu. Bir şeyin sesini kısmaya benziyordu.
Cumartesi sabahı mutfaktaki satranç takımının üzerine şarap döktü, pazartesi de kazara masaya tosladı ve taşların bazıları yere yuvarlandı. Öylece bıraktı, ancak perşembe günü yerden topladı hepsini.

Kadehi komodine koyup üzerini de bir Satranç Muhabiriyle kapatıyordu ki alkolü buharlaşmasın, sonra da gecenin kör bir vakti uyanıp içiyordu. Ama uyanmamışsa sabahleyin, aşağı inmeden önce.
Bazen çalan telefona sadece ayıksa ve dili dolanmıyorsa bakıyordu. Ahizeyi kaldırmadan önce ayıldık düzeyini anlamak için mudaka yüksek sesle bir tekerleme söylüyordu. Kartal kalkar dal sarkar, diyordu mesela, baktı ki düzgün söylüyor, o zaman açıyordu telefonu. New York’tan arayıp Tonight Show’a davet eden bir kadın arıyordu. Geri çeviriyordu.
New York’tayken gelmiş dergi yığınlarının arasında kendi resminin yer aldığı bir Newsweek sayısı bulduğunda içki faslının üçüncü haftasındaydı. Derginin Spor bölümünde ona tam bir sayfa ayrılmıştı. Resimde Benny’yle oynarken görünüyordu. Fotoğrafın çekildiği ânı hatırlıyordu, oyunun açılışıydı. Taşların konumu fotoğraftaki panoda açıkça görünüyordu. Doğru anımsadığını oradan anladı, dördüncü hamlesini daha yeni yapmıştı. Benny düşünceli ve soğuk görünüyordu her zamanki gibi. Makalede ondan, Vera Menchik’ten bu yana rastlanan en yetenekli kadın diye bahsediliyordu.

Newsweek makalesini okuduğunun ertesi haftası, bir perşembe sabahı yataktan çıkamayacak kadar hasta uyandı. Doğrulmaya çalıştığında beceremedi. Kafası ve midesi zonkluyordu. Hâlâ kot pantolon ve tişörtleydi, üzerindeki giysiler onu boğuyormuş gibi hissetti. Gene de soyunamadı. Tişört gövdesine yapışmıştı, yakasından tutup üzerinden sıyıramayacak kadar bitkindi. Komodinde bir kadeh Gibson vardı. O yana yuvarlanmayı ve kadehi iki eliyle tutmayı becerdi, yarısına kadar içmemişti ki öğürmeye başladı. Bir an boğulur gibi olduysa da soluğu nihayetinde geri geldi, içkiyi bitirdi.

Şarap ve cinle kendi kendini mi zehirlemişti? Tekrar doğrulup oturmaya yeltendi, cinin etkisiyle başardı da. Bir süre öylece oturup sakinleştikten sonra sendeleyerek banyoya gitti ve kustu. Arınmış kadar oldu. Soyunmayı başardı ama duşta kaymaktan ve eli ayağı zor tutan ihtiyar kadınlar gibi düşerek kalçasını kırmaktan korktuğu için küveti ılık suyla doldurup banyo yaptı.

Bilemiyorum, dedi. Bir saat içinde tekrar arar mısınız?
Elbette, Bayan Harmon.
Sağ olun. Bir saat içinde durumumu bildiririm.
Dehşet içindeydi ve satranç oynamak istemiyordu. Evi Allston Wheatley’den aldığından beridir ne bir satranç kitabına bakmış ne de taşlara dokunmuştu. Satrancı düşünmek bile istemiyordu. Dün geceki şişe hâlâ mutfak tezgâhında duruyordu. Kadehini yarısına kadar doldurdu ama yudumladığında damağını sızlattı, kötü geldi tadı, içkiyi bitirmeden kadehi evyeye bıraktı ve buzdolabından portakal suyu çıkardı. Ayılıp turnuvaya katılmadığı takdirde yarın daha da sarhoş olacak ve iyice hastalanacaktı. Portakal suyunu bitirip üst kata çıktı. Onca zaman içtiği şaraplar aklına geldikçe midesi kalkıyordu. Mahvettiği iç organları isyandaydı. Sıcak bir duşa, temiz giysilere ihtiyacı vardı.

Eve vardığında içmemeliydi. Okumalı, satranç oynamalı ve toparlanmalıydı. Ne var ki boş bir eve girme düşüncesi ürkütücüydü. Başka ne yapabilirdi ki? içinden ne bir şey yapmak ne de birisini aramak geliyordu. Kaybettiği karşılaşma yersiz, turnuva önemsizdi ama feci bozum olmuştu.

Ertesi sabah kanepede, Foster’la karşılaşma yaptığı zamanki Paris giysileri hâlâ üzerinde uyanınca yeniden dehşete kapıldı. Beyninin alkol yüzünden fiziksel tahribata uğradığını duyumsuyordu artık, idrak gücü zayıflamış, şuuru bulanıktı. Buna karşın kahvaltıyı takiben duş alıp üzerini değiştikten sonra kendine bir kadeh şarap koydu.

Gitmezsem yapacak başka şey bulamam, içkiye vururum.
Görünüşe bakılırsa onu zaten yapıyorsun.
İçkiyi bırakmam lazım, şu hapları da bırakıp buraya çeki düzen vermeliyim. Şu fırının pisliğine bak. Parmağıyla gösterdi. Benim günde sekiz saat satranç çalışmam lazım, katılmam gereken bazı turnuvalar da cabası. San Fransisco’da oynamamı istiyorlar, Tonight Show’a davet ediyorlar. Hepsine katılmam gerekir.
Jolene onu süzdü.
Bense içmek istiyorum, dedi Beth. Sen gelmeseydin bir şişe şarap açardım.

Kesenin ağzını niçin bu kadar çok açıyorlar?
Komünistleri İsa adına yenmemizi istiyorlar. İki yıl önce benim yol masraflarımı karşılayanlar da onlardı. Duraksadı. New York’a mı dönüyorsun? Sesi temkinli, kayıtsızdı.
Kentucky’de biraz daha kalmam lazım. Spora başladım, bir de Kaliforniya’daki turnuvaya katılacağım.
Tabii, dedi Benny. Gayet iyi etmişsin bence.

Gene de Benny’ye ihtiyaç duyuyordu. Bir an D. L. Townes’la beraber seyahat ettiğini, Moskova’da beraber kaldıklarını hayal etti. Lâkin bunun da faydası olmadı. Benny’yi özlüyordu o,Townes’u değil. Benny’nin kıvrak zekâsını ve uyanıklığını özlüyordu, muhakeme yeteneğini ve dirayetli duruşunu, satranç bilgisini, onun ruhundan anlayışını. Yanında olsaydı satranç muhabbeti yaparlardı, Moskova’da da karşılaşmalardan sonra oyun analizi yaparak bir sonraki rakibe hazırlanırlardı.

En sonunda saatine bakıp, Benny, burada saat dokuz on beş oldu, dedi.
Tamam, dedi oğlan. Git de yen onu.

Hâlâ ikindi saatleriydi ve öğle yemeği yememişti. Hafiflemiş hissediyordu, bitkin, nedense ruhu bedeninden ayrılmış gibi. Partileri hiç sevmezdi, bu partinin yıldızı olmasına rağmen yabancılık duyuyordu. Elçilikten bazı kişiler ona bir tuhaf bakıyordu, bir ucubeymiş gibi. Sürekli ya satranç oynayacak kadar zeki olmadıklarından ya da çocukken oynadıklarından dem vuruyorlardı. Bunları duymaktan gına gelmişti. Başka bir şey yapası vardı. Ne yapmak istediğinden emin değildi ama bu insanlardan uzaklaşmak için can atıyordu.
Mihmandarlığını yapan Teksaslı kadına teşekkür etti ve kalabalığı yararak uzaklaştı. Sonra Bay Booth’a otele dönmesi gerektiğini söyledi.

İki yıla kalmaz, Borgov’la Dünya Şampiyonluğu karşılaşmasında oynayabilirdi. Önce adaylık maçlarını kazanıp dereceye girmesi gerekiyordu ama olsun, onu da kazanırdı. Tarafsız bir yerde yapılacak o yirmi dört maçlık karşılaşmada Borgov’la başa baş yarışacaktı. O zaman yirmi birinde olacaktı. Bunu şimdiden kafaya takmak istemiyordu. Gözlerini yumdu ve limuzinin arka koltuğunda kestirdi.

Satranç her zaman rekabete dayalı değildir,
Ama kazanmak için oynarsın.
Öfke güçlü bir baharattır. Bir tutam gözünü açar, fazlası uyuşturur.
+Tam bir kibir abidesiyim değil mi?
-Satranç Bu. Hepimiz kibir abidesiyiz.
En iyisi unutmak. Unutabilene tabii
”Satranç oynamak ister misiniz? ”
En güçlü kişi yalnız olmaktan korkmayan kişidir.
Çok az şey zihinsel olarak satranç kadar acımasızdır
Adam demin açtığı piyonun yanına bir piyon daha sürdü, filin önündekini. Bunu sık yapıyordu. Bu da şu şeylerden biri mi? Sicilya Savunması gibi mi? diye sordu kız
Açılış. Adam kafasını önünden kaldırmamıştı, gözü tahtadaydı.
Yani?
Adam omuz silkti. Vezir Gambiti.
“Bu turnuvada eski oyunlarını incelemiştim.”Adam duraksadı.”Sen bir mucizesin,canım.Ömrümün en iyi satranç karşılaşmasını oynamış olabilirim.”
Beth gözlerini kırpıştırdı.”Artık iyi mi oynuyorum?”
Adam bir şey demeye niyetlenip vazgeçti.”Sen kaç yaşındasın evlat?”
“Sekiz.”
“Sekiz yaşında.”Koca göbeği el verdiğince öne eğildi.”Açık konuşayım,evlat,inanılmazsın.”
Birisi onun için satrancın gururu ve kederi tabirini kullanmıştı.
Tecrübeyle sabit, hayatta bildiklerinin her zaman önemi yoktur.
Neymiş önemli olan?
Yaşamak ve gelişmek.
Gel gör ki beraberlik bir galibiyet değildi. Hayatta emin olduğu tek şey varsa o da galibiyete bayıldığıydı.
Eskiden Monopoly çok oynardım.

Hiç oynamadım.

İnsanı kapitalizmin kölesi haline getiriyor. Rüyamda hâlâ koca koca banknotlar görüyorum.

En iyisi unutmak,
Unutabilene tabii..
Ben annemi hâlâ hatırlıyorum, babamı ise hayal meyal.
İnsanlara yapılacak en büyük iyilik,
onlara akıllarını kullanmayı öğrenmektir.
Hayatının büyük bölümünde tek başına didinmişti.
Ruh sakin olduğunda, akıl daha iyi çalışıyor..
Kendine yetebilen kadın güçlüdür. Hele ki mülkiyet odaklı insanların her şeye razı oldukları bir dünyada.
Kendisi ile dış dünya arasında bir bariyer vardı.
Belki de insan her şeyi içine atmaktan boğuluyor zamanla.
Tek başınaydı ve bundan hoşnuttu. Önemli her şeyi hayatı boyunca böyle öğrenmişti.
Diyelim on altı yaşında Dünya Şampiyonu oldun, ömrünün geri kalanında ne yapacaksın?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir