İçeriğe geç

Ve Durgun Akardı Don – 4. Cilt Kitap Alıntıları – Mihail Şolohov

Mihail Şolohov kitaplarından Ve Durgun Akardı Don – 4. Cilt kitap alıntıları sizlerle…

Ve Durgun Akardı Don – 4. Cilt Kitap Alıntıları

Gelecek, benim için geçmişimden beter olamaz.
İnsanın kendi anavatanı, nasıl olursa olsun her zaman başkasınınkinden daha azizdir.
Dünyada hiçbir kadın yoktur ki, birini sevsin de ağzını açmasın, başkasına sevdiğinin kim olduğunu, nasıl sevdiğini söylemesin.
Genç,mutlu gözler kör olur.
Bilinçsizlik şimdi rahata ermekti:Unutkanlığın derin karanlığına gömülmek,karmakarışık gürültülü dünyadan elini eteğini çekmek
Bizim gibilerini bilirsin. Bizi yüreğimizden yakalayan bir şey yoksa körlemesine gideriz
Seninle birlikte nereye olursa gideri, ölüme bile!
Çocuklar dünya gözüyle babalarını gördüler Yoksullar, daha babalarının sağlığında öksüz kalmıştı
Sensiz yaşayamam İstersen öldür beni, ama bir daha bırakma
İnsanın güpegündüz ölümü karşılaması korkunçtur; ama uyurken herhalde pek kolay olsa gerek
İstediğin kadar dene,bir kere dilim olmuş ekmeği somuna ekleyemezsin.
Bazen,gün olur,güzelim kuşları kıskanırım.Ne savaş bilirler,ne dert
Biz kadınlar kedi gibi dokuz canlıyızdır.
Bir şeyin iyisini görmemiş bir adama en kötüsü de gösterilse, o bunu zevkle seyreder!
Hep birlikte olunca ölüm daha kolay gelir..
Gördüklerim bana bir ömür yeter
Hepimiz aynı yolun yolcusuyuz, ama yürüyüş biçimlerimiz ayrı
Tanrım, kötülüğümü bağışla, çünkü ben bir günahkârım
Karnını doyurmak için bile hısımların kapısını çalmak zorunda kalırsın
Bir düşman kurşunuyla yere serilmek varsa kaderde, bunun nerede olacağı ne fark eder?
Uzun yolculuğa çıkanların arkasından gözyaşı dökülmez!!!
Mal canın yongasıdır
İyi olan yalnız ben değilim, biz analar, hepimiz iyiyizdir
Ettiğin teşekkürü bana değil Tanrı’ya et
Benden korkma, sana bir kötülüğüm dokunmaz
‘Yoksul özgürlük iyi bir hapishaneden daha iyidir ,atasözünü bilirsin ‘zindanın sağlamlığını yalnız şeytanlar sever ‘
Şimdiyse , bu özgür kazakları Rusya halkına karşı giriştiği onursuz bir savaşta yenilip geri çekilmekte olan torunları , bu görkemli şarkıyı kederli bir sessizlik içinde dinliyorlardı
Mişatka ne zaman savaştan söz açarsa ,Gregor’un içini bir utanç duygusu kaplıyordu . çocuğun art niyetsiz basit sorularına verecek cevap bulamıyordu .kim bilir bu soruların cevaplarını kendini bile veremediğinden belki de .
“Gerçekten de insanoğlu ufacık şeylerle mutlu olabiliyor.”
“Hep konuşur dururdun, ‘Her şeyimiz olacak, bol bol olacak, hepimiz aynı düzeyde, hem de iyi yaşayacağız…’ İyi yaşamak dediğin bu mu senin? Çorbamıza koyacak tuzumuz olmadan?”
“Ne biçim evlilik bu Allah aşkına? Aklına esti mi kalkıp gidiyor adam, sen ise ağzından tek kelime alamıyorsun! Sen benim kocam mısın, yoksa gömleğimin düğmesi mi?”
“Şimdi içimden diyorum ki, şu koca dünyada kadın milletinden daha kötü bir şey olamaz. Isırgan otu mübarekler… Biliyor musun kardeş, Tanrının en kötü icadıdır kadınlar! Bana kalsa kadın milletinin kökünü kazırdım yeryüzünden! Şu anda kadınlar için düşündüklerim bu kadar kötü.”
“Ben gençken benim topal herif her gün canımı çıkarana kadar döverdi beni, hem de durup dururken, yok yere. Zerre kadar kabahatim yokken. Kendisi her türlü rezilliği yapar, sonra da öfkesini benden çıkarırdı. Sabaha karşı eve dönerdi, ben de açardım ağzımı yumardım gözümü, veryansın ederdim. İşte o zaman o da Allah yarattı demez, verirdi yumruğu… Bazen bütün bir ay çürük içinde dolaşırdım. Böyleyken yine de geçinmeye baktım, çocuklarımı büyüttüm, bir kerecik olsun çekip gitmeye kalkmadım. Grişa’yı övmek için söylemiyorum ama, onun gibi bir erkekle pekâla yaşanır.”
‘Benden korkma ,sana bir kötülüğüm dokunmaz. iki oğlumu Alman savaşında yitirdim ben; en küçüğü bu savaşta Çerkask da öldü. onların hepsini bağrımda taşıdım .emzirdim ,besledim ,gençliğimi uykusuz gecelerle geçirdim …bu yüzden , askere alınan , Savaşan bütün delikanlılara acırım ‘bir an için sustu.
Yeniden dünyaya gelmeyi çok isterdim, o zaman başka türlü yaşardım hayatımı.
Yaşlanıyor olmalıydı Yoksa genç bir kadın durup dururken yüreğine düşen bir anıyı düşünür de ağlar mıydı hiç ?
“Bu horoz, kocakarı, Sovyet rejimine karşı öttü, biz de onu ölüme mahkûm ettik! Sen ne dersen de, güzelce pişirip çorbasını yapacağız. Onun yerine sana eski keçe çizmelerimizi veririz.”
Ve son
İşte gerçekleşmişti. Gregor’un nice uykusuz geceler hasretle kavuşmayı beklediği o ufacık isteği. Evinin kapısında duruyordu ve oğlu kollarının arasındaydı işte.
Günah işlerken birlikte işledik seninle, onun için kıyamete kadar da birlikte gitmemiz gerek.
– Sen de kocanı çok başıboş bıraktın onun gibi kocaların üzerinden gözünü ayırmaya gelmez.
– Bunu nasıl yapabilirdim ? Ben onun vicdanına güvendim Elinden tutup onu yanımda mı dolaştırsaydım yani ?
Dönüp dönüp çevremi seyrettim Tanrım, ne güzeldi her şey ! Oysa, şimdiye kadar bunun hiç farkında değildim.
“Onu yapamazsın, bunu yapamazsın: herkes işlediği günahların hesabını kıyamet günü vereceğini söyleyip korkutur seni Ama benim kendime vereceğim cezadan daha korkuncunu kimse düşünemez. “
“Tanrı mı ? Artık ondan bana bir hayır gelmez. Zaten bütün ömrüm boyunca hep benimle uğraştı.”
Kendin de bilirsin, kadınların çeşit çeşit dertleri olur.
Kazakların işi bu mudur; cellatlık mı, ihtiyar kadınları asmak, günahsız çocukları kılıçtan geçirmek midir ?
“Sevinince şaşkın köpek gibi etrafa saldırıyorsun.”
Mal canın yongasıdır.
Sen ne gülüyorsun orada? Başkalarının bahtsızlığına yalnız budalalar güler.
Ne dersin Panteleyeviç? Bu dünyada döktüğümüz kan daha yetmedi mi?
Yetti sayılır
Peki, ne dersin,bu iş yakında bitecek mi?
Bizi alaşağı ettikleri zaman bitecek.
Hayatında çok acılar çekmişti, haddinden çok belki. Artık bu acılara karşı koyacak gücü kalmamıştı
Yukarı Don Kazaklarının ayaklanması hatırı sayılır Kızıl Kuvvetlerinin Güney Cephesinden çekilmesine yol açarak; Don Ordusuna, Novoçerkask’ı koruyan kuvvetlerini yeniden toparlayıp en güvenilir ve en denenmiş alaylarından (özellikle aşağı Don Kazaklarıyla Kalmuklardan) kurulu yaman bir vurucu kuvveti Kamenskaya ve Ust-Belokalitvenskaya bölgelerinde yığma fırsatını verdi.
Sofraya eskisi gibi güzel güzel geçinen bir aile olarak değil de, rastlantı sonucu bir araya gelmiş insanlar gibi oturuyorlardı.
“Yeni devirler, yeni davranışlar getirir.
Daha 1915’ten, savaşı gözlerimle ilk gördüğümden beri Tanrının var olmadığını düşünüyorum. Yoktur efendim! Eğer var olsaydı, insanların bugün bu yaptıklarına izin vermek hakkını bulamazdı kendinde!
Bütün cahiller gibi sende de kulağa hoş gelen yabancı sözcükler kullanmak bir tutku halinde. Bunları yerli yersiz kullanıyorsun, akıl almayacak kılıklara sokuyorsun
Kadına vurmak kolay geliyor! Sen git de yiğitliğini savaş alanlarında göster, yoksa arka avluda herkes babayiğit kesilir!
İnsan ihtiyaçtan doğmaz, ama yakınlık ihtiyaçtan doğar.
İnsanın kendi anavatanı,nasıl olursa olsun her zaman başkasınınkinden daha azizdir.
İnsanın kendi anavatanı, nasıl olursa olsun herzaman başkasınınkinden daha azizdir.
Yiğitliğin onda dokuzu kaçmak, biri de hiç görünmemektir.
“Lanet olsun sana, içime girdin, çıkmamak üzere!”
İnsanın güpegündüz ölümü karşılaması korkunçtur;ama uyurken herhalde pek kolay olsa gerek
İnsan hiç söz geçirebilir mi yüreğine?
Savaş her ikisine de gerçek duygularını bir gülümsemenin ardına gizlemeyi; ekmeğin de, konuşmanın da tadını çıkarmayı öğretmişti.
İnsan çalışırken yalnızlığını düşünecek zaman bulamıyor.
Ama bence, bir insan yaptıklarının hesabını her zaman vermelidir.
Genç mutluluğun gözleri yoktur.
İnsan ihtiyaçtan doğmaz, ama yakınlık ihtiyaçtan doğar
Başkalarının bahtsızlığına yalnız budalalar güler; hiç değilse ben öyle düşünüyorum.
Savaş savaştır, ama ekmeğin olmadı mı yandın demektir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir