İçeriğe geç

Vahyin Diriltici Soluğu Kitap Alıntıları – Erdem Bayazıt

Erdem Bayazıt kitaplarından Vahyin Diriltici Soluğu kitap alıntıları sizlerle…

Vahyin Diriltici Soluğu Kitap Alıntıları

Erbakan konuşurken not aldığım ana başlıklar şunlardır:
– “İslam âleminde yepyeni bir diriliş devresi başlamıştır.” diyordu.
-“ Hristiyan Batı âleminde kaybolmak değil,İslâm âlemi içinde şerefli yerimizi almak gerekir”diyordu.
Bir dost meclisinde emperyalizm ile savaş için neler yapılabilir? Diye sohbet ederken , bir arkadaş basit bir formül ortaya attı:
Onların ye dediğini yemeyeceksin , giy dediğini giymeyeceksin , bin dediğine binmeyeceksin !
Alkollü içki yerine süt , coca cola yerine ayran içilen ülke ! Yaşamak için yiyen , örtünmek için giyen insanlar . Kapitalizm için ne çağ dışı bir tablo !
İnsanoğlu, hiç gereksinme duymadığı halde tüketim ekonomisinin reklamlarıyla zaruri (!) İhtiyaç haline gelmiş nice araçların kölesi haline getirilmiştir çağımızda .
Hakkı savunan hiç yalnızlığa mahkum olur mu? Yeter ki Hakkı ve hakkımızı savunmasını bilelim. Yeter ki hep haklının yanında olalım.
Sabır asla haksızlıklara, zulme, küfre tahammül etmek değildir. Sabır, doğru yolda ısrardır, adaletli olmada sebattır, hakkı söylemekte devamlılıktır, kötülükleri def etmekte kararlılıktır. Tek kelime ile sabır, sırat-ı müstakimde sabitkadem olmaktır. Başının önünde kıyametler kopsa, açta bırakılsan, susuz da kalsan hak yoldan ayrılmamaktır. Bu yolda savaşmaya devam edersek sonu mutlaka zaferdir.
Türkiye gelişmiş batılı ülkelerin menfaatlerinin bekçiliğini yapmak için NATO üyesi olmamıştır. Türkiye barışa hizmet etmek için ve saldırganları niyetlerinden caydırmak için NATO’nun üyesidir.
Siz ey rahatı, kara ve kızıl emperyalizmin kucağına oturarak bulduğunu sanan yöneticiler! Uyutulduğunuz o kucağın nasıl bir iğneli beşik olduğunu mutlaka göreceksiniz. Hem bu dünyada ölmeden önce göreceksiniz, hem öbür dünyada öldükten sonra dirilince göreceksiniz.
Kapitalizmin kanunu bellidir: Bir insan ki satın alma gücü vardır, o insanın yaşamaya hakkı vardır. Satın alma gücü olmayan insanlar ise uygar insanlığın sırtındaki asalaklardır. Bunlar doğum kontrolü ile ana rahminde imha edilemiyorsa, dünyaya gelmeleri engellenemiyorsa, öyleyse ezilmeye mahkumdurlar.
Müslümanlar gerek fert olarak, gerek devlet olarak İslam’ın ölçülerine sımsıkı sarılırlarsa insanlık en az zararla barışa ulaşacaktır.
Dünyada gerçek bir barışı tahakkuk ettirecek, bunu gerçekleştirebilecek tek güç İslam’dır.
Irkı, mezhebi, meşrebi, mizacı ne olursa olsun La İlahe İllallah Muhammedün Resulullah diyen herkes Müslümandır ve birbirinin kardeşidir. Bu prensip şaşmaz prensibimiz olmalıdır. Halkı Müslüman olan ülkeler arasındaki iş ve güç birliğini engelleyen iç ve dış faktörlerin bertaraf edilmesi atılacak ilk adımdır.
İnsanoğlunu ürettiği putların pençesinden kurtaracak, insanı insani değerlerle tekrar buluşturacak, insanı makineye kul olmaktan, insanı kula kul olmaktan, insanı eşyaya kul olmaktan kurtaracak tek öğreti İslam’dır. Ve sömürünün ve her türlü kötülüğün belini kıracak tek güç İslam’dır.
Çağdaş insan demek, naylon çoraptan başlayarak Mercedes arabaya kadar, Coca-Cola’dan başlayarak İskoç viskisine kadar, Marlboro sigarasından başlayarak havana purosuna kadar putlar edinmiş, tüm ömrünü, beden gücünü, beyin faaliyetini onları elde etmek uğruna tahsis etmiş insan demektir. Bu çağdaş ve gelişmiş insanlar evrensel makinenin birer küçük parçalarıdırlar. Ya ötekiler? Onlar bu makinenin imalat artıklarıdır Temizlenmezlerse üretimi tıkayacak gözüyle bakmaktadırlar.
Nefsini eşyaya köle olmaktan kurtaramayanların emperyalizme köle olmaktan kurtulması elbette düşünülemez.
Hem ülke içinde hem de ülke dışında emperyalist güçlere karşı verilecek mücadelenin en kısa formülünün; onların ye dediğini yememek, iç dediğini içmemek, oku dediğini okumamak olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır.
Emperyalistlerin estirdiği havadan kurtulup kendi havamızı bulduğumuz gün kurtuluş kapısını aralayabileceğiz.
Liberalist yahut sosyalist markalı emperyalistlere dayanmadan varlıklarını koruyamayacaklarına inanan kafalara; ne sömürüyü, ne bağımsızlığı ve hele hele ne de ölçüsü vahiyle çizilen bir hayat anlayışını anlatmanın imkanı yoktur.
Bu millet kızıl olsun kara olsun emperyalizmin boyunduruğunu kırmanın yolunu bulacaktır. Bu yol kendisine tarihinden miras kalan yoldur. Bu yol vahiyle açılan yoldur.
İslam’ın tüketimi dizginleyen, israfı engelleyen, insanı sahip olduğu eşyaya göre değil de, moral yönüyle değerlendiren yapısı, çağımızda yeniden insanlığın gündemine gelince kapitalist materyalist düzen ecel terleri dökmeye başlamıştır.
İnsanlığın önünde tahrife uğramamış, tek noktası bile değiştirilememiş vahiy belgesi Kur-an’ı Kerim’dir. Tek kurtuluş aksiyonu da ona bağlı İslam’dır.
İnancını yaşamak savaşı veren Müslümanlar dün olduğu gibi bugün de hasta insanlığın tek kurtuluş ümididir. İbadetlerimizle, hareketlerimizle, sözlerimizle, giyim ve kuşamımızla çağdaşlık çağ dışına sürülecek ve Saadet Asrı’nı örnek alan İslam dünyası hasta insanlığa gösterilecektir. Müslümanlara düşen görev budur!
Materyalizmin teşkilatlanmış güçlerinin pençesinde sömürülen ülke insanları kan, ateş ve açlık içinde kıvranırken, sömüren ülke halkları da alkol, esrar ve eroin müptelası olarak can çekişmektedir. Çağdaş dünya böyle bir dünyadır!
Bugün aklı put edinen, icat ettiği makinenin kölesi olan, imal ettiği silaha tapan, ruhunu ve vicdanını eşyaya satan zamanımızın çağdaş putperestleri Müslümanları inançlarını yaşamaktan alıkoymak için her türlü zulüm yoluna başvurmaktadırlar.
Emperyalizmin belini kırmak için, yalnızca öbür dünyanın vadedilen cennetine ulaşmak için değil, yeryüzünü de cennet haline getirmek için Müslüman olmaktan, nüfus kağıdı Müslümanı değil, Son Peygamber’in hayatını örnek alan Müslüman olmaktan başka çare yoktur.
Daha işe başlarken Dış yardım almadan ayakta kalmak mümkün değildir. gibi bir saplantı içine düşmüşseniz, elbette sözüm ona yardım musluğunu elinde tutanların güdümüne girmekten başka elinizden bir şey gelmeyecektir.
İlk önce İslam’ı tanıyacaksın. Allah ininde tek din olan İslam’ı tanıyınca dini tanıyacaksın. Dini tanıyınca Rabbini ve nefsini tanıyacaksın. Rabbini ve nefsini tanıyınca İslam’ı yaşayacaksın. İslam’ı yaşıyorsan korkma!
Komünizmin de, faşizmin de, nasyonalizmin de, emperyalizmin de kısacası kul aklından çıkma ne kadar izm’le biten uyduruk görüş varsa hepsinin köküne kibrit suyu dökmek için Müslüman olmak yeterlidir.
Adı ister kapitalist-liberal, ister komünist-sosyalist, emperyalist güçlerin menfaat savaşında en az değer verdiği şey insan hayatıdır.
Bu ülkede kendi gibi düşünmeyenlere hayat hakkı tanımak istemeyenler asıl sözüm ona aydınlar değil midir?
Vahiy ışığı insan yüreğine bir kere düşmeye görsün,her insan yeni bir dünya olur.

İnsanlar vahiy rüzgarı ile bir kere dalgalanmaya görsün,dünyanın önlerinde bir koşu alanı olmaktan gayri ne anlamı kalır?

Hristiyan Batı aleminde kaybolmak değil,İslam alemi içinde şerefli yerimizi almak gerekir!
Şeytanın aldatmalarına karşı, münafıkların fitnelerine karşı, sömürünün acımasız cenderesine karşı tek dayanağımız İslam’dır. Ancak İslam’ın çatısı altında toplanırsak birlik ve beraberliğimizi koruyabiliriz.
Gücümüzün kaynağı, dirilişimizin dayanağı, birliğimizin teminatı Kur’an’dır.
Dünyada sürüp giden süper güç yayılmacılığının, tezgahlanan bölgesel savaşların, küçük ülkelerin teşvik edilen silahlanma yarışmalarının süper güçlerin fiilî ve zımnî anlaşmalarının bir neticesi olarak tezahür etmediğini söyleyebilmek için insanın en hafif tabiriyle aptal olması gerekir.
Bir Batılının kendinden olmayanı insandan saydığı ne zaman görülmüş? Geri kalmış ülkeler arasındaki bu savaş yangınının bir gün gelip söneceğini düşünebilmeye hiç olanak var mı?
İnsanoğlunu ürettiği putların pençesinden kurtaracak,insanı insanî değerlerle tekrar buluşturacak,insanı makineye kul olmaktan,insanı kula kul olmaktan,insanı eşyaya kul olmaktan kurtaracak tek öğreti İslam’dır.

Ve sömürünün ve her türlü köleliğin belini kıracak tek güç İslam’dır.

Başlangıcında silaha dayanan her mücadele emperyalizmin bataryasına enerji şarj etmekten öte bir anlam taşımamaktadır.
Komünizm,yönetimi ele geçiren kadroların elinde iktidarlarını sürdürmek için kullanılan bir tabudur,kapitalizm ise ona karşı daima elde silah hazır beklenmesi gereken bir canavardır. Yani komünizm bu ülkelerde belli bir bürokrat kesimin iktidar aletinden başka bir şey değildir.
Sömürüyü kökünden kazımak mı istiyorsunuz? Öyleyse İslam’ı tanımaya mecbursunuz. Aksi halde sömürü ile savaşıyorum diye bir sömürgeni reddederken bir diğerinin maşası olursunuz!
Örtünmek için giyinen,belini dik tutmak için yiyen,bu dünyada geçen ömrü ebedi hayatı kazanmak için bir imtihan süreci bilen Müslüman’ın emperyalizme bir borcu yoktur.
Sanayileşmiş ülkeler, gelişmemiş ülkelerin yalnızca petrolüne ve diğer ham madde kaynaklarına muhtaç değildirler. Petrol ve diğer sanayi ham maddeleri kadar ve belki de bunlardan daha çok, Batı gibi üretemediği halde Batı gibi tüketmeyi amaç edinen toplumlara muhtaçtırlar.
Çağdaş ekonomik düzende insan demek, satın alma gücü olan kişi demektir. Satın alma gücü olmayanlar ise bir tür haşerattır.
Savaşın nimetleri sosyalist olsun, kapitalist olsun, hep emperyalizmin kar haznesine yazılmaktadır. Savaşın acısı, çilesi, ıstırabı ise savaşanların sırtına kambur üstüne kambur meydana getirmektedir.
Orta Doğu’da barış hayâl mi?
Balkanlar’da barış hayâl mi?
Kafkaslar’da barış hayâl mi?
Global barış hayâl mi?
Ortada bir pasta ve bunun paylaşımı meselesi olduğuna göre, eğer siz; Cenâb-ı Allah’ın insanoğluna sunduğu dünya nimetleri nin paylaşımını Romalı mantığıyla, yani Ben efendi gayrısı köle mantığıyla, yani çifte standartlarla sağlamaya çalışırsanız elbette hayâl.
Haktır cehennem: münkirler ve münafıklar için..
Cenneti de de cehennemi de yaratana hamd olsun!..
Ah benim mazlum milletim! Ah benim canım vatanım! Ah benim şanı yüce şehitlerim!
Elbet bir gün hesap soracağız. Elbet bir gün..
Savaşları Allah rızasını kazanmak içindir. Dünya nimetleri ne onların Allah yolunda savaşlarını engelleyecek bir bağ olabilir, ne de mücadelelerinin gayesi olabilir. Dünya nimetlerini Allah’ın bir lütfu bilirler, hamd ile şükür ile kabul ederler, yerler içerler asla israf etmezler ve fakat tasadduk ederler. Ölümü akıllarından çıkarmazlar. Ölüm onlar için bir son değil, sonsuzluğa açılan bir kapıdır. Allah yolunda ölmeyi ise bu dünyada ulaşacakları en üst makam olarak görürler.
150 yıldır -sözüm onlara- aydınımızın gözü dışarıdadır. Hep dışarıdan model arayıp dururlar. Giyim kuşamdan öğrenime, devlet teşkilatından mimari tarza, ne bileyim mutfaktan yatak odasına, defihacetten banyo biçimine kadar yaşamın hiçbir sahası kalmadı ki elit tabaka tarafından dış öykünme ile toplumumuza ilkah edilmemiş olsun. Sanırsınız ki biz ilkel bir topluluğuz. Sanırsınız ki şimdiye kadar yerleşik bir uygarlığa, yerleşik bir kültüre asla sahip olmamışız.
Bugün içinde bulunduğumuz hayat tarzı tam da böyle bir şey.
Okullarda uyguladıkları eğitim programları ile, kitap, gazete, radyo ve televizyon yolu ile milletin gerçek değer ölçülerini yıkmışlardır. Milletin güzeli çirkinden, doğruyu yanlıştan, faydalıyı zararlıdan ayırma hassasını körletme için her yola başvurulmuştur. İlkin milletin değer yargılarını yıkmışlardır. Sonra da her keresinde kokuşmuş pilavlarını ve ekşimiş ayranlarını millete yutturmayı başarmışlardır.
Eğitimimizi Batılı uzmanlar düzenler, ekonomimize Batılı uzmanlar yön verir, paramıza onlar değer biçer, nüfusumuzu onlar planlar. Gözlerine Batı gözlüğü takmışlardır, her seyi Batı ölçülerine göre değerlendirirler.
Sömürüye kölelik asla bir kader değildir. Bu yaygın anlayışı tersine çevirmek zorundayız.
Belki Allah’a kulluk edememenin, Allah’ın emrettiği ölçülere sahip olamamanın bir bedelidir.
Nasrun minallahi ve fethun karib.
Ya Hakîm Allah!..
Çok gelişmişinden, anadan doğma gelişmemişine kadar bütün insanlar ve ülkeler bir savaş tehdidi altında tutuluyor. İnsanların kafasına Allah’ın vadettiği kıyametin değil ama, insan eliyle koparılacak küçük kıyametin korkusu üfleniyor sürekli.
Adına süper güçler denilen iki devletin, nükleer silah stoku ve caydırıcılık hesabına dayalı sözüm ona bir dünya barışı içindeyiz.
Çağdaş insan demek, naylon çoraptan başlayarak Mercedes arabaya kadar, Coca-Cola’dan başlayarak İskoç viskisine kadar, Marlboro sigarasından başlayarak havana purosuna kadar putlar edinmiş, tüm ömrünü, beden gücünü, beyin faaliyetlerini onları elde etmeye tahsis etmiş insan demektir.
Süperler arası savaş mı? Cennet canıma minnet!.. Hep ezilenler savaşacak değil ya, buyursunlar bir de ezenler savaşsınlar!.. O savaş bizi de içine alırmış ne gam! Mutluluk da olsa, acı da olsa yeter ki birlikte yaşayalım.
Müslümanların şuurlanmasının kendi hakimiyetlerinin sonu olacağını bildiklerinden emperyalistler kudurmuş bir şekilde Müslümanlara saldırmaktadırlar. İslâmî uyanışı engellemek için korkunç bir propaganda endüstrisi geliştirmişlerdir. Gazeteleri, radyoları, televizyonları, haber ajansları tüm Müslümanları şaşırtmak için seferber olmuşlardır. Ama bütün çabalarına rağmen İslâm’ın insanlığın gündemine gelmesini engelleyememişlerdir. Bundan sonra hazırladıkları her tuzak başlarına geçecektir.
Gün Müslümanların günüdür: Allah için dayanışmak, Allah için dost olmak, Allah için savaşmak günüdür.
Allah önünde her varı yok bilmek günüdür!..
Müslümanlar ki yalnız Allah’a kulluk etme borcundadırlar
Onların gözünde yegâne kuvvet ve kudret sahibi Allah’tır.
Liberalist yahut sosyalist markalı emperyalistlere dayanmadan varlıklarını koruyamayacaklarına inanan kafalara; ne sömürüyü, ne bağımsızlığı ve hele hele ne de ölçüsü vahiyle çizilen bir hayat anlayışını anlatmanın imkânı yoktur.
Sanayileşmiş ülkelerin sömürüsüne mahkûm edilmiş ülkelerin en büyük talihsizliği Batı’ya dönük sözüm ona aydınlardır. Emperyalistler ancak bunları kullanarak sömürdükleri ülke halklarını yönlendirmekte ve yönetmektedirler.
Çağdaş ekonomik düzende insan demek, satın alma gücü olan kişi demektir. Satın alma gücü olmayanlar ise bir tür haşerattır. Kapitalist ekonomik düzen bunların daha doğmadan öldürülmelerini ister, bunlar ceninken itlaf edilmelidirler. Hatta ana rahmine düşmemeleri için tedbir alınmalıdır. Bunu başaran toplumlar ileri, modern toplumlar sayılmaktadır.
Alkollü içki yerine süt, Coca Cola yerine ayran içilen ülke! Yaşamak için yiyen, örtünmek için giyinen insanlar. Kapitalizm için ne çağ dışı bir tablo!

Ancak tatil günlerinde kullanabileceği bir otomobile sahip olmak için hayatının en verimli on yılını bu yolda harcamayı göze almış kişidir çağdaş insan.

Bir dost meclisinde Emperyalizmle savaş için neler yapılabilir? diye sohbet ederken, bir arkadaş basit bir formül ortaya attı: Onların ye dediğini yemeyeceksin, giy dediğini giymeyeceksin, iç dediğini içmeyeceksin, bin dediğine binmeyeceksin!
Nüfus kağıdı Müslüman’ı değil, Son Peygamber’in hayatını örnek alan Müslüman olmaktan başka çare yoktur.
Örtünmek için giyinen, belini dik tutmak için yiyen, bu dünyada geçen ömrü ebedi hayatı kazanmak için bir imtihan süreci bilen Müslüman’ın emperyalizme bir borcu yoktur. Bu demek değildir ki Allah’ın nimetlerinden nasiplenmek Müslümanın hakkı değildir!

Elbette herkesten önce o nimetten nasiplenmek Müslüman’ın hakkıdır. Ama dünya nimetleri Müslüman’ın gayesi değildir. Müslüman’ın gayesi Allah’tan başka bir ilah tanımamak, yalnızca Allah’a kulluk etmek, gerekirse o yolda canını esirgememektir.

Geri kalmış ülkelerde, sömürülen ülkelerde özellikle aydın kesimin kafasına yerleştirilmiş bir kanaat vardır: Gelişmiş sanayi ülkelerinin yardımı olmadan, onların vereceği reçeteler uygulanmadan kalkınmak mümkün değildir, ayakta kalmanın imkânı yoktur. Acaba gerçek bu mudur? Yoksa tam tersi midir?
Vahye inanmadan dini tanımak mümkün değildir. Filozofların bahsettiği Tanrı ile, peygamberlerin haber verdiği Allah’ın arasındaki farkı göremeyenlerin dini anlamalarına imkân yoktur. Eşya ilminden hareket edilerek ulaşılan din anlayışı ile, yaratıcının peygamberleri vasıtasıyla bildirdiği din arasında asla bir benzerlik olamaz. Antik Yunan ve Roma düşüncesi Hz. İsa’nın tebliğini kavrayamamışlar. Akıl düzleminden vahiy ortamına sıçrayamamıştır. Batı düşüncesi, Allah’ı tanıyamamıştır. Yaratıcıyı kavrayamayınca da yaratığı tanrılaştırmaktan kurtulamamıştır.
Komünizmin de, faşizmin de, nasyonalizmin de, emperyalizmin de, kapitalizmin de kısacası kul aklından çıkma ne kadar izm’le biten uyduruk görüş varsa hepsinin köküne kibrit suyu dökmek için Müslüman olmak yeterlidir.
İslâm, Allah katından insanlığa indiği ilk günkü gibi berrak, ilk günkü günkü gibi diri bir şekilde, yeniden insanlığın gündemindedir. İslâm Asya’da, Afrika’da, Avrupa’da, Amerika’da ve Rusya’da inkârı mümkün olmayacak bir şekilde gündemdedir. İslâm, gerek Batı uygarlığının, bireyleri şartlandırdığı materyalist olgulardan onları kurtarmak için, gerek milletlerarası düzeyde kurulan emperyalist kıskacı çözmek için tek güç olarak ortadadır ve insanlığı yeniden derinden derine etkilemektedir.
Batı’nın, kendini doğuştan mutluluğa ve refaha hak kazanmış bir efendi , gayriyi ise Batılının rahatlığını sağlamaya memur köleler olarak gören, eski Yunan ve Roma’ dan tevarüs ettiği yapısının asla değişmediği, kökten bir inkılâp olmazsa asla değişmeyeceği gerçeği ortadadır.
Dünyanın bir bölümünde yaşayan insanların rahatları bozulmasın diye, diğer bölümündekiler birtakım iç savaşlarla, bölgesel çatışmalarla boyuna kan kaybına maruz bırakılmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir