İmam Gazali kitaplarından Uzlet – Yalnızlığın Faziletleri kitap alıntıları sizlerle…
Uzlet – Yalnızlığın Faziletleri Kitap Alıntıları
Dünya bakî kalmaz ancak Hak Teâlâ’nın rahmeti bakîdir.
Sabretmenize karşılık, Selam sizlere!
| Ra’d Suresi, 24.
Sabredenlerin ecirleri hesapsızdır.
| Zümer Suresi, 10.
Cenâb-ı Hak, sabrı Kur’ân’ı Kerim’de yetmiş yerde övmüştür.
Sabır, imânın yarısıdır!
İmân öyle bir ağaçtır ki, suyunu tâattan alır.
Nefsinin isteklerini karşılamak hususunda bir saat dahi sabretmeye takat getiremeyen, cehennemin ateşine nasıl takat getirecek?
Bir kulun günahları çok olduğu zaman o günahlarına keffaret olarak yeteri kadar ibadeti yoksa, Hak Teâlâ onun gönlüne bir gam salar ki o gam o kulun günahlarına keffaret olsun.
Şarkı dinlemenin keffareti Kur’ân dinlemektir. Dinî mesclislerde, ilim sohbetlerinde bulunmaktır.
Tövbe edenlerle sohbet edin ki onların incelmiş ve mercan değerindeki gönüllerinden nasiplenin.
Büyük günahların başında, anne-babayı incitmek gelir.
Büyük günahlardan el çekerseniz, küçük günahlarınızı bağışlarım.
| Nisa Suresi, 31.
O halde, büyük günahların ne olduğunu bilmek farzdır.
Bütün noksanlıkların temeli, Hak Teâlâ’yı unutmaktır.
İnsanın gönlü aslında tertemiz bir cevherdir. Her iyi amel de o gönül aynasına bir nur, bir parıltı verir ve karanlık lekeleri siler.
Bir kimse öğrenmiş olduğu ilim ile amel etse ve onu başkalarına da öğretse onu göklerdeki melekler ulu sayarlar.
Ben yalnızlıktan başka selâmet köşesi, mezarlık gibi bir vaiz ve kitap gibi bir dost görmedim.
Dünya insana ahireti unutturur.
Cahilin ilmi yoktur.
Amel de işlemezse neye güvenir?
Amel de işlemezse neye güvenir?
İlim yücedir, şefaati de büyüktür.
-Halin nedir?
+Zayıf ve günahkârım!
+Zayıf ve günahkârım!
Allah’a yakınlık, Allah’ı zikir ile tamamlanır.
Uzlet, tıpkı ibâdettir.
imam şafiî (r.a.) şöyle diyor:
herkesin hem seveni, hem de sevmeyeni vardır. madem ki hayat böyledir, sen allah’a itaati tercih edenlerle olmaya bak!
herkesin hem seveni, hem de sevmeyeni vardır. madem ki hayat böyledir, sen allah’a itaati tercih edenlerle olmaya bak!
bir kimse ne kadar uzun bir ömür yaşarsa yaşasın, kesinlikle şikayetlerinin sonu gelmez. eğer bir kimse kendi nefsinden memnun ise o kişi aldanmış biridir.
Nitekim Rasulullah (sav) de bunu defaatle açıklamış ve en büyük cihadın nefs ile cihad olduğunu belirtmiştir. Nitekim sa habeden kimileri de “Küçük cihaddan büyük cihada dön dük. demekle, nefs ile cihadı kasdetmişlerdir.
Nitekim, bebek eğer tek başına büyütülmeye terke dilirse tam anlamıyla bir kara cahil olarak yetişir. Aksine, geli şen çocuğun öğrenimle meşgul olması gerekir. Çünkü öğrenimi boyunca kendisi için faydalı olan birçok konularda deneyim sa hibi olacaktır.
Bu durumda uzletin müstahap olabilmesi için, uzlete çekilen kimse tüm zamanını Rabbinin zikir ve fikrine ayırmalıdır. Kişi kendini O’na ibadete ve ilim öğrenmeye vermelidir. Çünkü halk ile beraber olması halinde çoğu zamanını boşa harcayacak, do layısıyla daha büyük tehlikelere karışacaktır. Bunun sonucu ola rak da düzenli ibadet yapma imkanını kaçıracaktır.
.. kâlpler bir şeyden hoşlanmadığı zaman kör olur.
.. bir kimse gerçekten basiret ve keşif yoluyla yap tığı münacaat ve yakarışla Rabbiyle bir dostluk kazanırsa, yaptık ları herhangi bir vehim veya bozuk bir hayal ürününden kaynak lanan bir şey değilse, işte asıl fazilet buradadır.
Zamanın bozulmasının en önemli sebebi, bu türden ilim adam larının yetişmesi yüzünden olmuştur. Çünkü bu gibi sözde ilim adamları, ellerine geçirdiklerini helâl ve haram olduklarına bak maksızın almış ve yemektedirler. Cahil ve sıradan halk da onların bu yaptıklarını gördüklerinde, masiyetlerini ve yanlışlarını tespit ettiklerinde, onlar da hiç çekinmeden aynı şeyi yapmaya kalkı şıyorlar ve gerekçe olarak da bu tür sözde ilim adamlarını göste riyorlar. Çünkü onları örnek ediniyor, hep onların yollarını izli yor, onların ardı sıra gidiyorlar. Bunun içindir ki şöyle denmiştir:
Bir ülke ki, idarecileri bozulmadıkça vatandaş bo zulmaz; bir ülke ki, ilim adamları bozulmadıkça devlet adamları da bozulmaz.
Demek ki âlimlerin bozulması idareciyi, onların bozulması da halkı etkiliyor. Böylesi aldanıştan ve körlükten Allah’a sığınırız. Çünkü bu, gerçekten tedavisi olmayan bir hastalıktır.
Nefsin durumu, tıpkı bir hastaya benzer. Nasıl ki hasta ken disini çok güzel bir şekilde ve incitmeden tedavi edecek bir doktora ihtiyaç duyuyorsa, nefs de aynen böylesi bir doktora muhtaçtır.
kişiler, oruç için gösterdiği titizliği namaz için hiç göstermezler.
salihlerle beraber olan bir kimse onlar gibi olabileceğine göre, fasıklarla yatıp kal kan bir kimse de fasıklar gibi olur.
Dostluk olmadan muhabbet ya da sevgi kazanılamaz. Dostluk da ancak sürekli zikirle kazanılır, marifet de sürekli tefekür sayesinde elde edilir.
Rahiplerden birisine “Sen yalnızlığa ne kadar da dayanıklı birisin? diye sorarlar. Rahip şöyle cevaplar: Ben yalnız değilim ki, ben Allah ile birlikteyim. Eğer Rabbimin benimle konuşma sını istersem, hemen O’nun kitabını okurum, eğer ben onunla ko nuşmak istersem, hemen namaza dururum.
Allah’ın kitabına yapışan lar, dünya hayatında hep Allah’ı anarak huzur bulanlardır.
Ömer b. Abdulaziz’e derler ki: Keşke bize biraz zaman ayırabilseydin? O da böyle diyenlere şu karşılığı verir: Boş zaman mı kaldı ki? Ancak olsa olsa Allah katında boş vaktimiz olabilir.
yalnızlıktan sıkılırsa, hemen kabirdeki yalnızlığı hatırlasın.
Kişi, dostunun yaşantısı üzeredir. Dolayısıyla kiminle dostluk kurduğuna dikkat etsin.
Hz. Muhammed (sav)
İnsanları yoldan çıkaran, insanlardan başka bir varlık var mı?
Bir ülke ki, idarecileri bozulmadıkça vatandaş bozulmaz; bir ülke ki, ilim adamları bozulmadıkça devlet adamları da bozulmaz.
Filozof Calinos diyor ki:
Her şeyin bir sıtması olduğu gibi, ruhun da sıtması kendisini ağıra satan ahmaklara bakmaktır.
Her şeyin bir sıtması olduğu gibi, ruhun da sıtması kendisini ağıra satan ahmaklara bakmaktır.
A’meş’e: Neden dolayı gözlerin az görür oldu? diye sorarlar. O da: Kendini ağıra satan ahmaklara bakıp, onlara değer vermekten ötürü! diye cevaplar.
gerçekten insanlar, önceleri kendileriyle tedavi olunan ilaç gibiydiler. Oysa şimdi insanlar, tedavi kabul etmez bir hastalık hâlini almış hâldeler. Dolayısıyla arslandan kaçar gibi onlardan kaç ve uzak dur!
İnsanları denemeden övenler
Gün gelip deneyince yererler
Böylece yalnızlığı arkadaş edinir kendine
Uğramaz yakınının da uzağının da semtine
Gün gelip deneyince yererler
Böylece yalnızlığı arkadaş edinir kendine
Uğramaz yakınının da uzağının da semtine
Kötülerle oturup kalkmanın sonucu, iyiler hakkında da suizan besleme hastalığını getirir.
Evime kapanmamın nedeni, zamanın bozulması ile devlet büyüklerinin yaptıkları zulümden başkası değildir.
Tavır ve yaşantısı sana Allah’ı hatırlatacak, yaşantısıyla sana böyle bir yol gösterebilecek birilerini bulabilirsen, ona sarıl ve sakın ondan ayrılayım deme!
İyi arkadaşın durumu da, tıpkı misk satan kimsenin durumuna benzer. Eğer o misk satan kimse, ondan bir miktar sana bağışlamasa da, mutlaka onun kokusu senin üzerine siner.
Hz. Muhammed (sav)
Mesela, bakarsın ki adamın biri, arkadaşına sözde Nasılsın? diye hâl-hatır sorar. Diğeri de aynı şekilde ona, Sen nasılsın? diye sorar. Soruyu soran kişi, hiç karşı cevabı beklemeksizin vurdumduymazlığını sürdürürken, kendisine soru yöneltilen de, karşısındakine soru sormakla meşguldür, ona cevap vermez. Çünkü birbirlerine böyle sorular yöneltenlerin kendileri de, bunun sadece sözgelişi olduğunu, gösterişten ve nifaktan öteye geçmediğini, âdeta birbirlerine karşı bir zorunluluk olarak gördüklerini bizzat kendileri de bilirler. Hatta denebilir ki, bu insanların birbirlerine karşı gönülleri kin ve düşmanlıkla doludur. Sadece dilden birbirlerine dost gözükmektedirler.
İbn Sîrîn, bir kişiye, Ne hâldesin? diye sorar. Adam da: Üzerinde beş yüz bin dirhem borcu bulunan ve bir hayli çoluk çocuğu da olan bir insanın hâlinin nasıl olmasını düşünürsün ki? diye karşılık verir. Bunun üzerine İbn Sîrîn evine gider, evinden bin dirhem alıp getirir ve ihtiyaç içinde olduğunu söyleyen kişiye vererek: Bunun beş yüz dirhemini borcuna ver, kalan beş yüz dirhemi ise, kendin, çoluk-çocuğun ve ailen için harca. der. Zaten İbn Sîrîn’in tüm parası da bu kadardı, başka bir şeyi de yoktu. Bunun üzerine şöyle dedi: Allah’a yemin ederim, bundan böyle kimsenin hâlini hatrını sormayacağım.
kişi, kendisiyle konuştuğu kimsenin hâl ve durumunu sorup, iyi olup olmadıklarını soruştururken, güya onun derdiyle ilgileniyormuş gibi bir tavır sergilediği hâlde, aslında gönülden böyle bir şeyi hiç de istememiş olabilir. İşte bu tür bir davranış aslında riyanın, gösterişin, daha doğrusu ikiyüzlülüğün ta kendisidir.
Rasulullah (sav) bir hadislerinde şöyle buyuruyorlar:
İnsanların en şerlilerinin ikiyüzlüler olduğunu görürsün. Bakarsın ki filan kimselere bir türlü yüzle, falanca kimselere de bir başka türlü yüzle çıkarlar.
İnsanların en şerlilerinin ikiyüzlüler olduğunu görürsün. Bakarsın ki filan kimselere bir türlü yüzle, falanca kimselere de bir başka türlü yüzle çıkarlar.
Riyanın en basit şekli kişinin münafıkça davranır hâle gelmesidir.
Nice öğütler sundum peşinizden/Oysa yapmacık gözüken kimse öfkeden ders alır bazen.
dinleyici de bir tür gıybetçidir, dedikoducudur. Eğer gıybet yapan, dedikoduda bulunan kimselere karşı çıkan olursa, o kişiyi sevmezler, bu defa aleyhinde konuştukları kişiyi bırakırlar ve karşı çıkanın gıybetini, dedikodusunu yaparlar. Dolayısıyla bu da bir başka tür gıybeti çağrıştırır. Hatta gıybetin ötesine bile geçer, sonuçta iş alay etmeye, kişiyle eğlenmeye kadar varabilir. Bu itibarla gıybetten sakınmak gerekir.
Kişi eğer toplum arasında ise, kendisini gıybetten koruması oldukça zordur, hatta bunu neredeyse başaramaz. Bundan kurtulabilirlerse, ancak sıddîk denilen samimî kişiler kurtulabilir. Çünkü genelde insanlar hep başkalarının dedikodusunu yapıp dururlar. Meclislerinin konusu hemen hemen dedikodudan başka bir şey değildir. Dolayısıyla başkalarının gıybetini yapmak kişiye âdeta tatlı ve hoş gözükebilir. Çünkü gıybet neredeyse onların gıdası, lezzeti ve meclislerinin hazzı hâline gelmiştir. Kişi, onların bu ürkütücü hâllerinden ancak onlardan uzaklaşmakla kurtulabilir; kurtuluş onlarla birarada olmamaktan geçer.
Sizden de, Allah’ın dışında taptığınız şeylerden de uzaklaşıyor ve Rabbime yalvarıyorum. Çünkü O, bana çok lütufkârdır.
(19, Meryem, 48)
Süfyan Sevrî der ki:
Şimdi konuşmama, sessiz kalma vaktidir, evlere kapanıp insanlarla birlikte olmama zamanıdır.
Dost istersen Allah yeter, arkadaş istersen Kur’an yeter. Öğüt almak istersen, öğüt almak bakımından ölüm yeter.
~Fudayl Bin İyad
Fazla insan tanımamaya bak,
Çünkü onlardan kurtulmak oldukça zordur.
Çünkü onlardan kurtulmak oldukça zordur.
Salih bir kimseyle olmak yalnızlıktan daha iyidir
Yalnızlık ise kötü bir arkadaşlıktan daha iyidir.
Yalnızlık ise kötü bir arkadaşlıktan daha iyidir.
Kitaplardan daha önemli bir arkadaş ve kabirlerden de daha tesirli bir öğüt bulamadım.
Oysa şimdi gördüğüm öylesi kimseler var ki, bir araya gelirler, karşılıklı olarak hal ve hatır soruştururlar, hatta neredeyse adamın evinde olan bir tek tavuğun bile durumunu sorarlar. Buna rağmen eğer bunlardan biri,arkadaşının elinde bulunan bir buğday tanesine ihtiyacı olduğunu söylese, diğeri bir tek tane de olsa, onu gece gündüz bir arada bulundukları ve neredeyse sadece yediklerinin ayrı gittiği bu arkadaşından esirger. Doğrusu onların birbirlerinin hal ve hatırlarını soruşturmaları esasen köklü bir arkadaşlıktan değil, aksine sırf gösteriş ve münafıklıktan, yani ikiyüzlülükten kaynaklanmaktadır.
Bir kul ki halkı değil, sadece dünyada kendisini yaratanını görür; Yaratanını görünce de gözleri halkı görmez. Çünkü halktan hiçbir kimse, ona ne zarar verebilmeye ve ne de fayda sağlamaya kadir değildir. Bir diğeri de, kendi nefsini küçük görmesidir. Kulun böyle olması durumunda, başkaları onu hangi hâlde görürlerse görsünler, o bunların hiçbirisine önem vermez.