Yusuf Atılgan kitaplarından Un hombre ocioso kitap alıntıları sizlerle…
Un hombre ocioso Kitap Alıntıları
Okuldan suratımda çürükler, tırnak yaralarıyla döndüğüm günler babam,
-Görürsünüz, adam olmayacak bu çocuk, derdi. Konuşmazdım. Sevinirdim. Babam adamsa ben olmayacaktım.
-Görürsünüz, adam olmayacak bu çocuk, derdi. Konuşmazdım. Sevinirdim. Babam adamsa ben olmayacaktım.
İnsanlardaki her duygu bir renktir.
“Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.”
İşte insanoğlunun bir yığın süflî işi vardı.
Hep ölçülü-biçimli mi davranmak gerek? Kim demiş?
Seveceğini sandığı insanlar bunlar mıydı?
Masa, karyola, kitaplar. Benim inim.
Bu pis dünyada yaşadığı, ona bu yaptıklarını yaptırdıkları için kızgındı.
kafamı hınçla geriye attım gülerken. Gittiler. Ne yamansınız dökme kalıplarınızla; bir şeyi onlara uydurmadan rahat edemezsiniz.
Bir yazarın dediği gibi: Kadınsız hikâye tuzsuz aşa benzer.
”Çekicini başka ahenkle sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu.Yaşamanın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı.
Çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu. Ne kolaydı onlara uymak!
Gündüzleri bir okulda ders verir, geceleri sessiz, güzel kadınlarla yatardı istese. Çabasız.Ama biliyordu: Yetinemeyecekti. Başka şeyler gerekti.
Güçlüğü umutsuzca zorlamak bile güzeldi ”
Çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu. Ne kolaydı onlara uymak!
Gündüzleri bir okulda ders verir, geceleri sessiz, güzel kadınlarla yatardı istese. Çabasız.Ama biliyordu: Yetinemeyecekti. Başka şeyler gerekti.
Güçlüğü umutsuzca zorlamak bile güzeldi ”
”Sıkıştıkça içkinin kurtarıcılığına dek düştüğü için hep kendinden utanırdı. ”
Yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?
Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tek tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi!
”Artık dış dünyanın sesleri duyulmuyor.Her şey kendi içinde oluyor. ”
”Bugünkü benim son aldanışım olmayacak.İnsanlara güveniyorum. ”
Eve varıncaya değin bu duyguyu içinde taşıdı.
Eve varıncaya değin bu duyguyu içinde taşıdı.
”Kadınların neden evlendiklerini anlıyorum: Yalnız kalabilmek için. ”
Yaşamanın güç olduğu bir dünyadan uzağa, çocuklukta tadılmış bir huzura kaçmak gerekti…
Herkes onun gibi değil miydi? En az umutlanmaları gerektiği zamanlar en çok umarlardı.
Hem ne kolay rahatlıyorsunuz. İçinizde boşluklar yok.
Birlikte gülündü mü insan rahatlıyordu
İnsanların kaçınılmaz ikiyüzlülüğünü görüyordum. Bir gazozluk dostlar!
Sevilenle bizim ortak duygularımız vardır sanırız.
“Kornasını ötekilerden başka öttüren bir şoför, çekicini başka ahenkle sallayan bir demirci bile ikinci gün kendi kendini tekrarlıyordu. Yaşamanın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı. Çoğunluk çabadan, yenilikten korkuyordu.”
İnsanları yalan söylerken dinlemeyi severim.Olmak istedikleri,olamadıkları kişiyi anlatırlar.
Onlara bir kötülük mü ettik?Neden istediğimiz gibi yaşamamıza karışıyorlar?
Başkalarından ayrıldı mı neden böyle seviniyor?
Çocuklarına kötü örnek olduğumuzu söylerler.Sanki çocuklarına kendilerinden daha kötü örnek olabilirmiş gibi.Bu çatının altında yaşayanlarda ortak ne var?Yalnız birlikte yaşama zorunluluğuna inanmaları.Gene de dayanıyorlar.İşte benim onlardan ayrıldığım buna inanmamam.Sıkıntımın da,sevincimin de kaynağı bu.Gücün dayanmaktansa yalnızlığıma kaçarım.Bana tek insan yeter.Toplumsal yaratıklar olduğumuza göre,insan toplumlarının en iyisi bu daracık,sorunsuz iki kişilik toplumlar değil mi?
Fotoğrafları sevmem demişti.İnsanın hayalini sınırlar;hep kendilerini düşünmeye zorlarlar bizi.Kadının sınırlamak istemediği hayallerini merak etmişti.Belki de insanlar kendi kendilerini düşünmek,hayaller kurmak için yeteri kadar yalnız kalamadıklarından anlayışsız oluyorlardı.
Birden şakır şakır bir sağanak boşandı.Beklediği değişiklik bu değil miydi?Bahçe kapısından çıkarken sırılsıklamdı.Fırtınanın salladığı lambaların donuk aydınlığındaki kimsesiz sokaklar bile güzeldi.Neredeydi insanlar?Onlar yalnız evleri yanarken dışarı uğrarlardı.Dünyanın şakırtılı yıkanışına karışmanın sevinci içinde yavaş yürüyordu.Bu yürek büyütücü sevinç var olmanın,yaşamanın sevinciydi;biliyordu.
Bir bakıma haklı.Hepimiz korkağız.Korktuğumuz için severiz;korktuğumuz için yaşarız;korku yüzünden öldürürüz.En kötüsü kısa sıkıntılardan korkarız.Ama yalnız bu mu?
Doğru, hep başkayız. Ayak bastığımız her yer dünyanın merkezi oluyor. Her şey bizim çevremizde dönüyor…
Yaşamanın amacı alışkanlıktır, rahatlıktır.
“Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.”
Belki de insanlar kendi kendilerini düşünmek, hayaller kurmak için yeteri kadar yalnız kalamadıklarından anlayışsız oluyorlardı.
Kimsesiz kalsın istiyordu.Benim ona tutunabilmem için onun benden başka bir dayanağı olmamalı.
İnsanlar girdikleri yerden bir iz bırakmadan çıkmazlardı.
+Neden bu kadar kötümsersin?
-Sen neden değilsin?Çevrene bakmıyor musun?En mutlu görünenlerine bile?Bütün bunlar üç oda,bir mutfak,iki çocuk düşü ile başlıyor.Sonra?Haydi bayanlar,baylar!Bu fırsatı kaçırmayın.Siz de girin siz de görün
+Nasıl da büyütüyorsun.Erkekler de benim beklediğimden fazla bir şey istemezler sanırdım.
İçinden “Ha şöyle”dedi,”biraz sarsıl bakalım.Bir gün sana dünyada dayanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğretecem.”
-Sen neden değilsin?Çevrene bakmıyor musun?En mutlu görünenlerine bile?Bütün bunlar üç oda,bir mutfak,iki çocuk düşü ile başlıyor.Sonra?Haydi bayanlar,baylar!Bu fırsatı kaçırmayın.Siz de girin siz de görün
+Nasıl da büyütüyorsun.Erkekler de benim beklediğimden fazla bir şey istemezler sanırdım.
İçinden “Ha şöyle”dedi,”biraz sarsıl bakalım.Bir gün sana dünyada dayanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğretecem.”
-Galiba sizi anlıyorum.
-Yanılıyorsun. Siz anlanamaz, sen anlanır.
-Yanılıyorsun. Siz anlanamaz, sen anlanır.
+Korkunç şey bu.Görüyorsun utanıyorum.
-Korkunç olan ne?Bunları herkes düşünür ama çoğu söyleyemez.İkimizin arasında saklı bir şey olmaması sana bir rahatlama vermiyor mu?
-Korkunç olan ne?Bunları herkes düşünür ama çoğu söyleyemez.İkimizin arasında saklı bir şey olmaması sana bir rahatlama vermiyor mu?
+Seni seviyorum ben.
-Nasıl kolayca söyleyebiliyor bunu.Sevmek!Kelimelere herkes kendine göre bir anlam,bir değer veriyor galiba.Bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dili konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?
-Nasıl kolayca söyleyebiliyor bunu.Sevmek!Kelimelere herkes kendine göre bir anlam,bir değer veriyor galiba.Bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dili konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?
Dünyadan çok şey beklemiyorum.Üç oda,bir mutfak,sevdiğim adam,biri kız biri oğlan iki çocuk
İnsan bir şey yapmaya hep geç kalırdı.
+Üç gündür bir türlü işini soramadım.Tahmin de edemiyorum
-Edemezsin.Çünkü aylakım ben.
-Edemezsin.Çünkü aylakım ben.
Bazen elimde bir kitap bir sıraya otururum.Ama rahat bırakmazlar.Ne çok delikanlı vardır burda bilseniz.Laf atarlar.O zaman insana dünyada en kötü şey kadın yaratılmakmış gibi gelir.
İnsanları yalan söyledikleri zaman dinlemeyi severim. Olmak istedikleri, olamadıkları ‘kişi’yi anlatırlar.
Sevgi dedikleri bu iç karışıklığı,bu özlem mi yoksa?Nazım’la böyle olmazdı.Ben yönetirdim.
İnsanların kaçınılmaz ikiyüzlülüğünü görüyordum.
İnsan geçmiş bir olayı kafasından kazıyıp attığını sanıyor. Değil. Tortuya benzer bir kalıntı var.
Nasıl kolayca söyleyiveriyor bunu. Sevmek! Kelimelere herkes kendine göre bir anlam, bir değer veriyor galiba. Bu değerler aynı olmadıkça iki kişi iki ayrı dil konuşuyorlarmış gibi olmuyor mu?
Doğru, hep başkayız. Ayak bastığımız her yer dünyanın merkezi oluyor. Her şey bizim çevremizde dönüyor
“Vız gelirsiniz bana. Alay edin bakalım. Hepinize inat, bigün bulacam onu.”
Yanından hızla geçen taksiye baktı. İçinde oturan kadınla erkek sanki iki mankendiler. “Neden? Neden böylesiniz?” Onunla yetinerek, aramadan, düşünmeden yaşanılsın diye yaratılmış bir dünyada yalnızdı.
Kafasında ezgilerin en güzeli çalınıyordu.
Yoksa her şey ben olmadığım zaman, benim olmadığım yerde mi oluyordu?
Ummadığı bir haksızlığa uğramış gibi içi kapkaraydı… Onu sanki unutmuştular.
– İnsan bulabileceğini aramalı,
İnsanların yaşamasında önemli olan, ayrıntılar değil mi?
Ben, toplumdaki değerlerin ikiyüzlülüğünü, sahteliğini, gülünçlüğünü göreli beri, gülünç olmayan tutamağı arıyorum: Gerçek sevgiyi!
-Şuramda bir ağrı var. Bir aydır yokluyor.
İki insan ayrıldıkları zaman birbirlerinde bir şeyler bırakıyorlardı.
Eczaneler onun bulmak istediği kokuyu değil, azap çekenlere DERMAN satarlardı.
– Bir şey mi arıyorsunuz beyim? diye sordu
– Evet! Eski bir koku, dedi.
– Evet! Eski bir koku, dedi.
Sevgi dedikleri bu iç karışıklığı, bu özlem mi yoksa?
Çalamadıkları, kolayını bilmedikleri için terlerler.
“İnsanlar haksızken daha çok bağırır.”
Yaşamanın amacı alışkanlıktı, rahatlıktı, çoğunluk çabadan yenilikten korkuyordu.Ne kolaydı onlara uymak!
Hep böyleydi. Bir şey en gerektiği anda olmazdı.
Aylak olmak dünyanın en güç işiydi.
Ben, benim, bana, beni! Herkes ‘Ben’.
Dünyada gereğinden çok kadın vardı ama, yalnız bir teki yoktu.
Dünyada gereğinden çok kadın vardı.
Doğrusu böyle tatlı şakalar da olmasa insan bu dünyada nasıl yaşardı?
“Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı.”
“Bir gün sana dünyada dayanılacak tek şeyin sevgi olduğunu öğreteceğim..