İçeriğe geç

Ulus Nedir? Kitap Alıntıları – Ernest Renan

Ernest Renan kitaplarından Ulus Nedir? kitap alıntıları sizlerle…

Ulus Nedir? Kitap Alıntıları

Özetliyorum, beyler. İnsan ne ırkının ne dilinin ne dininin ne nehirlerin akışının ne sıradağların yönünün kölesidir. Sağlıklı bir akla ve sıcak bir kalbe sahip büyük bir insan topluluğu ahlaki bir bilinç yaratır, bu bilince ulus denir. Bu ahlaki bilinç bireyleri topluluk uğruna feragat etmeye zorlayan fedakârlıklarla gücünü ortaya koyduğu sürece meşrudur, var olmaya hakkı vardır.
Unutmak,bir ulusun yaratılmasında çok önemli bir etkendir ve bu nedenle tarih araştırmalarındaki ilerlemeler genelde ulus için tehlikelidir.Tarih araştırmaları gerçekten de tüm siyasi oluşumların başlangıcında yaşanan şiddet olaylarını aydınlatır..
bekleyelim, beyler; bu üstünlerin hakimiyeti geçsin; güçlülerin küçümsemelerine katlanmayı bilelim. Belki, başarısız arayışların ardından bizim makul deneysel çözümlerimize gelirler. Bazen, gelecekte haklı olmanın yolu, demode olmaya katlanmayı bilmektir.
İnsan rıza gösterdiği fedakârlıklar ve çektiği acılar kadar sever. İnsan kendi yaptığı ve miras bıraktığı evi sever.
Hakikat şudur ki saf ırk yoktur ve politikayı etnografik incelemelere dayandırmak, onu boş hayallere dayandırmak demektir. En asil ülkeler; İngiltere, Fransa, İtalya, kanın en çöm karıştığı ülkelerdir. Almanya bu anlamda bir istisna mıdır? Saf Cermen bir ülke midir? Ne hayal ama! Tüm güneyi Galyalıdır. Elbe’den itibaren tüm doğusu Slavdır. Peki tamamen saf olduğunu iddia eden yerler gerçekten öyle midir?
Devletlerin sınırları bilimin çalkantılarını takip edecektir ve vatanseverlik de az çok tezatlarla dolu bilimsel bir teze bağlanabilecektir. Vatanseverlere şöyle denebilecektir: “Yanıldınız; Kelt olduğunuza inandığınız için kanınızı bu amaç için döküyorsunuz; hayır, siz Cermensiniz.” Ardından, on yıl sonra, size aslında Slav olduğunuzu söyleyebilirler.
İnsanlık tarihi zoolojiden esasen farklıdır. İnsanlarda ırk, kemirgen ve kedigillerdeki gibi her şey değildir, kimsenin dünyayı dolaşıp insanların kafatasını inceleme, sonra da, “Sen bizim kanımızdansın, bize aitsin!” diyerek boğazlarına yapışma hakkı yoktur.
hakikat şudur ki saf ırk yoktur ve politikayı etnografik incelemelere dayandırmak, onu boş hayallere dayandırmak demektir. En asil ülkeler; İngiltere, Fransa, İtalya, kanın en çöm karıştığı ülkelerdir. Almanya bu anlamda bir istisna mıdır? Saf Cermen bir ülke midir? Ne hayal ama! Tüm güneyi Galyalıdır. Elbe’den itibaren tüm doğusu Slavdır. Peki tamamen saf olduğunu iddia eden yerler gerçekten öyle midir?
antik kabile ve kentlerde, biliyoruz ki, ırk olgusu birinci derecede önemliydi. Antik kabile ya da kent ailelerinin genişlemiş halinden başka bir şey değildi. Sparta ve Atina’da tüm vatandaşlar uzaktan ya da yakından birbirleriyle akrabaydı. Ben-i İsrail’de de durum böyleydi; Arap kabilelerinde hâlâ böyle. Atina, Sparta ve İsrail kavminden Roma İmparatorluğuna geçelim. Burada durum çok başkadır. Önce şiddetle kurulup ardından karşılıklı çıkarlarla sürdürülen, bu tamamen farklı kent ve eyaletlerden oluşan büyük yığın, ırk fikrine en büyük darbeyi indirmiştir.
Avrupa öylesine bölünmüştür ki diğerleri üzerinde umumi bir hakimiyet kurma amaçlı bir teşebbüs, hemen bu hırslı ülkeyi kendi doğal sınırlarına çekilmeye zorlayacak bir güç birliğine neden olur.
Coşkulu Alman vatanseverlerin Cermen bir hak iddia ettiği neredeyse her yerde, biz, daha öncesine dayanan Kelt haklarını iddia edebiliriz, Kelt döneminden önce Allofillerin, Finlerin ve Laponların olduğu söyleniyor; Laponlardan önce de mağara adamları varmış; orangutanlar varmış. Bu tarih felsefesiyle, uygarların sinsilikleriyle haksızca ele geçirdiği orangutan haklarından başka elimizde meşru bir şey kalmayacaktır.
Bütün hayatım boyunca iyi bir vatansever olmaya çalıştım, dürüst bir adamın olması gerektiği gibi, ama aynı zamanda yanlış bir dava olabilecek abartılmış vatanseverlikten kendimi korumaya da çalıştım. Benim felsefem zaten idealizm; bu felsefeyle iyiyi, güzeli, doğruyu görebiliyorum, benim vatanım idealizmdedir.
yönetim ne bir direnç ne de bir ilerleme makinesidir. Mücadelenin özgürlüğünü teminat altına alan, partilerden birine yanaşmayan, İtalyan kentlerinin podestaları (hakim/yargıç) gibi, tarafsız, yükümlü bir güçtür.
Bir ulusun bilinci, diğerlerini eğitip yöneten ulusun aydın kesiminde bulunmaktadır. Uygarlık, kökeninde aristokratik bir eserdir, demokratların şiddet ve yalancılık dedikleri yolla topluma bunu benimseten çok az sayıda kişinin eseridir; uygarlığın korunması da aristokratik bir eserdir. Vatan, onur ve ödev kendi haline bırakılsa bunları önemsemeyecek bir halkın ortasındaki çok az sayıda kişi tarafından yaratılmış ve korunmuş şeylerdir.
ben hayatımda, vicdanımın huzurunu her şeyin üstünde koruma amacı güttüm ve başardım. Doğam gereği meşruiyetten yanayım; elimden gelen tüm özenle sorgusuz sualsiz otorite kabul edilen bir hanedanlığa veya bir devlete dürüstçe hizmet etmek için doğmuşum. Devrimler bana çok zor bir görev verdi.
– Hiçbir parti için elime tüfek almayacağım, aralarından birinde insanlık için en kutsal hakları, en kutsal yararları, en değerli çıkarları gördüğüme inanacak olsam bile.
– Kuramsal ilkelere bağlı kalacağım; pratik uygulama yapma amacıyla bile olsa olay ve kişi sorularıyla asla ilgilenmeyeceğim.
– Şimdiki zamanda hiçbir fikrimi göstermeyeceğim.
“ düşüncede oldukça gözü peksem de pratikte sonuna kadar çekingen ve kurnazım.”
Renan için “Din, eşyanın hakikatini bilmek ve sevmektir”. Bunu mantıksal olarak bilimden daha üstün bir din olmadığı fikri takip eder. Bilgin, gerçek rahiptir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
O’na göre bilim ve din zıt terimler olmak şöyle dursun, heyecanlı bir yer değiştirme halinde, kurnazca bir yansıma oyunuyla birbirine bağlıdır; görünüşte birbirine zıt olan kutupları, durmaksızın yer değiştirir ve karşılıklı aydınlanır.
“Bir millet ruhtur, manevi bir varlıktır, duygulardan oluşur ve soyut bir kavramdır.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
En meşru kült ata kültüdür; atalarımız bizi biz yapmıştır.
Ulus bir hissiyat, ruhani bir ilkedir. Bu hissiyatı, bu ruhani ilkeyi aslında bir olan iki şey oluşturur. Biri geçmişte, diğeri şimdidedir.
Sağlıklı bir akla, ve sıcak bir kalbe sahip büyük bir insan topluluğu ahlaki bir bilinç yaratır, bu bilince ulus denir.
İnsan ne ırkının ne dilinin ne dininin ne nehirlerin akışının ne sıradağların yönünün kölesidir.
Sadece her insanın değil, var olan her şeyin hakları vardır. İnsan ırkları, hayvanlardan üstündür; ama hayvanlara karşı da görevlerimiz var.
İnsan ne diline ne de ırkına aittir. İnsan sadece kendine aittir, çünkü o özgür bir varlıktır, ahlaki bir varlıktır.
Aslında ulusal anılar, yaslar, zaferlerden daha kıymetlidir, çünkü görev yükler ve toplu bir çaba beklerler.
Etnografyayı çok severim; nadir ilginçlikte bir bilim; ama onun özgür olmasını istediğimden politikaya dâhil edilmemesini istiyorum. Etnografyada da, tüm çalışmalarda olduğu gibi, sistemler değişir; bu ilerlemenin temel şartıdır. Devletlerin sınırları bilimin çalkantılarını takip edecektir ve vatanseverlik de az çok tezatlarla dolu bilimsel bir teze bağlanabilecektir. Vatanseverlere şöyle denebilecektir: “Yanıldınız; Kelt olduğunuza inandığınız için kanınızı bu amaç için döküyorsunuz; hayır, siz Cermensiniz.” Ardından, on yıl sonra, size aslında Slav olduğunuzu söyleyebilirler. Bilimi bozmamak için, onu bu kadar çıkarın söz konusu olduğu konularda çözüm aramaktan azat edelim. Emin olun ki, bilime diplomasiye katkıda bulunma görevi yüklenirse onu çok defa tembellikten suçüstü yakalarız. Bilimin yapacak daha iyi şeyleri vardır: Ona sadece hakikati soralım.
Jersey veya Guernsey’de oturan birinin komşu kıyıda oturan Normandiyalı toplumdan köken olarak hiçbir farkı yoktur. XI. yüzyılda, en dikkatli göz bile Kanalın iki tarafı arasında en küçük bir fark göremezdi. Bazı önemsiz koşullar sonucu II. Philippe Augustus bu adaları Normandiya’nın geri kalanıyla birlikte alamamıştır. Birbirilerinden yaklaşık yedi yüz yıl boyunca ayrı kalan iki toplum sadece birbirilerine yabancı ok mamış, aynı zamanda farklılaşmışlardır. Bu durumda ırk, biz tarihçilerin anladığı üzere oluşup bozulan bir şeydir.
Hakikat şudur ki saf ırk yoktur ve politikayı etnografik incelemelere dayandırmak, onu boş hayallere dayandırmak demektir.
Unutmak, hatta tarihsel hata da diyebilirim, bir ulusun yaratılmasında çok önemli bir etkendir ve bu nedenle tarih araştırmalarındaki ilerlemeler genelde ulus için tehlikelidir.
Özetliyorum, beyler. İnsan ne ırkının ne dilinin ne dininin ne nehirlerin akışının ne sıradağların yönünün kölesidir. Sağlıklı bir akla ve sıcak bir kalbe sahip büyük bir insan topluluğu ahlaki bir bilinç yaratır, bu bilince ulus denir. Bu ahlaki bilinç bireyleri topluluk uğruna feragat etmeye zorlayan fedakarlıklarla gücünü ortaya koyduğu sürece meşrudur, var olmaya hakkı vardır.
Diller tarihsel oluşumlardır, onları konuşanların kanı hakkında pek bir şey ifade etmezler ve her ne olursa olsun, hayat ve ölüm için birleşen aileye karar verilmesi söz konusu olduğunda, insani özgürlüğü zincire vurmazlar.
Dil birleşmeye davet eder; zorlamaz.
Feodalitenin, soylu evliliklerin ve diplomatik anlaşmaların sonucu olan yapay bölünmeler geçersizdir. Sağlam ve değişmez kalan toplumların ırkıdır. Hak ve meşruiyeti oluşturan odur.
yönetim ne bir direnç ne de bir ilerleme makinesidir. Mücadelenin özgürlüğünü teminat altına alan, partilerden birine yanaşmayan, İtalyan kentlerin podestaları ( Ortaçağdaki hakim ve yargıçlar) gibi, tarafsız, yükümlü bir güçtür.
Bilimsel olan gelecektedir, kutsal geçmişte kalmıştır.
Bilimde her şeyin amacı “mümkün olan en yüksek insan kültürünü gerçekleştirmektir.”
O kendi özgürlüğünün evladıdır. İnsanlığın ilerleyişinde en önemli parça İnsan denen canlı güçtür. İnsan kendi kendinin Prometheusudur.
Bazen, gelecekte haklı olmanın yolu, demode olmaya katlanmayı bilmektir.
İnsanda dilden daha üstün bir şey vardır: irade.
Geçmişte paylaşılan bir zafer ve acı mirası, gelecekte gerçekleştirilecek ortak bir plan; beraber acı çekmek. sevinmek ve umut etmek, işte ortak gümrüklerden, stratejik fikirlere uygun sınırlardan daha önemli olan budur; işte ırk ve dil farkına rağmen herkesin anladığı şey budur. Biraz önce beraber acı çekmek dedim; evet, paylaşılan acı sevinçten daha çok birleştirir. Aslında ulusal anılar, yaslar, zaferlerden daha kıymetlidir, çünkü görev yükler ve toplu bir çaba beklerler.
Ortodoksluk bilimi öldürmeyi başarırsa sonrasında ne olacağını biliyoruz; Müslüman dünyası ve İspanya bu görevi fazlasıyla bilinçli bir şekilde tamamlamış olduğu için ölüyor.
Ulusların varlıkları özgürlüklerinin garantisi, ki bu özgürlük dünyada sadece tek bir yasa ve efendi olsa kaybolurdu.
Yeryüzü temeli, mücadele alanını, çalışma alanını sağlar; insan ise ruhu sağlar. İnsan, halk denen bu kutsal şeyin oluşumunda her şeydir. Maddi hiçbir şey yeterli değildir. Ulus, tarihin derin karışıklıklarının sonucu doğan ruhani bi ilkedir, toprağın yapılanmasıyla belirlenen bir grup değil, ruhani bir ailedir.
İnsanda dilden daha üstün bir şey vardır: irade.
Demokrasinin gelişimi -ki Renan’a göre diğer tüm kötülüklerin kökenidir- Fransa’yı toplum için vazgeçilmez olan seçkin topluluktan yoksun bırakmıştır. Ulus yenilgi felaketiyle vurulduğunda zaten çöküş yolundadır.
düşüncede oldukça gözü peksem de, pratikte sonuna kadar çekingen ve kurnazım.
Eğer rasyonalizm ruhun dini ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmadan dünyayı yönetmek isterse Fransız Devrimi böyle bir hatanın sonuçlarını bize gösterebilir.
Ortodoksluk bilimi öldürmeyi başarırsa sonrasında ne olacağını biliyoruz; Müslüman dünyası ve İspanya bu görevi fazlasıyla bilinçli bir şekilde tamamlamış olduğu için ölüyor.
Renan için din, ‘eşyanın hakikatini bilmek ve sevmektir.
Paylaşılan acı sevinçten daha çok birleştirir.
İnsan kendi kendinin Prometheusudur.
Düşüncede oldukça gözüpeksem de pratikte sonuna kadar çekingen ve kurnazım.
Canlılara ölülere davranıldığı gibi davranacağız. Soğuk ve mutlak bir şekilde tarafsız olacağız.
alevsiz, ışıksız bir ateş; coşkusuz bir kalp; ne hissettiğini söylemeyi bilen bir yalvacı olmayan bir halk; mekanik bir hareketle yörüngesinde dönen ölü bir gezegen.
İnsan ne diline ne de ırkına aittir: İnsan sadece kendine aittir, çünkü o özgür bir varlıktır, ahlaki bir varlıktır.
( )Tabiri caizse, laikliği güçlendirmenin en ideal örneği olan ve mümkün en mükemmel ulusal birliği kuran Fransa kralı; yakından bakıldığında itibarını kaybetti; oluşturduğu ulus onu lanetledi ve bugün sadece kültürlü kişiler onun değerini ve yaptıklarını biliyor.
Unutmak, hatta tarihsel hata da diyebilirim, bir ulusun yaratılmasında çok önemli bir etkendir ve bu nedenle tarih araştırmalarındaki ilerlemeler genelde ulus için tehlikelidir.( )
( )Birlik bazen Fransa’da olduğu gibi bir hanedanlık tarafından; bazen Hollanda, İsviçre ve Belçika’da olduğu gibi eyaletlerin doğrudan iradeleriyle; bazen İtalya ve Almanya’da olduğu gibi sonunda feodal hevesleri yenen genel bir ruh tarafından gerçekleştirilir.( )
İnsan kendi kendinin Prometheusudur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir