Victor Hugo kitaplarından Uçurumun Dibindeki Doğrular kitap alıntıları sizlerle…
Uçurumun Dibindeki Doğrular Kitap Alıntıları
&“&”
İşte o zaman birden
Aralanır dudağım!
Kaç zamandır tutsağı karanlık bir hayalin,
Bitmeli mi bu rüya? Şu kederli yüzüme,
Bir yıldız gibi doğsun senin o gözlerin,
Bulutların, yosunun ve teknenin gittiği
Uçsuz bucaksızlığa yolcu olmalıydın sen.
Git öyleyse bir kalbin
Herşyeden daha derin uçurumunda dağıl
Başka bir acun olan o göğüste sol artık
Onların mırıltıları, fısıltılarıyla
Yoğruldu, olgunluğa erişti yetkin aklım.
Kin, nefret yoktur evrenin yaratılışında.
Engeller yoktur onda, zincirler yoktur onda.
İyilik doludur çayırlar, dağlar, tepeler;
Gülleri, çiçekleri anlatır bana güneşler;
Doğada, uçsuz bucaksız bir huzur içinde
Ruhum dört bir yana ışıklarını saçar.
Tutunacak dal yoksa uçurum bekler seni
Direnemezsen kapılır kaybolursun girdapta,
Bir bakış bazen şifa bazen zehirli oktur.
Bir bakış bir aşığa neler neler anlatır
Bir bakış bir aşığı saatlerce ağlatır.
Bir bakış bir aşığı aşkından emin eder
Sevişenler daima gözlerle yemin eder.
Değil mi ki baş tacı edilmiş tüm suçlular,
Değil mi ki gerçekler ihanetin içinde,
Değil mi ki sınır taşına memleketimin,
Adı yazılmış utancın ve şerefsizliğin
Değil mi ki onurlu insan keder içinde..
Kadınlar: "Sevmelisiniz…"
Doğayı şenlik yerine çevirdiğinde tanrı
Bu görkemli sevdaya aşksız bakıyorum Değilmi ki gün-gece ışıktan kaçıyorum
Duyarak o en gizli kederi herşeydeki…
mehtap bir gecede açabilsem sana kalbimi göreceksin seninle dolu desem,
diyebilsem ki seviyorum seni
çılgınca aşığım sana ama demem,
diyemem çünkü aramızda dağlar, denizler ve benim o kahrolası gururum var
bu böyle sürüp gidecek
sen, seni sevdiğimi bilmeyecek,
öğrenmeyeceksin
ben her gece yıldızlara seni sevdiğimi söyleyeceğim sana asla…
çünkü aramızda dağlar denizler ve benim
o kahrolası gururum var
O kuvvetli hükmümle bütün tacı tahtımı
Bir tek bakışın için sana feda ederdim.
Eğer Allah olsaydım.! O heybetli, o derin Kainatın, semanın, denizlerin, her yerin İrademin önünde eğilen meleklerin
Sevgilim bir busene hepsi senindir derim.
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
Ne büyük dehşet kendini tanımak!
Kaçışı olmadan, durmadan çalışmak, Ebediyetin içinde devinen
Varlığın merhametine kalmak!
Bu nasıl kara, zor bir bulmaca
Amaçlar ve çözümler gizleniyor,
Birileri titrerken aşağıda,
Yukarda birileri düş görüyor.
Ağaç, köksüz olunca.
…
Karanlığın çivitlediği gül berrak!
Göğün ışığı pırıl pırıl su
Ne diyorsunuz bu haydut hakkında?
Ey doğanın bilinci, sağduyusu! .
Bir bakış bazen şifa bazen zehirli oktur…
Bir bakış bir aşığa neler neler anlatır
Bir bakış bir aşığı saatlerce ağlatır.
Bir bakış bir aşığı aşkından emin eder Sevişenler daima gözlerle yemin eder…
Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır?
Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı?
Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
Köle ruhlu kavgalarında senin yüreğin,
Çimeni gibidir yaşadığımız kentlerin
Gelip geçenlerin ayaklarının altında.
ve benim o kahrolası gururum var
bu böyle sürüp gidecek
sen, seni sevdiğimi bilmeyecek, öğrenmeyeceksin
Kayığınız kimde sabanınız kimde?
Beklemekten bıkmış ak saçlı dullar,
Ocağın ve kalplerinin külünü,
Eşelerken, fırtınanın hükmünü
Sürdürdüğü geceler sizi anar.
&‘Seni seviyorum’ diyen mırıltıyla kırda
Safransarı, gökmavi, lal rengi ve erguvan
Gölcüklerin üstünde, otlaklarda, koyakta
Binbir renkte benekler oluşturuyor orda
Kokusunu savurup saklıyor çiçeğini
Sanki kırın telaşlı, tatlı iletileri
Yapraklarına çiğ düşmüş karanfiller gibi
Baygın kokusuna anılarla beraber giden
Böyle mahsun kederli değildin eskiden
Memleketin halkını dizlerine sererdim.
O kuvvetli hükmümle bütün tacı tahtımı
Bir tek bakışın için sana feda ederdim.
Karanlık verir biri, diğeriyse gökmavi
İki kardeş çok korkunç, ve de bol, gür, verimli
İçerirler bilmece, aynı zamanda gizi.
Yarın fırtına var, sonra karanlık ve gece,
Tan ağaracak sisin içinden sızan ışıkla,
Derken günler ve geceler, ardı arkasınca!
Sizi izlerken duyumsuyorum da
Dağınık bir ruh giriyor kalbime!
Onların mırıltıları, fısıltılarıyla
Yoğruldu, olgunluğa erişti yetkin aklım.
Kin, nefret yoktur evrenin yaratılışında.
Engeller yoktur onda, zincirler yoktur onda.
İyilik doludur çayırlar, dağlar, tepeler;
Gülleri, çiçekleri anlatır bana güneşler;
Doğada, uçsuz bucaksız bir huzur içinde
Ruhum dört bir yana ışıklarını saçar.
Çocuklar ağlar, büyükler acı çeker yazık!
Bilmemek ağlamaktır, bilmek acı çekmek.
Aptallık insanoğlunun.."
Bir yıldız gibi doğsun senin o gözlerin.."
Onun çağrısına yanıt verir.
Nasıl vazo içindeki çiçekler gülümserse
O da denizler arasından ışıldar.
Aptallık insanoğlunun!
Sevda gibi kanatları,
Olsaydı dizelerimin.
Değil mi ki baş tacı edinmiş tüm suçlular
Değil mi ki gerçekler ihanetin içinde
Değil mi ki onurlu insan keder içinde.
Duymadan hiçbir haber, hiçbir şey görmeden,
Yalnız, kimsesiz, birbirine kenetli ellerim
Gideceğim, farkı yok gündüzümün gecemden.
Mademki öldü kalbim, yaşadım yeterince!
Her ikimiz komşuyuz, sizinle gökyüzünde,
Siz ki çok güzelsiniz, bense çok ihtiyarım.
Dağınık bir ruh giriyor kalbime!
Ağlamaktan mı karardı gözlerin?
Bir zamanlar gözyaşını sevmezdin…
Şimdi neden yaşardı gözlerin?
Hasta mısın, yorgun musun, nen var?
Sevdiklerin vefasız mıydı bu kadar !
Ötesi darmadağın acılı gömütlerde
Dönüpde baktığım yok çağıran olsa bile
Sersemlik ve sıkıntı yüklü bir uykusuzum
Ufuktan karanlığa kapı açılıyorsa
Yıldızlar geceyi kucaklarken
Ay gökyüzünde parlıyorsa
Eskisi gibi kalsaydın ne olurdu
Tüm doğa canla başla çalışıyor.
Gece vakti bu yıldızlardan inen
Ne acayip bir korkudur kim bilir?
Değil mi ki baş tacı edilmiş tüm suçlular,
Değil mi gerçekler ihanetin içinde,
Değil mi ki sınır taşına memleketimin,
Adı yazılmış utancın ve şerefsizliğin
Değil mi ki onurlu insan keder içinde;
Babalarımızdan bize kalan cumhuriyet,
Göz yaşlarına boğulmuş o görkenli yapıt,
Göklerde özgürce yükselen o altın kubbe,
Ölümsüz karanlıkların ölümsüz tapınağı,
Değil mi ki merdiven dayayıp duvarını
Boyamak isteyen var krallığın resmiyle;
Değil mi ki acz içine düşmüş bütün ruhlar;
İyiyi, güzeli, soyluyu, safı unutmuşlar
Onuru, doğruyu, adaleti ve görkemi,
Utanç içinde altına saklanmışlar yerin,
Unutmuşlar öfkeli gözlerini tarihin
Unutmuşlar mezarlarda yatan ölüleri;
Öyleyse seviyorum sürgünü ve acıyı,
Seviyorum kederi, keder başımın tacı!
Seviyorum yoksulluğu, başı göğe varan,
Yenik rüzgarlara açılan kapılarımı!
Cenaze alayımı, görkemli heykelimi
Yanı başıma gelip, benle birlikte oturan.
Seviyorum beni sınayan şu bedbahtlığı,
Sizi yeniden bulduğum yoğun karanlığı,
Heyhat! yalnızca size gülümsüyor yüreğim,
Memleketinden sürgün edilen ey gururum,
Özgürlüğüm, sadakatim ve büyük yasağım,
Onurum, inancım, alçakgönüllü erdemim!
Seviyorum ıssız adasını yalnızlığın,
Seviyorum Jersey’i, özgür İngiltere’nin
Bayrağını kanatları altına aldığı,
Seviyorum çekilen karanlık sularını,
Gemilerini, özgür gezen sabanlarını,
Dalgalarını ve gizemli tarlalarını.
Ey Engin deniz, sessizliğine ben hayranım,
İnci tanesi gibi salınıyor suların
Türlü renklerin dans ettiği kanatlarında,
Dalıyorlar derinlerine, dev dalgaların,
Sonra çıkıyorlar kuyu gibi bir ağızdan
Acılarından kurtuluşu gibi insanların.
Ey yapayalnız kaya, seni de seviyorum.
O sonsuz yakarışlarını işitiyorum.
Acılar içinde hiç durmadan inliyorsun,
Ölü çocuklarına kapanan anaların,
ve karanlık kayalara vuran dalgaların,
Yoğun acılarından yeniden doğuyorsun.
Gönendirir barışçı yürekleri,
Sessizliğe koş eğer işitmek istiyorsan
Ömür bitiyor, hayat gelip geçici,
Biz karanlıkta birer zerreyiz, yüce olan O’dur!
Yanık yanık söyletiyor yeşeren ormanları
Mademki öldü kalbim, yaşadım yeterince!
Duymadan hiçbir haber, hiçbir şey görmeden,
Sonsuz titreyişlerle doluyordu içime.
Toprak onu bağrına basıyorsa
Her canlı bu zamanda yaşıyorsa
Anlamaz mı bu evrende boşluk yok
bir çift gözün rengini bana kim getirecek?
Eşyalarla birlikte ruhunda başka şeyler,
Kitaplar arasında sen böyle bütün gece,
Doğan güneştir yağmurun ardından.."
Sana asla!”
Bir bakış bazen şifa, bazen zehirli bir oktur.
Aptallık insanoğlunun!
Yukarda birileri düş görüyor.