İçeriğe geç

Ücretli Emek ve Sermaye Kitap Alıntıları – Karl Marx

Karl Marx kitaplarından Ücretli Emek ve Sermaye kitap alıntıları sizlerle…

Ücretli Emek ve Sermaye Kitap Alıntıları

Bir ev büyük ya da küçük olsun, etrafındaki evler de küçük olduğu sürece, bir konuta dair tüm toplumsal talepleri tatmin eder. Ama küçük bir evin yanı başında bir saray yükselirse, o küçük ev bir kulübe haline ufalır. Bu küçük ev artık, sahibinin hiç talepte bulunamayacağının ya da sadece en asgari taleplerde bulunabileceğinin alametifarikasıdır; ve uygarlığın ilerleyişi sırasında istediği kadar yükseledursun, komşu saray aynı, hatta daha büyük oranda yükseldiğinde, görece küçük evin sakini kendini dört duvarının arasında gitgide daha huzursuz, hoşnutsuz, ezik hissedecektir.
Üretim ilişkileri bir bütün halinde toplumsal ilişkiler denilen şeyi, toplumu, ve özellikle, belirli bir tarihsel gelişme aşamasındaki bir toplumu, özgün, ayırdedici nitelikte bir toplumu oluşturur.
“Demek ki, işçiler, sermayenin ara vermeden sürüp giden gasplarının ya da piyasa değişikliklerinin doğurduğu bu kaçınılmaz gerilla savaşlarına kendilerini tamamıyla kaptırmamalıdırlar. Anlamaları gerekir ki, bellerini büken, bütün yoksulluğu ile birlikte, mevcut düzen, aynı zamanda, toplumun ekonomik dönüşümü için gerekli maddi koşulları ve toplumsal biçimleri de yaratır. Adil bir işgünü karşılığında adil bir ücret! biçimindeki tutucu slogan yerine, bayrakları üzerine şu devrimci sloganı yazmalıdırlar: Ücretlilik sisteminin kaldırılması!
“Zaman, insan gelişiminin mekanıdır. Kullanacak boş zamanı olmayan, uyku, yemek vb. gibi salt fiziksel kesintiler dışında tüm yaşamı kapitalist hesabına çalışmaya giden bir adam, bir yük hayvanından daha beterdir. “
“Bir metanın değerini, onun içinde cisimleşmiş olan emek miktarı belirler, ve bu emek miktarı, tümüyle, kullanılan emeğin üretici gücüne bağlıdır ve dolayısıyla emeğin üretkenliğinde meydana gelen her değişmede o da değişecektir.”
“Ücretlilik sistemi temeli üzerinde, ödenmemiş emek bile, ödenmiş emek gibi görünür. Kölelikte ise durum tam tersinedir: emeğinin ödenmiş bölümü bile ödenmemiş emek gibi görünür. Çalışabilmesi için kölenin elbette ki yaşaması ve işgününün bir bölümünün kendi varlığını sürdürmesinin değerini karşılamaya gitmesi gerekir. Ama, köle ile efendisi arasında sonuca bağlanmış bir pazarlık olmadığından, her iki yan arasında alış ve satış işlemi bulunmadığından, köle, kendi emeğinin tamamını, hiç bir karşılık almadan veriyormuş gibi görünür”
“Bir insanın işgücünün tüketilmesi ya da kullanılması, o insanı çalıştırarak olur, tıpkı bir makinenin de işletilerek tüketilmesi ya da kullanılması gibi.”
“Bir kimsenin işgücü, ancak onun yaşayan kişiliğinde varolur. “
“Bütün öteki metalarda olduğu gibi, emeğin değeri de, onu
üretmek için gerekli-emek miktarı ile belirlenir. “
“İngiltere’nin en eski iktisatçılarından ve en özgün
filozoflarından olan Thomas Hobbes, daha o zaman, Leviathan’ında, bütün ardıllarının gözlerinden kaçan bu noktaya içgüdüsel olarak parmak basmıştı. Bir adamın değeri, bütün diğer şeyler için olduğu gibi, onun fiyatıdır: yani, gücünün kullanılması karşılığında kendisine verilen
şeydir [32] demişti.”
“Demek ki, kârın genel mahiyetini açıklamak için, metaların, ortalama olarak, gerçek değerlerinden satıldıkları ve kârların, metaların değerlerinden, yani onlarda cisimleşmiş emek miktarıyla orantılı olarak satılmaları olgusundan kaynaklandığı ilkesinden yola çıkmak gerekir. Eğer kârı bu temel üzerinde açıklayamazsanız, hiç bir türlü açıklayamazsınız.”
“Eğer biri sizden ilkin paranızı alsa, ve sonra sizin metalarınızı sizden satın alarak paranızı size geri verse, metalarınızı çok pahalı da satsanız, hiç bir zaman zenginleşmezsiniz. Bu türden bir işlem zararı azaltabilir, ama hiç bir zaman kâr etmeye yaramaz.”
“Eğer bir metaın değeri, o metaın üretimine verilen emek miktarı tarafından belirleniyorsa, bir işçi ne kadar tembel ve beceriksiz olursa, onun yaptığı metaın da o kadar fazla değer taşıyacağı, çünkü, o metaın yapımı için gerekli-emeğin daha uzun zaman alacağı sanılabilir. Ama bu talihsiz bir hata olurdu. “
Haftalık ücreti 2 şilin olan bir adamın ücreti 4 şiline çıkartılsaydı, ücret oranı yüzde-yüz yükselmiş olurdu. Haftada 4 şilinlik bu fiili ücret miktarı hâlâ çok düşük,
geçindirmeyen bir ücret olarak kalıyor olsa bile, ücret oranındaki yükselme olarak ifade edildiğinde çok şaheser bir şey olarak görünecektir. Demek ki, ücret oranındaki etkileyici yüzdelere aldanmamalısınız. Her zaman, ilk miktar neydi? diye sormanız gerekir.
Eğer kapitalist, sizden, et yerine patatesle, buğday yerine yulaf ile beslenmenizi isterse, sizin onun iradesine bir ekonomi politik yasası gibi katlanmanız ve ona boyun eğmeniz gerekir.
“Bütün metaların ortak toplumsal tözü nedir? Emektir. “
“Dostumuz Weston, repetito est mater studiorum, yani yineleme incelemenin anasıdır biçimindeki Latin atasözünü kabul ediyor; bunun içindir ki, ilk dogmasını, yani ücretlerin yükseltilmesi nedeniyle dolaşım araçlarının kısıtlanmasının sermayede bir azalmaya yolaçacağı vb. dogmasını yeni bir biçim içersinde yineledi. “
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“Örneğin, ücretler sözkonusu olduğu kadarıyla, İngiliz fabrika işçisi, ücretini, bakkala haftalık olarak öder, o da bu parayı her hafta bankaya koyar, banka ise, haftadan haftaya bunu fabrikatöre geri verir, o da yeniden işçilerin ücretlerini öder ve bu böylece sürüp gider.”
İşçi sınıfı ya devrimcidir ya da hiçtir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İşçinin kendisi için ürettiği şey, dokuduğu ipek, madenden çıkardığı altın, yaptığı saray değildir. Kendisi için ürettiği şey, ücrettir.
”Köle, bir efendinin elinden ötekinin eline geçebilen bir metadır. Kendisi bir metadır, ama emek-gücü onun kendi metası değildir. Serf, emek-gücünün yalnız bir bölümünü satar. Toprak sahibinden bir ücret almaz; daha çok o, kendisi, toprak sahibine bir haraç öder. Serf toprağa aittir ve topraktan elde edilenleri toprağın sahibine teslim eder. Özgür işçi, tersine kendisini satar ve hem de parça parça
“Yurttaş Weston, teorisini örneklendirmek için şunu anlatıyor: eğer bir çorba tasında belirli sayıda kişilerin içeceği belirli miktarda çorba varsa, kaşıkların büyümesi çorbanın miktarında bir artış getirmez. Bu örneğini biraz budalaca bulduğumu belirtmeme izin versin.”
İpek böceği, kozasını varlığını bir tırtıl olarak sürdürmek için örseydi, tam bir ücretli-işçi olurdu.
“Yurttaş Weston, teorisini örneklendirmek için şunu anlatıyor: eğer bir çorba tasında belirli sayıda kişilerin içeceği belirli miktarda çorba varsa, kaşıkların büyümesi çorbanın miktarında bir artış getirmez. Bu örneğini biraz budalaca bulduğumu belirtmeme izin versin.”
“Eğer kapitalist, sizden, et yerine patatesle, buğday yerine yulaf ile beslenmenizi isterse, sizin onun iradesine bir ekonomi politik yasası gibi katlanmanız ve ona boyuneğmeniz gerekir. Eğer bir ülkede, örneğin, Birleşik (sayfa 39) Devletler’de, ücret oranları İngiltere’de olduğundan daha yüksekse, ücret oranlarındaki bu farklılığı, yalnız ekonomik olguların değil, bütün öteki olguların da incelenmesini çok basitleştirecek bir yöntem ile, Amerikan kapitalistleri ile İngiliz kapitalistlerinin iradeleri arasındaki farklılıkla açıklamalısınız”
“Şu halde işçiler, ücretleri düşürme girişimine ya da bunun uygulamasına karşı tepki göstermekte haklı olurlardı. Şu halde, ücret artışları elde etmeye çalışırlarken haklıdırlar, çünkü ücretlerin indirilmesine karşı her tepki, onların artırılması için bir etkidir.”
Zaman, insanın gelişmesinin mekanıdır. Kullanacak boş zamanı olmayan uyku, yemek vb. gibi salt fiziksel kesintiler dışında tüm yaşamı kapitalist hesabına çalışmaya giden bir adam, bir yük hayvanından daha beterdir. O, fizik olarak ezilmiş, kafaca alıklaşmış, başkası için servet üreten basit bir makinedir.
Üretici sınıfın kurtuluşunun, cins ve ırk ayrımı yapılmaksızın bütün insanların kurtuluşu olduğunu;
Üreticilerin, ancak, üretim araçlarını (toprağı, fabrikaları, gemileri, bankaları, kredileri vb.) kendi mülkiyetlerinde bulundurdukları ölçüde özgür olabilecekler.
İşçi sınıfının çocuk yapmama gibi bir karar alma olanağıdan yoksun olduğu saçmalığa bir yana, işçi sınıfının durumu, tam tersine, cinsel arzuyu onun başlıca zevki hâline getirir ve yalnızca, tek başına onu geliştirir.
Burjuvazi, işçinin varlığını bir asgariye indirgedikten sonra, onun üreme sayısını da bir asgariye indirgemek ister.
Saygıdeğer kapitalistler hiçbir zaman sömürülecek taze et ve kan sıkıntısı duymayacaklar, ve ölüleri, kendi ölülerini gömmeye terkedeceklerdir.
Emek-gücü bir metadır, şekerden ne eksik, ne fazla. Birincisi saatle ölçülür, ikincisi ise teraziyle.
Yurttaş Weston’ın savı, esas olarak, iki varsayıma dayanıyor: 1° ulusal üretimin miktarı değişmeyen bir şeydir, ya da matematikçilerin dedikleri gibi, sabit bir nicelik ya da büyüklüktür; 2° gerçek ücret miktarı, yani satın alabileceği meta miktarıyla ölçülen ücret, değişmeyen bir miktar, sabit bir büyüklüktür
Kullanacak boş zamanı olmayan, uyku yemek vb. salt fiziksel kesintiler dışında tüm yaşamını kapitalist hesabına çalışmaya giden bir adam, bir yük hayvanından daha beterdir.
Ve değişik türden işgüçleri nasıl ki farklı değerlere sahiplerse, ya da üretimleri için farklı emek miktarları gerektiriyorlarsa emek pazarında ki farklı fiyatlara sahip olmak zorundadırlar. Ücret sistemi altında eşit ya da hatta adil ücret isteminde bulunmak kölelik sistemi temeli üzerinde özgürlük istemekle aynı şeydir.
Ücretli-işçi, ücretli-işçi oldukça, yazgısı sermayeye bağlıdır.
İşçinin, sermayenin hızla büyümesinde çıkarı vardır demek, işçi başkalarının zenginliğini ne denli büyük bir hızla çoğaltırsa, kendi payına düşen kırıntılar o denli bol olacak; işçiler o denli çok istihdam edilebilecek ve onlar o denli daha çok çoğalabilecek; sermayeye bağımlı köleler yığını o denli artırılabilecek demektir ancak.
Toplumun, son derece zengin küçük bir sınıf ile mülkten yoksun büyük bir ücretliler sınıfına bölünmesi, toplumun üyelerinin büyük bir çoğunluğu aşırı bir yoksulluğa karşı çok az korunmuş ya da hiç korunmamış durumda iken, o toplumun, kendi ürettiği bolluğun ağırlığı altında ezilip boğulması sonucunu verir.
Üretken sermaye ne denli büyürse, işbö­lümü ve makine kullanımı da o denli genişler. İş bölümü ve makine kullanımı ne denli genişlerse, işçiler arasındaki re­kabet de o denli genişler ve ücretleri de o denli kısılır.
Emek gücünün üretim maliyeti nedir?
Bu, işçiyi işçi olarak muhafaza etmek ve işçiyi işçi durumuna getirmek için gerekli olan giderlerdir.
Ücret, işçinin kendi ürettiği metada sahip olduğu bir pay değildir. Ücret, kapitalistin onlarla kendisi için belirli bir miktarda üretken emek-gücü satın aldığı, daha önceden var olan metaların bir bölümüdür.
Kapitalist yalnızca kendisine bir eşdeğere malolmuş şeyi değil, işçisi için bir emeğe malolmuş olsa da, kendisi için hiçbir şeye malolmamış şeyi de satar.
Bir kimsenin emek-gücü, ancak onun canlı bedeninde varolur. Bu kimsenin, kendini yetiştirmek ve yaşamını sürdürmek için belli miktarda geçim araçları tüketmesi gerekir.
Emeğe ödenen, emeğin kapitaliste bıraktığı net kara oranla daha azdır.
Bizim isteklerimiz ve zevklerimiz toplumdan kaynaklanır; dolayısıyla biz de bunları, toplum ölçüsüne vururuz; yoksa bize doyum veren nesnelerle ölçemeyiz.
İşçi sınıfı ya devrimcidir ya da hiçtir.
Sınıf olarak proletaryanın, ancak, mülk sahibi sınıflarının bütün eski parti kuruluşlarına karşıt, ayrı bir siyasal parti çatısı altında birleştiği takdirde, mülk sahibi sınıfla­rın kolektif zorbalığına karşı durabileceğini; siyasal parti, olarak proletaryanın bu kuruluşu olmadan, toplumsal devrimin ve onun en son amacının sınıfların kaldırılması ama­cının zafere ulaştırılamayacağını
Ayrıklama yapılmaksızın bütün siyasal partiler, ne olurlarsa olsunlar, işçi yığınlarını ancak bel­li bir zaman için, geçici olarak şevke getirirler
İşçi sınıfı, bütün iş araçlarının: Toprağın, hammaddelerin, makinelerin vb. sahibi olmadıkça ve giderek kendi emeğinin bütün ürününün sahibi olmadıkça, işçi sınıfı için özgürlük olanağı yoktur.
İşçi bizzat kendi emeğinin meyveleriyle ödüllendiriliyor.
Yasal yönden ah­laki ve hatta adil olan şey, toplumsal bakımdan adil ol­maktan henüz pek uzaktır.
Emeğe ödenen, emeğin kapitaliste bıraktığı net kara oranla daha azdır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir