İçeriğe geç

Üç Kız Kardeş Kitap Alıntıları – Anton Çehov

Anton Çehov kitaplarından Üç Kız Kardeş kitap alıntıları sizlerle…

Üç Kız Kardeş Kitap Alıntıları

Hep düşünüyorum, keşke hayata tekrar başlayabilseydik, bu sefer ne yaptığımızı bilerek! Çoktan yaşadığımız ilk hayatımız, lafın gelişi, bir taslak olsaydı, ikincisiyse baskıya hazır hâli! O zaman, herhâlde, hepimiz kendimizi tekrar etmemeye çalışırdık. Hayatımıza başka bir yön verirdik, bol ışık alan ve böyle çiçeklere sahip evlerde yaşardık…
Etrafınızdaki karanlık kütleyi aşamayacağınız aşikâr. Yıllar geçtikce yavaş yavaş kalabalıkta kaybolacaksınız. Teslim olmak zorunda kalacaksınız. Hayat sizi yenik düşürecek fakat yine de iz bırakmadan kaybolup gitmeyeceksiniz.
Hayatımıza yeniden başlamak için yalnız kalıyoruz… Yaşamak gerek… Yaşamak gerek…
Söyleyecek bir şeyimiz yoksa bile, birlikte sessizce oturalım…
Eğer çalışma sevgisine eğitimi, eğitime de çalışma sevgisini ekleyebilseydik, anlıyor musunuz…
Eskiden insan soyunun işi gücü savaşmaktı. Tüm varlığını seferler, akınlar, utkular doldururdu… Bütün bunlar, geride muazzam bir boşluk
bırakarak geçmişe karıştı artık. Bu boşluğu hiçbir şey dolduramıyor henüz.. İnsanlık tutkuyla arıyor onu, bulacağından da kuşkum yok. Ama ah, biraz daha çabuk olabilseydi!.
Hiçbir şey gönlümüze göre olmuyor.
Yaşadığımız şu zaman parçası, iğrenç. Ama geleceği düşündüğümde içim iyi duygularla doluyor. Yüreğim hafifliyor, ferahlıyor
Karılar kocalarını aldatır;
kocalar yalan söyler, olup biteni görmezden, duymazdan gelirler.. Ve bütün bu bayağılıkların etkisi çocukları karşı konulmaz biçimde ezer, onlardaki Tanrısal kıvılcımı söndürür ve onlar da tıpkı anaları babaları gibi, birbirinin benzeri, aynı zavallı cesetler olup çıkarlar.
Ah geçmiş günler, gençlik günlerim, nereye gittiniz? Zihnimin pırıl pırıl , gönlümün neşeyle dolu olduğu; hep güzel, incelikli şeyler düşünüp düşlediğim; yaşanan zamanın ve geleceğin umutla aydınlandığı günler, ne oldu size? Neden, daha yaşam yolunun başlangıcında can sıkıcı, renksiz, silik, tembel, duymaz, yararsız, mutsuz kişiler olup çıkıyoruz bizler.
Mutluluğu arada bir, gıdım gıdım, damla damla tadıp da benim gibi böyle birden yitirirsen, yavaş yavaş kabalaşır, kötücül biri olup çıkarsın.
Her insanın yazgısı başka…
Düşünceler güzel ama inandırıcılıkları az.
Sonra insan aşık olduğu için değil, görevlerini yerine getirmek için evlenir.
Nasıl olup da hala yaşadığımı, nasıl olup da bugüne dek kendimi öldürmediğimi anlamıyorum…
Bir abam var atarım, nerde olsa yatarım.
Mutluyum ben, mutluyum ben, mutluyum!
Aslına bakarsanız şimdi olanla geçmişte olan arasında ne fark var?
Aradan yine bir süre, diyelim iki yüz, üç vüz yıl geçtikten sonra, bizim şimdi yaşadığımız şu hayattan da ayni ürküntüyle, küçümseyişle söz edecekler, Bugüne ilişkin her şey kaba, dayanılmaz, bayağı ve çirkin görünecek.
Zaten ne zaman işimiz rast gitti ki!
Birisiyle baş başayken bir sorunum yoktur, herkes gibiyimdir ben de. Fakat topluluk içinde neşesiz, utangaç biri olup çıkıyorum … ve aklıma eseni söylüyorum.Yine de çoğundan daha dürüst ve soyluyumdur. Bunu kanıtlayabilirim de.
Bizler için mutluluk diye bir şey yoktur, onu sadece arzu ederiz.
Eğer bu çocuk benim çocuğum olsaydı, tavada kızartıp yerdim.
Gogol, Beyler, bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir, " demişti..
Yine de gençliğimin geçip gitmiş olması yazık.
Bence insan bir inanç sahibi olmalı ya da bir inanç aramalıdır kendine. Yoksa yaşamı boştur, bomboş… Yaşamak ve turnaların neden uçtuğunu, çocukların neden doğduğunu, yıldızların neden gökte olduğunu bilmemek… İnsan ya neden yaşadığını bilmeli, ya da her şey saçma.
Yaşadığım sürece hep bir şeyler öğrenmek arzusuyla dolu içim.
yaşam nasıl da değişken ve aldatıcı! Bugün can sıkıntısından, yapacak başka bir şey olmadığından, şu kitabı aldım elime.
Çocuklar her şeyi anlıyorlar, hem de çok iyi anlıyorlar.
Çok şükür, bütün gün evdeyim, akşam da evdeyim…
Yaşam güzel diyorsunuz. Ya sadece görünüşteyse bu?
Yaşama yeniden, ama bu kez bilinçli olarak başlanabilseydi! Yaşamış olduklarımız, hani
derler ya, taslak, öteki de onun temize çekilmişi olsaydi, ne olurdu acaba?
İki yüzyıl, üç yüzyıl sonra, yeryüzünde akıl almayacak kadar güzel, şaşırtıcı bir yaşam olacağına inanıyorum.
Yaşam ezecek, boğacaktır sizi. Ama yine de büsbütün yok olmayacaksınız, mutlaka bir iz bırakacaksınz.
Doğa sadece aşk için yarattı bizi…
İşin ilginç yanı, gelecekte neyin önemli ve yüksek değerde, neyin zavallı ve gülünç sayılacağını bugünden hiç bilemeyişimiz.
Bize ciddi, önemli, hem de çok önemli görünen şeyler, gün gelecek unutulacak ya da önemsiz görünecek.
Bir gün gelecek, bizler de anımsanmaz olacağız. Unutulacağız.
Bir erkek felsefe yapıyorsa eğer, buna bilgelik taslamak ya da laf ebeliği yapmak denir; ama bir ya da iki kadın felsete yapıyorsa, bunun adı zırvalamaktır.
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki bir çığ yürüyor üstüne hepimizin; sancılı, güçlü bir fırtına patlamak üzere, hem de çok yakında.
İnsan emek harcamalıdır. Kim olursa olsun, öylesine çalışmalıdır ki terler aksın yüzünden. Yaşamın anlamı, amacı, mutluluk, coşku, sevinç, bundadır sadece…
Saç dökülmesine karşı … 8,5 gram naftalini yarım bardak ispirtoda eritip her gün kullanmalı.
Bir tek hayal var sadece, gitgide büyüyüp güçlenen…
Bir de artık yaşlandığım düşüncesi takılıp duruyor aklıma.
“Bir gün gelecek, bizler de anımsanmaz olacağız. Unutulacağız.”
Zaman geçecek, bizler de sonsuzca ayrılıp gideceğiz yaşamdan. Yüzlerimiz, seslerimiz, kaç kişi olduğumuz hepsi unutulacak.
Bir gün gelecek, herkes bütün bunların nedenini, bu acıların neden çekildiğini öğrenecek. Gizli hiçbir şey kalmayacak, ama şimdi yaşamak gerek…
Yaşam güç. Pek çoğumuza karanlık ve çıkışsız görünüyor. Ama yine de gitgide daha aydınlık, daha yaşanılır oluyor ve büsbütün aydınlanacağı günler de uzak olmasa gerek.
O: Bir gün yine görüşür müyüz?
V: Sanmam
Neden, neden daha yaşam yolunun başlangıcında can sıkıcı, renksiz, silik, tembel, duymaz, yararsız, mutsuz kişiler olup çıkıyoruz bizler.
Oysa zaman geçiyor ve öyle geliyor ki bana, insan gerçek yaşamdan, güzel yaşamdan, gitgide daha uzağa, daha uzağa, bir uçuruma doğru yuvarlanıyor. Umutsuzluk içindeyim.
Aslına bakarsanız şimdi olanla geçmişte olan arasında ne fark var? Aradan yine bir süre, diyelim ki iki yüz, üç yüz yıl geçtikten sonra, bizim şimdi yaşadığımız şu hayattan da aynı ürküntüyle, küçümseyişle söz edecekler. Bugüne ilişkin her şey kaba, dayanılmaz, bayağı, ve çirkin görünecek.
Kafamın içi bomboş, yüreğim buz gibi. Belki ben insan da değilim… Ellerim, ayaklarım, kafam varmış süsü veriyorum kendime… Belki büsbütün yokum da, bana varmışım, yürüyormuşum, yiyormuşum, uyuyormuşum gibi geliyor…
Küçük bile olsa kaba bir davranış, düşüncesizce söylenmiş bir söz üzüyor, sarsıyor beni…
Gogol, Beyler, bu dünyada yaşamak can sıkıcı bir şeydir," demişti…
Çok okurum. Ama kitap seçmesini beceremem. Belki de bana hiç gereği olmayan şeyler okuyorum. Oysa yaşadığım sürece hep bir şeyler öğrenmek arzusuyla dolu içim. Saçlarım ağardı, yaşlı bir adam sayılırım artık. Ama bildiğim ne kadar az şey var, ah! Ne kadar az!
Ama insanlar yine de alçaktır…
Bize ciddi, önemli, hem de çok önemli görünen şeyler, gün gelecek unutulacak ya da önemsiz görünecek.
İnsan yalnızken içini bir keder kaplar…
İnsan emek harcamalıdır. Kim olursa olsun, öylesine çalışmalıdır ki terler aksın yüzünden. Yaşamın anlamı, amacı, mutluluk, coşku, sevinç bundandır sadece… Ne güzel bir şey, şafakla birlikte kalkıp da sokata taş kıran bir işçi olmak, ya da bir çoban, ya da çocukları eğiten bir öğretmen, ya da bir demiryolu makinisti…Tanrım, insan olmak şurada dursun, çalış da öküz ol istersen; saat on ikide kalkıp yatakta kahvesini içen, sonra da iki saat püsüyle, giyim kuşamıyla uğraşan bir kadın olacağına, sıradan bir beygir ol daha iyi…
Ne var yavrum, ruhumun neşesi, ne var?
Anlamaya çalışma. Hayat böyledir işte. Hep o kıyamadıklarımız kıyar bize.
Ve iki yüz, üç yüz yıl sonra, hadi bin yıl olsun -çünkü önemli olan yılların sayısı değil- yeni, mutlu bir yaşam başlayacak. Biz bu yaşamı göremeyeceğiz kuşkusuz. Ama şimdiden onun için yaşıyor, onun için çalışıyoruz; onun için acı çekiyor ve onu yaratıyoruz.
Bir elimle yalnız 25 kilo kaldırabilmeme karşın iki elimle seksen hatta doksan kilo kaldırabiliyorum. Bundan çıkaracağım sonuç, iki kişinin bir kişiden iki kat değil, üç kat hatta daha fazla güçlü olması gerektiğidir.
İnsan emek harcamalıdır.Kim olursa olsun,öylesine çalışmalıdır ki terler aksın yüzünden.Yaşamın anlamı,amacı,mutluluk coşku sevinç bundandır sadece…Ne güzel bir şey şafakla birlikte kalkıp da sokata taş kıran bir işçi olmak, ya da bir çoban ,ya da çocukları eğiten bir öğretmen ,ya da bir demiryolu makinisti…Tanrım,insan olmak şurada dursun,çalış da öküz ol istersen; saat on ikide kalkıp yatakta kahvesini içen, sonra da iki saat püsüyle giyim kuşamıyla uğraşan bir kadın olacağına.sıradan bir beygir ol daha iyi…
Doğa sadece aşk için yarattı bizi!
Ömrümde bir kez bile aşık olmadım. Oh, nasıl düşledim aşkı .. Günler, geceler boyunca ne kadar uzun düşledim. Ama gönlüm kapağı örülüp kilitlenmiş, anahtarı yitmiş değerli bir piyano gibi tıpkı…"
Ah geçmiş günler, gençlik günlerim, nereye gittiniz? Zihnimin pırıl pırıl, gönlümün neşeyle dolu olduğu; hep güzel, incelikli şeyler düşünüp düşlediğim; yaşanan zamanın ve geleceğin umutla aydınlandığı günler, ne oldu size?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir