İçeriğe geç

Turtles All the Way Down Kitap Alıntıları – John Green

John Green kitaplarından Turtles All the Way Down kitap alıntıları sizlerle…

Turtles All the Way Down Kitap Alıntıları

“Size herkes bakabilirdi. Asıl nadir olan, sizinle aynı dünyayı gören birini bulmaktı.”
Sekou Sundiata bir şiirinde, vücudun en önemli kısmından bahsederken, ‘Ne kalp ne akciğer ne beyin. Vücudun en büyük, en mühim yeri acıyan yeri.’ diye yazmış.
Davis’le pek konuşmadığımızı, hatta birbirimize bile bakmadığımızı ama önemli olmadığını çünkü birlikte aynı göğe baktığımızı ve bunun göz temasından daha özel hissettirdiğini.Size herkes bakabilirdi.Asıl nadir olan, sizinle aynı dünyayı gören birini bulmaktı.
Ve asıl olay, birisini kaybettiğinde eninde sonunda herkesi kaybedeceğini fark ediyorsun.
“öte yandan kimse veda etmez, sizi tekrar görmek istemedikleri sürece.”
It’s just weird, how this is decided by someone I don’t know and then I have to live by it. Like, I live on someone else’s schedule. And I’ve never even met them.
Anybody can look at you. It’s quite rare to find someone who sees the same world you see.
You think you’re the painter, but you’re the canvas.
But I was beginning to learn that your life is a story told about you, not one that you tell.
“İnsanların bıraktığı izler genellikle yara oluyor”
öte yandan kimse veda etmez,sizi tekrar görmek  istemedikleri sürece.
Mutlu sonlarda ki mesele şu dedim ya gerçekten mutlu değiller ya gerçekten son değiller. Gerçek hayatta bazı şeyler iyiye gidiyor,bazı şeyler de kötüye. En nihayetinde ölüyorsun.
Dr.Karen Singh istemsiz bir düşüncenin  yol kenarında dururken yanımızdan  geçen bir araba gibi olduğunu söyler dururdu,ben de kendime o arabaya binmek zorunda olmadığımı,tercih edilmesi gereken şeyin düşünceyi düşünmek değil,ona kapılmak olduğunu söyledim.
En güzel sohbetlerde ne konuştuğunu bile hatırlamazsın, sadece nasıl hissettirdiği kalır aklında.
Küçükken canavarların gerçek olmadığını falan biliyordum. Fakat gerçek olmayan şeylerin canımı acıtabileceğini de biliyordum. Uydurma şeylerin önemli olduğunu ve beni öldürebileceğini biliyordum.
Ayrıca ne yaptığını veya ne hakkında düşündüğünü tercih edemiyorsan, belki de gerçekten gerçek değilsindir, anlatabiliyor muyum? Belki de kendime fısıldayıp durduğum bir yalanım.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ona daha iyiye gittiğimizi söylemek istiyordum çünkü hastalığın olay örgüsü olay örgüsü böyledir: Üstünden atladığınız bir engel veya kazandığınız bir savaş. Hastalık, geçmiş zamanda dile getirilen bir hikayedir.
Düşünceleri tıpkı benim deneyimlediğim şekilde dile getiriyordu tercih değil,  kader olarak bilincimin kataloğu değil, tekzibi gibi.
Hani bazen radyoda zincirleme harika şarkıları denk gelirsiniz ya, bir radyo kanalı reklama girince ötekisine geçtiğinizde sevdiğiniz ama aklınızdan uçup gitmiş bir başka şarkı yeni başlamıştır, hani düşündüğünüzde asla aklınıza gelmeyecek fakat tam da bağıra çağıra eşlik etmelik bir şarkı, işte ben de aynen öyle bir mucizevi müzik listesiyle başımı almış gidiyordum.
Ortalama tiplerden işte dedi Aklımı çelmesine hayır diyemeyeceğim kadar eli yüzü düzgün.Mesele, erkeklerin yüzde doksan dokuzinun eh işte olmasın da. Doğru dürüst giydirip hijyenik hale getirebilirsen ve dik durmalarını ve seni dinlemelerini, bir de embesil olmamalarını sağlayabilirsen dört dörtlük insanlar olurlar.
Çocuk olmakta ne kadar da iyiydim, oysa şu an her neysem onu olmakta berbattım.
Fakat hayatın anlattığınız değil, hakkınızda anlatılan bir hikaye olduğunu öğrenmeye başlıyordum.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Size herkes bakabilirdi. Asıl nadir olan, sizinle aynı dünyayı gören birini bulmaktı.
geçmiş, insanı çoktan yakalamış olan bir kapan.
ben : peki, neyle ilginleniyorsun?
o : senle
sen ne düşünüyorsun?
gerçek olamayacak kadar güzel olduğunu düşünüyorum.
belki de gerçekten gerçek değilsindir, anlatabiliyor muyum? belki de kendime fısıldayıp durduğum bir yalanım.
betimlemesi en zor kelime ben.
belki de insan olamayacağı şeylerden ibarettir.
size herkes bakabilirdi. asıl nadir olan, sizinle aynı dünyayı gören birini bulmaktı.
Size herkes bakabilirdi. Asıl nadir olan, sizinle aynı dünyayı gören birini bulmaktı.
“Davis’le pek konuşmadığımızı, hatta birbirimize bile bakmadığımızı ama önemli olmadığını çünkü birlikte aynı göğe baktığımızı ve bunun göz temasından daha özel hissettirdiğini.Size herkes bakabilirdi.Asıl nadir olan, sizinle aynı dünyayı gören birini bulmaktı.”
Sanki hayatımı yaşamak yerine onu bir film gibi izliyormuşum gibi hissediyordum.
“İçimdeki cehennemi savaşta yürekli bir savaşçıyım”
“İnsan nasıl kendine karşı bir şey olabilir ki? Yani kendine karşı bir şey olabiliyorsan o zaman benliğin tekil olamaz.”
O: Öyleyse ben neyim? Herhangi biri ne?
Ben: Betimlemesi en zor kelime ben.
O: Belki de insan olamayacağı şeylerden ibarettir.
Kimse başkasını anlayamıyor zaten tam olarak. Hepimiz kendi içimizde hapisiz.
Ve asıl olay, birisini kaybettiğinde eninde sonunda herkesi kaybedeceğini fark ediyorsun.
Bilmiyorum aslında. Her kayıp emsalsizdi. Başka birisinin acısını bilmeniz mümkün değildi, tıpkı başkasının bedenine dokunmak ile başkasının bedenine sahip olmanın aynı olmayacağı gibi.
Asıl nadir, olan sizinle aynı dünyayı gören birini bulmaktı.
.
Herkes sana bakabilir. Sizinle aynı dünyayı gören birini bulmak oldukça nadirdir.

Kimse başkasını anlayamıyor zaten tam olarak. Hepimiz kendi içimizde hapisiz.
Hayat, üstünde hakimiyet kurabileceğin bir şey değil.
“Aynı göğe birlikte bakarsınız ve bir süre sonra, gitmem lazım der siz hoşça kal deyip veda edersiniz, o da hoşçakal der. Öte yandan kimse veda etmez sizi tekrar görmek istemedikleri sürece.”
“Hayata dair öğrendiğim her şeyi iki kelimeyle özetleyebilirim. Devam ediyor. Siz de devam ediyorsunuz, akıntı size karşı olsa da olmasa da. Hiç değilse kendime ses etmeden fısıldadığım buydu.”
“Acayip uyakları olan kısa şiirleri seviyorum çünkü hayat da böyle
-Hayat da mı böyle? Ne demek istediğini anlamaya çalışıyordum.
-Evet. Kafiyeli ama beklediğin şekilde değil”
“Ne kadar garip bir ifadeydi gönlünü kaptırmak. Sanki parmaklarımızdan kayıp giden bir şeymiş veya dalgalarına kapılıp gittiğimiz denizmiş gibi.”
“İnsan her istediğini yapabilir ama ne isteyeceğini tercih edemez.” Arthur Schopenhauer
Asıl nadir, olan sizinle aynı dünyayı gören birini bulmaktı.
Fakat hayatın anlattığınız değil, hakkınızda anlatılan bir hikaye olduğunu öğrenmeye başlıyordum.
“Davis’in çoktan bildiğine emin olduğum bir şey keşfetmiştim sarmallar aşağı doğru takip edildikçe ebediyen daralıyordu ancak yukarı gittikçe de ebediyen genişliyordu”
“Bu noktaya nasıl geldiğini bir kağıda yaz.
Siz de yazarsınız, yazarken de sevginin trajedi veya başarısızlık değil armağan olduğu fark edersiniz.
İlk sevdiğiniz insanı anımsarsınız çünkü size sevip sevilebildiğinizi; bu dünyada sadece sevginin hak edildiğini; sevgi sayesinde ve sevgi yüzünden olduğunuz insan olduğunuzu size gösterir, göstermekle de kalmaz, kanıtlar.”
“Nadir olan sizinle aynı dünyayı gören birini bulmaktır”
“İnsan her istediğini yapabilir ama ne istediğini tercih edemez.”
“Sanki çıkış yolu olmadığını bildiğiniz bir labirentte yürümek gibiydi. Neye benzediğini söylemek kolaydı fakat ne olduğunu söylemek imkansızdı”
Üzgünüm.
Bunu çok sık söylüyorsun.
Çok sık öyle hissediyorum.
Gittiğinden beri doğru dürüst düşünemiyorum. O hissi biliyordum hayatım boyunca doğru dürüst düşünememiş, tek bir düşünceyi bile sonuna kadar düşünememiştim çünkü düşüncelerim çizgi halinde değil kendi içlerine doğru kıvrılan düğümlü ilmekler, içine çeken bir bataklık, ışığı yutan karadelikler gibi geliyordu.
Tümüyle yalnız olmanın en kötü yanı, herkesin sizi kendi başınıza bırakmasını dilediğiniz onca zamanı düşünmek. Sonra bırakıveriyorlar ve kendi başınıza kalıyorsunuz ve başınız hiç iyi bir yaren değil.
Birinin şiirlerini okumak onu çıplak görmekle eşdeğer.
Keşke anlayabilsem. dedi.
Olsun, dedim. Kimse başkasını anlayamıyor zaten. Hepimiz kendi içimizde hapisiz.
Hayat üstünde hakimiyet kurabileceğin bir şey değil.
Herkes eninde sonunda kayboluyordu.
Küçükken canavarların gerçek olmadığını filan biliyordum. Fakat gerçek olmayan şeylerin canımı acıtabileceğini de biliyordum. Uydurma şeylerin önemli olduğunu ve beni öldürebileceğini biliyordum.
Ve asıl olay, birisini kaybettiğinde eninde sonunda herkesi kaybedeceğini fark ediyorsun.
Tamamen sana aitmiş gibi gelmeyen bir benliğin içine hapsolmuş durumdasın.
Belki de kendime fısıldayıp durduğum bir yalanım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir