İçeriğe geç

Tractatus Logico- Philosophicus Kitap Alıntıları – Ludwig Wittgenstein

Ludwig Wittgenstein kitaplarından Tractatus Logico- Philosophicus kitap alıntıları sizlerle…

Tractatus Logico- Philosophicus Kitap Alıntıları

İyi ya da kötü isteme dünyayı değiştirecekse, dünyanın ancak sınırlarını değiştirebilir, olguları değil; dille sözü edilebilir olanı değil.

Kısacası, bu yolla dünyanın o zaman tümüyle başka bir dünya olması gerekir. Sanki bütün olarak batması ya da çıkması gerekir.

Mutlunun dünyası, mutsuzunkinden başka bir dünyadır.

Dünyanın anlamı, dışında yatsa gerek. Dünyanın içinde herşey nasılsa öyledir, herşey nasıl olup-bitiyor sa öyle olup-biter; içinde hiçbir değer yoktur-olsay di bile, hiçbir değer taşımazdı.

Değer taşıyan bir değer varsa, bütün olup-bitmenin, öyle-olmanın dışında yatsa gerek. Çünkü bütün olup-bitme, öyle-olma, rastlantısaldır.

Onu rastlantisal-olmayan kılan, dünyanın içinde yatamaz, çünkü öyle olsaydı, bu da yeniden rastlantısal olurdu.

Bu, dünyanın dışında yatsa gerek.

Bütün tümceler eş-değerlidir.
Örneğin, iki rengin görüş alanı içinde aynı anda aynı yerde bulunmaları olanaksızdır; hem de mantıksal olarak olanaksızdır, çünkü bu, rengin mantıksal yapısı yoluyla dışarıda bırakılmıştır.
Nasıl yalnızca mantıksal bir zorunluluk varsa, aynı şekilde yalnızca mantıksal bir olanaksızlık vardır.
Bu sürecin ise hiçbir mantıksal temellendirmesi yoktur, yalnızca psikolojik bir temellendirmesi vardır.
Açık ki, şimdi en yalın durumun gerçekten de ortaya çıkacağına inanmak için bir neden yok.
Güneşin yarın doğacağı, bir sayıltıdır; bu da şu demek: doğup doğmayacağını bilmiyoruz.

Birşey oldu diye başka birşeyin de olması gerektiği yollu bir zorlanma, yoktur. Yalnızca mantıksal bir zorunluluk vardır.

Bütün çağdaş dünya görüşünün temelinde, sözümona doğa yasalarının, doğadaki görünüşlerin açıklamaları olduğu yanılgısı yatar.

Bir nedensellik yasası olsaydı, şöyle diyebilirdi: Doğa yasaları vardır.

Ama tabiî, bu, söylenemez: kendini gösterir.

Hertz’in dilegetiriş tarzıyla şöyle denebilirdi: Yalnızca yasalı bağlamlar düşünülebilirdir.

Nedensellik yasası, bir yasa değil, bir yasanın biçimidir.
Bir kitap yazsaydım, adı da Dünyayı Nasıl Buldum olsaydı, bunun içinde bedenimden de söz edilir; hangi üyelerimin istemime boyun eğdiği, hangilerinin eğmediği, vb. söylenirdi, çünkü bu, özneyi yalıtlamanın bir yöntemidir; daha doğrusu, şunu göstermenin bir yöntemi: Önemli bir anlamda, bir öznenin olmadığını: Bu kitapta, çünkü, bir tek ondan söz edilemeyecektir.

Özne dünyada değildir; dünyanın sınırlarından biridir.
Dünyanın içinde nerede rastlanabilir ki, doğaötesi bir özneye?

Diyorsun ki, burada durum tam göz ile görüş alanı arasındaki gibi. Ama, gözü gerçekte görmezsin. Ve görüş alanındaki hiçbirşey de, bir gözce görüldüğü sonucunun çıkartılabilmesine izin vermez.

Bu değini, tek-benciliğin ne ölçüde doğru olduğu so rusunun karara bağlanmasının yolunu gösteriyor.

Tek-benciliğin kastettiği, işte, tamamiyle doğru dur, ancak bu söylenemez, kendini gösterir.

Dünyanın benim dünyam olduğu, kendini şurada gösterir ki, dilin (yalnızca benim anladığım dilin) sınırları, benim dünyamın sınırlarını imler.

Dünya ile yaşam birdir.
Ben dünyamım. (Küçük Evren.)
Düşünen, tasarımlayan, özne, yoktur.

Düşünemediğimizi, düşünemeyiz; o zaman, düşünemediğimizi söyleyemeyiz de.
Hangi temel tümcelerin varolduğunu, mantiğin uygulamaları karara bağlar.
Uygulamaya bağlı olanı, mantık önceden ortaya çıkaramaz.
Şu açık: Mantik, kendi uygulamasıyla çatışamaz. Ama mantığın kendi uygulamasına dokunması da gerekir.
Öyleyse mantik ile uygulaması, biribirlerine taşamazlar.

Temel tümceleri a priori olarak veremiyorsam, onları vermeğe çalışmak, açık bir saçmalığa yol açar.

Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarını imler.

Mantık dünyayı doldurur; dünyanın sınırları onun da sınırlarıdır.
Mantıkta, bu yüzden, şunu söyleyemeyiz: Dünyada bu bu var, şu yok.

Bu çünkü, görünürde, bazı olanaklari dışarıda bıra kabildiğimizi varsayar, ve bu da öyle olamaz, çünkü o zaman mantığın, dünyanın sınırlarının ötesine geçmiş olması; yani, bu sınırlara öteki yandan da bakabiliyor olması gerekirdi.

(Sorunlarımız, soyut değildir, tersine, belki de varolan en somut sorunlardır.)
Şu soru anlamlı mı: Neyin olması gerekir ki, bir şey olduğu gibi olabilsin?
Ve bu da böyle olmasaydı, mantığı nasıl uygulayabilirdik ki? Şöyle denebilir: Bir dünya olmasaydı da bir mantık olacağına göre, nasıl oluyor da bir mantık var, bir dünya olduğuna göre.
Mantığı anlamak için gereksediğimiz deneyim , birşeyin böyle böyle olduğunun değil, olduğunun de neyimidir: oysa bu, işte, hiç de deneyim değildir.

Mantık, bütün deneyimde öncedir-birşeyin
öyle olmasından.Nasıl’dan öncedir, ne’den önce değil.

Bir Tanrı, içinde belirli tümcelerin doğru olduğu bir dünya yaratmışsa, aynı zamanda, bunlardan çıkan bütün sonuç tümcelerin de uygun düştükleri bir dünya yaratmıştır. Ve benzer şekilde, içinde p tümcesinin doğru olduğu bir dünyayı, bunun bütün nesnelerini yaratma dan, yaratamazdı.

Tümce, kendisinden sonuç olarak çıkan her tümceyi evetler.

Bir nesneyi tanımak için, gerçi niteliklerinin dışsal olanlarını değil-ama içsel olanlarının hepsini bilmem gerekir.
Mantıksal olan bir şey, yalnızca olanaklı olamaz. Mantık her bir olanağı ele alır, bütün olanaklar da onun olgularıdır.
Yaşam sorununun çözümü, bu sorunun yok olmasında görülür.
“… hiçbir tümce kendi üzerine birşey söyleyemez, çünkü tümce imi kendi kendisinin içinde. bir işlev, bu yüzden, kendi kendinin kanıtlaması olamaz, çünkü işlevin imi zaten kendi kanıtlamasının temel tasarımını içerir, ve kendi kendini de içeremez.”
“..üzerinde konuşulmayan konusunda susmalı.”
Söylenebilir ne varsa açık söylenebilir; üzerine konuşulamayan konusunda da susmalı
ölüm, hayattaki bir olay değildir
.
Sonsuzluğu sonsuz zamansal süre değil de zamansızlık olarak kabul edersek, sonsuz yaşam şimdide yaşayanlara aittir.

Tümce, bütün gerçekliği ortaya koyabilir, ama gerçekliği ortaya koyabilmek için onunla ortaklaşa sahip olması gerekeni ortaya koyamaz-mantıksal biçimi.

Mantıksal biçimi ortaya koyabilmek için kendimizi tümceyle birlikte mantığın dışına çıkarabilmemiz gerekirdi, yani, dünyanın dışına.

Tümce mantıksal biçimi ortaya koyamaz; o, onda, yansır.

Dil, onda yansıyanı, ortaya koyamaz.

Dilde kendini dilegetireni, biz onunla dilegetiremeyiz.

Felsefenin amacı düşüncelerin mantıksal açıklığıdır.

Felsefe bir öğreti değil, bir etkinliktir.

Felsefe yapıtı, özünde, açımlamalardan oluşur.

Felsefenin sonucu, felsefe tümceleri değil, tümcelerin açık hâle gelmesidir.

Felsefe, başka türlü sanki bulanık ve kaypak olan düşünceleri, açık kılmalı, keskin olarak sınırlamalıdır.

Psikoloji, felsefeye başka herhangi bir doğabilimin den daha yakın değildir.

Bilgi kuramı psikolojinin felsefesidir.

Her tümcenin zaten bir anlamının olması gerekir;ona bunu evetleme veremez, çünkü evetleme zaten anlamı evetler. Ve aynı şey de değilleme, vb. için geçerlidir.
Benzetmenin aksadığı nokta ise şu: Kâğıdın bir noktasına, beyaz ve siyahın ne olduğunu bilmeden de işaret edebilirim; oysa anlamı olmayan bir tümceyi hiçbirşey karşılamaz, çünkü bu, hiçbirşeyi (doğruluk değerini) karşılamaz ki, böyle birşeyin niteliklerine yanlış ya da doğru denebilsin; bir tümcenin fiili-Frege’nin sandığı gibi doğrudur ya da yanlıştır değildir; tersine, doğru olan , fiili zaten içermelidir.
Dile getirilemeyen bir yanıtın sorusu da dile getirilemez.
Bütün felsefe dil eleştirisi dir. (Ama Mauthner’in anlamında değil.) Russell’ın başarısı, tümcenin görünür mantıksal biçiminin, gerçek biçimi olmayabileceğini göstermiş olmasındadır.
Hiçbir tümce kendi üzerine birşey söyleyemez, çünkü tümce imi kendi kendisinin içinde kapsanamaz, (bütün Theory of Types budur).

Bir işlev, bu yüzden, kendi kendinin kanıtlaması olamaz, çünkü işlevin imi zaten kendi kanıtlamasının temel tasarımımı içerir, ve kendi kendini de içeremez.

Zaman ile uzam içindeki yaşam gizeminin çözümü, zaman ile uzamın dışında yatar.
Ölüm, bir yaşam olayı değildir. Ölüm yaşanmaz.
Hiçbir süreci ‘zamanın geçişi’ yle karşılaştıramayız.
Ben dünyamım. (Küçük Evren.)
İki şeyin özdeş olduklarını söylemek, saçmadır; bir şeyin kendisiyle özdeş
olduğunu söylemek de, hiçbirşey söylemez.
Geleceğin olaylarını, bugünkülerden sonuç olarak çıkaramayız. Nedensel bağlantıya inanç, batıl inançtır.
Mantıksız olan hiçbirşeyi düşünemeyiz.
Söylenebilir ne varsa, açık söylenebilir ; üzerine konuşulamayan konusunda da susmalı
Dünyanın anlamı, dışında yatsa gerek
Dünyanın benim dünyam olduğu kendini şurada gösterir ki, dilin (yalnızca benim anladığım dilin) sınırları, benim dünyamın sınırlarını imler.
Dilimin sınırları, dünyamın sınırlarını imler.
Ben dünyamım
Felsefenin amacı düşüncelerin mantıksal açıklığıdır.
Felsefe bir öğreti değil, bir etkinliktir.
Felsefe yapıtı, özünde, açımlamalardan oluşur.
Felsefenin sonucu, felsefe tümceleri değil, tümcelerin açık hâle gelmesidir.
.
Ölüm hayattaki bir olay değildir. Ölümü deneyimlemek için yaşamıyoruz.

dünyanın hiçbir tözü olmasaydı, bir tümcenin anlamlı olup olmadığı, başka bir tümcenin doğru olup olmadığına bağımlı olurdu.
dünya, olduğu gibi olan herşeydir.
Dile getirilemeyen bir yanıtın sorusu da dile getirilemez.
Gizem yoktur.
Bir soru sorulabiliyorsa, yanıtlanabilir de.
Çabalarımın başka düşünürlerinkilerle ne ölçüde çakıştığını, ben yargılayacak değilim. Hem burada yazdıklarım tek noktalarda hiçbir yenilik savı taşımıyor; bu yüzden de hiçbir kaynak belirtmiyorum, çünkü düşündüğümü benden önce bir başkasının düşünmüş olup olmadığı, benim için farketmiyor.
Kitabın bütün anlamı, şuna benzer bir sözde toplanabilir: Söylenebilir ne varsa, açık söylenebilir; üzerine konuşulamayan konusunda da susmalı.
Bu kitabı belki de bir tek, içinde dilegelen düşünceleri (ya da benzer düşünceleri) kendisi de zaten düşünmüş birisi anlayacak.

Bir öğretici kitap değil, böylece.

Olguların mantıksal tasarımı, düşüncedir.
Dilimin sınırları , dünyamın sınırlarını imler.
Düşünülebilir her şey, açık düşünülebilir. Söylenebilir her şey açık söylenebilir.
Felsefe konularında yazılmış çoğunluk tümceler ve sorular yanlış değil, saçmadır. Bu yüzden de bu türden soruları hiçbir şekilde yanıtlayamayız, ancak saçmalıklarını saptayabiliriz. Filozofların çoğunluk soruları ve tümceleri, dil mantığımızı anlamamamıza dayanır. Ve şuna da şaşmamalı ki, en derin sorunlar aslında hiç de sorun değildir.
Tümce bir sözcük karışımı değildir. (Nasıl müzik teması bir ses karışımı değilse.)
Dünyanın anlamı, dışında yatsa gerek.
Ben, felsefeye, dünyanın benim dünyam olması yla girer.
Dünyanın benim dünyam olduğu, kendini şurada gösterir ki, dilin (yalnızca benim anladığım dilin) sınırları, benim dünyamın sınırlarını imler.
Bütün felsefe dil eleştirisi dir.
Felsefenin amacı düşüncelerin mantıksal açıklığıdır.
Benim tümcelerim şu yolla açımlayıcılardır ki, beni anlayan, sonunda bunların saçma olduklarını görür, onlarla, -onlara tırmanarak- onların üstüne çıktığında. (Sanki üstüne tırmandıktan sonra merdiveni devirip yıkması gerekir.)
Bu tümceleri aşması gerekir, o zaman dünyayı doğru görür.
Üzerinde konuşulamayan konusunda susmalı.
Düşünülebilir her şey, açık düşünülebilir. Söylenebilir her şey, açık söylenebilir.

.
[

Düşünülebilir her şey, açık düşünülebilir. Söylenebilir her şey, açık söylenebilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir