İçeriğe geç

Toplu Eserler Cilt 1 Kitap Alıntıları – Arthur Schopenhauer

Arthur Schopenhauer kitaplarından Toplu Eserler Cilt 1 kitap alıntıları sizlerle…

Toplu Eserler Cilt 1 Kitap Alıntıları

Rahme düşmesi bir suç, doğumu bir ceza, hayatı bir meşakkat ve ölümü bir gereklilik iken insan nasıl vakur bir varlık olacaktır?
Her şeyden evvel hiçbir insan mutlu değildir; bütün hayatı boyunca hayali bir mutluluk peşinde koşup durur, onu nadiren ele geçirir ve ele geçirse bile, geçirmesiyle birlikte bir yanılsamadan bir düş kırıklığından başka bir şey kalmayacaktır geride ve kural olarak sonunda bütün umutları suya düşecek ve limana bir enkaz halinde girecektir. O halde yalnızca her an değişip duran şimdiden ibaret olan ve şimdi sona eren bir hayatta mutluluk olmuş mutsuzluk olmuş hepsi birdir.
Hayat, hayat ismiyle anılır ama gerçekte ölümdür o.
Bize gelince,beyler,başkalarının düşündüklerini uzun uzadıya ve ayrıntılı olarak eleştirmeye alışkınız ama kendimiz hiç düşünmeyiz

Voltaire

Bir kafesteki kuşun ruh halidir hastalık
Dünya Ruhu: Öyleyse senin bütün didinip durmalarının ve ıstıraplarının amacı budur; sen bunun için varsın, nasıl ki diğer bütün her şey bunun için varsa.

İnsan: Fakat hayattan bana kalan nedir? Hayatım dolu olduğunda dert ve tasa; eğer boşsa can sıkıntısı. Bunca zahmet, meşakkat ve ıstırap karşılığında nasıl bana böylesine sefil bir ödül sunarsın?

Dünya Ruhu: Ama yine de bu ödül senin bütün sıkıntılarına uygundur ve tam da onun yetersizliği nedeniyle böyledir bu.

İnsan: Bu gerçekten benim anlama kabiliyetimin ötesinde.

Dünya Ruhu: Biliyorum.

Doğrusu dünyanın ve dolayısıyla insanın da gerçekte hiç olmaması gereken bir şey olduğu kanaati bizi birbirimize karşı tahammüle sevk etmeyi amaçlar; çünkü böylesine berbat ve açmaz bir durumda bulunan varlıklardan ne bekleyebiliriz ki? Aslında bu noktadan bakıldığında derhal nazarımıza çarpar ki gerçekte bir kimseyle diğeri arasındaki uygun hitap tarzı SirMonsieur ve benzeri yerine ıstırapdaşım olmalıdır.
Dünya bir cehennemden farksızdır ve onun içinde bir taraftan insanlar, diğer taraftan iblisler azap ve işkence gören ruhlardır.
Gerçeği söylemekten başka bir derdim olmadığı için zannederim bana felsefemin rahat ve huzur vermekten uzak, soğuk, neşesiz bir şey olduğu söylenecektir, oysa insanlar Tanrı’nın her şeyi olması gerektiği gibi yarattığını duymak istiyorlar. Siz kiliselerinize gidin ve biz filozofları rahat bırakın!
.. ölüme değil ama hayata mahkum edilmiş ve hala bu mahkumiyetlerinin ne anlama geldiğinin farkında olmayan mahkumlar.
Beri yandan büyük diye o kimseye derler ki kendisini her şeyde ve dolayısıyla bütün içinde bilip tanır; o başkaları gibi sadece kendi küçük alemi içinde yaşamaz, dahası onun yurdu büyük alemdir.
Akıl yaşama iradesini ne kadar parlak bir şekilde aydınlatırsa, içinde bulunduğu durumun sefaletini, perişanlığını o ölçüde berrak bir şekilde idrak eder.
Zira nasıl insanların çoğu, fazlasına değil ancak ihtiyaçlarını karşılayacak kadar paraya sahipse akıl için de aynı şey söz konusudur.
Şu halde ölümsüz eserlerin yazarı gelecekte sayısız kuşaklara nr kadar büyük, ne kadar hayranlık uyandırıcı ve eğlendirici görünürse görünsün, yaşadığı sürece çağdaşlarına o ölçüde değersiz, sefil, biçare ve ilgi uyandırıcılıktan yoksun görünmüş olmalıdır.
Yeryüzünün tadı tuzu olarak bizler dünyanın selleri fırtınaları yanımızı yöremizi istila etse, hayatın gaileleri duygularımızı heyecanlarımızı tahrik etse de zihinsel hayatımızın gereklerinin peşinde koşarken bizi asla hiçbir şeyin rahatsız etmesine izin vermemeli ve köle kadının değil, özgür kadının çocukları olduğumuzu aklımızdan çıkarmamalıyız.
Çünkü filozoflarla kesinlikle ikinci el açıklamalarla değil, ancak onların kendi eserleriyle gerçekten tanışabiliriz.
Elbette burada hakikate mutlak saygı göstermek ve gerçekten felsefe yapmak için yerine getirilmesi gereken birçok şartın yanı sıra bir tanesinin neredeyse vazgeçilmez olduğu açıktır. O şudur: kendi ayaklarımız üzerinde durmak ve efendi tanımamak.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bütün dünya ve onun içindeki her şey gizli niyette ve çoğu kez alçak, bayağı ve kötü niyetle doludur.
Dar kafalılık ve ahmaklık her zaman ve her yerde, bütün durum ve koşullarda, anlayıştan, zekadan ve yetenekten nefret ettiği kadar şu dünyada başka hiçbir şeyden böylesine içten ve yürekten nefret etmez.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Dünyanın neresinde olursa olsun, her zaman, her koşulda cins zekaya ve anlayış gücüne karşı bizzat tabiatın tasarladığı, bütün vasatların, yetersizlerin ve kalın kafalıların gizli bir işbirliği vardır.
Eski dünyada felsefeyle para kazanma sofisti filozoftan ayırt eden işaret olmuştur her zaman. Dolayısıyla bu ikisi arasındaki ilişki tam olarak, gerçek aşka tutulan kızlarla para karşılığı icrayı sanat eden fahişeler arasındaki ilişkiye benziyordu.
Aynı zamanda iki efendiye, baş harfleri dışında ortak hiçbir yanları olmayan dünyaya ve doğruluğa(hakikate) hizmet edemeyiz; böyle bir şeye kalkışmak ikiyüzlülüğe, dalkavukluğa, fırsatçılığa götürür.
Daha sonra başkalarını aydınlatan sadece bir insanın kendisi için yaktığı ışıktır.
Çünkü birbirlerini sevip bağırlarına basanlar ve birbiri için doğmuş olanlar kolayca birbirlerini bulurlar; akraba ruhlar birbirlerini zaten uzaktan selamlarlar.
Rahme düşmesi bir suç, doğumu bir ceza, hayatı bir meşakkat ve ölümü bir gereklilik iken insan nasıl vakur bir varlık olacaktır?
Zira ölümü seçen birini hangi ceza yıldırabilir ki?
Hayatımız bir şeyin peşinde koşuyor olmadıkça neşeli bir şey olmuyor.
Her akşam geçen bir gün ile biraz daha yoksullaşırız.
Ebedî hayatın ne olduğunu bilmiyorum fakat bu şimdiki hayat berbat bir şaka.
Keza ne doymaz bir varlıktır insan! Ulaştığı her tatmin yeni bir arzunun tohumudur, dolayısıyla onun ebediyen doyurulamaz arzularının sonu yoktur.
Sahip olmadığımız şeylere bakarken “ Benim olsaydı nasıl olurdu?” diye düşünme eğilimindeyizdir ve işte böylece yokluğu hissederiz.
Oysa bunun yerine sahip olduğumuz şeyler için sık sık şunu düşünmemiz gerekirdi: “ Bunu kaybetsem ne olurdu?”

Arthur Schopenhauer

Hiç kimsenin öyle uzun boylu gıpta edilecek bir tarafı yoktur; fakat çokları var ki bu ölçüde acınmaya layıktır.
Çünkü biz bir şeyi ne kadar bekleyip dört gözle onun yolunu gözlersek gelip çattığında ondan elde edeceğimiz tatmin de o kadar azalır.
Fakat genel olarak ıstırap kuraldır.
Varoluşumuzu tekdüze akıp giden, göz açıp kapayıncaya kadar kayboluveren şimdiden başka destekleyecek bir dayanak yoktur.
Zaman ki onunla her an elimizdeki her şey boş bir hiçliğe dönüşmektedir ve sahip olduğu bütün değeri kaybetmektedir.
Her kim ki bu tür düşüncelerle kurtuluşumuz için sefalet ve ıstırabın ne kadar gerekli olduğunun farkına varırsa başkalarına mutluluklarından çok mutsuzlukları için gıpta etmemiz gerektiğini anlayacaktır.
Mutlu bir hayat imkansızdır; insanın erişebileceği en iyi, en fazla şey bütün insanlığın hayrına olacak bir işte ve bir yolda ezici talihsizliklere, bunaltıcı güçlüklere karşı mücadele eden ve her ne kadar eline sadece önemsiz bir ödül ya da hiçbir şey geçmese de sonunda bundan galip çıkan kimsenin yaşadığı gibi, kahramanca bir hayattır.
Aslında dünyanın içinde yüzdüğü sefalet ve dehşetlerin, gaddarlık ve işkencelerin tamamı, yaşama iradesinin kendisini belli koşullar içerisinde nesnelleştirdiği tüm karakterlerin zorunlu sonucudur.
Cinsel ilişkiden hemen sonra şeytanın kahkahaları işitilir.
Soylu bir yaradılış hemen kolaycacık talihinden şikayet etmez.
Hayatımızın belli günlerinin mutlu olduğu dikkatimizi ancak bunların yerini mutsuz günler aldığında çeker.
.
İnsan kendisinden başka hiç kimse ile mükemmel bir uyum içinde olamaz.
bir arkadaşı veya hayatının eşi ile bile değil.

Bireysellik ve mizaç farklılıkları her zaman bir dereceye kadar uyumsuzluğa neden olur, ancak bu çok hafif olabilir.

Sağlığın yanında yeryüzünün verebileceği en yüksek nimet olan o hakiki, derin iç huzuru, ruhun o mükemmel huzuru,
yalnızca yalnızlıkta ve kalıcı bir ruh hali olarak, yalnızca tam emeklilikte elde edilmelidir; ve sonra, adamın kendi benliğinde büyük ve zengin bir şey varsa,
onun yaşam tarzı, bu sefil dünyada bulunabilecek en mutlu olanıdır.

çünkü gerçek olan sadece şimdide mevcuttur. Geri kalan her şey düşünce oyunundan ibarettir.
insan hakkında genel olarak, umutla şaşkına dönmüş vaziyette ölümün kollarında dans ettiği söylenebilir.
.
Bizler fenomen (olgu, görüngü) olarak değil, doğa’nın orijinal ilkesi olarak sonsuz ve ebediyiz; bireyler olarak değil, dünyanın en içsel özü olarak; bilginin öznesi olduğumuz için değil, sadece yaşama arzusunun tezahürleri olarak

.

.
Deha, teorik yönü pratikinden çok daha ağır basan bir adamdır.

Ebedi ilişkileri kavrayamasa da, bu dünyadaki şeyleri biraz daha derinden görebilir.

.

.
Şair, hayal gücünü hayattan ve insan karakterlerinden ve durumlarından imgeler ile sunar, hepsini harekete geçirir ve bu imgelerin düşüncelerini zihinsel güçlerinin elverdiği ölçüde almasına izin vermeyi izleyiciye bırakır.

.

Öyleyse felsefe yapmanın ilk iki şartı şöyledir: Birincisi yüreğinde soru saklamayacak kadar cesaretli olman gerekir.
İkincisiyse insan doğal olarak kabul edilenleri sorgulamalı ve bunların bilincine varmalıdır.
Bir dini doğru ve adil bir şekilde değerlendirmek için ondan önce ve onunla birlikte var olan dinleri de göz önünde bulundurmamız gerekir.
Ne var ki insanlar genellikle zayıftır ve kendi akıllarına güvenmektense doğaüstü kaynaklara sahip olduklarını iddia eden başkalarına güvenmeyi tercih ederler.
bilgi inançtan çok daha sert ve sağlamdır, dolayısıyla eğer bu ikisi çarpışacak olursa inanç parçalanır.
erken yaşlarda belleklere kazınmış olan dini dogmaların gücü o kadar çoktur ki vicdanı ve sonunda her türlü merhamet ve insani duyguyu boğup yok edebilir.
Din kalabalıkların metafiziğidir
Kendinde akıl bulunmayanı akılla yönetemezsin.
Istırap içerisinde insan ağzını açamazken,
Bir Tanrı kederimi dile getirme gücü verdi bana.
Ne soru soruyor ne merak ediyorum,
Gönlünde günah var mı; Ne olursan ol,
Seni sevdiğimi biliyorum.
Aşk, bir dış sebebin tasavvuru eşliğinde ortaya çıkan bir iç ürpermesidir.
Yalnız hakikattir güzel olan; sadece odur sevilmeye değer.
kadınlar erkeklerden daha çok şimdiki zamanda yaşarlar
İnsan hayatı kadının göğsünden fışkırır.
İlk kelimeleri onun dudaklarından öğrenirsin,
O siler ilk gözyaşlarını
.
Tüm canlılar için sınırsız şefkat, saf ahlaki davranışın en kesin ve en kesin garantisidir.

.

.
Hayvanlara merhamet, karakterin iyiliği ile yakından bağlantılıdır ve canlılara karşı acımasız olan kişinin iyi bir insan olamayacağı kesin olarak iddia edilebilir.

Üstelik bu merhamet, adaletin erdemlerinin ve erkeklere karşı şefkatin doğduğu aynı kaynaktan açıkça ortaya çıkmaktadır.

.

Konuş ki seni görebileyim
her insanın çehresi bir hiyerogliftir ki hiç kuşku yok sırrı çözülüp okunmaya elverişlidir hatta onun bütün harflerini hazır halde beraberimizde taşırız.
Akıl yaşama iradesini ne kadar parlak bir şekilde aydınlatırsa, içinde bulunduğu durumun sefaletini, perişanlığını o ölçüde berrak bir şekilde idrak eder.
Aptallık insan soyunun anası ve ebesidir.
ulusların tarihinin yanı başında felsefenin, bilimin ve sanatın tarihi masum ve kansız yolunu ağır adımlarla takip eder.
Deha çifte akla sahip bir kimsedir.
Felsefeye dışarıdan sunulan her türlü yardım doğası gereği kuşkuyla karşılanmalıdır.
felsefe bir kilise ya da bir din değildir.
felsefede önemli olan tecrübeler ve olgular değil, sadece fikirlerdir.
Güzelliğin çok çeşitli türleri olabilir ama buna karşı bir tek hakikat vardır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir