İçeriğe geç

The Short Words Kitap Alıntıları – Bediüzzaman Said Nursî

Bediüzzaman Said Nursî kitaplarından The Short Words kitap alıntıları sizlerle…

The Short Words Kitap Alıntıları

Ey gaflete dalıp ve bu hayâtı tatlı görüp ve âhireti unutup dünyâya tâlib bedbaht nefsim! Bilir misin neye benzersin? Deve kuşuna Avcıyı görür, uçamıyor; başını kuma sokuyor, tâ avcı onu görmesin. Koca gövdesi dışarıda. Avcı görür. Yalnız o, gözünü kum içinde kapamış, görmez.
Ey nefis! Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise senin elinde sened yok ki ona maliksin. Öyle ise hakîkî ömrünü, bulunduğun gün bil. Lâekall günün bir saatini, ihtiyât akçesi gibi hakîkî istikbål için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccâdeye at.
Ey dünyâ-perest nefsim! Acaba ibâdetteki fütûrun ve namazdaki kusûrun meşagil-i dünyeviyenin kesretinden midir veyahut derd-i ma’-îşetin meşgalesiyle vakit bulamadığından mıdır? Acaba sırf dünyâ için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun!
Her kim hayât-ı fânîyeyi esâs maksad yapsa zâhiren bir cennet içinde olsa da ma‘nen cehennemdedir. Ve her kim hayât-ı bâkiyeye ciddî müteveccih ise saâdet-i dâreyne mazhardır. Dünyâsı ne kadar fena ve sıkıntılı olsa da dünyasını, cennetin intizâr salonu hükmünde gördüğü için hoş görür, tahammül eder, sabır içinde şükreder.
İnsan zayıftır,belaları çok…fakirdir,ihtiyacı pek ziyade..acizdir,hayat yükü pek ağır…
O kadar sevdiğin mâl ve evlâd ve perestiş ettiğin nefis ve hevâ ve meftûn olduğun gençlik ve hayât zâyi’ olup kaybolacak, senin elinden çıkacaklar. Fakat günahlarını, elemlerini sana bırakıp boynuna yükletecekler.
İnsân zayıftır, belâları çok. Fakîrdir, ihtiyacı pek ziyâde. Acizdir, hayât yükü pek ağır. Eğer Kadîr-i Zülcelâl’e dayanıp tevekkül etmezse ve iftimâd edip teslîm olmazsa, vicdanı dâim azab içinde kalır. Semeresiz meşakkatler, elemler, te’essüfler onu boğar; ya sarhoş veya
canavar eder.
Demek selâmet ve emniyet, yalnız İslâmiyet’te ve imândadır.
Evet insân, nihâyetsiz şeylere muhtâc olduğu hâlde, sermayesi hiç hükmünde Hem nihâyetsiz musîbetlere ma’rûz olduğu hâlde, iktidârı hiç hükmünde bir şey Âdeta sermaye ve iktidânnin dairesi, eli nereye yetişirse o kadardır. Fakat emelleri, arzuları ve elemleri ve belâları ise dâiresi, gözü, hayâli nereye yetişirse ve gidinceye kadar geniştir. Bu derece âciz ve zayıf, fakîr ve muhtâc olan rûh-u beşere ibâdet, tevekkül, tevhîd, teslîm; ne kadar ‘azîm bir kâr, bir saâdet, bir ni’met olduğunu bütün bütün kör olmayan görür, derk eder.
İşte ey gençliğinde gülmüş, şimdi ise güldüğüne ağlayan nefsim.!
Ey nefis, böyle ebleh olmamak istersen
Allah namına ver, Allah namına al,
Allah namına başla, Allah namına işle
Demek selâmet ve emniyet, yalnız İslâmiyet’te ve îmândadır.
Demek selamet ve emniyet, yalnız İslamiyet’ te ve imandadır.
ölüm değişmiyor. Firak, bekaya kalbolup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür’at peyda ediyor.
Elhasıl: Ey nefis! Bil ki dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise senin elinde senet yok ki ona mâliksin. Öyle ise hakiki ömrünü, bulunduğun gün bil.
Nefsini ıslah etmeyen, başkasını ıslah edemez.
Hem deme: Ben de herkes gibiyim.
Çünkü; herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder.
Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarf ediyorsun!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Halbuki namazda ruhun, kalbin, aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mübah, dünyevî amelleri, güzel bir niyetle ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü âhirete mal edebilir; fani ömrünü bir cihette ibkà eder.
İnsan zayıftır, belaları çok, fakirdir, ihtiyacı pek ziyade. Acizdir, hayat yükü pek ağır. Eğer kadir-i
Zülcelal’e dayanıp tevekkül etmese ve itimad edip teslim olmazsa, vicdanı daim azab içinde kalır. Semeresiz meşakkatler, elemler teessüfler onu boğar; ya sarhoş veya canavar eder.
Ya Rab! Kusurumuzu affet. Bizi, kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar, bizi emanette emin kıl.
Amin!..
İşte ey gençliğinde gülmüş , şimdi güldüğüne ağlayan nefsim !
Aklını başına al, kalbini temizle.
“İyilik nasıl iyilik getirir ve fenalık nasıl fenalık getirir; görelim, bilelim.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
“İyilik nasıl iyilik getirir ve fenalık nasıl fenalık getirir; görelim, bilelim.”
Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki bütün vaktini ona sarf ediyorsun!
İbadetin ruhu, ihlâstır.
Kulum beni nasıl tanırsa ona öyle muamele ederim.
Hayat bir tesellidir, herkes şu alemde kendi tesellisini arar..
Âhiret gibi dünyâ saâdeti dahi ibâdette ve Allah’a asker olmaktadır. Öyle ise biz dâima
الحمد لله على الطا عة و التو فيق
Demeliyiz ve Müslüman olduğumuza şükretmeliyiz.
Halbuki namazda ruhun, kalbin, aklın büyük bir rahatı vardır. Hem cisme de o kadar ağır bir iş değildir. Hem namaz kılanın diğer mübah, dünyevî amelleri, güzel bir niyetle ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün sermaye-i ömrünü âhirete mal edebilir; fani ömrünü bir cihette ibkà eder.
Evet, her hakikî hasenât gibi, cesaretin dahi menbaı imandır, ubûdiyettir. Her seyyiât gibi cebânetin dahi menbaı dalâlettir.
Demek selâmet ve emniyet yalnız İslâmiyette ve imandadır. Öyle ise biz daima Elhamdü lillâhi alâ dini’l-İslâm ve kemâli’l-îman [1]demeliyiz. (Bize ihsan ettiği İslâm dini ve mükemmel iman nimeti sebebiyle Allah’a hamd olsun.[1] )
Şu misafirhane-i dünyada nazarı hikmetle baksan,hiçbir şeyi nizamsız gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin?
İnsan zaiftir, belaları çok. Fakirdir, ihtiyaçları pek ziyade. Âcizdir hayat yükü pek ağır. Eğer kadir-i zülcelal’e dayanıp tevekkül etmezse ve itimad edip teslim olmazsa, vicdanı daim azap içinde kalır. Semeresiz meşakkatler, elemler, teessüfler onu boğar.
Çünkü; ben nefsimi herkesten ziyade nasihata muhtaç görüyorum.
Abd ile Mâbud arasında en yüksek ve en latîf olan nisbet, ancak ibâdettir.
şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız gayesiz göremezsin.
Allah’tan başka mabud ve hâlık yoktur.
İbadet, dünya saadetine vesiledir,
İnsan İslâmiyet sayesinde, ibadet saikasıyla bütün müslümanlara karşı sabit bir münasebet peyda eder ve kavî bir irtibat ve bağlılık elde eder.
Ey insanlar! Sizi ve sizden evvelkileri yaratan Rabbinize ibadet ediniz ki, takva mertebesine vâsıl olasınız. Ve yine Rabbinize ibadet ediniz ki; Arz’ı size döşek, semayı binanıza dam yapmış ve semadan suları indirmiş ki, sizlere rızık olmak üzere yerden meyve ve sair gıdaları çıkartsın. Öyle ise, Allah’a misil ve şerik yapmayınız. Bilirsiniz ki, Allah’tan başka mabud ve hâlıkınız yoktur.
Sen üç sabır ile mükellefsin. Birisi: Taat üstünde sabırdır. Birisi: Masiyetten sabırdır. Diğeri: Musibete karşı sabırdır.
Beş vakit namazı kılmak, yedi kebairi terketmek; ne kadar az ve rahat ve hafiftir.
insan zaîftir,
Nefis ve malını Cenab-ı Hakk’a satmak ve ona abd olmak ve asker olmak; ne kadar kârlı bir ticaret,
namazda ruhun ve kalbin ve aklın büyük bir rahatı vardır.
müslüman olduğumuza şükretmeliyiz !!
Allah namına ver, Allah namına al, Allah namına başla, Allah namına işle. Vesselâm.
Mün’im-i Hakikî, bizden o kıymetdar nimetlere, mallara bedel istediği fiat ise; üç şeydir. Biri: Zikir. Biri: Şükür. Biri: Fikir’dir.
İbâdetin ruhu, ihlâstır. İhlâs ise, yapılan ibâdetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir fâide ibâdete illet (esas sebep) gösterilse, o ibâdet bâtıldır. Fâideler, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar.
Hem deme: Ben de herkes gibiyim. Çünkü; herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır.
Ey gaflete dalıp ve bu hayatı tatlı görüp ve âhireti unutup, dünyaya tâlip bedbaht nefsim! Bilir misin neye benzersin? Deve kuşuna Avcıyı görür, uçamıyor; başını kuma sokuyor, tâ avcı onu görmesin. Koca gövdesi dışarda. Avcı görür. Yalnız o, gözünü kum içinde kapamış, görmez.
Ey nefis! Bil ki : Dünkü gün senin elinden çıktı. Yarın ise; senin elinde sened yok ki, ona mâliksin. Öyle ise, hakikî ömrünü bulunduğun gün bil. Lâakal (en az) günün bir saatini ihtiyat akçesi gibi, hakikî istikbal için teşkil olunan bir sandukça-i uhreviye olan bir mescide veya bir seccâdeye at.
Acaba, sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarfediyorsun?
İnsan zaîftir; belâları çok..
Fakirdir; ihtiyacı pek ziyâde..
Âcizdir; hayat yükü pek ağır
Eğer Kadîr-i Zülcelâl’e dayanıp tevekkül etmezse ve itîmad edip teslim olmazsa, vicdânı dâim azap içinde kalır. Semeresiz meşakkatler, elemler, teessüfler onu boğar. Ya sarhoş ya canavar eder.
İbadetin ruhu, ihlâstır. İhlâs ise, yapılan ibadetin yalnız emredildiği için yapılmasıdır. Eğer başka bir hikmet ve bir fayda ibadete illet gösterilse, o ibadet bâtıldır. Faydalar, hikmetler yalnız müreccih olabilirler, illet olamazlar.
İşte ey gençliğinde gülmüş, şimdi güldüğüne ağlayan nefsim !
Bir pâdişahın kıymettar bir hediyesini sana getiren bir miskin adamın ayağını öpüp, hediye sahibini tanımamak ne derece belâhet ise, öyle de; zâhirî mün’imleri medih ve muhabbet edip, Mün’im-i Hakikî’yi unutmak; ondan bin derece daha belâhettir.

Belâhet: aptallık
Mün’im: nimet veren, yedirip içiren

Ey sersem nefsim! Acaba şu vazife-i ubudiyet neticesiz midir, ücreti az mıdır ki, sana usanç veriyor? Halbuki bir adam sana birkaç para verse veyahut seni korkutsa, akşama kadar seni çalıştırır ve fütursuz çalışırsın. Acaba bu misafirhane-i dünyada âciz ve fakir kalbine kut ve gına ve elbette bir menzilin olan kabrinde gıda ve ziya ve herhalde mahkemen olan Mahşer’de sened ve berat ve ister istemez üstünden geçilecek Sırat Köprüsü’nde nur ve burak olacak bir namaz, neticesiz midir veyahut ücreti az mıdır?
Küçük Sözler – 78
En lüzumlu işi bırakıp güya binlerce sene ömrün varmış gibi, en lüzumsuz malûmatla vakit geçiriyorsun.
Sen kalbinle, aklınla, amelinle, gönlünle, kendi aleminin şeklini değiştirirsin.
Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki, bütün vaktini ona sarf ediyorsun!
Aklını başına al, kalbini temizle.
İşte ey gençliğinde gülmüş şimdi güldüğüne ağlayan nefsim..!
Ya Rab! Kusurumuzu affet. Bizi, kendine kul kabul et. Emanetini kabzetmek zamanına kadar, bizi emanette emin kıl. Amin!..
Acaba sırf dünya için mi yaratılmışsın ki,
bütün vaktini ona sarf ediyorsun!
İşte ey gençliğinde gülmüş şimdi güldüğüne ağlayan nefsim!
Bir insan Allah’a halis bir abd olursa, Allah’a halis bir kul olursa Allah’ın mülkü olan kâinat onun mülkü gibi olur  (Mesnevi Habbe, 127
İnsan zaîftir; belâları çok.. fakirdir; ihtiyacı pek ziyâde.. âcizdir; hayat yükü pek ağır Eğer Kadîr-i Zülcelâl’e dayanıp tevekkül etmezse ve itîmad edip teslim olmazsa, vicdânı dâim azap içinde kalır. Semeresiz meşakkatler, elemler, teessüfler onu boğar. Ya sarhoş ya canavar eder.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir