İçeriğe geç

The Forty Rules of Love Kitap Alıntıları – Elif Şafak

Elif Şafak kitaplarından The Forty Rules of Love kitap alıntıları sizlerle…

The Forty Rules of Love Kitap Alıntıları

Hayatında aşk olmasını diledi. Aşk onun ayağına gelmiyorsa, o aşkın ayağına gidecekti. Peki ama nasıl? Gönlü bu kadar yaralıyken, kendine olan güveni derinden örselenmişken kocasına bir daha âşık olabilir miydi acaba?
Peki ya bir başkasına? Aşk kafiyesizlere kafiye, gayesizlere gaye, canı sıkkınlara bir nebze heyecan ve haz sunmanın dışında neye yarardı bu yaban dünyada? Peki ya aşkı bulma sevdasından çoktan vazgeçenler onlar ne olacaktı?
Sabretmek öylece durup beklemek değil, ileri görüşlü olmak demektir. Sabır nedir?
Dikene bakıp gülü, geceye bakıp gündüzü tahayyül edebilmektir.
Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma.
Hemen herkesin beğendiği bir kişinin sevdiği insan, gene herkesin kemgözlerini üstüne çekecektir.
HEP AYNI YERDE KÖK SALMIŞ, HAYATINDAN BIKMIŞ EVLİ BARKLI KADINLARIN KIRK KURALI.
Birinci kural: sen sen ol, aşkı arama! Aşktan daha mühim şeyler var hayatta.
Şems diyor ki aşk bütün ayrımları geçersiz kılarmış.
Bakanın kör olması güneşin ışığına halel getirmez ki!
Aşk dışarda bulunan birşey değildir.İçerden gelir.Tek yapmamız gereken içimizde bizi aşktan alıkoyan engelleri bulup kaldırmaktır
Herkesin bir derdi vardı. Kimsenin kimseye deva sunduğu yok! İnsanın insandan ayırmadan baktım herkese ve her yere. Dertlerine uzak ama yüreklerine yakın durum
İnsan, aklını aç ve muhtaç bir bebek farz edip kaşık kaşık bilgiyle doyurmalı. Ama nasıl ki bazı yiyecekler bebeğe ağır gelirse, bazı bilgiler de akla ağır gelir, onu da unutmamalı.
Bugün yitirdiğim her şeyi sonsuza dek yitiriyorum.
Zira her ne kadar bazıları aksini iddia etse de, aşk dediğin bugün var yarın yok cici bir histen ibaret değildir.
Kader yolun tamamını değil,sadece yol ayrımlarını verir.Güzergah bellidir ama tüm dönemeçler ve sapaklar yolcuya aittir.Öyleyse ne hayatının hakimisin ne de hayat karşısında çaresizsin ..
Demek sadece uzaktakileri özlemezmiş insan. En yakınındakini de pekâlâ özleyebilirmiş.
Sakın ha kimsenin ahını alma!hele hele senden zayıf birinin canını yakma.Unutma ki dünyanın öte ucunda tek bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir
Hayatı o kadar ciddiye alıyorsun ki ruhun yaşlanmış senin ..
Bütün umutları, çocukluğumda bıraktım..
Şehirler maneviyat sütunlarının üstünde ayakta durur. Sakinlerinin yüreklerini yansıtırlar, devasa aynalar gibi. Şayet o yürekler kapanır ya da kararırsa, şehirler de cazibesini kaybeder. Böyle nice şehir soldu, daha nicesi solacak.
Bütün umutları çocukluğumda bıraktım
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Bütün umutları çocukluğumda bıraktım.
Bütün umutları çocukluğumda bıraktım..’
Onu gördüğümde beni şaşırtan kılığı kıyafeti değildi,ben onun bakışlarına takıldım
Kalbini kılavuz kılmayan, aşka teslim olmayan kim varsa ona göre nebattan farksızdı
İçteki yaran,dıştakinden derin ..
Bütün umutları çocukluğumda bıraktım
Hayatı o kadar ciddiye alıyorsun ki ruhun yaşlanmış senin
Aşksız geçen bir ömür beyhude yaşanmıştır
Aşk mesafe yüzünden ölmez. Şüphe yüzünden ölür
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Mazi bir girdaptır. Fark ettirmeden içine çeker
Başkalarından kabul ve hürmet görmeyi ne kadar çok arzu edersen, onların tenkit ve dedikodularına da o kadar takılırsın
Biz dile söze bakmayız.Gönüle hâle bakarız, canı ruhu yanmış âşıklar başkadır.
Mevla aramakla bulunmaz,bu doğrudur amma Mevla’yı ancak arayanlar bulabilir
Mazi bir girdaptır,farkettirmeden içine çeker
Sahi,sessizlik dinlenebilir mi?
Sessiz kalıyorsa bazı insanlar, bilin ki çıkaracakları gürültü canınızı yakacak.
Kim olursak olalım, dünyanın hangi yerinde yaşarsak yaşayalım, tâ derinlerde bir yerde hepimiz bir eksiklik duygusu taşımaktayız. Sanki temel bir şeyimizi kaybetmişiz de geri alamamaktan korkuyoruz. Neyin eksik olduğunu bilenimiz ise hakikaten çok az.
Bu kadar geniş bir ailesi varken nasıl olup da kendini böyle yalnız ve kimsesiz hissettiğini söyleyebilir miydi? Merak etti Ella, kendi etrafında da bir hâle var mıydı acaba? Varsa hangi renklerden oluşuyordu? Parlak mıydı renkleri, yoksa solgun mu? Gerçi son zamanlarda hayatında parlak olan ne vardı ki? Hiç olmuş muydu peki?
Aşk diye bir şey yaşıyorum.
Ne tek taraflı demeye dilim var, ne de karşılıklı olduğuna ispatım…
Eğer gönlün emin değilse , boş yere kendini de yorma , beni de…
Halbuki Allah söze değil, niyete bakar.
Zaten bu dünya pek de öyle adaletli bir yer sayılmaz, öyle değil mi?
Aşk mesafe yüzünden ölmez, şüphe yüzünden ölür
İstisnasız herkes, bir an gelir, birini öldürebilir.
Ama bunu bilmez çoğu kimse. Kabullenmek istemez. Tâ ki beklenmedik bir hadiseyle gözleri dönene kadar. Ellerini asla kana bulamayacaklarından, kimsenin canını almayacaklarından ne kadar da emindirler. Oysa bir rastlantıya bakar her şey. Bazen sırf birinin kaşı gözü oynadı diye atar bir başkasının tepesinin tası. Pireyi deve yapar, buluttan nem kapar, yok yere kavgaya tutuşurlar. Doğrusu, yanlış zamanda yanlış mekânda olmak bile yeter, altın gibi kalbi olan, temiz, namuslu, nezih insanların içindeki cenabetin birdenbire ortaya çıkmasına.
Sulamadığınız çiçeğin kuruyuşunu nankörlük sayıyorsunuz..
Seveceksen öylece sev.
Ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur.
Bütün umutları çocukluğumda bıraktım.
Bütün umutları çocukluğumda bıraktım
Bütün umutları çocukluğumda bıraktım
Her aşk insana bir şeyler katar veya eksiltir. Hiç kimse o aşkı yaşamadan önceki insan olarak kalmaz. Buna olumlu şeyler de dahildir, olumsuzlar da… Bazı ilişkiler insanı yıpratır, eksiltir, çok şey alıp götürür. Bazıları ise bir hayat katar, insan sevdiğinden çok şey öğrenebilir, onunla birlikte yeniden büyüyebilir. Asıl mesele ise, bir ilişki bittikten sonra siz aynı kişiyseniz o aşk, aşk değildir. Sadece birlikte geçirilmiş bir zaman kaybıdır.
Birini öldürdüğün zaman, muhakkak ki ondan bir şeyler bulaşır sana: Bir resim, bir koku, bir nefes Bir ah, bir lanet, bir ses Maktulün bedduası derim ben buna. Bedenine yapışır kalır. Başlar oymaya, tenini delip geçercesine. Tâ ki yüreğinin derinliklerine sızana değin. Orada tutunur, yeniden sende yaşam bulur. Rüyalarına girer, uykularını delik deşik böler. Gündüzleri bir şekilde idare edersin ama gece olup yalnız kaldığında, döşeğinde soğuk soğuk terlersin. Her maktul katilinde yaşamaya devam eder.
Ne yöne gidersen git, -Doğu, Batı, Kuzey, ya da Güney- çıktığın her yolculuğu içine doğru bir seyahat olarak düşün! Kendi içine yolculuk eden kişi, sonunda arzı dolaşır.
Neden? diye sorma, ne olur. Cevabını sen bul. Ve kendine sakla.
Çünkü öyle hakikatler var ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı.
Tesadüf mü dersin ismi Suskun olan bir şairin en kıymetli yapıtına Dinle! diye başlaması. Sahi, sessizlik dinlenebilir mi?
Mevlâna’nın bizlere hatırlattığı üzere, gün gelir, herkesi, ondan köşe bucak kaçanları bile, hatta romantik kelimesini bir suçlama gibi kullananları dahi kıskıvrak yakalar aşk.
Hem edebiyatın gücü uzak diyarlar, farklı kültürler arasında köprüler kurmaktan gelmez mi? İnsanları birbirlerine bağlamaz mı edebiyat?
Artık yorulmuştu öfke duymaktan.Geçmişe öfkelenmek ağır bir yüktü ..
On Yedinci Kural: Esas kirlilik, dışta değil içte, kisvede değil kalpte olur. Onun dışındaki her leke ne kadar kötü görünürse görünsün, yıkandı mı temizlenir, suyla arınır. Yıkamakla çıkmayan tek pislik kalplerde yağ bağlamış haset ve art niyettir
Cenneti ve cehennemi illa ki gelecekte arama. İkisi de şu an burada mevcut. Ne zaman birini çıkarsız, hesapsız ve pazarlıksız sevmeyi başarsak, cennetteyiz aslında. Ne vakit birileriyle kavgaya tutuşsak; nefrete, hasede ve kine bulaşsak, tepetaklak cehenneme düşüveririz.
Her insan açık bir kitaptır özünde. Okunmayı bekler. Her birimiz yürüyen, nefes alan kitabız aslında, yeter ki özümüzü bilelim.
Eğer gönlün emin değilse kendinide yorma beni de yorma
Düzenim bozulur, hayatım alt üst olur diye, endişe etme. Nereden biliyorsun hayatın altının üstünden daha iyi olmayacağını?”
Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile sonunda O kimsenin bilmediği patikalar açar.
Hayatım, hangi asırda yaşıyorsun? Şunu kafana sok bir kere, bir kadın âşık olduğu erkekle evlenmez. Baktı bıçak kemiğe dayandı, geleceği için bir tercih yapması lâzım, o zaman tutar iyi baba ve iyi koca olacağını tahmin ettiği, sırtını yaslayabileceği adamı seçer. Anladın mı? Yoksa aşk dediğin bugün var yarın yok cici bir histen ibaret.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir