İçeriğe geç

The Body Keeps the Score Kitap Alıntıları – Bessel A. van der Kolk

Bessel A. van der Kolk kitaplarından The Body Keeps the Score kitap alıntıları sizlerle…

The Body Keeps the Score Kitap Alıntıları

Sessizlik ve anlayışsızlık ruhu öldürür.
Bizler içinde umut taşıyan bir türe aitiz.
Terapi işbirliği gerektiren bir süreçtir; karşılıklı kendini keşif süreci.
“Oltaya yakalanmış bir balığın davranışlarını gören arkadaşları onun çıldırdığını düşünebilir.” Ama balığın yaptığı sadece hayatını kurtarmaya çalışmaktır.
“Çektiğimiz acının en büyük kaynağı, kendimize söylediğimiz yalanlardır.” derdi, yaşadığımız deneyimlerin her yönü hakkında dürüst olmaya iterdi bizi. Sık sık insanların gerçekten ne hissettiklerini bilmeden ve fark etmeden daha iyi olamayacaklarını söylerdi.
Kendi üzerinizdeki kontrolü yeniden kazanmak için travmayı yeniden ziyaret etmeniz gereklidir. Er ya da geç başınıza gelen olayla yüzleşmelisiniz ancak böyle yaparak kendinizi güvende hissedebilir ve o olay nedeniyle yeniden travma yaşamazsınız .
Travma, kendi kendinden sorumlu olma duygusundan yoksun bırakır. İyileşme mücadelesi, bedeniniz ve zihninize yeniden sahip olmayı başarmaktır. Bu da bildiklerinizin farkında olmak ve baskı, öfke, utanç ya da çöküş yaşamadan ne hissettiğinizi bilmek anlamına gelir .
Terapiye deli olup olmadığımı öğrenmek için gitmiyorum
Her hafta yalnızca tek bir cevap bulmak için gidiyorum
Ve terapi hakkında konuştuğumda, insanların ne düşündüğünü biliyorum
Seni yalnızca bencil yapan ve psikiyatristinize aşık eden şey şu
Kendim hakkında konuştukça
Başkalarını nasıl sevdiğimi anlıyorum ..
Ne yaptığınızı bilene dek istediğiniz şeyi yapamazsınız
Anı hissetmeniz için nerede olduğunuzu bilmelisiniz ve size neler olduğunu fark etmelisiniz. Kendiliğinizi hissetme sistemleri yıkıldığında bunu yeniden harekete geçirecek yollar bulmanız gereklidir .
Kalbinizde çözümlenmemiş olan şeylere karşı sabırlı olun ve sorunları sevmeye çalışın. Şimdi sorunları yaşayın. Belki de aşamalı olarak, farkına bile varmadan yanıtlarla birlikte yaşayacaksınız .
Beyin kültürel bir organdır. Deneyim beyni şekillendirir
Tehlike durumunda savaşamaz ya da kaçamazsak, son çareyi harekete geçiririz; sürüngen beyin, en son düzey acil durum sistemi. Bu sistem, fiziksel olarak hareketsiz olduğumuzda, bir saldırganın bizi sıkıştırması ya da bir çocuğun korkutucu bakıcısından kaçamaması gibi durumlarda harekete geçer. Çökme ve bağlantıyı kesme; ishal ve bulantı gibi sindirim sistemine ait belirtilerle ilişkilendirilen parasempatik sinir sisteminin evrimsel olarak en eski parçası olan Dorsal Vagal Complex (DVC) tarafından kontrol edilir. Bu aynı zamanda kalbi yavaşlatır ve solunumun yüzeyselleşmesine neden olur. Bu sistem bir kez yönetimi ele geçirdi mi, kendimiz ve diğer insanlar önemini yitirir. Farkındalık kapanır ve artık fiziksel bir acı hissetmeyebiliriz .
Geçmişte olanlarla, şu anda içlerinde bir yerde olan şey arasında bilinçli bir bağ kuramadan, orada başlayan travma, şimdi onların kendi bedenlerindeki savaş alanında yaşanmaktadır. Buradaki zorluk, kişinin başına gelen korkunç şeyleri kabullenmeyi öğrenmesi değil, içsel algılarının ve duyularının üstünden gelebilmesidir. İçsel olarak olanları algılama, isimlendirme, tanımlama, iyileşmenin ilk adımıdır .
Geçmişe dönüşler ve yeniden yaşama, bazı yönleriyle travmanın kendinden daha kötüdür. Travmatik olayın bir başlangıcı ve sonu vardır; bir noktada bir biter. Ancak (TSSB) travma sonrası stres bozukluğu yaşayan bireylerde ister uyanık olsun isterse uykuda olsun geçmişe dönüşler herhangi bir andayaşanabilir. Tekrar ne zaman olacağını ya da ne kadar süreceğini bilmek mümkün değildir
Disosiyasyon (çözülme) travmanın özüdür. Ezici deneyim parçalara ayrılmıştır, böylece duygular, sesler, imgeler, düşünceler ve travma ilgili fiziksel duyumlar, kendi yaşamlarını sürdürür. Anıya ait duygusal parçalar şimdiki ana istemsizce girer, onlar gerçekten yeniden yaşanır. Travma çözümlenmediği sürece, bedenin kendini korumak için salgıladığı stres hormonları döngüsü devam eder ve savunmaya dönük hareketler ve duygusal tepkiler yenilenir ..
Duygusal ve mantıklı beynimiz çatışma halinde olduğunda (sevdiğimiz birini öfkelendiğimizde, güvendiğimiz birisi bizi korkuttuğunda yasak birini arzuladığımızda) halat çekme oyununa benzer bir çekişme ortaya çıkar bu çekişme büyük oranda iç organlarınızda sahnelenir mideniz, kalbiniz, akciğerleniz hem fiziksel rahatsızlık hem de psikolojik ıstıraba yol açar ..
Duygularımız deneyimlere değer verir ve dolayısıyla mantığın temelidir. Kişisel deneyimlerimiz mantıklı beynimiz ve duygusal beynimizin dengesinin ürünüdür. Bu iki sistem dengede olduğunda kendimiz gibi hissederiz. Ancak yaşamımız tehlikeye girdiğinde, bu sistemler göreceli bir şekilde, bağımsız olarak işlev gösterebilirler ..
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bir terapistle travmanın detaylarını defalarca anlatarak tekrarladıktan sonra, biyolojik tepkileri dinebilir, duyarsızlaşabilir ve böylece deneyimi defalarca yeniden yaşamak yerine, yaşananlar geçmişte bir zamanındaydı şimdi başka bir zaman şeklinde bir farkındalığa erişebilir.
Yüz yıldan daha uzun bir süredir, psikoloji ve psikiyatri kitapları, strese neden olan duyguların çeşitli konuşma yöntemleri ile çözülebileceğini söyler. Ancak, gördüğünüz gibi travmanın kendisi bunu engellemektedir. Ne kadar içgörü ya da anlayış geliştirirsek geliştirelim rasyonel beyin, temelde kendi gerçekliğinden çıkarak duygusal beyin üzerinde etkisizdir ..
Sol hemisferin etkisiz hale gelmesi, organize deneyimlerimizi mantıklı bir sıraya dizme ve değişen duygularımızı ve algılarımızı kelimelere dökmek kapasitemiz üzerine doğrudan etkilidir. Sıralama olmadan neden ve sonuçları saptayamayız, eylemlerimizin uzun vadeli etkilerini kavrayamayız ya da gelecek için uygun planlar yapamayız. Bazen çok üzülen insanlar akıllarını kaybettiklerini söylerler. Teknik anlamda ise yönetici işlevlerinde kayıp yaşamaktadırlar
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Beynin sağ ve sol tarafları aynı zamanda geçmişin izlerini birbirinden çok farklı şekilde işlemektedir. Sol beyin durumları, istatikleri ve olayların kelimelerini hatırlar. Deneyimlerimizin açıklamasını yapar ve onları sıraya koyar. Sağbeyin, anılarınsesini, dokunma duyumunu, kokusunu ve uyandırdığı duygularısaklar. Seslere, yüzlere mimiklerine ve jestlere ve geçmişte yaşanan mekanlara otomatik olarak tepki verir
Kelimeler tükendiğinde, rahatsız edici görüntüler, yaşanmış deneyimi ele geçirir ve kabuslar, geçmişe dönüşler olarak geri döner. Broca alanın etkisizleştirmesinin aaksine,başka bir alan, Brodmann’ın 19. alını, burası beyni ilk girdiği anda görüntülerin kaydedildiği görsel kortekstir. Travma deneyiminden çok uzun zaman geçmesine rağmen bu alandaki beyin aktivasyonunu görünce şaşırmıştık. Normal koşullarda 19. alana kaydedilen ham ggörüntüler, görülen şeyin anlamının yorumlanması için beynin diğer alanlarına hızla dağılır. Bir kez daha beynin bir alanının tramva gerçekten yaşanıyormuş gibi yeniden harekete geçtiğini tanıdık ediyorduk .
Travma doğası gereği bizi kavrayışımızın sınırlarına çeker, ortak deneyimin ya da engellenebilir bir geçmişin dilinden yoksun bırakır .
Broca alanı, beynin konuşma merkezlerinden biridir, bu bölgeye kan akışı kesilmesi sıklıkla felçli hastalarda görülür. Broca alanında işlevsellik olmadığında düşüncelerinizi ve duygularınızı kelimeleri dökemezsiniz. Travmalarımız, geçmişe dönüş tetiklendiğinde Broca alanında işlev olmadığını göstermiştir. Başka bir deyişle artık, travmanın, damar tıkanıklığına bağlı felçtegörülenen benzer bir biçimde, bir fiziksel hasarın etkilerinden çok daha farklı olmayan, onlarla çakışan etkiler yaptığına işaret eden görsel kanıtlarımız vardır
Travma tamamen sözcük öncesidir. Shakespeare bu dilsiz dehşeti, Machbeth’de kralın ölü bedeni bulunduktan sonra şöyle ifade eder: Korku ! Korku! Korku! Ne dil ne de kalp seni anlamaz , seni adlandıramaz! Karmaşa artık şaheserini ortaya koymuştur! ..
Beyin hastalığı modeli 4 temel gerçeği gözden kaçırmaktadır 1-) Birbirimizi bozma kapasitemiz birbirimizi iyileştirme kapasitemize denk gelir
2-) Dil, deneyimlerimizi aktararak kendinizi ve başkalarını değiştirme, bildiklerimizi tanımlama ve genel bir anlam bulma gücü vermektedir.
3-) Nefes alma, hareket etme ve dokunma gibi bedenin ve beynin istem dışı olarak adlandıran işlevleri de içerecek şekilde kendi fizyolojimizi düzenleme yeteneğimiz vardır
4-) Çocukların ve yetişkinlerin kendini güvende hissedebileceği ve gelişebileceği ortamlar yaratmak için sosyal koşulları değiştirebiliriz.
İnsanlığın bu en temel yönlerini göz ardı ettiğimizde, insanların travmadan iyileşme yollarını ve özlerinde olan kendilerini düzenleme yollarını engellemiş oluruz
Travma yaşayan insanlar özgürlük yolunda bir adım atmıyordu. Pek çok insan sadece vazgeçer. Yeni seçenekleri denemek yerine bildikleri korkun içine hapsolurlar ..
Harvard profesörünün uyurken eşinin poposuna yaslandığında ne kadar rahat ettiğini itiraf ettiğini duyduğunda nasıl da şaşırdığımı hatırlıyorum. Kendi içindeki en temel insani ihtiyaçlarını açığa vurarak, bunların hayatımızda ne kadar temel olduğunu hatırlattı bize. Bunları yerine getirmede başarısızlık; düşüncelerimiz ve başarılarımız ne kadar yüce olursa olsun varlığımızın gelişmesini etkiler: Bedeninizin tüm gerçekliğini, tüm ilkel yönleriyle kabul ederseniz yaşamınızı dolu dolu sürdürebilirsiniz ..
Travma, zihin ve beyin üzerinde kökten bir değişim yaratır ve algılarımızın yönetilmesini yeniden düzenler. Yalnızca nasıl düşündüğümüzü ve ne düşündüğümüzü değil aynı zamanda düşünme kapasitemizi de etkiler .
Travmanın yalnızca geçmiş bir zamanda gerçekleşen bir olay olmadığını öğrendik; o aynı zamanda zihinde, beyinde ve bedenimizde iz bırakmaktadır. Bu etkinin devam eden sonuçları insan organizmasının şu anda nasıl yaşayacağını da belirler
Travma ister 10 yıl isterse 40 yıl önce gerçekleşmiş olsun, hastalarım geçmiş ve şimdiki yaşamları arasında bir köprü kuramıyordu. Bir şekilde kendilerine çok fazla acı veren olay, aynı zamanda anlam kaynağı olmuştu. Yalnızca travmatik geçmişlerini ziyaret ettiklerinde tam olarak canlı hissediyorlardı ..
Ya içindesiniz ya da dışında -ya bir birime aitsiniz ya da hiç kimse değilsiniz. Travmanın ardından, dünya bunu bilenler ve bilmeyenler olarak kesin bir şekilde ikiye ayrılır. Travma yaşayamayan insanlara güvenilmez Çünkü bunu anlayamazlar. Üzücü bir şekilde bu ayrım, eşleri, çocukları ve iş arkadaşlarını da kapsar .
Hayal gücü, yaşam kalitemiz için kesinlikle çok önemlidir. Hayal gücümüz, seyehat, yemek, seks, aşık olmak ya da son sözü söylemek gibi yaşamlarımızı ilginç kalacak tüm şeylerle ilgili hayal kurarak, günlük rutin işlerimizden sıyrılmamızı sağlar. Hayal gücü, yeni olasılıkları gözümüzde canlandırma fırsatı verir; umutlarımızın gerçeğe dönüşmesini sağlayan temel noktadır. Yaratıcılığımızı ateşler, sıkıntınızı alır, acımızı yatıştırır, keyfimizi arttırır ve en yakın ilişkilerimizi zenginleştirir. Bireyler, takıntılı bir şekilde ve sürekli yoğun bir şekilde katılım gösterdikleri ve derin duygular yaşadıkları geçmiş olaylara çekildiğinde, hayal güçleri başarısızlığa uğrar ve ruhsal esnekliklerini kaybederler. Hayal gücünün olmadığı yerde, ne umut, ne daha iyi bir gelecek düşünme şansı ne de gidecek bir yer ya da ulaşılacak bir hedef vardır
Beden kayıt tutmayı sürdürür.
Yaşamın kaçınılmaz hayal kırıklıkları karşısında mücadele etme konusundaki en önemli belirleyicisi, yaşamın ilk iki yılında temel bakım sağlayan kişiyle kurulan güvenlik düzeyidir.
Travma yaşayan kişiler için en zoru, travmatik olay sırasında sergiledikleri davranışlar nedeniyle yaşadıkları utançla yüzleşmektir.
Bedenlerimiz, anılar taşıyan metinlerdir ve bu nedenle hatırlamak, reenkarnasyondan farklı değildir. (Katie Cannon)
Sanırım bu adam anıları yüzünden acı çekiyordu.
İyileşmenin kökeni… Sevgi dolu, uyumlu ve kendine hakim bir kişinin kalbinde, zihninde var olma ve anlaşılma algısında yatmaktadır.
Çektiğimiz ıstırabın en önemli kaynağı kendimize söylediğimiz yalanlardır.
“Hiçbir ilaç, kötü geçmiş bir çocukluğu düzeltmiyor.”
Afetler sırasında küçük çocuklar genellikle işaretleri anne babalarından alırlar. Kendilerine bakan kişiler, sakinliğini koruyup, ihtiyaçlarına karşı sorumlu davrandığı sürece, korkunç olaylardan ciddi psikolojik yaralar almadan kurtulurlar.
Beden kayıt tutmayı sürdürür.
İleriyi gören kişilerin yaşam öykülerini okuyun, içgörülerinin ve tutkularının yıkımlardan doğduğunu göreceksiniz.
Aynı şey toplumlar için de geçerlidir. En etkili ilerlemeler travma deneyimlerinden sonra ortaya çıkmıştır.
Günümüz dünyasında posta kodunuz, genetik kodunuzdan daha fazla bir şekilde güvenli ve sağlıklı bir hayat sürüp süremeyeceğinizi belirliyor. İnsanların geliri, aile yapısı, barınması, iş oranı ve eğitim fırsatları yalnızca travmatik stres yaşayıp yaşamadıklarını değil, aynı zamanda bu konuda etkili bir yardım alabilme imkânlarını da etkiliyor.
… daha etkili müdahaleler geliştirmeyi ve uygulamaya kendini adamış birçok öğretmen, sosyal çalışma uzmanı, doktor, terapist… “ Beden Kayıt Tutar” ile bu sayfaya kadar gelebildiyseniz siz de bu topluluğun parçasısınız denektir.
Hiç kimse ideal koşullar içinde büyümüyor; sanki ideal koşulların ne olduğunu biliyoruz.
İnsan kısmı bir misafirhane. Her sabah yeni birisi gelir. Bir sevinç, bir bunalım, bir zalimlik, aniden farkına varmak her şeyin, hepsi beklenmedik misafir. Hepsini karşılayıp eyle! Karanlık düşünce, utangaç ve garez… Hepsini gülerek karşıla kapıda. Ve buyur et içeri. Minnettar ol her gelene, kim gelirse gelsin çünkü bunların her birisi öte taraftan bir kılavuz olarak gönderildi.
Şimdi hayatımı zihnimde canlandırıyorum—büyük halim küçük halime sarılıyor— ‘Artık güvendesin.’ diyor.
Kendini dilde keşfetmek, içsel bir gerçekliğinizi anlatacak kelimeler bulmak, acı verici bir süreç olsa bile bir aydınlanmadır.
İçinizi dökün, dile gelmeyen acı, zaten dolu olan yüreğe akar…
Freud, travmanın temelinde sözel belleğin eksikliğini tekrar doğruladı ve eğer bir kişi hatırlamıyorsa büyük ihtimalle eylemle dışa vurmaktadır. ‘Bunu bir anı olarak değil bir eylem olarak tekrarlamaktadır, elbette bunu tekrar ettiğini bilmemektedir ve sonunda ise bunu onun hatırlama biçimi olduğunu anlamaktayız.’
Askerlerin çatışmalarda neler yaşadığını gerçekten bilmek istemiyoruz. Toplumda kaç çocuğun saldırıya uğradığını ya da cinsel tacize maruz kaldığını ya da kaç çiftin ilişkileri sırasında şiddete maruz kaldığını gercekten bilmek istemiyoruz. Aileleri,kalpsiz bir dunyada guvenli sığınaklar olarak görmeyi;ülkemizin aydın,uygarlasmis insanlardan oluştuğunu düşünmek istiyoruz. Zulmün yalnızca Dardır ya da Kongo gibi uzak yerlerde olduğunu düşünmek istiyoruz. Acıya tanıklık etmek dayanilmazdir.
Hayat devam ediyor, Anda ve iki geçici yönde…
İnsanlar davranışlarını kontrol etmeyi ve değiştirmeyi öğrenebilirler ancak bunun tek yolu, yeni çözümleri deneyecek kadar kendilerini güvende hissetmeleridir. Beden kayıt tutmayı sürdürür. Eğer travma, kalpte kırılma ve midemize saplanma olarak kodlandıysa, ilk önceliğimiz kişilere, savaş ya da kaç durumundan çıkmaları, tehlike algısını yeniden düzenlemeleri ve ilişkileri yönetmeleri konusunda yardımcı olmalıdır.
Derin duyguları yaşamayı ve bunlara tahammül etmeyi öğrenmek travmadan iyileşmek için esastır.
Bedenlerimiz, anılar taşıyan metinlerdir…
“Histerikler esas olarak anıları yüzünden acı çekerler.”
Beyinlerimiz erken dönem deneyimlerimizle şekillenir. Kötü davranım ise derin ve süreğen yaralara neden olarak, beyni kargaşa ile şekillendiren bir keskidir.
Korku, bağlanma ihtiyacını arttırır, rahatlama kaynağı, aynı zamanda korkunun kaynağı olsa bile durum değişmez. On yaşının altında olup da evde işkence gördüğü halde, kendisine bir seçenek sunulduğunda ailesi yerine bakım yurduna yerleştirilmeyi kabul eden hiçbir çocukla karşılaşmadım.
Bizler son derece sosyal canlılarız; yaşamlarımız, insanoğlunun oluşturduğu topluluk içinde kendi yerimizi aramaktan ibarettir.
Güç takıntısı olan kişiler genellikle, çaresizlik duygularına karşı bir siper yaratmaktadır.
Çektiğimiz ıstırabın en önemli kaynağı kendimize söylediğimiz yalanlardır.
Oltaya yakalanmış bir balığın davranışlarını gören arkadaşları, onun çıldırdığını düşünebilir. Ama balığın yaptığı sadece hayatını kurtarmaya çalışmaktır. İnsanları yaşadıkları ya da yetiştikleri ortamlardan ayrı değerlendiremeyiz, oltayı göremezseniz bu davranışları anlamak ve anlamlandırmakta mümkün olmayacaktır.
“Her yaşam bir sanattır, anlamlı olan her şeyi bir araya getirin.”
İyileşmenin kökeni… sevgi dolu, uyumlu ve kendine hakim bir kişinin kalbinde, zihninde var olma ve anlaşılma algısında yatmaktadır.
Bedensel öz farkındalık, geçmişin zulmünü rahatlatmanın ilk adımıdır.
Güç takıntısı olan kişiler genellikle, çaresizlik duygularına karşı bir siper yaratmaktadırlar.
Ne hissettiğimizi bilmek neden öyle hissettiğimizi anlamanızın, ilk adımıdır.
Çektiğimiz ıstırabın en önemli kaynağı kendimize söylediğimiz yalanlardır.
Ne yaptığınızı bilene dek istediğiniz şeyi yapamazsınız.
“Bana bir dayanak noktası verin dünyayı yerinden oynatırım.”
Anda hissetmeniz için nerede olduğunuzu bilmelisiniz ve size neler olduğunu fark etmelisiniz.
Kimse size sevgi dolu gözlerle bakmadıysa ya da sizi gördüğünde yüzünde kocaman bir gülümseme yayılmadıysa, kimse size yardım etmek için koşmadıysa (bunun yerine “Ağlamayı bırak.” ya da “Ben şimdi sana ağlayacak bir şeyler bulurum.” dediyse) siz de kendinizle ilgilenmenin başka yollarını bulursunuz. Bu konuda sizi rahatlatacak her şeyi denersiniz. Uyuşturucu, alkol, tıkınıncaya kadar yeme ya da kendini kesme.
Görülmemek, tanınmamak ve kendini güvende hissetmek için sığınacak bir yerinin olmaması, her yaşta yıkıcıdır ancak bu durum, özellikle, dünya içindeki yerlerini arayan küçük çocuklar için daha da yıkıcıdır.
Kalbinizde çözümlenmemiş olan şeylere karşı sabırlı olun ve sorunları sevmeye çalışın. Şimdi sorunları yaşayın. Belki de aşamalı olarak, farkına bile varmadan yanıtlarla birlikte yaşayacaksınız.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir