Arthur Conan Doyle kitaplarından Tekinsiz Hikâyeler kitap alıntıları sizlerle…
Tekinsiz Hikâyeler Kitap Alıntıları
Genç bir delikanlının beş parasız olmasına veya para kazanacak herhangi bir uğraşı olmamasına karşın pahalı zevklere, büyük umutlara sahip olup soylu kimselerle dostluk kurması büyük bir talihsizliktir.
Gitgide kaderci olmaya başladım. Rüzgâr ve buz gibi değişken unsurlarla işi olan insan da başka türlü olamaz.
Hiçbir Arap, benim ölümü hasretle beklediğim gibi beklememiştir çölün ortasında karşısına çıkacak ferahlatıcı bir kuyuyu
İnsan beyni tek seferde yalnızca tek bir duyguyu hissetme kabiliyetine sahiptir; o da merak ve bilimsel coşku olursa korkuya yer kalmaz.
İnsan yapılabilecek her şeyi yaptığını bildikten sonra tehlikeyle daha kolay yüzleşiyor ve geriye sessizce neticeyi beklemekten başka bir şey kalmıyor.
Mantıktan bile derin olan sezgiler vardır.
Birbirlerini çok iyi tanıyorlardı – o denli iyi tanıyorlardı ki huzur veren bir sükunetle oturmaktaydılar ki bu da dostluğun en ileri haliydi.
Bir zihin, dışarıdan ne denli aklı başında görünse de, derinlerinde, hemen göze çarpmayan bir takım çarpıklıklara, işleyişinde tuhaf bir takım kusurlara sahip olabilir.
Şarlatanlar her daim öncü olmuşlardır. Astrologlardan astronomlar, simyacılardan kimyacılar, hipnotizmacılardan deneysel psikologlar gelmiştir. Dünün kaltabanları yarının profesörleridir. Rüyalar gibi incelikli ve tanımlanması güç şeyler bile gün gelecek düzenli ve sistemli hale gelecek.
İnsan beyni tek seferde yalnızca tek bir duyguyu hissetme kabiliyetine sahiptir; o da merak ve bilimsel çoşku olursa korkuya yer kalmaz.
Gaddarlığına tahammül edebilirim ama ikiyüzlülüğüne asla.
Beşiktan mezara dek olan ömrü göz açıp kapayıncaya kadar bitiveren sizler, zamanın ne kadar da dehşet verici bir şey olduğunu nasıl kavrayabilirsiniz ki!
Dostum bilirsin, komşunun ağacından çalınan elma, kendi ağacından düşen elmadan daha lezzetlidir.
Bir kurdu kapana kıstırmak üzere geldiniz, dostum, oysa yakalamaya geldiğiniz hayvan dişlerini boğazınıza geçirdi bile.
Aşk büyük bir sözcük; pek çok farklı hissi temsil eder.
Maceralar olmasa yaşamanın ne manası kalırdı ki?
Ölümü karşımıza almakla ne büyük aptallık ettik!
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Konuşacak fikirlere sahip olmayan kimselerin alışılagelmiş sığınağı olan havada sudan muhabbetlere de tahammül edemiyordu.
İnsanın cesaretini kıran şey peş peşe gelen korkulardır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kötü niyet nedir?
Merak ve laubalilik.
Bundan bir zarar gelir mi?
Bir hayli ciddi zarar.
Merak ve laubalilik.
Bundan bir zarar gelir mi?
Bir hayli ciddi zarar.
Eski kitapların kokusundan daha güzel bir koku yok benim için.
Dostum bilirsin, komşunun ağacından çalınan elma, kendi ağacından düşen elmadan daha lezzetlidir.
Bugün şarlatan dediğin kişi, aslında bir öncüdür. Astroloğun yerini gökbilimci aldı, simyacının yerini kimyager, hipnotizmacının yerini ise deneysel psikologlar aldı. Dünün kaçakçıları bugünün profesörleridir.
Kimi içgüdüler akıldan daha derindir.
Çok güzel bir yüzü vardı, bir çocuğun yüzüne benziyordu, fakat ifadesindeki tanımlanması güç bir şey, içinde bir şeytanın pusuya yatmış beklemekte olduğunun habercisi gibiydi.
İnsanoğlu tabiatın tuhaf işleyişine dair çok az şey biliyor. Karanlık şeylerin peşine düşenlerin bulduklarını kim, nasıl engelleyebilir ki?
Yüksek duvarlar boyunca kahverengi ciltlerin sıralandığı bu benzersiz oda, benim gibi bir kitap kurdu için en ideal yerdi. Eski kitapların kokusundan daha güzel bir koku yok benim için.
Sadece şunu sormak istiyorum – orada dua ediyor musunuz?
İnsan her zaman dua etmelidir.
Neden?
Çünkü dua etmek kendi dışımızdaki güçlerin varlığına teslim olmaktır.
İnsan her zaman dua etmelidir.
Neden?
Çünkü dua etmek kendi dışımızdaki güçlerin varlığına teslim olmaktır.
ama insan bazen aptalca şeyler yapar ve her zaman da bedelini ödemek zorunda kalmaz.
Ne kadar tuhaf olursa olsun, hiç kimsenin fikrini küçümsememeyi öğrendim artık.
Hayaller ve sanrılar zihni ne hale getiriyor.
Rüzgâr ve buz gibi belirsiz faktörlerin karşısında insan bir hiç olduğunu anlıyor. Belki de Hz. Muhammed’in takipçilerinin kısmet’e inanmasına, Arap çöllerindeki rüzgâr ve kum sebep olmuştur, kim bilir!
İnsanın içi dışına yansır, derler.
benimse kaybedecek hiçbir şeyim yok, beni öteki dünyaya bağlayan, bu dünyada olduğundan daha çok şey var.
Issız bir dağ köyünde bir efsanenin doğması ne kadar da kolay!
Yaşlı ve hiç evlenmemiş hanımlar, bir toplumun en faydalı kaynaklarından biri gerçekten de. İnsanlar yaşlı bir hanımı lüzumsuz bulabilirler, peki lüzumsuz bir adam bir kadının müşfik varlığından yoksun kalırsa hali nice olur?
Tehlikeli olduğunu biliyorum elbette. Tehlikeden uzak durmak isteyen birinin zaten uçmakla işi olmaz, terlikleriyle ropdöşambrını giyer, evinde oturur.
Tuhaf ve beklenmedik bir tehlike ile içinde yaşadığımız dünya arasında incecik bir sınır var.
Dört yıl boyunca, her gece aynı saatte aynı sahne yaşandı. Basit bir olay gibi görünebilir, ama bir kaya bile üzerine damlayan sularla yıllar içinde aşınır.
Onlardan daha cesur olduğumu iddia edecek değilim, fakat insan bir konuya aşina olduğu zaman, bu onu hayal gücünün yaratacağı belirsiz ve tanımsız dehşetlerden korur. İnsan beyninin bir seferde yalnızca tek bir güçlü duyguyu yaşama kapasitesi vardır ve eğer beyin bilimsel merakla dolup taşıyorsa, korkuya yer kalmaz.
Konuşmaları yer yer neşeliydi, yer yer hüzünlüydü, fakat neşeleri biraz zorlama gibiydi, hüzünleri ise gerçekti.
Ama onun bu acayip görüntüsünde en fazla dikkat çeken şey, insanın içini gören o açık mavi gözlerdi. Dikkat çekici olan sadece gözlerinin rengi ya da gözleri saklayan çalı gibi kaşlar değildi, asıl dikkat çekici olan bu gözlerde okuduğum ifadeydi. Adamın amirane hali tavrı karşısında insan gözlerinde bir kibir arıyordu, ama ne gezer, gözlerinde okuduğum ifade, sindirilmiş ve ezilmiş bir ruha aitti.
Tek güvenebileceğim şey kendi cesaretim ve kendi aklımdı.
Pahalı zevkleri, büyük beklentileri, aristokratik bağlantıları olan genç bir adam için, hiç parasının olmaması gibi, para kazanabileceği bir mesleğinin de bulunmaması büyük bir şanssızlıktır.
Meğer ben hayat hakkında ne kadar az şey biliyormuşum!
Dostum bilirsin, komşunun ağacından çalınan elma, kendi ağacından düşen elmadan daha lezzetlidir.
Macerasız bir hayat neye benzer ki?
Aşk çok büyük bir kelime ve o duygunun pek çok farklı halini temsil ediyor.
Gaddarlığına tahammül edebilirim ama ikiyüzlülüğüne asla.
Bilemiyorum. Tüfeğinizin horozunu boşuna kaldırmayın efendim. Beni öldürebilirsiniz, ama bilmediğim bir şeyi söyletemezsiniz.
Sanki, dedi ilk konuşan, sürekli mumya düşünmekten herif kendisi mumya gibi olmuş!
İnsanoğlu tabiatın tuhaf işleyişine dair çok az şey biliyor. Karanlık şeylerin peşine düşenlerin bulduklarını kim, nasıl engelleyebilir ki?
Dört yıl boyunca, her gece aynı saatte aynı sahne yaşandı. Basit gibi görünebilir, ama bir kaya bile üzerine damlayan sularla yıllar içinde aşınır.
Issız bir dağ köyünde bir efsanenin doğması ne kadar da kolay!
Sizin gözünüze de kan oturmuş, müsaade ederseniz ipek mendilimle sarayım. Öne doğru eğildi ama Alman, Kont’un elini itti. Senin zulmün altındayım, seni canavar! Gaddarlığına tahammül edebilirim ama ikiyüzlülüğüne asla.
Fakat insan evladının bilgisi az, tabiatın işleyişiyse tuhaftır. Peşinde koşanların bulacağı karanlık şeylere kim ket vurabilir ki?
Zıt kutuplar birbirini çeker misali bir müddet boyunca birbirlerine şiddetle çekilmişlerdi fakat daimi bir birlikteliğin imkanı yoktu.
İnsanın cesaretini kıran şey peş peşe gelen korkularıdır.
Aşk büyük bir sözcük; pek çok farklı hissi temsil eder.
Konuşacak fikirlere sahip olmayan kimselerin alışılagelmiş sığınağı olan havadan sudan muhabbetlere de tahammül edemiyordu.
Bir kurdu kapana kıstırmak üzere geldiniz, dostum, oysa yakalamaya geldiğiniz hayvan dişlerini boğazınıza geçirdi bile.
Ruhu perdenin öte tarafında beni beklediği müddetçe bu cansız kabuğun ne anlamı var ki!
Orada hangi dine sahipsiniz?
Tıpkı sizler gibi değişiklik gösteriyoruz.
Kesin olarak bilmiyor musunuz?
Yalnızca inanıyoruz.
Tıpkı sizler gibi değişiklik gösteriyoruz.
Kesin olarak bilmiyor musunuz?
Yalnızca inanıyoruz.
O halde amacınız iyilik yapmak mı?
Tüm gezegenlerdeki her yaşamın amacı budur.
Tüm gezegenlerdeki her yaşamın amacı budur.
Bütün güçler kullanılmaları için vardır, dedi Harvey Deacon. Eğer ki bunu yapabiliyorsak yapmalıyız. Yeni bir bilgiden feragat etmek daha baştan yasadışıdır. Ölümün doğasını araştırmak doğru ve kurallara uygundur.
Kim olduğumun sizin için bir önemi yok. Sizlerin yaşıyor olduğu gibi yaşamış ve sizlerin öleceği gibi ölmüş biriyim ben.
Düşünecek olursan, atalarımızca gerçek olarak kabul edilen yaygın geleneklerimizden bazılarını bizler, sahip olduğumuz bilgiyle, batıl inanç saymaktayız.
Teorime göre, herhangi bir duygu feveranıyla yakından ilintili her nesne, ister sevinç olsun ister acı, hassas bir zihinle temasa geçme kabiliyetine sahip belli bir ortam yahut bağlantı muhafaza eder.
Dünün kaltabanları yarının profesörleridir.
Yükseklerdeki güzelliğe de dehşete de şahit olmuştum – bundan daha güzelini ya da dehşet verenini görüp duyan yoktur.
Her bir kablosunun ve desteğinin yay gibi titreyip zangırdamasına aldırmadan, o kavga dövüşün icin de hâlâ Tabiat’a ve göğe hükmettiğini görmek muhteşemdi. İnsan evladının içinde, Tabiat’ın çizdiği hudutları yüksele yüksele aşabilsin -bu gök fethinin de gösterdiği üzere- böyle özverili ve yiğit bir fedakârlığa yükselebilsin diye ilahi bir sey buluyor kuşkusuz. -İnsanlık yozlaşıyormuş! Türümüzün tarihine ne vakit bunun gibi bir hikâye yazılmış?
Sanki bir el buz gibi parmaklarıyla kalbimi sıkıştırıyordu. Kopkoyu karanlık korkunçtu. Bu kesif karanlıkta, insan ancak elini yüzüne götürerek kendi somut varlığını anlayabiliyordu.
Düşünecek o kadar çok şey varken kafa yoracak vakit yok.
İnsan beyni tek seferde yalnızca tek bir duyguyu hissetme kabiliyetine sahiptir; o da merak ve bilimsel coşku olursa korkuya yer kalmaz.