Oğuz Atay’ın eserlerinden Tehlikeli Oyunlar Kitap Alıntıları sizlerle.
Tehlikeli Oyunlar Kitap Alıntıları
…kendimle konuşurken bile, onun hoşuna gitmeğe çalışıyordum…
İnsanların beni beğenip beğenmemeleri umurumda değil artık. Ben kendimi tanımakla ilgiliyim.
Beni hemen anlamalısın, çünkü ben kitap değilim, çünkü ben öldükten sonra kimse beni okuyamaz, yaşarken anlaşılmaya mecburum.
Beklenen geç geliyor; geldiği sırada insan başka yerlerde oluyor.
Belki yarın sabah soğukta uyanmanın bir anlamı olur, sana çay pişirmek gibi.
Fakat, Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım; böyle budalaca bir özleme kapılıyor. Bir yandan da hiç konuşmak istemiyor. Tıpkı oyunlardaki gibi çelişik duyguların altında eziliyor. Fakat benim de sevmeğe hakkım yok mu albayım? Yok. Peki albayım. Ben de susarım o zaman. Gecekondumda oturur, anlaşılmayı beklerim. Fakat albayım, adresimi bilmeden beni nasıl bulup anlayacaklar? Sorarım size: Nasıl? Kim bilecek benim insanlardan kaçtığımı? Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım.
Zaten kaç kişi kaldık şurada: Bakın insanlık da öldü.
Ben yalnız kalmalıyım. Başka çarem yok.’
Sinirimden gülüyorum albayım. Çünkü sinirlerim artık gülmek için kafamın neşelenmesini beklemiyor.
Bizim gibilerin hayatında güzellikler, kısa süren aydınlıklardır.
Bir ben akıllıydım. Ben de harcanıp gidiyordum bu aptalların arasında.
Kelimeler, albayım, bazı anlamlara gelmiyor.
Ben ölmek istiyorum sayın albayım, ölmek. Bir yandan da göz ucuyla ölümümün nasıl karşılanacağını seyretmek istiyorum. Tehlikeli oyunlar oynamak istiyor insan; bir yandan da kılına zarar gelsin istemiyor. Küçük oyunlar istemiyorum albayım.
Herkes, tarih okuyor albayım; bugüne değer veren kalmadı.
Seni görmek istiyordum kısacası. İnsan görmekle bile bazı şeylerin ağırlığına dayanabilir, avunabilir, hayal kurmağa devam edebilir. Sen anlamazsın tabii. Anlamak için insanın bazı eksik yönleri olmalı.
Gerçek biri olmak istiyorum senin için. Yaşadığımı anlamanı, odada dolaştığım sırada beni görmeni istiyorum. Bana bakmanı istiyorum. Oysa sen, yalnız kafandakilerle ilgilenirsin. Beni görmüyorsun.
Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. Artık ne olacaksa olsun istiyorum.
Şimdi yanımda olsaydı böyle üşümezdim albayım…
Herkes, içini yalnız içine dökmez.
Ne kadar süslenseler, bir yerden sırıtıyor zavallılıkları..
Biz her şeye hayret eden bir millet olduğumuz için albayım, sevinç ve şaşkınlıkla ellerimizi çırpıyoruz. Zaten biz her zaman alkışlarız. Beğensek de, beğenmesek de, oyumuzu versek de, vermesek de, her şeyi oyun sandığımız için durmadan ellerimizi çırparız.
…beynimi yıllık izne çıkarmak istiyorum
Herkes tarih okuyor albayım; bugüne değer veren kalmadı.
Her şeyin birden unutulmasına çok ihtiyacımız var.
İnsan bazı güçlüklerden, ancak onları unutmak suretiyle kurtulabiliyor albayım.
Gene de gidebilirim istersen: Hiç gelmemişim gibi yaparız.
İnsanlara kaptırma kendini, durmadan koşuşma, onlara uyma, insan bir makinedir, bir yerde bozulur.
Bizde unutmuş gibi yaparız albayım, hiç kırılmamış, ağlamamış gibi..
Benim içimdeki çocuk büyümedi. Yıllardır taşıyorum içimdeki çocuğu; yaşamadığı için büyümedi hiç.
Her biri kendi kafasındaki dünyayı yaşadığı halde, hep birlikte oldukları için, aynı nedenlerle duygulandıklarını, aynı şeylere güldüklerini sanıyorlardı.
İçimiz ölür, içimizdeki ölmez Albayım.
Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor, anlıyor musun?
Aklımın içini örümcek ağları sardı; kafamın sandalyelerinde elbiseler, gömlekler, çoraplar birikmeğe başladı; kurduğum hayaller, bir bekâr odasının dağınıklığına boğuldu.
Son zamanlarda neye yaradığımı pek bilemiyorum da. Belki yarın sabah soğukta uyanmanın bir anlamı olur, sana çay pişirmek gibi. Ayaklarımın ucuna basarak yürürüm yataktan kalkınca. Tahtalar gıcırdar. Hayır, zamanla öğrenirim hangi tahtaların ses vermediğini. Sonra ne yaparım? Uyanmadı, çayın hazırlandığından haberi yok diye sevinirim. Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar düşünerek hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. Artık ne olacaksa olsun istiyorum.
Bizi bu acımak mahvediyor. Başkalarına acımakla başlayan bu tehlikeli duygu, her zaman kendimize acımakla son buluyor. Kendimize acımaktan, başka işlere zaman kalmıyor.
İnsanlardaki zavallılığı, önce çocuklar seziyor galiba. Delileri de önce onlar kovalar..
Bütün hayatımı, en ince ayrıntılarına kadar hesapladığım iyiliklerin hayaliyle geçirdim albayım. Artık ne olacaksa olsun istiyorum.
Karşılığını bulamadığım bütün sözleri söyleyenlerin hepsi ölmeden rahat edemem, anlıyor musunuz ? Yoksa, bütün bu acılıkları ömrüm boyunca içimde taşırım. Sesinizi bastırmak için, burnumun dibindeki kötülüğünüzü yok etmek için, uzak kötülükler düşüneceğim.
Seni görmek istiyordum kısacası. İnsan görmekle bile bazı şeylerin ağırlığına dayanabilir, avunabilir, hayal kurmaya devam edebilir.
Elimden başka türlüsü gelmiyor albayım; ortaya rezillikten başka bir şey çıkaramıyorum.
Beni hep durduruyorsunuz albayım. Bir gün beni kimse durduramayacak. Ve kendimi rezil etmeme izin verilmedikçe, ben de elalemi rezil etmeye devam edeceğim. Ve herkes kaybedecek bu yüzden.
Sonra da beni bırakıp gidecek albayım. Kendi yerine bir şey bırakmadan gidecek.
Yazalım albayım. İşte kalem, işte ıstırap albayım. Benden başlayalım albayım. Önce ben konuşurum. Sonra, gene ben konuşurum. Soldan girerim albayım. Akşam olmaktadır albayım. Bütün güzel oyunlarda, heyecanı arttırmak için akşam olur albayım: Işıklar yavaş yavaş söner. Güneş demek istiyorum albayım. Parantez içine yazılır albayım ‘hava kararmaktadır’ diye.