İçeriğe geç

Tanyeri Horozları Kitap Alıntıları – Yaşar Kemal

Yaşar Kemal kitaplarından Tanyeri Horozları kitap alıntıları sizlerle…

Tanyeri Horozları Kitap Alıntıları

&“&”

Yalan, bin kere yalan, dağlarda doksan bin kişi donup öldü, diyorlar, yalan, bin kere yalan, koskoca bir ordu öldü o dağlarda, düşmana bir tek kurşun atmadan.
Söylesek ne olur, söylemesek ne olur, bir göz açmış, yummuş gibi, hepsi boş.
Oysa bir ömür nedir, ne kadardır, onu bile bilmiyoruz. Bir ömür, bir göz açıp yummak kadar değil mi?
Sevgi dolu. Canlıya, cansıza, her şeye kucağını açmış, sevgisini dağıtıyordu.
İnsan insan olduğundan bu yana en
çok insanla uğraşmış, en çok insanı
düşünmüştür.
Susan kalabalıktan korkulur.
Ulu ağaçlar dallarıyla gürlerler.
Nerde, ne zaman olursa olsun bu dünya yaşamaya değer.
kadını okumuyorsa erkeği okumuş kaç para eder? Kadını okumayan bir ülkenin erkekleri ne kadar okursa okusun o ülke iflah olmaz."
Bütün korkaklar, korkularının üstüne
yürüdüklerinde insanlığın en yürekli
insanları olurlar
büyük maceralar yaşamış,
sonra da yalnız kalmış kişiler, kendilerini
candan dinleyenleri bulurlarsa, kırk gün kırk
gece bıkmadan, usanmadan anlatırlar.
Böyle soğuklarda insanlar
dayanamazlar, uyku onları kapar götürür.
Çoğu öleceğini bile bile, beş dakikalığına
uyur ama bir daha kendisine gelemez. Bu
bir uyku sarhoşluğudur. Az zamanda da
donarlar. İşte Sarıkamış’ta yalnız yüz yirmi
bin kişilik kolordu böyle öldü. Ya ordunun
öteki kolorduları, ya bitlerin yiyerek
bitirdiği, tifüsten ölen on binlerce asker…
Belki can çıkmayınca umut
çıkmıyor.
O dağlarda soğuktan, açlıktan, tifüsten
doksan bin kişi öldü. O koskoca ordunun
ne kadarı sakat kaldı kimse bilmiyor.
Savaşın ne korkunç, insanlığa yakışmaz,
bütün insanlığı özünden çürüten lanet bir
şey olduğunu ancak savaşlara katı-lanlar
bilir. Sözüm ona Enver başkumandandı. O
aç çıplak, yalınayak başı kabak orduyu,
baharı beklemeden Allahuekber dağlarına,
otuz kırk derece soğukta harbe değil ölüme
süren Enver Paşaydı. Yürekli bir insan
olarak tanınanlar en korkaklardır. Ben
savaşların en, en acımasızında bulundum.
Afur ta-furu bol insanları gördüm. Bunların
en korkak insanlar olduklarına şahit oldum.
Harplere karar verenleri askerlerin arasına
sokup, buyurun arkadaşlar diyeceksin,
öldürüp, öldürüleceksin. İşte o zaman
görelim hiç savaş olur mu? Savaşlarda
kumandanları da neferlerle birlikte süngü
harbine sokacaksın, görün bakalım, işte o
zaman görün bakalım savaş sözünü kimse
ağzına alabilir mi?
Seni çok üzdüm oğlum. Madalyanı elinden
alabilirler mi?"
"Alamazlar. İsterlerse alsınlar. Ne olacak
alırlarsa? Ben kanımı madalya için dökmedim
ki."
Sen ona bir şey yapmadın mı?" dedi Lena.
"Uyuyor, uyuyan adama yılan bile dokunmaz.
Ben de dokunmadım.
En büyük vahşet insan öldürmektir…
Geçmiş olsun kardeş, sakat bir yerin var mı?"
diye sordular.
"Var," dedi, "iki uyluğumun içinde kurşun kaldı.
Daha orada duruyor. Doktorlar, varsın orada
dursun dediler. Ben de dursun, dedim,
Çanakkaleden bana armağandır."
Susan kalabalıktan korkulur, dedi Salman Sami, insanoğlu bir susmayagörsün, onlarla başa çıkılamaz."
İnsanoğludur bu, arsızdır, işine gelmeyen herbir şeyi unutur, yüreğini paramparça eden dinlediği bir olayın karabasanını değil, yaşadığı, boğazına kadar kana gömüldüğü bir olayın karabasınını bile unutur."
Herhalde insanoğlu budur, böyle inişli çıkışlıdır, tam ölüyor derken birden doğruluyor."
Ben bir yavru kuşum, sen ulu bir çalısın, alıcı kuşlardan kaçıp sana sığındım.
Çocuklar, ne biçim bir dünyadır bu böyle?
İnsanoğludur bu, elbet insanoğludur bu, elbet bu dünyada insan gibi insanlardan da kalacak."
Söylemesi dile kolay, gel de yüreğime sor Ustam.
Nerde, ne zaman olursa olsun bu dünya yaşamaya değer."
Doğduğumuz toprağı, üstümüzdeki gökyüzünü, akan ak bulutu, gökte süzülerek giden kuşların katarlarını, dünyayı güzelleştiren ne varsa öldürdük.
Bütün savaşlar insanlığın da, hayvanlığın da yüz karası. Geçmiş gelecek bütün savaşlar da yüz karası."
Bu ağaca da hiç mi hiç dokunma. Tabiat bizden her zaman akıllıdır. O ne istediğini herkesten iyi bilir. İnsanoğlu dedikleri acayip yaratığın işi sadece bozmak, yıkmak olmuştur. Kendi yüreğini bile yürek olmaktan çıkarmıştır."
   Bir daha bu pınara dokunma İsmail," diye sert bir emir verdi Ağaefendi. "Bu ağaca da hiç mi hiç dokunma. Tabiat bizden her zaman akıllıdır. O ne istediğini herkesten iyi bilir. İnsanoğlu dedikleri acayip yaratığın işi sadece bozmak, yıkmak olmuştur. Kendi yüreğini bile yü
Bütün korkaklar, korkularının üstüne yürüdüklerinde insanlığın en yürekli insanları olurlar."
İçimdeki bu umut söndü Melek, içim bomboş kaldı. Şimdi beni diri mi sanıyorsun, ben ölüden de beter, içi boşalmış bir ölüyüm.
 Düş gördüm hayır ola, hayırlan uğur gele.
Toprağı Denizi sevenler insanı da sever.
Yaşamak hangi şartta olursa olsun bir sonsuzu yaşamaktır.
Her savaşta yalnız savaşanlar ölmez, onlardan daha çok savaşmayalar ölür.
Allah Allah, dedim kendi kendime, bu dünyada insanoğlu insan soyu tükenmemiş. Dedim kendi kendime, bu kaptan Melek Hatunun oğludur. Babası da Çanakkale harbinde toza dönüşüp, tozdan bir bulut olaraktan göğe çıkmış, hem de melekler katına.
Kokular içinde insanı sevinçten uçuran, başını döndüren, bin yıllık cenneti bir anlık da olsa insanın yüreğinin köküne oturtup onu tadılmamış mutluluklara, yaşanmamış, görülmemiş dünyalara, renklere alıp götüren, belki de tek kokudur, yağmur başlarken aldığımız koku."
…Biliyorum, her ağaç bir candır. Hiç orman yangını gören var mı? Yanarken ağaçlar da insanlar gibi çığlık çığlığa ağlarlar. Şu çamlardan birini,adanın yakisigini kesmeye gidiyoruz ya içimden diyorum ki, bu ağacı keseceğime Allah beni şimdi öldürse, diyorum.
kadını okumuyorsa erkeği okumuş kaç para eder? Kadını okumayan bir ülkenin erkekleri ne kadar okursa okusun o ülke iflah olmaz."
…Doğduğumuz toprağı, üstümüzdeki gökyüzünü, akan ak bulutu, gökte süzülerek giden kuşların katarlarını, dünyayı güzelleştiren ne varsa öldürdük. Dünyanın yakışığı, kederli kara gözlü cerenleri de öldürdük. Keşki dünyaya hiç gelmeseydik, ne kendimizi, ne ışığı, ne gökyüzünü, ne cerenleri, ne kendimizi öldürseydik, dünya kendi kendine daha güzel olmaz mıydı, diyor…
İçime bir özlem ateşi düştü ki, yüreğim çat diye ortasından çatlayacak.
o kadar hüzünlü, o kadar korkmuş, o kadar güvensiz ki, ömründe hiç gülmemiş.
İnsansız, sevgisiz dünya neye yarar ki, ışıksız bir dünya neye yarar ki? Sen ne yaptın ey insanoğlu, sen ne yaptın, sen ne yaptın da dünyamızı öldürdün, sevinç ışığımızı söndürdün, dünyamızı yaratıldığı, yaratıldığından daha güzel yapmaya, savaşa, kötülüğe harcadığın gücünü, sevgiye harcasan ne olurdu…
Tabiat bizden her zaman akıllıdır. O ne istediğini herkesten iyi bilir. İnsanoğlu dedikleri acayip yaratığın işi sadece bozmak, yıkmak olmuştur. Kendi yüreğini bile yürek olmaktan çıkarmıştır…
…Harplere karar verenleri askerlerin arasına sokup buyurun arkadaşlar diyeceksin, öldürüp, öldürüleceksin. Işte o zaman görelim hiç savaş olur mu?..
Bu dünya o kadar çok, o kadar çok sırlarla dolu ki, biz neyiz ki, biz kendimizin ne olduğunu bile bilmiyoruz. Bugün varız, o da varsak, yarın yokuz, o da yoksak. Bir de üstüne üstlük savaş çıkarıp biribirimizi öldürüyoruz, sanki hiç ölmeyecekmişiz gibi. Oysa bir ömür nedir, ne kadardır, onu bile bilmiyoruz. Bir ömür, bir göz açıp yummak kadar değil mi?"
Şu insanoğlu niçin bu kadar kendine düşman, dünyadaki bütün güzelliklere, kayan yıldızlara, tepeden tırnağa çiçek açan güzelim dünyanın her şeyine, menekşenin kokusuna, güllerin rengine, kuşların ötüşüne, cerenlerin sıçrayışlarına, her gün binlercesini, milyonlarcasını gördüğümüz ışığa niçin bu kadar düşman insanoğlu, acaba ölümlü olduğunu bildiğinden mi?
İçindeki dert altından kalkılmayacak bir acıysa ikimiz birden taşıyalım. Taşıyamayacağımız kadar ağır bir acıysa birlikte ölelim."
Osmanlı yedi yüz yıl yaşadı, cumhuriyet ilelebet yaşayacak.
Bu adam iki yüzlü değil bin yüzlüydü.
Sırtında taş taşıyan da, denizlerler de kürek çekenler, tarla sürenler de, harp edenler de, balık tutanlar da, yüreğinde yalım taşıyanlar da yorulurlar. (…) Yüreğinde bir köz harman taşıyanlar da. En çok yorulanlar da bunlardır.
Fili göremeyen gözleriniz pireyi arıyor.
Tabiat bizden her zaman akıllıdır. O ne istediğini herkesten iyi bilir. İnsanoğlu dedikleri acayip yaratığın işi sadece bozmak, yıkmak olmuştur. Kendi yüreğini bile yürek olmaktan çıkarmıştır.
Şimdi beni diri mi sanıyorsun, ben ölüden de beter, içi boşalmış bir ölüyüm.
demir olsa acıdan erir de gider. Bizim başımıza geleni insanlık kabul edebilir mi?
En büyük vahşet insan öldürmekti.
Ağacı kesen baltanın sapı ağaç değil mi?
Fili görmeyen gözleriniz pireyi arıyor.
Ağacı kesen baltanın sapı ağaç değil mi?
Yaş ağacı kesen insan iflah olmaz, onun soyu sopu da iflah olmaz.
Bu dünyada insanoğlu boşluğu yarattığı gibi, kendi yarattığı boşluğu da dolduruyordu.
Kadını okumayan bir ülkenin erkekleri ne kadar okursa okusun o ülke iflah olmaz.
Sevda sevda derler behey yarenler, bilmeyene bir acayip hâl olur.
İnsanın şu dünyada en bildiği canlı insandır. İnsan insan olduğundan bu yana en çok insanla uğraşmış, en çok insanı düşünmüştür.
En korkaklar insanlığın en yiğit insanı da olabilirler.
Nerde, ne zaman olursa olsun bu dünya yaşamaya değer.
Toprağı, denizi sevenler, insanları da sever.
Bu savaşlar sürdükçe, insanın insanlığı ortadan kalkacak, insanlık çürüyecek, çürümekten de beter hale gelecek, kokuşacak
Bu insanların birbirlerine zulmettiği dünyada bizim birbirimizi bulup sevmemiz her insanın başına gelecek bir mutluluk değil. Savaşa girdim diye insanlığından utanıyorsan, o senin suçun değil, sizi savaşa sürenlerin suçudur.
Bütün savaşlar insanlığın da, hayvanlığın da yüz karası. Geçmiş gelecek bütün savaşlar da yüz karası.
Nerde, ne zaman olursa olsun bu dünya yaşamaya değer.
Ben çocukların akıllarına, temiz, yıpranmamış yüreklerine güveniyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir