İçeriğe geç

Tanrı’ya İhtiyaç Duymak Kitap Alıntıları – Soren Kierkegaard

Soren Kierkegaard kitaplarından Tanrı’ya İhtiyaç Duymak kitap alıntıları sizlerle…

Tanrı’ya İhtiyaç Duymak Kitap Alıntıları

Dünyevi bilgelik, bir yandan yaşamım gerçek görevi hariç tutulurken bir yandan da “Yol nerede?” sorusuna doğru yanıt vererek bizi kandırmaya pek isteklidir. Oysaki ruhsal anlamıyla anlaşıldıkça, yol, nasıl yüründüğüdür.
İyi başlanmış bir yol, yarısı kazanılmış bir savaştır. Önemli olan bir başlangıç yapmak ve yola çıkmaktır. Ruhun için, kendini geride tutup eyleme geçmemekten daha zararlı bir şey yoktur.
Kötü bir davranış sergilediğimde cezalandırılmaya katlanmak zorunda oluşum korkunç bir şey değil. Hayır, hiçbir cezası olmaksızın kötü davranış sergileyebilseydim korkunç olurdu.
Bir öpücükle ihanete uğraması ne kadar yürek parçalayıcı. Günahın doğası böyledir işte.
Kusursuz sevgi; seni mutsuz edeni sevmektir.
Sevgi bir değişimdir.
Sevgi bir devrimdir. Tüm devrimlerin en derin ama en kutsanmışı !
İnsanlar yalnız olma konusunda umutsuzluğa kapılıyor ve bu yüzden evleniyorlar.
Devrimci bir çağ , eylem çağıdır; bizimki reklam ve tanıtım çağı.
Anlayamadığımda bile inanmaya istekli olmamı sağla.
Açlık çeken yalnızca yoksullar değildir.
Ben bazen konuşurken çok duygulanırım; öyle duygulanırım ki adeta konuşamayacak gibi olurum.
O yalnızca sevdiğinin yaşamını kurtarmak ister. Bundan dolayı, sanki hiçbir yük yokmuş gibi konuşur; sevdiğine yaşamım der.
Bu yolda geri durup oyalanmak bize göre değil !
Artık o kişiyle konuşmuyorum.
Onu artık neredeyse hiç görmüyorum.
Hakikaten seven asla sevgiden uzağa düşmez ! Kopma noktasına varamaz. Yine de iki kişi arasında ki bir ilişkide kopuşu önlemek daima mümkün müdür ? Hele de diğer kişi vazgeçmişse ?
Mümkün olmadığı düşünülür. İkisinden biri ilişkiyi koparmaya yetmez. Belli bir anlamda yeter. Ama dayanma gücü gösterirse bir kopuş asla vuku bulamaz.
Sevgiden uzağa düşümez.
İnsanlar büyük bir hoşnutlukla kandırıyorlar kendilerini.
Oysa yazmak, onun için bir ihtiyaç
Bir başkasını zayıflıklarına, hatalarına ve kusurlarına rağmen sevmek kusursuz sevgi değildir. Hayır. Sevmek, o kişiyi zayıflıklarına, hatalarına ve kusurlarına rağmen ve bunlarla beraber sevilebilir bulmaktır.
Birbirimizi anlayalım.
Bana çocuğumu kurban etmemi buyurmuşsan ki bana bunu buyurdun sonra da o belirleyici anda yapma sakın diyen bir ses duyulursa ben bu sesin, beni senin isteğini yerine getirmekten alıkoyan Ayartıcı’nın sesi olduğuna inanmak mecburiyetinde değil miyim ?
Arada bir, kendimi büyük bir tehlikeye atarak geceleri gelsem sana
Sevilen kişi, aşığından bir şey yapmasını bekliyor.
An geliyor sabırsızlıktan patlayacak gibi oluyorum; kan beynime sıçrıyor.
Kuşkulu bir beklenti içinde yaşamaya mecbur kalırdım.
Ama işe bak ki artık inanmak da gerçekten olanaksızlaşmıştır.
Bu dünyanın çilesinden, sıkıntısından kaçınacak kadar kurnaz olabilirsin, mahvolmaktan ve küçük düşmekten kaçınıp dünya malının tadını çıkaracak kadar akıllı da olabilirsin.
Misal, hakiki sevgiyi ele alalım.
İçtenlikle seven, bir kereliğine ve sonuna dek sever.
Başkaları gibi olmakla meşgul her yaşam boşa harcanmış bir hayattır, kayıp bir hayat.
Dürüst bir hayır içerisinde çok daha fazla vaat barındırır.
Ya sevgi, ya nefret. En dehşetli savaş burada verilmelidir.
Başkaları, ister sevdiceğinin pek çok kusursuz yanını övsünler, isterse hatalarını tek tek sayıp döksünler. Bu kadın o benim yüreğimin sesi , dedikten sonra daha muhteşem ne söyleyebilir ki?
Kararına sadık kalan herkes, tüm yaşamının bir mücadele olduğunu idrak edecektir.
Dürüst savaşçının yolu,zorlu bir yoldur.
Fiziksel varoluş bakımından, kişinin pek bir şeye ihtiyacı yoktur; dahası kişi, ihtiyaçları azaldığı ölçüde kusursuzlaşır. İnsanın Tanrı’yla ilişkisinde ise bu durum tersine çevrilmiştir: Kişi, Tanrı’ ya ne kadar ihtiyaç duyarsa o kadar kusursuzlaşır. Tanrı’ya ihtiyaç duymak utanılacak bir şey değil kusursuzluğun ta kendisidir. Dünyadaki en acıklı şey ise, insanın tüm yaşamını Tanrı’ ya ihtiyacı olduğunu keşfetmeden geçirmesidir!
“Bir insan ile diğeri arasındaki hiçbir sevgi, bizatihi, kusursuzca mutlu, kusursuzca güvenli olamaz. İki kişi arasındaki en mutlu sevgi bile bir tehlike barındırmaya devam eder.”
Başlamak için daima daha fazlasına ihtiyacımız olsaydı, asla başlayamazdık.
Üzerimizde kudreti olup da iyi olan her şeyi bize yavaş yavaş unutturan bir şey olabilir mi hayatta?
Dik kafalı kişilik, varoluşa başkaldırırken, ebedi varoluşun sunduğu rahatliğa, kulaklarını tıkayacaktır.
Dik kafalı ben kendisininkinden başka hiçbir gücü tanımaz. Salt kendinin farkına varmak ona yeter, bunuda kendisinin tüm girişimlerine sonsuz ilgi ve önem bahşederek yapar.
Bir insan ile diğeri arasındaki hiçbir sevgi, bizatihi, kusursuzca mutlu, kusursuzca güvenli olamaz. İki kişi arasındaki en mutlu sevgi bile bir tehlike barındırmaya devam eder.
Hakiki sevgi yalnızca sevgiyle tanınabilir.
Bu dünyada kötülerin işlerinin iyi gitmesine izin verişi, sonsuz görkemin işaretidir. Tanrının bu insanları görmezden gelmesindeki korkunç cezayı anlamıyor musun?
Bu dünyada kötülerin işlerinin iyi gitmesine izin verişi, sonsuz görkemin işaretidir. Tanrının bu insanları görmezden gelmesindeki korkunç cezayı anlamıyor musun?
Bir “grubun parçası olmayı” ve bir taraf oluşturmayı tercih ediyoruz, çünkü bir grubun parçası olmak vicdanı uykuya yatırmak anlamına geliyor.
Ah, “cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşelidir” sözü ne yazık ki kesinlikle doğru.
Müthiş kararlar vardır muhakkak ama bunlar mevzubahis olduğunda bile önemli olan, kendi kararınla yola çıkmaktır.
Şu kederin çelişkisini kim anlar:Kendini açığa vurmamak, aşkın ölümüdür; kendini açığa vurmak ise sevilenin
Hiç kimse sahici bir ben olmaya cesaret edemiyor; herkes bir tür beraberlik içerisinde gizleniyor
İnsan sadece başkaları için değil, kendi için de bir gizem olmalı. Kendimi inceliyorum; bundan sıkılınca vakit geçsin diye bir puro yakıp düşünüyorum: Tanrı’nın benimle ne kastettiğini ya da benden ne yapmak istediğini sadece o biliyor.
Bir serçe, bir sinek yahut zehirli bir böcek Tanrı’nın ilgisinin bir nesnesidir. Boşa harcanmış ya da kayıp bir yaşam değil. Ama taklitçi kitleleri, kopyacılardan müteşekkil yaşamlar kopya yaşamlardır.
Hiç kimse sahici bir ben olmaya cesaret edemiyor; herkes bir tür beraberlik içerisinde gizleniyor.
Başkalarının kurban edilişinden kâr etmeye çalışan kalabalığa ait olmaktansa kurban edilmeye istekli misin?
Dünyevi güç tabiiyetten başka nedir? Zincire vurulmuş hangi köle özgürlükten bir tiran kadar yoksundur?
Emin olamayış yoksa risk de yoktur. Risk yoksa iman da yoktur.
sevgi eşitleri birleştirdiğine sevincinden yere göğe sığamaz ama asıl eşit olmayanları eşitlediğinde muzafferdir.
Bir insanda gördüğü kusursuzlukları seven kişi o insanı görmüyor ve dolayısıyla hakikaten sevmiyordur, zira böyle bir kişi, kusursuzluklar kesildiğinde sevmeyi de keser.
“Kalabalığın takdirine tamah edip kalabalığa konuşanlar, onun önünde el pençe divan duranlar fahişeden beter sayılmalıdır.”
“Yürümeyi öğrenmeden önce emeklemek zorundasın; yürümeden hemen önce uçmaya çalışmak tehlikeli bir plandır.”
“İyi başlanmış bir yol, yarısı kazanılmış bir savaştır.”
Umutsuzluk ne zaman tümüyle ortadan kaldırılır? Bu, ben, kendisiyle ilişki kurarken ve kendisi olmak isterken, onu tesis eden gücü çıplak bir şekilde temel aldığında gerçekleşir. Bir diğer deyişle, kişi, Tanrı’yla açık ve bağımlı bir biçimde ilişkili olduğunda. Umutsuzluğu aşmak ne sonlu hale gelmektir ne de bir tek Tanrı’nın bir arada tuttuğu sentezinde birey haline gelmektir. Ben bu şekilde kendisi haline gelmediği müddetçe, kendisi değildir. Ve Tanrı’ nın seni yarattığı gibi kendi olmamak umutsuzluktur.
İnsan, esasen ruhtur. Peki ama ruh nedir? Ruh, ben olmaktır. Ben nedir peki? Fazla uzatmadan, ben, sonsuz olan ile sonlu
olanın, fani olan ile ebedi olanın, özgürlük ile gereksemenin sentezidir. Ben, bu etmenlerin kendisiyle ilişki kuran bilinçli birliğidir ve görevi kendisi olmaktır.
Belirleyici bir edimi göze al kanıt bundan önce değil bunun ardından gelir.
Hem iman hem de akıl sahibi olmak isteyen biri mi var? Öyleyse komedi başlasın.
”Tek başına olmaya göğüs gerebilen kişi, herkesle iyi geçinmeyi başaran ve hiçbir sivri yanı bulunmayan, başkalarını hoşnut etmek üzere yaşayan kişinin çok uzağındadır. ”
”Evine sessizliği sokmayı unutursan, en önemli şey noksan demektir. ”
”Kalabalıkta saklanmayı istemek, birey olmaktansa grubun küçücük bir parçası olmak tüm kaçışların en yozudur. Yaşamı kolaylaştırdığı doğrudur ama onu daha düşüncesiz bir hale getirerek yapar bunu. ”
”Taklitçi kitleler, kopyacılardan müteşekkil kalabalıklar kayıp yaşamlardır. ”
”Sabit fikirler ayağa girmiş krampa benzer: En iyi ilaç üzerlerinde tepinmektir. ”
”Olasılıktan medet uman insan, başka her ne yapmaya çalışırsa çalışsın hayal gücünün içinde kaybolur. ”
Hiç kimse sahici ben olmaya cesaret edemiyor.

Herkes bir tür beraberlik içerisinde gizleniyor. Duyarlı organların bedenden korunduğu ve nesnelerde doğrudan temas içinde olmayışı gibi biz sıradan insanlar da ebedi olana kişisel, dolaysız bir temasa girmeye korkuyoruz.

Bunun yerine geleneklere ve başkalarının sesine bel bağlıyoruz. Hakikatin önünde bireysel sorumluluktan korunan bir yaşam süren bir numune ya da nüsha olmaktan memnunuz..

”Gözü pek bir yüzücü gibi suya atlamaya cesaret et!

Yüzücünün ağırlığının karşıdan gelen tüm akıntılara rağmen hedefe gideceğine inanmaya cesaret et! ”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir