İçeriğe geç

Tanpınar’ın Mektupları Kitap Alıntıları – Zeynep Kerman

Zeynep Kerman kitaplarından Tanpınar’ın Mektupları kitap alıntıları sizlerle…

Tanpınar’ın Mektupları Kitap Alıntıları

Ey ruhum, ebedi hayat arzusuna beyhude yere kapılma, mümkünün hudutlarını iyice yoklamakla iktifa et..
Memleket işleri hakikaten acınacak hâle girdi. İstikbal için ümit bırakmıyor. Biraz birbirimize, biraz medenî hayata ve insan gibi yaşamağa alışsak.
Hayatımız ne kadar dar olursa olsun, kendisine göre emsalsiz lezzetleri var. Teselli vasıtaları var: Kitaplarım ve dostlarım beni manen kâfi derecede tatmin ediyorlar.
Haklı olmak, haklı olduğunu bilmek bir insanı bir ordu içinde bile kuvvetli yapabilir.
bu mertebanî şehirde insan hakikaten yalnız kalırsa çıldırabilir.
– “Bizler çocukluğu bedbaht geçtiği için hayatına ve etrafına küskün yaşayan, eşya ile dahi barışamayan bîçarelere benziyoruz. Bu zihnî gerginlikten, inkâr ve hiddetten, dargınlıktan nasıl kurtulacağız?”
Bir insan kendisini ancak hayatının küçük meselelerinden sıyrıldığı yahut da onları zihni bir şekle soktuğu zaman bulabilir. Talihimiz içimizde çok gizli bir yerdedir. Fakat ona erişebilmemiz için birçok şeylerden kurtulmamız lazımdır.
Günler fazla şeyler ümit ettirmeden geçiyor; her şeyi eski yerinde görmenin huzuru gitmese, her şey iyidir diyebiliriz.
Biz ki içimizde zıtların uçurumunu taşıyoruz.
Çabalıyorum. Ölü bir kurbağa gibi kalıyorum. Bunaldım.
Biz birbirimizle konuşmağa muhtaç insanlarız.
Goethe benim iki manzumeyi yarım yamalak yazabildiğim bir sene içinde 3-4 eser, hem de bütün Avrupa’yı birden sarsan 3-4 eser yazıyordu. Çalışmak Yarabbim, bu şifayı bana ne vakit göndereceksin? Çalışabilsem, yapabilsem ve iyi olmasa, ona da razıyım.
Yahya Kemal’in rakı için güzel bir cümlesi vardır: Geceyi aydınlatır, fakat sabahı yakar! .
Fakat artık hasretten bıktım. Özlüyorum, demeğe utanıyorum.
” gittin gideli kafamı bir tek düşünce ziyaret etmedi, bir mesele beni çekip kendisine götürmedi. ”
” bir kitaptan çıkmış gibiyim. ”
Kendi içime bir türlü inemediğim için dış alemde dolaşıyorum.
-Neredesin dostum neredesin? Hangi mücerret fikrin ağında kayboldun? Hangi cazip illision’u bir kadın soyar gibi, lezzetle ve hazla tül tül, parça parça, hayal hayal soymakla meşgulsün?
Fikirlerinin helezonunu merak ediyorum. Sen ki kendini verdiğin her konuşmada, beni Haşim’in ayışığıyla dolmuş kaseleri gibi bin türlü hakikatle doldurursun. Artık seni takip edemiyorum. Ne zengin adamsın Kutsi, ne hasis adamsın Kutsi. Mektupların ne kadar kendinden mahrum. Bu kadar kendisi için yaşamak olur mu? Bizatihi ve lizatihi ve fizatihi yaşıyorsun gibi bir şey.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
-Eh başta saç yok diye ölecek değiliz ya. Gözün de kendine göre hazları var ve güzel bir vücudun seyri de bir nimettir.
-Kutsi, sen bir ilahsın ama, bir ilah heykeli değilsin, binâenaleyh hitaplarımız cevapsız kalmamalı!
-Ne olur beni geniş insanlıkla bir temas haline getirin.
-Burada hayat kendi yürüyüşünde. Ağır aksak gidiyor işte. Günler fazla ümit ettirmeden geçiyor; her şeyi eski yerinde görmenin huzuru gitmese, her şey iyidir diyebiliriz.
( )Bu on sene beni çıldırttı. Bu uzun zamanda ne yaptım. Hiçbir arzum tahakkuk etmedi, hiçbir gayeye erişemedim. Zamanı sadece sukut-u hayallarle doldurdum. 34-35 yaşında olmak ve hiçbir şey yapamamaktan sarf-ı nazar ilerde yapabileceğine dair en ufak bir ümit bile taşıyamamak Geçirdiğim seneler, hakikat bu ki gelecek olanlardan fazla bir ümit beklemekliğime bile imkan vermiyor. Üstelik yapılmamış bir hayat da var.( )
Şimdi eskilerin neden o kadar kuvvetli olduklarını anlıyorum. İnsan bütün ömründe 10 musiki eserini dinleyebilir, 20 kitap okuyabilir-doğrusunu istersen bir manada ben de bunu yaptım- ve 15-20 tablo görür. Gerisi duman, lodos, aç gözlülük filan. Eskilerin hayatı ancak buna müsaitti. Herkes kendi kilisesinde çalınan musikiyi dinliyor, bulunduğu şehirde veya gidebildiği yerdeki resimleri görüyor, beğendiklerini meşk ediyor, kopya ediyor, sevdiği muharriri âdeta insicamlı bir dünya yapıyorlar ve onun içinde tekrar doğuyorlardı. Bizi hayatımızın bolluğu iflas ettiriyor. Biz sinemayız. Satıhta kalmağa mahkum
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
gittin gideli kafamı bir tek düşünce ziyaret etmedi, bir mesele beni çekip kendisine götürmedi.
“Seni çok göreceğim geldi.”
“Mavi Kartal benim Pençelerimde
Asılmış bir zümrüt gibidir hayat!”
Ben burada çalışıyorum, fakat boşuna dönen bir değirmen gibi, bir iş gördüğüm yok, sadece zamanı öğütüyorum.
Hepsini birden yazmak istediğim için, hiçbirini beceremiyorum.
34-35 yaşında olmak ve hiçbir şey yapmamaktan sarf-ı nazar ilerde yapabileceğine dair en ufak bir ümit bile taşıyamamak Geçirdiğim seneler, hakikat bu ki gelecek olanlardan fazla bir ümit beklemekliğime bile imkan vermiyor.
Bil ki insan kendi içindedir.
Haklı olmak, haklı olduğunu bilmek bir insanı, bir ordu içinde bir kuvvetli yapabilir.
Ah bu yaş meselesi, bu içimizden kendimize tuttuğumuz korkunç ayna. Hiçbir şey onun kadar zâlim olamaz. Bu yamyam, bu korkunç maske hayatın her dönemecinde karşıma çıkıyor.
Paris’te hayat bir nehir gibi durmadan akıyor, sen ancak ayaklarını ıslatmakla yetiniyorsun.
En güzel romanı kendi göz kapaklarımızın arkasında geçmiş günlerimizden birisini, yahut birçoğunu kendisinde toplayan bir hayalini seyrederken yazıyoruz. Hatırlama, bütün sanatların galiba annesi.
Yarın harcırah alırsam bir kalem satın alacağım. Belki yazı yazabilirim, daha doğrusu Beş Şehir’in mukaddimesini.
Ne garip şey bu insan ömrü. Asrını doldur, herkesten, hepsinden üstün zeka ol, sonra birkaç metrelik taşın altına gir ve kaybol.
Kendi içime bir türlü inemediğim için dış âlemde dolaşıyorum.
Kendi içime bir türlü inemediğim için dış âlemde dolaşıyorum İçim memnu mıntıka oldu
Yahya Kemal, insanın ufku insandır, derdi.
Bir an geliyor ki, hayatta insan kendisine karşı kendisini itham ediyor.
Müthiş göz nezlesiydim, kadın beni ağlıyorum sandı.
Öyle ki tekrar kendimiz olmak için bir yığın ameliyeye, nadasa, derinden hatırlamaya mecbur oluyoruz.
Büyük masallar insanoğlunun kafasında ve kanındadır.
Görüyorsun ki olmak veya olmamak meseleleri içindeyim.
Çünkü mizacımız, tecrübemiz ve irademiz ne olursa olsun, yaşın kendine göre bir realitesi var.
Hiçbir kâşif yoktur ki keşfini sona erdirmiş olsun.
Biz ki içimizde zıtların uçurumunu taşıyoruz.
Ama içimde bir şeyin yığıldığını duyuyorum.
İyi giyin ve dikkatli yaşa.
Sana yirmi gün evvel yazdığım bir mektubu, belki de konuşmamızı kesmemek, masamın üstünde seni uzun zaman bulmak için, bir türlü gönderememiştim.
İnsanların bazen yalnızlığa ihtiyaçları da vardır.
Almanca bir darb-ı mesel öğrendim: Türkler gibi başlamak, Almanlar gibi devam etmek ve İngilizler gibi bitirmek.
Her an varlık mücadelesindeyiz, hem de en çetin cinsinden!
Ne oluyorsun be kardeşim?
Ben inzivayı seviyorum, yalnızlığı değil.
Eğer çalışamazsam, çalışmaya başlamazsam, kendimi bir şeye vermezsem deliririm.
İnsan için en büyük saadeti kaygısız yaşamakta bulurum.
Bir kafayı boşaltmak makinesi icat etseler ne olur?
Haklı olmak, haklı olduğunu bilmek bir insanı bir ordu içinde bile kuvvetli yapabilir.
Yollar süzgün bakışlar gibi bir noktada eriyorlar.
Sanki bütün Divan edebiyatı, reyhanları, sünbülleri, menekşe ve laleleri, şakayıkları, ortancalarıyla orada idiler.
Sanki ömrümü baştan başa toparlayan
Bir rüyanın ortasındayım
İnsan sonsuz olduğuna göre Hülasa bir trajedidir yaşıyoruz.
Vay canına be! Koskoca sene gitti. Hayırlısı olsun
Sadece önümden çok sevdiğim gölgeleri geçiriyorsun.
Mamafih üzülme. Bir mektup her şeyi düzeltir.
Maskara her zaman çekilmiyor, yahut Shakespeare’de olduğu gibi (Dostoyevski’de de öyle) dramın içinde, getirdiği değişiklik ve cesaretle güzel oluyor.
Yarabbim ne kötü icat, zannederim ki insanlık kıyamet tablosu yapmaktan vazgeçtikten sonra, boşluğu başka şekilde doldurmak için motosikleti icat etmiş.
Ne garip şey bu insan ömrü. Asrını doldur, herkesten, hepsinden üstün zeka ol, sonra birkaç metrelik taşın altına gir ve kaybol.
Hakikat şu ki insanlar aldanmaktan ve aldatmaktan hoşlanıyorlar.
Ah bu yaş meselesi, bu içimizden kendimize tuttuğumuz korkunç ayna.
Fakat etrafımı iyi görmek için biraz da okumam lazım.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir