İçeriğe geç

Tanner Kardeşler Kitap Alıntıları – Robert Walser

Robert Walser kitaplarından Tanner Kardeşler kitap alıntıları sizlerle…

Tanner Kardeşler Kitap Alıntıları

Hala hayatın kapısı önünde dikiliyorum, kapıyı çalıp duruyo­rum, pek ürkekçe tabii ve kapının sürgüsünü açmaya gelen biri var mı diye heyecan içinde kulak kabartıp dinliyorum. Bu biraz sıkı bir sürgü ve insan dışarıda durup kapıyı çalanın bir dilenci olduğunu hissederse, o kapıya bakmak istemez. Ben sadece kulak kabartan ve bekleyen biriyim, bu konuda olgunlaştım tabii, çünkü beklerken hayal kurmayı öğrendim. Bu ikisi el ele yürür ve iyi gelir insana, üstelik bu sayede edebinizi de korursunuz.
ben şimdiki zamanın gelecek olduğuna inanıyorum
Neydi tüm bu çabalar ve hayat, neydi tüm bu hareketlenme, tepeye tırmanma gayreti neydi? O tepe ki, insanın adam mı yoksa hödük mü olduğunu hiç umursamıyor, doğruyu ve iyiyi yapıp yapmadığıyla hiç ilgilenmiyordu.
İnsan ne kadar az bildiğini iyice bilse, her şey güzel olabilir.
Hayatın, benim için o kadar da parlak olması gerekmez, bu haliyle de yeterince ka­maştırıyor gözlerimi. Çoğu zaman güzel buluyorum ha­yatı ve ona çirkin diyen ve bu yüzden verip veriştiren insanları anlamıyorum.
hala gülmeye ve ecelimin karşısına geçip şakalar yapmaya niyetim var.
kendi hedefleri olmayan kişi, tabii ki başkalarının hedefleri, çıkarları ve amaçları için yaşar.
Ben hissetmediğim bir memnuniyeti, bir kıvancı, bir mutluluğu yalandan göstermeyi şimdiye kadar öğrenmedim ve bundan sonra öğreneceğimi düşünenler yanılırlar sanıyorum. Ben hile­ karlık ve riyakarlık yapamayacak kadar zayıfım ve ne kadar katı düşünürsem düşüneyim, yalancılığı haklı çıkaracak bir neden de göremiyorum.
bu dünyada senin büyüklüğün nedir ki? Belki sen de henüz hiçbir şey değilsin ve tıpkı senin gibi bir hiç olan insanlarla alay etmek için bir nedenin yok. Sen kendi yazgınla boğuşu­yorsan, bırak başkaları da kendi bildikleri gibi boğuşsun­lar. Her ikiniz de güreşçisiniz ve tutup birbirinizi yen­meye mi çalışıyorsunuz? Bu büyük bir aymazlık ve akılsızlık.
Neler geride kalıyor bu dünyada. İnsan yaratmak, yaratmak ve yine yaratmak zorunda, bunun için varız, başkalarına acımak için değil.
Yakınmak için bir nedenim yok, sevinçten havalara uçmak için de öyle, susmak içinse çok nedenim var.
tanrı görmüş çocuğu, ama aldırış etmemiş, tanrı bir şey hissetmek için çok büyükmüş.
insan çırılçıplak soyunduğunda ve öyle çırılçıplak dururken bir bakmalı oysa kendine,
o ne ihtişamdır,
hiçbir-şeyle- örtünmemiş olmak,
çırılçıplak durmak.
En sona biz kaldık, bu da bize yakışır.
İfade takınmak gülünç bir şeydir ve en güzel hayalleri bile bozmaya yeter!
Sizlerle konuşmaktan büyük zevk duydum. En değerli şeyler rastlantılardır. Biraz fazla içtim galiba ve bu meyhane de çok sıcak, dışarı çıkmak istiyorum. Hoşça kalın beyler! Hayır! görüşmek üzere demiyorum. Kesinlikle demiyorum. Bu aklımdan geçmez. Kesinlikle böyle bir şey istemem. Daha tanıyacağım çok insan var, o yüzden kaypakça konuşmam doğru olmaz: görüşmek üzereymiş. yalan söylemenin dik alası bu; çünkü sizleri tekrar görmeyi arzu etmiyorum; tesadüfen olursa o başka, ondan, ölçülü de olsa bir zevk duyarım. Lafı dolaştırmaktan hoşlanmam, hakikati konuşmak isterim ve belki beni özel kılan şey de budur. bunun beni sizin gözünüzde de özel kıldığını umarım, her ne kadar bana şaşkınlıkla ve bön bön bakıyor olsanız da; sanki hakarete uğramışsınız gibi. Peki uğramış olun öyleyse. Lanet olsun, nasıl hakaret etmişim size?
Hayatta belirli bir seçim yaptığı­ma
işaret eden hiçbir şey görmüyorsunuz bende. Hala hayatın kapısı önünde dikiliyorum, kapıyı çalıp duruyo­rum, pek ürkekçe tabii ve kapının sürgüsünü açmaya gelen biri var mı diye heyecan içinde kulak kabartıp din­liyorum. Bu biraz sıkı bir sürgü ve insan dışarıda durup kapıyı çalanın bir dilenci olduğunu hissederse, o kapıya bakmak istemez. Ben sadece kulak kabartan ve bekleyen biriyim, bu konuda olgunlaştım tabii, çünkü beklerken hayal kurmayı öğrendim.
Halk, vesayet ve himaye altına alınması gereken kocaman, fakir bir küçük çocuk değil de nedir?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ben bir gelecek istemiyorum, şu ana sahip olmak istiyorum. Bu bana daha değerli görünüyor ve eğer insanın bir şimdisi yoksa o zaman bir gelecek düşünmeyi zaten unutur.
Genç, acemi bir delikanlıdan insanın aklına gelebilecek her şey bekleniyor: gayret, sadakat, dakiklik, yol yordam bilme, soğukkanlılık, tevazu, ölçü, kararlılık ve daha kim bilir neler…Ama saygın bir müdürden herhangi bir erdem beklemek kimsenin aklına gelmiyor.
Bir şey olduysan eğer, dünyaya bir şey ifade ediyorsan, dünya ve insanlar sana bambaşka bir biçimde gösterirler kendilerini.
Ben bir gelecek istemiyorum, şu ana sahip olmak istiyorum. Bu bana daha değerli görünüyor ve eğer insa­nın bir şimdisi yoksa o zaman bir gelecek düşünmeyi zaten unutur.
Şairler çok kolay incinirler; ah, asla incitilmemelidir şairler.
Senin kafan yakında bana kendi kafam gibi gelecek artık, öylesine içindesin kafamın
” tokuşturun kadehlerinizi, beyler. Yaşasın mutsuzluk! ”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Korunmasız insanlar, güçlülerdeki acı verme isteğini çok kolay kışkırtırlar.
Şarkılar hep hüzünlü, en azından güzel olanları,
Ben hayatla mücadele etmek isterim, bu uğurda batsam ne gam; ne özgürlüğün ne de rahatlığın tadını çıkarmak isterim, bir köpeğe kemik fırlatılır gibi önüme fırlatılmış özgürlüklerden nefret ederim.
Ben hissetmediğim bir memnuniyeti, bir kıvancı, bir mutluluğu yalandan göstermeyi şimdiye kadar öğrenmedim ve bundan sonra öğreneceğimi düşünenler yanılırlar
” kendi hedefleri olmayan kişi, tabii ki başkalarının hedefleri, çıkarları ve amaçları için yaşar.
Insan ne kadar sert bir hayat sürdürmüşse, o kadar ılımlı yaşamayı öğrenir. Gençliğinde sert yaşamış kişi, ilerde nadiren sert tavırlar takınır, hatta bir daha asla sertlik yapmamayı arzu eder.
Ah, taşrada iki insan için iyi geçinmek kolay. Birbirlerini sıkıştıran insanlarla ve bastıran gündelik kaygılarla dolu kalabalık şehirlere göre, sırlar ve kuşkulardan daha hızlı kurtulmayı ve daha ferah ve neşeli sevmeyi sağlayan bir tarz var taşrada.
Insan cesaret ve güvene sahip olmalı. Eğer güvenmiyorsan hayat kısadır, ama güveniyorsan uzun.
” hayat, kirli, kara gündelik akışa karışıp tükenmiş, ufalanıp kaygılara dönüşmüş, düşkünce şeylere saplanıp kalmıştı. ”
Hayat sanki bir zar bardağına doldurduğu kaderleri hırsla sallayarak zar atmıyor muydu?
Fakir insanların genellikle atak, çarpan, sıcak kalpleri vardır; zenginlerinse soğuk, geniş, ısıtılmış, kapitone ve perçinli kalpleri!
Sevmeye değmeyecek insanlar seviliyor işte, dedi kendi kendine, yoksa değer vermek istediği için mi seviyor insan?
İnsan yaklaşan, önüne çıkmasını beklediği bir şeylerin özlemini çekiyor durmadan.
Sabahları sekizde işe giderken, tıpkı benim gibi sabahın sekizinde işe başlamak zorunda olan herkesle aramda güzel bir akrabalık olduğunu hissediyorum. Şu modern hayat koca bir kışla!
Zaman iyi niyetlere de, bir türlü denetlenemeyen kötü alışkanlıklara da aldırmadan şaşmaz bir biçimde geçip gidiyordu. Zamanın bu geçişinde, kabullenen ve bağışlayan, güzel bir yan vardı. Dilenciye de, cumhurbaşkanına da, günahkâr kadına da, iffetli hanıma da aldırmadan geçip gidiyordu. Pek çok şeyi küçük ve önemsiz hissettiriyordu; çünkü yüce ve ulu olanı temsil eden yalnızca zamandı. Neydi tüm bu çabalar ve hayat, neydi tüm bu hareketlenme, tepeye tırmanma gayreti neydi? O tepe ki, insanın adam mı yoksa hödük mü olduğunu hiç umursamıyor, doğruyu ve iyiyi yapıp yapmadığıyla hiç ilgilenmiyordu.
Şehirde din bir makineyi andırıyor, nahoş bir şey, buna karşılık taşrada, Tanrı inancını yeşeren bir tahıl tarlası gibi hissediyor insan ya da geniş, bereketli bir çayır gibi veya yükseklerde tefekkürü bir dost gibi gören, sessiz insanlarıyla gözden ırak bir evin, bulunduğu hafifçe yatık tepenin büyüleyici kabarışı gibi.
Eskiden beri çocuksu, yumuşak bir kalbi vardı ve harcanmış bir hayatın verdiği acı ve pişmanlığın bu kalbi paramparça etmesi kolaydı.
İnsan gururdan söz edebilir, ama hayatın, bir insandan hâlâ gurur beklemeyi insanlıkdışı bir şeye dönüştüren tüm rastlantılarını da düşünmesi gerekir.
Bir şeyleri beklemeye niyetlenmek acı bir aptallık; eğer biz gidip almazsak, hiçbir şey gelmeyecek bize
Ben hissetmediğim bir memnuniyeti, bir kıvancı, bir mutluluğu yalandan göstermeyi şimdiye kadar öğrenmedim ve bundan sonra öğreneceğimi düşünenler yanılırlar sanıyorum. Ben hilekarlık ve riyakarlık yapamayacak kadar zayıfım ve ne kadar katı düşünürsem düşüneyim, yalancılığı haklı çıkaracak bir neden de göremiyorum.
Kendisi neşeli olmayan, başkalarının neşesinden nefret eder.
Günler, aylak birine bir şeyler atmayı seven iyi yürekli bir Tanrı tarafından önüme fırlatılıyormuş gibi geliyor bana.
Zaten hayatta ilerlemek istediğim filan da yok, yalnızca biraz yol yordam bilerek yaşamak istiyorum. Daha fazlasını değil
öyle güzel gözlerin var ki, bakarken insan sanki bir yatağa uzadığını sanıyor, el ayak çekildikten sonra dua eder gibi.
hayat, kirli, kara gündelik akışa karışıp tükenmiş, ufalanıp kaygılarla dönüşmüş, düşkünce şeylere saplanıp kalmıştı.
Hayat sanki bir zar bardağına doldurduğu kaderleri hırsla sallayarak zar atmıyor muydu?
Neler geride kalıyor bu dünyada. İnsan yaratmak, yaratmak ve yine yaratmak zorunda, bunun için varız, başkalarına acımak için değil
Ben bir gelecek istemiyorum, şu ana sahip olmak istiyorum. Bu bana daha değerli görünüyor ve eğer insanın bir şimdisi yoksa o zaman bir gelecek düşünmeyi zaten unutur
“Sevmeye değmeyecek insanlar seviliyor işte,” dedi kendi kendine, “yoksa değer vermek istediği için mi seviyor insan?”
Her şey dile getirilmemeli mi? İnsan her söyleyeceğini inceden inceye sınasaydı ne çok şey kaybolup giderdi.
Siz, buradaki boğucu sıkışmışlığınız içinde, kır yollarında yürümenin ne kadar enfes bir şey olduğunu hayal bile edemezsiniz. Yollar tozluysa tozludur, kimin umurunda? Sonra insan bir orman kıyısında, öylece uzanmak üzere, gözlerin en muhteşem manzaraların tadını çıkarabileceği, duyuların doğal bir biçimde dinlenebileceği ve düşüncelerin zevk ve lezzeti düşünebileceği serin bir köşecik seçer kendine. Bunu herkesin yapabileceğini söyleyerek itiraz edeceksiniz bana; sözgelimi sizin, tatile çıktığınızda. Ama tatil dediğiniz nedir ki! Ancak gülerim buna. Tatille filan hiç işim olsun istemem. Açıkçası nefret ederim tatillerden. Sakın bana tatilleri olan bir memuriyet ayarlamayın. Benim için hiçbir çekiciliği yok bunun, tatile çıksam ölürdüm hatta. Ben hayatla mücadele etmek isterim, bu uğurda batsam ne gam; ne özgürlüğün ne de rahatlığın tadını çıkarmak isterim, bir köpeğe kemik fırlatılır gibi önüme fırlatılmış özgürlüklerden nefret ederim. Tatilleriniz sizin olsun. Eğer karşınızda canı tatil çeken bir insan olarak durduğumu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, ama benim hakkımda böyle düşündüğünüzü tahmin etmek için fazlasıyla nedenim var ne yazık ki.
Şairler çok kolay incinirler; ah, asla incitilmemelidir şairler.
“Ben bir gelecek istemiyorum, şu âna sahip olmak istiyorum. Bu bana daha değerli görünüyor ve eğer insanın bir şimdisi yoksa o zaman bir gelecek düşünmeyi zaten unutur.”
Yakınmak için bir nedenim yok, havalara uçmak için de öyle, susmak içinse çok nedenim var
Şarap daima beni şairce konuşturur.
Bizim kardeş olmamız sadece bir tesadüf ama isteyerek dost olduk ve bu çok daha değerli.
insan herkesle tanışmalı ve ancak cesurca dokunursa tanışıyor. Korku yüzünden herhangi bir insandan sakınmayı kendime yakıştıramazdım.
Bir gidiş de değil aslında, sadece uçan ve akan bir dinleniş. Böyle bir gidiş güzeldir diye düşünüyorum!
Asıl aşkı mutsuzluk öğretir bize, çünkü insanın birazcık da olsa, mutsuz olmadan sevdiği nerede görülmüş?
Şairler çok kolay incinirler; ah, asla incitilmemelidir şairler.
Bir kızı sevmek; bu güzel bir şey, kardeşim.
yeniden genç olmaktan, mantıksız ve bilgisiz olmaktan memnuniyet duyardım. İnsana yakışan neşeden uzağım, sevgili kardeşim.
Yollar tozluysa tozludur, kimin umurunda?
Siz, buradaki boğucu sıkışmışlığınız içinde, kır yollarında yürümenin ne kadar enfes bir şey olduğunu hayal bile edemezsiniz.
Bir kızı sevmek; bu güzel bir şey, kardeşim.
yeniden genç olmaktan, mantıksız ve bilgisiz olmaktan memnuniyet duyardım. İnsana yakışan neşeden uzağım, sevgili kardeşim.
Hâlâ hayatın kapısı önünde dikiliyorum, kapıyı çalıp duruyorum, pek ürkekçe tabii ve kapının sürgüsünü açmaya gelen biri var mı diye heyecan içinde kulak kabartıp dinliyorum.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir