İçeriğe geç

Tanısan Sen De Seversin Kitap Alıntıları – Ferdi Demir

Ferdi Demir kitaplarından Tanısan Sen De Seversin kitap alıntıları sizlerle…

Tanısan Sen De Seversin Kitap Alıntıları

– Bir sevda tutturmuşum, her zerrem mahşer yeri.
– Yârin iki kirpiği değer birbirine. Benim ömrümden ömür gider.
Gökten 3 taş düşse tam da şu anda :
Biri insanlığın kafasına
Biri merhametsizlerin bağına
Biri de vefasızların semtine
Bazen gitmek gerekirdi; her şeyi ,anıları , yaşanmışlıkları , güzel günleri toprağa gömerek gitmek gerekiyordu. Toprağa gömülen şey ya daha gür bir şekilde yeniden filizlenecekti ya da çorak toprakta çürüyüp gidecekti
Kaç Yusuf var ahir zamanda hayâsı için zindana talip?
Biz yalancılara değil yalanlara inandık.
Onun içindir ki yalancılar değişti
Ama yalanlar hep aynı kaldı
Mevlânâ der ki; Herşey üstüne gelip seni dayanamayacağın bir noktaya getirdiğinde, sakın vazgeçme!. İşte orası kaderinin değişeceği noktadır.
Hayatı insan için yaşanılır kılan veya işkenceye dönüştüren, kişinin kendi yaptığı seçimlerdir, der ünlü varoluşcu Sarte
Sen dört mevsim aşkı ararsın; biri ansızın gelir, beşinci mevsimin olur.
Filize can veren su gibidir, umut.
Mutluluk; büyülü bir aşk masalının en son tebessümüdür aslında
Ölümden korkan insanlar, pişman olanlardır. Pişman olmaktan korktukları için hiçbir şey yapmayanlardır.
Çok geç diye bir zaman yoktur!
Yalnızlık o kadar vefalı bir dosttur ki, herkes gider ama o kalır
Hayat sevgisiz, sevgi de hayatsız olmaz.
Çünkü tebessüm etmek sadakadır
Bizi üzen insanlar değil
Onlardan beklemediklerimizdi aslında
Biz yalancılara değil yalanlara inandık.
Onun içindir ki yalancılar degişti
Ama yalanlar hep aynı kaldı
İnsanlar zamanın getirdiklerinde değil de zamanın götürdüklerinde buluyordu teselliyi.
Ne gidişim mutlu etti beni
Ne de öylesine kalmak
En zoru da maziye dönmekti sanırım
“Kalplere ne gönderirsek onu geri alırız. Bu insan olmanın sırrı.”
Saklayın kalbinizi en derinlere. Günü geldiğinde hak edecek tek sahbine açın onu
Bazı yaralar vardır kapanmaz aşk gibi, sevda gibi, sen gibi..
Hayatı insan için yaşanılır kılan veya işkenceye dönüştüren, kişinin kendi yaptığı seçimlerdir.
Tatlı yenilmediği sürece tadını bilemezsiniz.
Şarkı dinlenmediği sürece şarkı değildir.
Sevgi denen şey kalbimize hapsolsun diye yaratılmamıştır.
Aşk, onu sevdiğiniz insana sunduğunuz sürece aşktır..
Rahip, mezarlıktaki işini bitirmek üzereydi. O anda elli yıllık karısını kaybeden 78 yaşındaki adam:

Onu ne kadar çok sevdim. Diyerek çığlık çığlığa ağlamaya başlamıştı.

Yaşlı adamın yaşlı sesi törenin asil sessizliğini bozmuştu. Mezar başındaki diğer aile bireyleri ve dostlar şok olmuşlardı, utanç içindeydiler. Yetişkin çocukları al al moru mor babalarını yatıştırmaya çalıştılar:

Tamam, baba. Seni anlıyoruz

Yaşlı adam gözlerini dikmiş kazılan mezara yavaş yavaş inen tabuta bakıyordu. Rahip törene devam etti. Törenin sonunda, aile bireylerini ölüm töreninin kapanışı olarak tabutun üstüne toprak atmaya çağırdı. Yaşlı adam hariç hepsi sırayla toprak attırlar.

Yaşlı adam hala:

Onu ne kadar çok sevdim diye sesli sesli konuşuyordu.

Kızı ve iki oğlu konuşmasını engellemek istediler, ama o devam etti,

Onu sevmiştim!

Kalabalık mezarlığı terk etmeye hazırlanırken, yaşlı adam gitmemekte direniyordu. Gözlerinimezara dikmiş  bakıyordu. Rahip yaklaştı:

Kendinizi nasıl hissettiğinizi biliyorum, ama gitme zamanı geldi. Buradan ayrılmalı ve kendimizi hayatın akışına bırakmalıyız. Dedi.

Yaşlı adam çaresizlik içinde bir kez daha Onu ne kadar çok sevdim. Diyerek söylendi.

Beni anlamıyorsunuz, dedi Rahip’e Ben bunu ona sadece bir kere söyleyebildim.

Sen dört mevsim aşkı ararsın; biri ansızın gelir, beşinci mevsimin olur.
Evliliğinde fırtınalı günler geçiren ve şiddetli geçimsizlik yaşayan adam, evini terk ederek annesinin evine gelmişti. Annesi ona sarıldı ve bir öğüt verdi:
“ Git, eşinin söylediklerini dinle oğlum.” dedi.
Adam annesinin öğüdünü tuttu; akşam eve gittiğinde, eşinin söylediklerini dinlemeye başladı.
Aradan kısa bir süre geçtikten sonra adam yine aynı nedenle annesine geldi. Annesi bu kez oğluna şefkatle sarıldı ve onun saçlarını okşamaya başladı. Sonra da kulağına, yeni bir öğüt fısıldadı:
Şimdi eve git ve eşinin sana söyleyemediği her sözcüğü dinle. Çünkü sevgiye ulaşan yolun kapısının gerçek anahtarı, sevdiğini kulaklarından önce kalbinle dinleyebilmektir.” dedi.
Sevdiğin kişiyi ölçülü sev!
Kıza bir partide rastlamıştı.. Harika bir şeydi. O gün peşinde o kadar delikanlı vardı ki.. Partinin sonunda kızı kahve içmeye davet etti. Kız parti boyu dikkatini çekmeyen oğlanın davetine şasırdı, ama tam bir kibarlık gösterisi yaparak kabul etti.

Hemen köşedeki şirin kafeye oturdular. Delikanlı öyle heyecanlıydı ki,kalbinin çarpmasından konuşamıyordu. Onun bu hali kızın da huzurunu kaçırdı.. Ben artık gideyim demeye hazırlanırken, delikanlı birden garsonu çağırdı..

Bana biraz tuz getirir misiniz dedi.. Kahveme koymak için.. Yan masalardan bile saskin yüzler delikanliya bakti.. Kahveye tuz!..

Delikanlı kıpkırmızı oldu utançtan, ama tuzu kahvesine döktü ve içmeye başladı. Kız, merakla Garip bir ağız tadınız var dedi.. Delikanlı anlattı:

Çocukken deniz kenarında yaşardık. Hep deniz kenarında ve denizde oynardım.Denizin tuzlu suyunun tadı ağzımdan hiç eksilmedi. Bu tatla büyüdüm ben.. Bu tadı çok sevdim. Kahveme tuz koymam bundan. Ne zaman o tuzlu tadı dilimde hissetsem, çocukluğumu, deniz kenarındaki evimizi ve mutlu ailemi hatırlıyorum. . Annemle babam hala o deniz kenarında oturuyorlar.. Onları ve evimi öyle özlüyorum ki..

Bunları söylerken gözleri nemlenmişti delikanlının.. Kız dinlediklerinden çok duygulanmıştı. Içini bu kadar samimi döken, evini, ailesini bu kadar özleyen bir adam, evi, aileyi seven biri olmalıydı. Evini düşünen, evini arayan, evini sakınan biri.. Ev duygusu olan biri.. Kız da konuşmaya basladı..

Onun da evi uzaklardaydı.. Çocukluğu gibi.. O da ailesini anlattı. Çok şirin bir sohbet olmuştu.. Tatlı ve sıcak.. Ve de bu sohbet öykümüzün harikulade güzel başlangıcı olmuştu tabii.. Buluşmaya devam ettiler ve her güzel öyküde olduğu gibi, prenses, prensle evlendi. Ve de sonuna kadar çok mutlu yaşadılar. Prenses ne zaman kahve yapsa prensine içine bir kaşık tuz koydu, hayat boyu.. Onun böyle sevdiğini biliyordu çünkü..

40 yil sonra, adam dünyaya veda etti. Ölümümden sonra aç diye bir mektup bırakmıştı sevgili karısına.. Söyle diyordu, satırlarında..

Sevgilim, bir tanem..
Lütfen beni affet. Bütün hayatımızı bir yalan üzerine kurduğum için beni affet. Sana hayatımda bir tek kere yalan söyledim.. Tuzlu kahvede.. Ilk bulustugumuz günü hatırlıyor musun? Öyle heyecanlı ve gergindim ki, şeker diyecekken ‘Tuz’ çıktı ağzımdan.. Sen ve herkes bana bakarken, değistirmeye o kadar utandım ki, yalanla devam ettim. Bu yalanın bizim ilişkimizin temeli olacağı hiç aklıma gelmemişti. Sana gerçegi anlatmayı defalarca düşündüm. Ama her defasında korkudan vazgeçtim. Şimdi ölüyorum ve artık korkmam için hiçbir sebep yok.. Işte gerçek.. Ben tuzlu kahve sevmem. O garip ve rezil bir tat.. Ama seni tanıdığım andan itibaren bu rezil kahveyi içtim. Hem de zerre pişmanlık duymadan. Seninle olmak hayatımın en büyük mutluluğu idi ve ben bu mutluluğu tuzlu kahveye borçluydum.

Dünyaya bir daha gelsem, her şeyi yeniden yaşamak, seni yeniden tanımak ve bütün hayatımı yeniden seninle geçirmek isterim, ikinci bir hayat boyu daha tuzlu kahve içmek zorunda kalsam da..

Yaşlı kadının gözyaşlar8 mektubu sırılsıklam ıslattı. Lafı açıldığında bir gün biri, kadına Tuzlu kahve nasıl bir şey diye soracak oldu.. Gözleri nemlendi kadının.. Çok tatlı!.. dedi..

Hayallerinize yakışan insanları asla kaybetmeyin..
Aşk bir ömür boyu karşılık beklemeden sevince gerçek aşk olur.
Yaşlı bir adam, sabah erken evinden çıkmış, yolda kendi halinde ilerlerken acele eden bir bisikletlinin çarpmasıyla yere yuvarlanmış ve hafif yaralanmış. Adamın düştüğünü görenler yaşlı amcayı hemen en yakın sağlık birimine ulaştırmışlar.

Hemşireler, önce pansuman yapmışlar yaşlı amcaya. Biraz beklemesini ve röntgen çekerek herhangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini de eklemişler. Ama yaşlı amca acelesi olduğunu, kendisini iyi hissettiği ve röntgen istemediğini huzursuz bir dille anlatmaya çalışmış.

Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar. Yaşlı amca bu kez neşe dolu bir sesle cevap vermiş;

Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum demiş.

Hemşireler eşinize telefon açıp gecikeceğinizi söyleriz deyince yaşlı adamın suratı düşmüş, yüreği kederlenmiş, gözleri yaşla dolmuş;

“Bu mümkün değil.” demiş.

“Çünkü karım Alzheimer hastası hiçbir şey anlamıyor, hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor.

Hemşireler bu kez hayretler içinde madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden her gün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz? diye sormuşlar.

Yaşlı adam bunun üzerine gözünü ufka dikerek derin bir iç çekmiş ve hemşirelerin zihin duvarlarına vefanın aslında ne olduğunu adeta kazıyarak cevaplamış bu soruyu;

Ama ben onun kim olduğunu biliyorum! demiş..

Padişahın biri ava gitmeye çok düşkünmüş, ava her gittiğinde yanında vezirini de götürürmüş. Bir gün yine ava gittiklerinde av esnasında veziri kazayla padişahın bir parmağını kılıcıyla keser. Padişah acı içerisinde sitem ederken, vezir:

“Padişahım, her işte bir hayır vardır.” demiş. Padişah parmağının da acısının etkisiyle:

“Vezir! Bu işte ne hayır vardır ki?” diye sitem eder ve veziri zindana attırır.

Günlerden bir gün padişah yine ava gider. Yollarını insan eti yiyen bir kabile keser ve herkesi yakalarlar. Ama bu kabile bir kimsenin vücudunda bir noksanlık görünce o kimseyi yemezmiş. Padişahın çevresinde ki herkesi yerler sadece padişah kalır, onun da parmağı kesik olduğu için serbest bırakırlar. Padişah saraya döndüğünde muhafızlara veziri bırakmalarını söyler. Muhafızlar veziri zindandan aldıkları gibi padişahın huzuruna getirirler. Vezir şaşkınlık dolu gözlerle padişahı izlerken padişah vezirin boynuna sarılır ve af diler. Vezirine olan bitenleri tek tek anlatır:

“Nolur beni affet, sen benim hayatımın kurtulmasına vesile oldun, bense seni zindana attırdım.” der. Vezir:

“Padişahım, her şeyde bir hayır vardır. Siz canınızı sıkmayın ben sizi affettim. Sizin parmağınızın kesilmesi kadar benim de zindana attırılmamda hayır vardı.” der.

 Padişah:

“Sen benim hayatımın kurtulmasına vesile oldun, bense seni zindana attırdım hayır bunun neresindedir?” der. Vezir padişaha şu cevabı verir:

“Padişahım, eğer siz beni zindana attırmasanız ben de o gün ava sizinle gelecektim ve benim vücudumda hiçbir noksanlık olmadığından öldürülecektim. Bu sebeple sizin beni zindana attırmanızda da büyük hikmetler vardır.” der.

Yalnızlığı biz yarattık aslında, hem kendimize hem de başkalarına yakıştırdık. Kimine öyle yakıştı ki bir daha hiç çıkaramadı üzerinden.
Bağıra bağıra susanlardan korkun çünkü en gürültülü ses yalnızken çıkar..
Bizi üzen insanlar değil onlardan beklemediklerimizdi aslında..
Her insan aslında aynı günahları işliyor, aynı hataları yapıyor. Herkes hayatında en az birini yarı yolda bırakıp terk etmiş onu. Herkes birilerinin eski sevgilisi.
Kalplere ne gönderirsek onu geri alırız. Bu insan olmanın sırrı..
Genelde geride kalan kişi rolünü vermiştir hayat bana.. Öylece durup gidenin gidişini seyretmek
Kaç Yusuf var ahir zamanda hayâsı için zindana talip?
İnsanları kusurlarıyla kabul etmek en güzel şey !
Yanlışlarını telafi etmelerini beklemek , şans tanımak
Onları oldukları gibi kabullenebilmek
Bunu yapabiliyorsak ne mutlu bize
Hani sen benim yağmurda ıslanmama bile kıyamazdın ?
Bak gözlerimden sağanak yağmurlar yağıyor şimdi
Filize can veren su gibidir , umut.
Çok geç diye bir zaman yoktur!
Yalnızlık o kadar vefalı bir dosttur ki , herkes gider ama o kalır
Herkes bir arada ama herkes tek başına, herkes bir arada ama herkes yalnız
Bağıra bağıra susanlardan korkun
Çünkü en gürültülü ses yalnızken çıkar
Gözlerin hep böyle güler mi ? Dedi.
Kalbimde sen olduktan sonra gözyaşı bana haram , dedim
E
Çünkü tebessüm etmek sadakadır.
Neden kendimize bile anlatamadığımız sırlar biriktiririz içimizde ? Neden herkesin gizemli bir tarafı vardır ? Yoksa hayat bize sır tutmayı mı öğretiyor gizlice ?
Kalplere ne gönderirsek onu geri alırız. Bu insan olmanın sırrı..
Her insan bir sırdır çözülmeyi bekleyen
Şiir sensin bana , kirpiklerin mısralarım , gözlerin en güzel kafiyem Hele gülüşün , sonunda üç noktalı cümlelerim. E
Bıraktığımız gibi değil hiçbir şey!
İnsan dediğin yağmur gibi yağmalı, herkesi ıslatabilmeli umutlarıyla.
Şimdi sorsan bana beni seviyor musun diye.
Ne desem yalan olur.
Çünkü ben yaşıyorum seni
Gökten 3 taş düşse tam da şu anda:
Biri insanlığın kafasına
Biri merhametsizlerin bağrına
Biri de vefasızların semtine
Öyle bir mevsimde git ki çamlar yaprak döksün
Sen dört mevsim aşkı ararsın; biri ansızın gelir, beşinci mevsimin olur.
Hayallerinize yakışan insanı asla kaybetmeyin
Saklayın kalbinizi en derinlere. Günü geldiğinde hak edecek tek sahbine açın onu
Mutluluk sensin aslında, her şeyde bir parça aradığım
Yalnızlık o kadar vefalı bir dostur ki, herkes gider ama o kalır
Birde beşinci mevsim vardı. Sen benim beşinci mevsimimdin.
Kaç Yusuf var ahir zamanda,hayası için zindana talip?..
Biz yalancılara değil yalanlara inandık.
Onun içindir ki yalancılar değişti
Ama yalanlar hep aynı kaldı
Kalplere ne gönderirsek onu geri alırız. Bu insan olmanın sırrı..
Saklayan kalbinizi en derinlere günü geldiğinde hak edcek tek sahibine açım onu
Gerçek Sevginin Sırrı
”İyilik – Merhamet – Neşe -Sadakat ”
Yalnızlık o kadar vefalı bir dosttur ki , herkes gider ama O kalır
Bizi üzen insanlar değil,
Onlardan beklemediklerimizdi aslında

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir