İçeriğe geç

Tanımlı ve Mutlak Hüzünler Kitap Alıntıları – Hasan Harmancı

Hasan Harmancı kitaplarından Tanımlı ve Mutlak Hüzünler kitap alıntıları sizlerle…

Tanımlı ve Mutlak Hüzünler Kitap Alıntıları

&“&”

Hem kavga dediğin sevginin hemen yanında durur.
Mesela sen nasılsın değil de selam derdin. Sen merhaba demezdin de bir gülümserdin işte.
Tüm olan biten budur: Zamanın bir vaktinde yani kasım ayında, Konya tren istasyonunda bir bankta oturmaktasındır. Güneye yol alan Toros Ekspresi’nin gürültüsü artık duyulmaz olduğu bir vakit, …Bu esnada çınar ağacından birkaç yaprak düşer yere eş zamanlı. Tam o anda karşına biri çıkacaktır, çıkar. Âşık olman gerekiyordur, olursun. Tüm bunlar yazgı diye yazılıdır bir kitapta: Amenna!
Ta o zamanlar, varlık sorusuna denk zorlukta bir soruydu Ne iş yapıyorsun?" Çocukluğumun o "Büyüyünce ne olacaksın?" soruları. İş söz konusu olunca, sadece demiryolu bekçiliği geliyordu aklıma. On dokuz yaşıma kadar güzel kızları sevmek dışında herhangi bir yetiye sahip olamamış ben, ne iş yapabilirdim? Mesela İhsaniye’deki o kulübede oturup demiryoluyla karayolunun kesiştiği bir geçidi beklemek. Benim gibi yeteneksize ancak böyle bir iş. Sonra… Sonra radyoda klarnet taksim, sonra çay ve birbirine ulanan cigaralar. Sonrası hep hayal, sonrası hep hayat…
Eskiden böyle değildim ben, yaşarken hayatı.."
Bugün doğru bildiğin, yarın yanlış olabiliyor; dün yanlış dediğin bir iddia yarına doğru çıkıyor. Elde topraktan yaratılmış bir insan her an çamurlaşma ihtimali ile bekliyor. İnsan zamanla yani her hâlukârda yeniliyor. İdeal insan ise yenileneceğini işin en başından biliyor."
Yara da sensin, bıçak da sen.
Bazen hiç bir şey olmaz.olacak olan her ne varsa olmadık anda olur.olmayacak zaten olmaz."
Düşün, sen kendini bulmaya çalışıyorsun , memleket kendini kaybetmiş vaziyette."
Onlar Amerikancı islam’ı istiyorlar. Onlar abdesti bozan şeylere fetva veren ama müslümanların siyasi, iktisadi ve içtimai durumlarına fetva vermeyen islam’ı istiyorlar."
Bazen rüya görürsün gerçek diye, bazen gerçeği rüyanda görürsün. Her daim mevzu bahis olan hakikattir ama. Rüyanda bulacağın hakikati gerçeğin içinde kaybetmenin adı trajedidir."
Bazen her şey olur. Bazen hiçbir şey olmaz. Olacak olan her ne varsa olmadık anda olur, olmayacak zaten olmaz."
Neden, diyor da kalıyor insan öylece. Ademoğlu büyüdükçe sorular da büyüyor, sorunlar da."
Düşün, sen kendini bulmaya çalışıyorsun, memleket kendini kaybetmiş vaziyette."
Almanların müttefiki Osmanlı ordusu gibiydim resmen. Dostum yenilince ben de yenik sayılıyordum."
An olur her şey durulur. Diyeceğim, başlayan her ne varsa biter."
Ademoğlu büyüdükçe sorular da büyüyor, sorunlar da.
Zamanelere en büyük cezayı zaman verir.Bir zamana bel bağlayan bir de zamandan umudu kesen gider gayya kuyusuna.
Havva saçlarını aniden omzunun arkasına doğru savuruyordu ya! İçimde bir boşluk, daha içe doğru gider gibi.
…televizyonlardan Milli Güvenlik Kurulu bildirisinin okunduğu 28 Şubat 1997 günü ben Havva’yı çok seviyordum.
Gazeteler kuponla kapkacak dağıtıyorken millete, Levent Yüksel radyolarda Zalim’i söylüyordu. Zalimi mazlumu her kimi görsem aklıma hep Havva geliyordu.
Gerçek ile hakikat arasındaki farkı anlatan bir cümleydi yarım kalan.
Filozof olma yolunda karşıma çıkan büyük engellere odaklanma adına hikâyenin bu kısmını sardırıyorum.
Yanlış zaman yanlış insan dedikleri bir olay var. Mesela, Cumhuriyet tarihimizdeki en şanssız kitle ergenliği 1993 yılına denk gelendir. Düşün, sen kendini bulmaya çalışıyorsun, memleket kendini kaybetmiş vaziyette.
Eski kasetçalarlarda yapabildiğimiz o ileri sardırma özelliği hayat için de geçerli olsaydı, o yılı kesin sardırırdım.
O an dostum yürüyen bir hüzne dönüşüverdi. Hakikaten yamuk ve kederli hayatına beni de eklemesi içime bir serinlik katıyordu. Almanların müttefiki Osmanlı ordusu gibiydim resmen. Dostum yenilince ben de yenik sayılıyordum.
Çocukken eniştemin Büyüyünce ne olacaksın" sorusuna "filozof" diye karşılık verdiğimde, annem elindeki örgüden kafasını hiç kaldırmadan şu yorumu yapmıştı: "Ben hep diyorum size, bu çocuk gerizekalı." Annem gibi elişiyle uğraşan teyzem devam etti sonra: "Benim oğlanlar da salak ama inan bunun kadar değil.’
Burası Şeker-Tekke Mahallesi . Mebzul miktarda neşe ve kederi eş zamanlı yaşayan insanların merkezi. Aynı şey ile kederlenip aynı şey ile neşelenenler ahalisi. Eşraf çay içer kederlenir, çay içer neşelenir. Dedeler ve orta yaşlı amcalar namaz kılıp çay içerler. Delikanlılar hem çay hem sigara içer ve aynı zamanda Müslüm Gürses ve Ferdi Tayfur dinlerler. Mahallenin genç kızları Müslüm Gürses ve Ferdi Tayfur dinleyip çay içerler. Neneler ve teyzeler müstakil evlerin bahçelerinde oturup, laflayıp çay içerler.
Insan bildiğini zannederek yanlış yapıyor işin en başında ve pek tabii en sonunda da.
Diyeceğim şehirler ve ülkeler arasında mesafelerin hele hele insanlar arasındaki mesafelerin baya bi uzak olduğunu sonradan öğrendim.
Zamanelere en büyük cezayı zaman verir.
Eğer bir devrim olacaksa bunun en kolay kısmı bir manifesto. Marşını yapmak en eğlenceli kısmı bir inkılabın.
Yanlış zaman yanlış insan dedikleri bir olay var. Mesela, Cumhuriyet tarihimizdeki en şanssız kitle ergenliği 1993 yılına denk gelenlerdir. Düşün, sen kendini bulmaya çalışıyorsun, memleket kendini kaybetmiş vaziyette.
İnsan zamanla yani her hâlükârda yeniliyor. İdeal insan ise yenileneceğini işin en başından biliyor.
Almanların müttefiki Osmanlı ordusu gibiydim resmen. Dostum yenilince ben de yenik sayılıyordum.
İnsan bildiğini zannederek yanlış yapıyor işin en başında ve pek tabii en sonunda da.
Bazen her şey olur. Bazen hiçbir şey olmaz. Olacak olan her ne varsa olmadık anda olur, olmayacak zaten olmaz. Bazen zaman olmaz hiçbir şeye. Kimi şeyler zaman almaz. Bazı zamanlarda kimin kimsen kalmaz da görmez olur gözlerin. Bazen rüya görürsün gerçek diye, bazen gerçeği rüyanda görürsün. Her daim mevzu bahis olan hakikattir ama.
Hakikat bir kesimin peşi sıra gider mi hiç? Onu bırak hakikat hareket eder mi? Sakın cevap vermeye çalışma. Böyle bir teşebbüsle ancak soruların sayısını artırırsın."
Neden, diyor da kalıyor insan öylece. Âdemoğlu büyüdükçe sorular da büyüyor, sorunlar da.
İbrahim abim insanlardaki yaygın kanaatlerin yanlış olduğuna yemin ediyor. İnsan hüsrandadır" diye hatırlatma yapıyor benim abim. Kadınlar ve erkekler bahar diyor da başka bir şey demiyor. Hem bahar dediğin kaç gün sürer ki? O çiçekler, hoş hava, mis kokular falan; müjdeymiş, güzellikmiş… Nihai hükmü verecek bir kimse var mı bu konuda?
Zamanelere en büyük cezayı zaman verir. Bir zamana bel bağlayan bir de zamandan umudu kesen gider gayya kuyusuna.
Gözlerinin içi gülerek verdiğin tüm selamlar yani nerede karşılaşırsak karşılaşalım; sınıflar, koridorlar ve kantin bütün bir fakülte tuz buz o an…
İnsan zamanla yani her hâlükârda yeniliyor. İdeal insan ise yenileneceğini işin en başından biliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir